1 Eylül 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

1 Eylül 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yabancı atlının yaptığı bu harikulâde ülanevra bir ande ortalığı karmakarışık etti Dokuzüheu atlı arkadaşlarına yeti- şip de karşısmda Aykütu görünce ta- nıdı ve avazı çıktığı kadar: — Bu adaşh'şeytanm ta kendisidir. Geçenlerde Bağdat askerlerinin namu- sunu bir paralık ettiği gibi sa; soku larak ortalığı altüst çden kim eline geçiri kendisine büy İşte bakın dusinın daha ilk kelimele- ri bile isine tesir etti, itiyor. Haydi, haydi ş bu şeytanı gebertm bir sev hem size p, hem”de" büyük bir rükâfat kazandıracaktır. Haydi bakalım Bismillah. Ayküt arkasına doğru seri bir göz attı, Vezir Müeyyededdin görlünmiyor- du. Demek ki artık ki iz bettirmişti, 1 Artık serbestçe hareket edebilirdi: Atmi makmuzladı. At saha kalktı. Sağ ard ayağı üzerihde bir yarım daire| çizdikteri"Bofira bir ok gibi ileri atıldı. Asekrler peşinden koguyorlardı. Ayküt şaşırtıcı bir mahevra yaptı. Doğnı gidecek yerde birdenbire der ı saptı, Ve kapının önünde k meydana çıktı. £ sonra kapımın önündeki büyük 1 varmış bulünuyondu. ü belki r *EHEMnde” kılçalr, 'mızraklarla atmöş» bulenuyorlardı. Aykft. fki yolu arasında bir middet dügün. yirmi a <a atla kaçabilmenin imkânı yoktu. Bingenaleyh yegâne kurtuluş yolu açık olan kapıdan dışarıya fırla- mak, ve kırlara açılabilmekti, Bunun | için de bir kiliç ve mızraktan kale ha- linde bulunan yirmi askeri aşmak li- zımdı, Ne Supmalı? üt şimşekgibi bir hızla karar verdi. Ve mafiintızlâri atinm karnıma batırarak dizginleri serbest bıraktı. Şimdi at bir kürşiüt hizile yirmi a8- kere doğru koşuyordu. Atın böyle deli- 68 bir s#üratle'kağuşü kapın önünde bulunan askelrleri ürküttü, Gayri ih- tiyarı yan tarafa' çekildiler. Ve atlıya yol verdiler, Y raklarr İleri âğğ At bu kılıçla nız hepsi kılıç ve mız. iu uzatmışlardı. arasından geğecekti rail de — s5 — Yarım akğım. — Peki! Ah; karıma nazı) meram anlatacağım,. Ne diyeceğim.. Burasını pex sevmişti, Allahım Allahım ne ya- n işin, herbalde sözür- de dur, sonra:pigman olursun. Bus e çıkıp gitti, Arka- sından Durmuş di kendine söylen- di; i — Bu adam neden buradan gittiği mi istiyor. Busişin'içinde bir iş var.! Bunu mutlak'anlsmalıyım, ) her,sabah erkenden bisiklet- Me bir gesinti yapardı. Yine çıkma fire hazırlanırken koşarak bir 2 mın geldiğini gördü. Bu Durmuştu Adamcağız beletan içinde bağırdı: j mişlardı? | aktı. i oldu. Yabancı binicinin yaptığı hari- Fakat bu kılıç ve mızraklar onu diken- İer arasından sıyrılan bir el gibi boy boy kesecek, az ileride de ölmüş ola- rak yere yıkacaktı. Bağdat muhafızları bunu gayet iyi biliyorlardı. Kaç defa aynı şeyi yap- Ayküt da bunu ve mukadder teh-| 1 bir anda sezdi. Kafasında fik ler şimşeklerle yarışırcasına bir hızla Bir anda elindeki kılıcı öne doğru mâilen tuttu. Ve atmın boynuna yata-| ralaöne doğrü uzandı. Bu esnada askerlerin önüne varmış-| tı. Atını evvelâ hafifçe sağa aldı. Bu suretle 80) taraftan uzatılan kılıç | muızraklarm kendisine değmesinin önü- nü ald. Tam bu sırada sağ taraftan| arka arkaya yere yıldırım düşüyor- muş gibi bir şakırtı duyuldu. İ Ayküt sağ taraftaki kılıç ve miz-| rakları orakis biçer gibi biçmiş ve doğramıştı. Her iki taraftan küfürler savrulur, bağrılıp çağrılırken et bir hamlede Bağdadın kapısından fırlaya- rak dolu dizgin dışarı kırlara çıktı. Aykütün arkasından kapmın önünde beş allı saniye süren bir kargaşalık kulâde manevra onları sersemleştir- miş, aptala çevirmişti. Fakat bu şaş kınlıkları uzun sürmedi. Esasen bu s1- rada peşinden gelen dokuz atlı da ka- pihın ölnne varmıştı, Bunlar hiç vakit geçirmeden dışarı fırladılar, Bunlarm arkasından en iyi süvari ve #ilâhşor sayılan dört atlı daha hazır olan atla- rına atlayarak dışarı fırladılar, Ucsuz, bucaksız geniş kırlarda baş ln dii, ik yala 12 dee YER lm daf birit vakit gedtikten sönfe yavaş yavaş sağ omuzunda bir sızlama hiasetti, Ne'de olse Kolu müthiş birl çarpışma geçirmiş, adalele mafsal- Ayküt — Bu vaziyette böyle kolla bu kö- peklerle çarpışamam, beni haklarlar. Yapılacak yegâne şey kaçmaktır. Fa- kal aksiliğe bakın ki bizim at da yor- gun. Şimdiden yavaş yavaş kesildiğini ve yavaşladığını hissediyorum. Acaba kaçabilecek miyim? gitgide Ayküta yetişiyorlar, Aradaki mesafeyi kapatıyorlardı. Bu- nu kendileri de anladıklarından ağız- larından sevinç naraları çıkıyor, pis pis, kaba kaba bağrışıyorlardı. (Devamı var) El ? nini YA Gy l f SAUL ŞA İN e — Beyim âh! Beyim başıma gelen- ler, — Ne oldu? — Babanız burada mı? — Hayır. — Sizde doktorsunuz değil mi? — Evet, hasta mı var? — Karı Zavallı yavrucuk., Fens çok fena!.. Ben bildim, dün babanıza söyledim.. O halde iken o kadar bele- cana tahammlil edebilir mi? Ah! hen kabahat babanızda.. Çocuğumun da! ! annesinin de katili olacak! — Hastalık ne? — Gebe, son günleri.. Bayıldı.. Ken. di de ölüyor çocuk da! Delikanlı biran tereddüt etmedi, he- men içeri koştu, çantasını aldı ve 2i:| “Hatıralarını anlatan : EFDAt TALAT İce: ii 7 ii Yazan: İHSAN ARİF General Harington mutlaka beni| görmek istiyorsa, o buraya gelsin! Üçüncü olarak eski bir valinin Cağal oğlundaki konağına gittik. İngilizler bu herifi, memleket ahvali (o ruhiyesini iyi bilir diye bütün mütareke (senelerinde himaye etmişlerdi. Bu herifin kapıs: geldiğimiz zaman saat üç olmuştu Bü- yük kapıyı çaldım. Devasâ bina ölü gibi sessiz. Tekrar ve daha kuvvetle çaldım. Bir müddet sonra konağın yanındaki küçük kapıaçıldı ve herifin valilik #a- manmdan kalma ihtiyar kapıağası başı n! uzatarak baktı. Sokağın o feneri b tamamen aydınlatıyordu. Ağa, İngiliz askeri elbiseleri giymiş iki kişi görünce küçük kapıdan sokağa çıktı. Efendisinin İngilizlerle çok iyi dost olduğunu bili - yordu. Bizi tanıyınca endişesi (o geçmiş ve dışarı çıkmıştı. Ellerini oğuşturarak bize yaklaştı: — Bir şey mi istiyorsunuz efendim. — Beyefendiyi görmek istiyoruz. — Efendi hazretleri uykuda. Bu uykuda gebertilmeğe lâyık herif ler de beni artık sıkmıştı. Herife sert| bir ssele dedim ki: | Git, efendini uyandır. (e Bir İngiliz! tereiiman: ile bir İngiliz polisi gencral| Harington tarafından gönderilmişler. Si zi mutlaka görmek istiyorlar de emi? Ağa efendi içeri girdi. Ben karşı kal- dırımdan konağın vaziyetini tetkik €- diyordum. Uşak her kata çıkarken mer diven ve sofalarm © elektriklerini yakı- yordu. Nihayet orta katta (o durdu, bir odaya girdi. Biz çavuş Raytla kapının önünde bekliyorduk. o Vakit geçtikçe kendi kendimize: — Adam giyiniyor, ha o şimdi gölir, geldi, gelecek, diye söyleniyordu. On dakika sonra gene ağa efendi gö- Tündü. Gene ellerini oğuğtürasali — Efendi haztetleri'hâsta; sizi'yann sabah kabul edecekler dedi. Bu gülünç sözler karşısında gülmek mi ağlamak mı lâzım (geldiğinde bir müddet mütereddit kaldım. Fakat der- hal cevabı yapıştırdım: — Efendiniz, eğer yarın sabah görü- gülecek bir iş olsaydı böyle geceyarısın dan #onra buraya gelmeğe İlizum olmı- yacağını düşünemiyorlar. Uşak işin bu tar nda değildi. öğ rendiğini satıyordu: — Efendimiz! Arzularınız ne oluma olsun, yarın istediğinizi (yaparak siz dostlarını memnun bırakacağını da vaat buyurdular. Artık kan beynime sıçramıştı. Bu na- sıl valilik ettiğini, nasıl bir O memleket idaresinde bulunduğunu havsalamın bir türlü almadığı bu sersem, geceyarısın- dan sonra saat Üçte evine gelen iki me- muru alsjâde birer ricacı sanmıştı. Ka- mm koluna girerek sürüklemeğe baş- ladı, — Çabuk çabuk gidelim. Kadın cidden ağırdı, Metin saatler-” ce uğraştı. Nihayet akşama doğru do-; ğum muvaffekiyetle neticelendi. Fat-| ma da, çocuk da sağ salim kurtuldular. | Evin Içi biraz sükâün bulduktan sonra genç doktor, babasının neden mesul olacağını anlamak istedi: © — Babama karşı o kadar minnet! tardın, şimdi niye onu kabahatli bu- luyorsun! Ne yapmış oalbilir! — Ne yapacak, bize geldi. İllâ dük- kânı satıp gitmemi istedi! — Sebep! — Bilmem! — Herhalde mühim bir şey olacak — Ben de öyle düşündüm. Üstelik dükkânı satın almağı hile teklif etti, — Garip şey! — Meseleyi karıma anlatınca fona| halde sarsıldı. O buraya geldiğimize pek sevinmişti. Düştü bayıldı. Ötesini biliyorsunuz! — Şu babamı nasıl tanıdığını bana bir anlatsana, ama olduğu gibi söyle. Durmuş, hikâyeyi bir bir nakle baş- ladr. Nasıl aş kaldığını, hırsızlık icin | penbö eve girdiğini, geç, vakit dokto- pi ağasını yakasından tutarak sert bir sesle; — Bana bak, git. Cevap verdi: | — Gidemem — Niçin? — Hasta — Ağa mis: şimdi efendinin yarına | m ya, ne karın ağrısısın. Bu gibi martavalları bırak. Oo Boşu boşuna; * vakit kaybediyoruz, Sen git © efendine söyle. General Harington şimdi kendisi- si Ktokerde bekliyor ve mutlaka gelme sini istiyor. — Ben gider söylerim ama, geleceği-| i hiç zannetmem. — Gelmezse biz de ona göre hareket ederiz. Uşak gene kayboldu. Biz Çavuş Rayt la kaldırımlar: arşınlıyoruz. Çok geç - meden kapıda göründü: — Efendi — Gelir — Gelmiyor mu? — Evet. — Sebep? — Hasta! — Canım, general kendisini bekliyor, söylemedin mi? — Söyledim. — Ne dedi? — Eğer General Harington mutlaka görmek istüyorsa, o buraya gelsin nerede 4yol? yor. dedi. Gayri ihtiyari ağzımdan: — Vay küstah herif! lâf fırladı. U- şak ters ters yüzüme bakıyordu. Artık i. Hırsla berifin yaka- ün kuvvetimle sarsa - sâbrim *ükeneii sına yapışum, bü rak bağırdım: — Baha bax! BUdUaNpin TUZU yok. Eğer efendin olacak herif, beş daki kaya kadar aşağıya inmezse şu yanım» daki İngiliz polleile yukarı çıkarak önu zorla aşağı indireceğim ve götüreceğim. Üşak boynunu bükerek yüzüme ba - kıyor, âdeta yalvarır gibi: — Canım bu yaptığınız diye söyleniyordu. Benim bağıra bağıra söylediğim söz- leri yukarı kattâ pencerenin arkasnda bizi dinliyen vali tarafından duyulduğu muhakkaktı. Gene ona ( işittirecek bir sesle; — Haydi vakit geçirme! Biz onun $€- lâmeti için geldik. Hâlâ bize mlişkülât çıkarıyorsunuz. Asıl bu doğru mu? Uşak dördüncü defa olarak kayboldu. On dakika sonra vali bozuntusu giyin -| miş bir halde kapıda göründü. (Hiddet topuklarını aşmıştı. Suratından düşen binparça oluyordu. Kalın sesi titriyerek l — Geceyarısı herki rahatsız etti- doğru mu! run oralardan geçerken kendisinin im-| dat sesini işittiğini, kireç ocaklarının neşrettiği karbondan adeta zehirlendi-! Zini, sarhoş gibi olduğunu, doktorun! bunu kurtardığını.. İ — Bu penbe ev dediğin ne taraflar- da? , | Herif tarif etti, Metinin kalbi hop- ladı, Bu Celâl beyin küçük eviydi. Şa-| diyenin felâketlerinin şahidi olan yer! — Orada kireç ocakları olduğunu| babam mı söyledi? İ — Tamam! O işin bile farkında de-! gildi. Benim aklıma geldi: Çünkü ev-! velce böyle bir vakaya şahit olmuş- tum, Hemen sordum, araştırdım.. Um.) duğum gibi de çıktı, Tam öve bitişik koca koca ocaklar vardı, Delikanlının rengi uçmuştu. Ber! böyle bir yanlışlığa Sediye kurban! gittiyse müthiş bir felâketti. Tüyleri! Ürperdi. Acaba babası bilerek mi hata islemişti? Neye bu bahsi ettirmiyor- du, neye Durmuşun köyde kaldığını is-. temiyordu. Bası çatlayacak gibi ağrı- yordu. Halindeki tahavvülü gören Dur muş telâşla sordu: — Bir şey mi oldu bevim, hastalan- din mı? — Yok. Yok birâz bâşım ağrıyor. ğiniz yetişmiyormuş gibi yaptığını? saygısızlıklar nedir? bu küstabi bareketinizin cezasını mutlaka çektir z tokat indireceğim,herşe” » ak. Asıl küstah kendisi... ğer General Harington tar” dan sizi misafir olarak alıp götürmü r edilmemiş olsaydım, $iZ€ 2 hesabını şimdi sorardım. — Asıl ben size soracağım, Benim cevap vermeme lüzum di dı. Yüksek sesle münakaşamızın 8 yukarı >ir kavga olduğunu anlaya benim de fena halde kızdığımı si den çam yarması İngiliz çayuşu de” herifin kollarına asıldı, İngilizçe? — Haydi efendim, haydi efendim yerek adamı âdeta zorla otomobile türdü. Orada da yarı karga ( tuluP' ederek bu inatçı mendeburu kamıyff” bozması etomobilimize bindirdik. KADIN TELLALI (O'NA MZRAR HERİF Bunlar bir şey ği iye nâzirı Meh gi | milin yaptığı rezaleti hayatım ce unutamam. Ben bu herifle sağa gönderdim. #*. mil, Krokere sık srk gelir giderdi, GÜ vuş Raytı da iyi tanırdı. # Bir saat sonra Rayt çıkageldi. OĞĞ. girmiş, ortada ayakta durmuş müt© in mi? Diğerleri — Yukarıya çıkardım. bulunduğu salonda oturuyor. — Ne gü; > — Peki! Anlat da ben de güleyi”” — Kâmil beyin evine gittim. v7 muş. Beni içeri aldılar ve doğru od " götürdüler. Uyandırdık. Birdenbi!€ olduğunu anlayamadı. İhtimal söz de kavrayamadı ki yatağından tel, fırlıyarak: “Canım, bizim arkadaşla Carkadaşlar dediği İngiliz zabitleri? leneceklerse bana gündüzden bildir! s ya, o zaman tedarikâtta bulunurum "4. saatten sonra ne bulabilirim, Ka Bil) tütsüledikten sonra beni arayorlar. le şey olur mu?,. diye eöyienmeği ladı, Anladım ki benim gelişimi ar' şı olan Yazı İngiliz zabitlerinin dav" yi hamletmişti. Malüm ya, bu beyin el daima birkaç piliç bulunur. Gene sinden ir şey istiyecekler zannetti de hiç se$ çıkarmadım. aldım, getir (Devamı vat dö Aferin Durmuş bana dosdoğru meri yi anlattın. İşte mükâfat olarak yi den sana mligaade ediyorum. DÜK nm satma, rahat ri namusunl$ ış! — Merak etme beyim, Namur | leke gelmez sma burada nasıl kal Babanız re der? # — Orasını düşünme, babam mii kunmıyacaklır. Buna emin ol, £89 fine bak! Durmuş delikanlının ayakları0? lerine sarıldı, hem ağlıyor, hem yordu: 7 — Allah razı olsun beyim, dün?" gs durdukça dur, Hayatımı, karımı tardım sıkıntı yüzü görme, # Metin. yalnız kalınca uzun ie sündü. Acaba hakikaten babası MÖ. mış mıydı? Demek kadm dişli O halde bu hatayı tashih etmek W # dı. Durmuşun sözlerine bakılır## reç ocaklarının penbe eve zehir ri tiklerini babası öğrenmişti. Nasil yor da biç ses çıkarmamıştı. Rai Bir » | da bu noktayı işaret etmemişti! tereddüt etti, Bu isi kurcnladığı “5 dirde ya babası kabahatli çikar Çocukluğundanberi bürmet (eti : “Devamı

Bu sayıdan diğer sayfalar: