19 Kasım 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

19 Kasım 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hatıralarinı anlatan: Alman korsau gemisi “Deniz kartalı” dh Süvârisi &ont Feliks fon Lulner —39— Ezeli fırtınalar diyarı olan Horn mıtaka- sının maruf ve meşhur fırtınalarile karşı- laştık ve üç buçuk hafta müddetle fırtına Hararet derecesi- © nin birdenbire değiş mesi ve meçhul cins- | mesi Aysbergin yak Jaştığını ihbar eden alâmetlerdendi. Ni. f“ hayet şafakla bera- © ber sancak baş omuz, | Yuğumuz istikame- tinde görlindü. Sa- bahın alaca karan- lığında suyun üze rinde yüksek olmak- la beraber sathı ba- birden aşağısı yukarsıma nisbetle do- kuz defa daha cesim olan bu korkunç dev yaklaştıkça manzara ve şekil de- ğiştirerek bize doğru geliyordu. Yak» İaştıkça oyuklarının yeşilimtrak veya- hut koyu mavi yaralarını gösteriyor. üzerindeki buzlar parıl parıl parlıyor- du. Seferimizde rasgelmiş olduğumuz, yegine aysberg bu oldu. Bir müddet sonra ezeli fırtmalar diyarı olan Horn mıhtakasının maruf ve meghur fırtı- nalariyle karşılaştık ve üç buçuk haf- ta müddetle fırtna ve sağanaklarla döğüşüp durduk. Günlerce uğraşarak katedebilmiş ol- duğumuz cüz'i mesafeyi bir sağanak bize kaybettiriyor ve bu mesafeyi ye- niden kazanmak için uğraşmak, didin- mek mecburiyetinde kalıyorduk. Anenk Horn mmtakasında tesadüfü mümkün olan dev gibi dâlgelar giver- leyi baştan üşağiya süpürüyor, yelken Jeri parçalıyor, tahtaları söküyordu.. Tayfalar göce gündüz güverte altın- da yelken tamir ediyorlardı. Geminin yalpaları arasında iri çuvaldızlarla yelken dikmek işlerin en ağırı ve ta - hammülfersa olanıydı. Yanlış bir ha. reket üzerine çuvaldız tayfanm par - mağını yahut elini deliyordu. Maama- fih gomiye yelkenler lâzımdı ve bu ce- sur fedakâr kimseler müşkül vazife. lerine yılmaksızın devam ediyorlardı. Parçalanan yelkenler aşağı indiriliyor ve tamir edilmiş olanlar yerlerine çe kiliyordu. Biraz sonra onlar da yırtılı- yor, yerlerine yenileri getiriliyordu. Vapur seferlerinde fena havalarda herkes güverte altında kamaralar içi- ne çekilir. Halbuki yelkenli gemiler de vaziyet bunun tamamile aksincdir; bütn vardiya efradmm güvertede bu- lunmaları şarttır ve rüzgürm en şid- detli estiği esnada ekseriya direklere tırmanmak mecburiyeti baş gösterir. Nihayet azim ve irademizin kuvveti sayesinde Horn burnunu geçebildik. Pırtına diyarini arkamızda bırak- miş olduğumuzu görünce keyif ve me- serretimizin derecesine hudut yoktu. Fakat nisanm yirmi altıncı günü direk- teki rasıt bir İngiliz kruvazörünün gö- ründüğünü ihbar etti, Hiç şüphe yoktu ki bu bizim peşimize düşmüş olan düş- man kruvazörlerinden birisi idi, Heyecanlı anlar: Acaba bizi gördü mü? — Herkes güverteye iş başma! Ala- banda iskele!., Bütün yelkenlerimizi fora ettik, mo- törü de çalıştırmaya başladık. Aynı Zamanda rüzgür altına da geldik. Doğru cenuba doğru koşuyoruz. Rüzgârın direklere olan tazyikı o ka- dar artmıştı ki bütün donanımı İle di- reklerin (oObaşımıza oyıkılmalarından korkmaya başladık. Çanaklıklarda bü- tün zabitan ellerde dürbün İngiltere- Bin bu serseri tazısmı heyecan ve he- lecanla takip etmekteydik. Şayet bizi keşfederse hiç güphe yoktu ki hürri- yetimize, belki de hayatımıza veda et- mek lâzım gelecekti. Bereket versin ki ve sağanaklarla “Deniz kartah,, nın batırdığı gemilerden Pinmor döğüşüp durduk hafif bir sis imdadımıza yetişti de bizi göremedi. Bir müddet sonra gözle gö- rülemiyecek derecede açılmış bulunu- yorduk. Gözlerimiz bir defa daha İn- giliz gözlerinden daha dikkatlı ve kes- kin çıkmıştı. Gece olur olmaz şimale istikamet değiştirerek eski rotamızı tuttuk ve Passifik okyanosuna dahil olduk. Bir sabah telsiz telgraf memurumuz İngilizce bir telsiz telgrafname getir- di; “Deniz kartalı ismindeki Alman kor- san kruvazörü hafif İuvvetlerimiz ta- rafından batırılmıştır. Süvarisi ile mü- rettebatından bir kısmı esir edilmiş ve | ramamız üzerine, artık, ilerde evlen - Montevideoya sevkolunmuşlardır.,, (Devami veri Geçen tefrikaların bülâsası: | Anber Lala, naml hadım (edildiğini anlatıyor: Büridan altmış sene Evvel, Tanbulular onun Kahilesine baskın ver migier, erkeklerin av buyramında olma #ından billstifade biltün erkek çocukla ri hadım etmişlerdir. Bumun o Üzerine, babaları da evitlarını Tantulularagö türüp satmıştır. Anber Lala, belki bin defa anlattığı macerasını tekrar hikâyeye başladı. Fakat, yaşına ve mevkiine hürmeten, herkes susup, bildiği bu sergüzeşti bir| daha dinledi: — Bizim buralarda, bir erkeğin kıy- meti, zürriyet getirmesiyle ölçülür. Ev- lât demek, bu demektir. Bizim ise, düş man kabile tarafından taarruza uğ- memize, evlât sahibi olmamıza imkân kalmamıştı. Onun için, bizi babaları- miz, analarmız satılığa çıkardı. Tün- tu'lular sahildedirler, Onlar, esir tacir- leriyle daha kolayca temasa geçebilir. ler. Bu sebeple, bizi, kendi ellerile gö- türerek, kimimizi birkaç dizi boncuk, kimimizi, birkaç arşm kumaş karşılı- ğında elden çıkardılar... İşte, ben nasi kin bağlamam bu adamlara? Şimdi, alınacak intikam, o intikamdır. Hacı Mustafa: — Seninkilere iyice talimat verdin mi, Anber Lala? - diye sordu. — Vermez olur muyum, aslanım... — Eh, öyleyse mükemmel, Nakliya- tından çok kazanacağız!... Hadım edil! miş çocuklari, armut devşirir gibi top-| Hulle sayesinde Isveçli kadın zenci erkeğe hakiki cenup erkeğine kavuşacaktı | lıyacağız!.. Aşkolsun sana., Anber Lala: — Maksadım hem sana hizmet et- mek, hem deteski öcümü almaktır! - dedi, Bu esnada, bir köle gelerek haber verdi: — Filikanız hazır.. Hacı maiyetine döndü: — Evvelâ ben gu bizim hatuna uğ- rayayım, ona yeni vazifelerinin ne ol- duğunu bildireyim, ondan sonra da, Tantuya çıkar, çocuk avına başlarız! deği, Diğerleri de, kendi kayıklarına bin- ! diler. Denizin ortasında bir öbek teşkil | ettiler. Bunlardan sade Hacmın filikası demin anlattığımız intihar hadisesinin cereyan ettiği gemiye yanaştı. O maceradanberi bir saatlik bir za- man geçmişti. Havva, diğer cariyelerin yardımile soyunmuş, oldukça babayanij bir entari giymişti. Bir daha bir deli- lik yapmasm diye kendisine nezaret eden iki harem ağasınm biraz ötesin- de küpeşteye dayanmış, denizi seyredi- yordu. Bilir misiniz ki, Kızıl denizin bazı sahillerinde, şap fazla olduğu için, su- lar pek durgun, pek berrak olur. Deni. sin altı, aşikâr surette görülür. Orada. ki balıklar da büyüğünden küçüğüne kadar çeşit çeşit olduğu için; bunların biribirlerile mücadelesi, Havvayı oya- İiyor, ona, teessürlnü unutturuyordu. İşte, küçük balık, büyük tarafından yutuldu: “— Mesele küçük ve zayıf olmamak. Parolamız 31 rakamı olacak. Alman erkânı harp zabitlerinden Türkiyeye dair alacağın malümatı bana bildireceksin. Tiyatro direktörü, Berlinde çok revaç ta olan oryental raksları kendi sahnesin de halka lânse etmek için, eline geçirdi- ği böyle bir artisti kolay kolay bıraka- mazdı. — En aşağı bir ay... Diyerek Semranm yanağını okşadı. Her Müllez babacan bir adamdı, Yaşı elliyi geçkindi.. Konuştukça sevilen bir adamdı, — Hemen mukavele yapalım, Ne ka- dar avans istiyorsunuz? Demeğe başlamıştı Necmi Bey: — Ben dostça bir tavassutta bulun- dum. Bu, ikinizin bileceği bir iğtir, A- lış verişinize ben karışmam, Diyerek işin içinden sıyrılmak mmişti, Semra iki bin mark avans istedi. Dİ- rektör derhal parayı uzattı. — Bugün hemen fotoğraflarınızı afi- ş6 geçirteceğim. Yarın büyük (o duvar reklâmları bastıracağım. Üç gece son- ra sahneye çıkacaksınız. Dedi. Bütün bu konuşma ve anlaşma- lar bir saat bile sürmemişti. Tiyatrodan çıktıkları zaman, Necmi Bey Semranın kulağına iğildi: — Bu bir muvaffakiyettir. Tebrik ederim, Hedefe, sanatinle ve o zekânla çabuk erişeceksin | ... Otele döndükleri zaman saat on ikiyi vuruyordu. Semra 31 numaralı odaya çıktı. Soyundu. Elbisesini değiştirdi. Otelin lokantasına indi. Necmi bey Semrayı lokuntada hek- liyordu, Beraber yemek (yiyecekler. Necmi Bey o gün ilk defa Semraya ya- pacağı tehlikeli işler hakkında tafsilât verecekti. Yemek yiyorlardı. | iste- Necmi Bey yavaşça anlatıyordu: — Aramızda parola (31) olacak, Ar- Fakat.. gaje olduğun tiyatroya Alman erkân harbiyesi zabitleri sık sık devam eder- ler. Asıl vazifen bunlarla temas: temin etmek, bunlardan Türkiye hakkında duyacağın malümatı ertesi günü bana bildizmek. Anladın m O Semracığım? Deruhte ettiğin iş çok mühimdir, Bu vatani vazifeni yaparken, aşk, para, İç: ki.. Her şeyi unutacaksın! Yalnız va- tanın ve vazifeni düşüneceksin! — Hiç merak etme, Necmi Bey! İşi buraya kadar muvaffakiyetle © getiren Semra, bundan ötesini de gene muvaffa kiyetle becerecek ve sizin o yüzünüzü kara çıkatmıyacak! Necmi Bey biraz daha ciddi bir tavır Ja şu sözleri ilâve etti; — Deruhte ettiğin o bu iş — açıkça konuşalım — casusluktan başka bir şey değildir. Fakat, düşün ki, bize verece-i ğin malümet bir vatan, bir ordu ve bir donanmayı mahvolmaktan kurtarabilir, Bu uğurda bir kazaya Uğramış (olsan bile, adın tarihe geçer. Ebediyyen tak: dirle antlırsın! Semra o dakikaya kadar bu işin teh- Yikeli ve kazalı tarafını düşünmemişti. — Ne gibi tehlikelerle karşılaşabi- trim? Diye sordu. Necmi Bey birasını içerek; — Bu yolda yürüyecek (bir insan daima kendisini herhangi bir tehlikeye karşı önceden hazırlamış bulunmalıdır. dedi, hangi yolculukta tehlike O yoktur yavrucuğum? Ufak bir seyahate çık- sak, üzörinde gittiiğmiz Yasıtai nakliye trense, lokomotifi yoldan çıkabilir,. Va- pursa, kazanı patlar veya dümeni kır İrp dalgalar arasında kalabiliriz. Tahtel bahir.. Tayyare. Zeplin. Hattâ otomo- bilde bile tehlike vardır. Düşer, devri- lir. Çarpışmalar, yangınlar olur, Mede- niyet asrında her dakika ölümle karşı karşıya bulunduğumuzu unutmamak lâ Yazan: iskender F. Serteni meme zımdır, Bahusus bu işlerde.. Zindanlar, darağaçları, kurşuna dizilmek, işkence, tazyik, sorgu, Hepsini gözönünde bu» lundurmak, bütün bu © tehlikelerle her zaman karşılaşmak ihtimalini düşünmek lâzım. — Böyle bir tehlikeyle karşılaşırsam, siz elbette derhal bana yardıma koşar- sınız, değil mi? Necmi Bey bir kadeh bira daha içti: — Belki de koşamam, yavrum! Bel- kide günün birinde seni hiç © tarırmam bile, .».. Semra tiyatro sannesinde O gece Blumehştrase'ye akan balk bu geniş caddeyi doldurmuştu. Herkesi (Residenz) tiyatrosuna koşuyordu. Yerlerin bir çoğu önceden alınmıştı. Tiyatronun kapısına (o büyük iki aliş asılmıştır “Türk artisti Semra hanımın oryen- tal numaraları, Diğer afişte de kısaca şu cümle Ya- zılıydı;: “Semra hanımın yapacağı numaralar şimdiye kadar hiçbir şark artisti tara- İfmdan yapılmamıştır.,, İşte halkı bu sözler çekiyordu. Berlin tiyatroları olmayan şeyleri hiç bir zaman ilân etmezlerdi. Perde açılmadan koltuk ve hıncahınç dolmuştu. Herkes sabırsızlanıyor: —Fotoğrallarında çok güzel bir kız.. Fakat oyunları da kendisi kadar cazip mi acaba?... Diye söyleniyordu. Perde açıldı. Hazin, uyuşturucu bir müzik başla- dı Semra sahnede, Alkış. Heyecan: © Kıpırdanmalar.. Fısıttılar.. İşte Semra oynıyor. (Devamı var) locala, | kastediyorsun? buldum. Bu Tantu da müslüman ler vardır. Onlardan birini getiri na hulle yaptırırım, Memnun ni memnuniyet ifadesi okudu. parıltı.. Fakat, düşünmedi ki, sebebi bambaşkadır: v Zenci erkek.. Hakiki cenup erköö, İsveçli kadın, işte buna kavuşacak” i çarka yar Yazan :(vâ-Nü) , Kuvvetli ve büyük olmak.. Niçin kisara düşmeli ? Niçin ölmeğe ı?.. İşte gu mini mini balıklar yaşamanın bir yolunu arıyor-!,, Soğuk su duşunu yedikten #onr&" hayat mücadelesi manzarası ki da kendisine en mülâyim gelen höjl felsefesi işte bu olmuştu. İ Birdenbire, yanı başmda; i — Havva... - diye bir ses duydik! Dönüp baktı. Meğer, Hacı Mustafa “gemiye # mış, yanı başma kadar gelmiş d8| farkında değil. Esir taciri etrafına baktı, Haf ağalarına, cariyelere hitaben: 1 — Halvet olsun. Havva hatunls başa kalmak, konuşmak istiyo; dedi, Bu emri yerine getirilince de #5İ karısma dedi ki: | — Sana karşı çok dürüşt bari ettiğimden dolayı cidden müteessif Fakat bana bak vermelisin. Çünkü * tık hürriyetime nail olmağa miştim. Halbuki sen bana bu ini İsvoçli kadm başımı önüne eğdi: " — Hata ettiğimi anlıyorum, Bİ Mustafa, Lâkin, sen de benim vel bahatimin cezasını pek şiddetli ole” verdin.. — Ben de bunda hata ettiğimi #İ olacakâm.,, Esasen bu işi pek iyi sin., Şimdi biz, kilçük harem ağı aylayıp getirmeğe gidiyoruz. bakanlara nezaret edeceksin.. hiç de tatmin etmemişti: — Hep hizmet halayığı işleri!. kat, ben, senin yanında hanim gibi şamağa alıştım, Hacı Mustafa! demin beni ne kadar tahkir bilsen!.. Ben de, buna dayanamı kendime kıymak istedim.. Eğer vi eski itibarımı iade etmezsen öle âzmettim. Esir taciri kaşlarmı çattı: / — Eski itibarmı mı*: Bundan, — Sâkm eskiden olduğu gibi yi miyet iddiasında bulunacağımı sarf “u söylediğir “lerin hepsini razıyım. Faki, aizmet cariyesi değil, senin yine nikâhlı katin sıf8' Hüci Mustafa, gözlerini açtı: — İyi ama, bunun imkânı yok. — Niçin? — Çünkü seni talâkı selâse ile dım. — Yine alırsın. — Şer'an mümkün değil. — Şer'an her gey mümkündür- hileler var. Esir taciri tuaceliple: — Ne gibi? — Hulle yaparsın, olur biter — Hulle mi? Ne diyorsun. burada erkek yok ki?. Hepsi h — Sahi, Erkek, biraz düşündü. Sabık nın yüzüne baktı. “— Adam sen de. İnsan buncö man geçirdiği kadına karşı ho olmalı, onun istediğini yapmalı.» zihnen karar verdi. Sonra birdenbire: — Peki, dediğin olsun. Kol # inde Sabık karısının gözlerinin içind? hai

Bu sayıdan diğer sayfalar: