14 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

14 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Enginciğim, cici kızım; Nişanlınla başbaşa Gğktiniii olduğun fotoğrafı aldım. Ve çok çünkü yalan söylemiş olurum. Bana “En- sevindim diyemiyeceğim, gin nişanlandı,, dedikleri günden- beri, bu yaramaz, ele avuca sığ - maz kızm bir yuvanın çemberi içine nasıl gireceğini, nasıl gire - bileceğini düşünüyorum. Parmak- larının arasında pırıldayan hal - kaya, derinliklerinden sevinç ve bahtiyarlık taşan gözlerine, gülen yanaklarma ve dudaklarına uzun uzun bakarken hep yarını düşünü- yorum. Bütün tatları, heyecanları ve bağları gevşeten, silip süpüren zamanın bu mes'ut yüzü nasıl de- giştirebileceğini düşünüyorum Sonra kendi kendime: “Çare - siz, onlar da bu yoldan geçecek - ler. Kana kana içecekler ve arkası kesilmiyen kârvanm, yolcusu ola - caklar,, diyorum. Bu yazımı okurken benim için belki “Ne kadar kötü düşünüyor,, diyeceksin. Ben hayatın içinden konuştuğum için belki bu satırlar hoşuna gitmiyecek. Fakat içimde öyle önüne geçilmez bir fışkırma var ki, sana hepsini yazmadan sü- künete gelemiyeceğim. Bana birkaç defa “Ne Kadar mesuttun abla, Sana imreniyo - rum,, demiştir, beni acı acı gül - dürmüştün. Yüreğine (yapışmış i «bir ateşin sancısiyle kıvranan bir ““imaanın, kendisini saadete gömül- müş göstermek için zorlaması, ne tahammül edilmez bir ıztıraptır,| bilir misin? İşte ben yıllardanberi bu acıyı çekiyorum ve ilk defa sa- na bundan bahsediyorum, Artık çocukluktan kurtuluyor- sun, Bundan sonra benim dert or- tağım olabilirsin. Sana her şeyi anlatabilirim. Saadetin ölçüsüz bir mefhum olduğunu bilmiyor değilim, fakat ben bunun en azına bile yabancı- yım Enginciğim Düğünümüzün yapıldığı gece kocam yatağıma, sabaha karşı gir- di ve başını yastığa koyar koy « maz bhoruldamıya başladı. Tâ ço- cukluktanberi Leylâk kokusiyle dolan odama keskin bir rakı ko - kusu yayıldı ve ilk şaşalama ve sendeleme ilk geceden başladı. Bir aile yuvası için içki ne demek- tir, bilir misin, yavrum. Hayatta seni en çok korkutan, yıldıran ne varsa içkiyi onun yerine koyabi - lirsin. Kocam alkolikti ve yuvamıza muvazene vermek imkânı yoktu. Bu yüzden yıllardanberi karı ko- ca sendeleyip duruyoruz. İçki ile kumar çok defa el ele yürürler, Biz de kumar masaları başında sabahlamağa başladık. Kazanamadığımız geceler karı koca birleşerek karşımızdakileri hile ile yenmek yolunu tuttuk. İç- ki, kumar kocam için karısından ve evinden daha enteresandı. E - Zer, hayatta ne kadar himayesiz İsa, gene düşmiyecek bir kadın olmasaydım bugün sevgili abla - Nin yerinde fazilet namına hiçbir #ey taşımıyan bir insan bulacak- tin. Bukirli dekorun ortasında bugün ayakta durabiliyorsam, bu Mmuvaffakiyeti ilk terbiyemin sağ- lamlığına borçluyum. Görülmemiş çeşitte tevkifhaneye gönderilmiştir. Engin, yüzme bilmiyen bir a - damın suda nasıl çırpındığını.| kurtulmak için çabaladıkça nasıl | daha çok battığını bilir misin? İş- te ben bu vaziyetteyim, Kurtul -| mak istedikçe batıyorum ve boğu- luyorum. Hayat arkadaşmı tanımıyorum. Fotoğrafındaki yüz insana ümit veriyor. Sizin biribirinize acı ver- meden yaşamanızı candan dile - rim. Yalnız şu noktayı unut ma ki, (Zaman) adını taşıyan yıkıcı kuvvetle çarpışmağa her zaman hazır bulunmalısın. İlk ayların sarhoşluğu içinde göze çarpmıyan bozuk ve eksik taraflar sırıtmıya başladı mı, aile yuvasındaki sıcak havayı koruyabilmek için ince ve sonsuz bir idare ve çabalama is - ter. Bu söylediklerimi belki, şim - diden pek kavrıyamazsın, Fakat zekâna itimadım vardır. Aylar ilerledikçe ne demek istediğimi, hangi yollardan gidileceğini anlı- yacağına eminim. Parlak, bulut - suz ve güler yüzlü bir yarına ka - vuşursun inşallah yavrum. »... Genç kadın yazdıklarmı oku- du. Sonra parmaklarmın arasın -| daki kâğıdı kıvıra kıvıra uzun u - zun düşündü. — Onu en sevinçli günlerinde zehirlemeğe halkım yoktur, dedi ve mektubunu parça parça ede - rek sobaya attı, Alevin karşısm - dan çekilirken gözlerinde yaşlar vardı, je Cani bir çocuk | Pariste misli görülmemiş çok garip bir cinayet olmuş, on üç ya-| şında bir çocuk babasını av çifte-! siyle öldürmüştür. Röne Boden isminde olan katil! çocuk, tenbel ve haylazdır. Mek! tepte bütün arkadaşlarımı yıldır -| mış, muallimlerine yaka silktir - miştir. Yalnız babasından korkmak | ta, onun kendisini azarlamasma hiç tahammül edememektedir. Cinayet günü mektepte gene bir kabahat yapmış, bunun üzeri- ne muallim çocuğa: — Babana söyle, yarım mekte. be gelip beni görsün. demiştir. Çocuk eve gittiği zaman hep bu daveti düşünmüş, babası mektebe! gidip muallimden vaziyeti öğren- diği zaman “kendisini gene azarlı- yacağını bildiği için bir çare ara- mağa başlamıştır. Nihayet aradığı çareyi NN ç duvarda asılı duran av çiftesini a- larak doldurmuş, ayrıca yanına ih. tiyat kufşun da almış ve üst kata çıkıp babasının oda kapısını ara- İsmış ve ateş etmiştir. Çıkan kurşunların babasını ya- raladığını, fakat öldürmediğini gö rünce çifteyi tekrar doldurup ateş,| etmiş, böylece üç defa ateş edip altı kurşun atmıştır. Çocuğun annesi ve komşular tüfek sesleri üzerine geldikleri za- man onları da tüfeğiyle tehdit et miş, polisler gelinciye kadar on- lara istediği gibi kumanda etmiş- tir. Çocuğun babası ölmüş, kendisi | HABER — Akşam postası Hatıralarımı anlatan ? Mudanya 6 Bir an insanın başmı döndü » ecek bir güzelliği vardı. Çok gü- zel Türkçe konuşuyordu. Ve ba -| kışları muhakkak ki çok vaitkârdı.| Boynumu bükerek, önümde duran valizleri ve bizi bekliyen otomo - bili göstererek mazeret beyan et- tim, Bu küçük vakayı, insanın çok defa istemiye istemiye kaçırdığı fırsatlara güzel bir misal olduğu için kaydediyorum, MUDANYA AÇIKLARINDAKİ ŞİLEP O gün öğleden evvel miralay Haringle Mudanyaya geldik. Mik- mandarrmız olan Yunan erkânt- harp zabiti de beraberimizde idi. Miralay Mudanyada bulunan Yunan kuvvetleri hakkımda bazı malümat almak istedi. Sahile ba- kan bir yerde ağaçların altına is- kemleler getirdiler. Yunan yüzba- şısı, Miralaym suallerine cevaplar veriyordu. Ben bittabi, benim de çok işime yarıyacak olan bu ce « vapları not etmeyi ihmal etmiyor- dum, ft ! - Yıkık Mudanya tikelesi karşı- EİN bir harabe halinde duru - yordu. Hava, sakin ve güzel... Uv. fuklara kadar uzayan deniz dur. gun.. Görünürde hiçbir şey yok. Yalnız Mudanya açıklarında de - mirli bir şilep görünüyor. Bom - boş, metrük bir vapur ankazma benziyen bu vapurda canlı hiçbir şey göze çarpmıyor; yalnız kıçın- da bir Yunan bayrağı ara sıra ha- fif hafif sallanıyor. Miralay Haringin Entellicens Servisin en güvendiği elemanlar- dan biri olduğunu öğrenmiştim. Çok tecrübeli ve çok zeki bir a - dam olan İngiliz istihbarat zabiti bir taraftan Yunan zabitinin iza - hatımı dinlerken göz ucuyla da bomboş ve metrlik bir halde görü- nen bu garip vapuru süzüyordu. Bir aralık Yunan zabitini sustur- du ve kendisine verilen salâhiyeti yerinde ve icabı gibi kullanmasmı çok iyi bilen Kolonel Yunan zabi- tine sordu: — Limandaki şilepte ne var? Biraz huşunetle ve birdenbire sorulmuş olan bu sual karşısmda Yunan yüzbaşısının uğradığı şaş- kınlık görülecek şeydi. Değil mir- alay gibi pişkin bir adam, benim gibi bu işlere henüz yeni girmiş toy bir insan bile onun bu halin - den şüphelenebilirdi. Çünkü bir dakika içinde yüzü renkten renge girmiş, kendini ne yaptığını bil « mez bir adam telâşesine kaptır - imuştr. Sonra da birdenbire kendi. ni toparlıyarak cali bir soğukkan- Lılık içinde şunları söylemişti: — Hiçbir şey Kolonel! Gemi- de yalnız erzak vardır. Fakat bu cevap İngilizi hiç de tatmin etmiş değildi. Bana döne EFDAL TALAT | rek yüzüme manalı manalı baktı , sai iz hak liği İli il dai Yazan: IHSAN ARE önlerinde duran Yunan | şilebinde esrarengiz bir hal vardı. Ben, yapacağım iş dolayısiyle vaziyeti bütün teferrüatiyle etüd etmiştim. Ve çok kısa olan müna- sebetimize rağmen Mira'ayın ka - rakterini çok iyi öğrenmiştim. Bu itibarla onun bu manidar bakı - ından; — Sen ne dersin? Demek istediğini anladım. O zaman, Yunanlılar, resmi harp raporlarında Türklerden al- dıkları esirleri hakikate uymıyan çok yüksek rakamlarla bildirir - lerdi. İngilizler bunu anlamışlar ve Yunan baş kumandanlığına, ancak harp meydanlarında döğü- şürken ele geçecek olanların esir telâkki edileceğini işaret ederek sivil ahaliye katiyyen dokunulma- masını sıkı sıkıya tenbih etmişler. di. İ Miralaym bana bakışmdan, bu nokta üzerinde bir şüpheye düştü- ğünü ve Mudanya açıklarında de- mirli bulunan şilebi tetkik etmek arzusunda bulunduğunu sezinse - miştim, Ayağa kalktım ve bana göster- diği teveccüh ve itimattan aldı - ğım cesaretle: — Siz oturunuz Kolonel. Ben, yüzbaşı efendi ile şu gemiye ka -| dar gidip bakayım.,, İngiliz zabiti tasvipkâr bir işa- ret yaparak Yunanlı mihmanda - ramıza döndü ve emirlerini verdi: — Beraber gemiye gidiniz. Ar- kadaşımızın istediği şekilde yapa- cağı araştırmalarda (kendisine yardım ediniz.,, Zavallı Yunan zabiti kederin. den bayılacak hale gelmişti. Pek müşkül bir vaziyette kaldığı ha Jinden belli idi. Muhakkak ki mil- letine, yurduna bağlı bir gençti Bunu bir günlük temasımda an - lamıştım. Fakat adamcağızı öyle|- bir kafese düşürmüştük ki, bu vazi- yetten kurtulması için bir mucize lâzımdı. Ve o bu mucizeyi zekâ- sından bekliyordu. Fakat, bilir misiniz, böyle anlarda dimağ, ek- seriya kendisinden beklenen bece. rikliliği gösteremez, Orada da böyle oldu. Yunan zabiti gemiye gitmeme- miz için bulduğu sebebi titriyen sesiyle izah &tti: — Gemi uzaktadır. Şimdi de yemek vaktidir. Bir erzak gemisi için bu kadar zahmete ne lüzum! var, Ben size pratikesiyle ve diğer vesaikle bu geminin bir erzak ge! misi olduğunu isbat edebilirim.) YUNAN ŞİLEBİNDE NELER VAR? Fakat Kolonel de, ben de ki rrmızı vermiş bulunuyorduk, 1 Bu zayıf mazeret karşısında ci vap vermeğe lüzum görmedik. Ve ii iskeleye doğru ilerlediğimi gören Yunanlı mihmandar naçar wa takibe başladı. Kıyıda duran küçük bir bo atladık ve gemiye doğru yol al « mağa başladık. “Sahilde ka Miralay Haring ayağa kalkmış, 08 elindeki kamçısını getrlerine vu « © ruyor, hiddetli adımlarla ağaçla» rın altında dolaşıyordu. Yunanlı yüzbaşısının gemiye (gitmemek. için gösterdiği acemice temarüz, © soğukkanlı İngilizi fena halde si nirlendirmişti, ği Yunan zabitine gelince; karş ma oturmuştu. Kabma sığamaz. halde idi. Mütemadiyen dudaklar rını isırıyor, ayaklarımı oynatıyor. du, Elinden gelse ve imkân bulsa * beni derhal öldürecekti, İlk defa (| (| içime bir korku girmişti. Yalnız | başıma meçhul bir gemiye gidi « yordum. Bütün mümanaatine rağ- men gireceğim 'bü vapurda Yu » ! nanlı bana bir oyun oyniyabilir ve bunu da bir kaza haline soka- bilirdi. Onunla karşı karşıya kal. saydık, mesele yoktu. Kollarıma | güvenebilirdim. Fakat, ya vapur. dakiler?... Gözüm, yüzbaşmın bes © lindeki tabancadan ayrılmıyordu. N Göz Hekimi Dr. Sükrü Ertan ğ Cağaloğlu Nurvosmaniye cad. No soğ © (Cağaloğlu Eczanesi yanında) Salı günleri meccanendir.. Telefon. 22566 HABER AKSAM POSTASI IDARE EV Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgraf adresi: istandul HABER Yazı işleri telofonu . 24672 idare ve hân 1 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye > Ecnebi 1400 Mr. 3700 e. 720 , 400 189 İLÂN TARİFESİ Ticaret ssanlarının satım 12,80 Mesmi anların 10 kurstur. Soneuk 3 aylık * ayn Suhıbi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı çer (VAKİT) matbaası ZAMAN Merkezi: Şubesi: İstanbul, Sultan İzmir Peştemalcı'arbaşı Manifatura Ltd. Şirketi Hamam, No. 26 No. 46 Fantezi, ipekli, yünlü, pamuklu — kazmir mağazası Büyi ük en Sergisi İstanbulda anl arm voktur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: