14 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

14 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YAZAN: Edgar Wallace Gazeteci düşündü. Döndü, kapıyt bir daha vurdu Gene cevap veren olmadı. Spik “artık kabahat benden gitti. der gibi bir hareket yaparak, etin arkasın- daki aralık kepenklerden birini itti, içe- ri atladı. Spik bir müddet öylece kaldı. Ne ya pacaktı? Seslendi: — Kimse yok mu? Cevap yok. ilerledi. Evi dolaşmağa | karar vermişti. Bu iş uzun (o sürmedi. Zira, ev iki odadan ibaretti. Bulunduğu | yatak odası, ve yanında bir başka oda, bu odada bir masa, bir sandelye, ve duvara çakılmış elbise asmağa mahsus bir sürü çivi vardr. Çivilerden birine meşin bir palto asılmıştı. Masanm Üze- riskle eski bir çift meşin eldiven duru. yordu Spik yatak odasma döndü. Yatağa baktı. Yatağın takımı gayet iyi cinsten idi, Ayak ucunda bir sürü kadın ayak- kabsır vardr. Bunları o muayene etti. Muhtelif numarada idiler, Ve her biri ötekinden yarım numara küçük veya büyük 141, hem bu ayakkapları fevka- lâde iyi cinsten eşylerdi. Spik evde daha fazla kalmağı muva. fık görmedi, geldiği yoldan çıktı. Dışar- da, ağaçların arasında bir başka bina kt. Oo Burası bir Spik düşünceli Hüşünceli oteline dön- dü. En ziyade meşgul olduğu © nokta mubtelif numarada olan sürü ile ayak. kaplar idi. Niçin bu kadar çok ayakka- bı vardı ve niçin numaralar muhteliiti, birdenbire sıçradı Bunun se ini bulmuştu, Herhalde ayakkabılar, oraya, ayağına uydurulacak olan kim. senin beğenmesi, seçmesi için getiril. miş veya gönderilmişti. ) Gazeteci o akşam, Hovetlere yemeğe davet! Elbise değiştirmeğe başla- dı. Bu aralık kapı vuruldu ve içeri Fİ. ter girdi: —Hotland, dedi, sizden bir ricam var. Bu aksam Hovetlerde yemeğe davetli- siniz değilmi? — Evet, — Ben de. Fakat (o gelemiyeceğim. Kendilerinden af dilediğimi © söyler- msiiniz? — Bir şartla. Siz de gazeteye tele. fon ediniz, ve daha birkaç gün için bu- rada kalmamın lüzumlu olduğunu söy- İeyiniz. Zira bana öyle geliyor ki, bu. günlerde mühim hâdiseler cereyan e- decektir, — Böyle bir şey zannetmiyorum ama, hatırınız için bunu yaparım. — Hem niçin siz bu kadar acele gi- rsunuz, Yarın sabâh gidemez miy. Minir? Akşam yemeğine mösyö Vudda davetli, —— Biliyorum Piter bu (o sözleri o kadar manidar bir tarzda söylemişti ki, gazeteci du- rakladı. Sonra düşündü. Fiter kıskanı- yordu, Demek seviyordu. Derhal akir. na şöyle bir serlevha geldi “Ameri- kalı milyonerin kızıma âşık bir o polis müdürü ile bir hayır sever... Fakat hiç sesini çıkarmadı ve Fiterin mazeret ©- larak söylediklerini dinlemeğe başladı. Fiter, son günlerde Londradaki vazife. sini fazlaca ihmal ettiğini, birçok işle- rin ve evralın masasının üzerinde bi- riktiğini, muhakkak gitmesi lâzımgel. diğini söylüyordu. Nihayet veda ederek çıktı. Biraz sonra gazeteci otomobilinin gürültüsünü duydu. ... Gazeteci gelir sordu? — Fiter nerede? — Londrada birçok işleri (o varmış, © Gelemiyeceğini söyledi. Özür diliyor. © Genç kızım yüzünde bir endişe belir. di. Fakat Con Vud kendisile görüşme- ğe başlayınca enklişesi zail oldu. Ye. mekte neşeli kon Yemekten sonra | diliyerek od. çekilmişti. Yazılacak birkaç mektubu vardı. O gider gitmez, mükâleme günün hâdiselerine ve bil bassa Yeşil hayalete intikal Con Vud sordu: — Mis Hovet, siz yeşil hayaleti gör- dünüz rafi hiç? Genç kız titriyerek cevap verdi? — Evet, gelmez, Mis Hovet Hovet af İ sında idi, — İşte, dedi, şu ağaçlar yok mu, ora- etmişti. | 'Tefrika numarası — 50 — ÇEVİREN: fa Gazeteci hayretle: — Ne? dedi, gördünüz mü? he va. kit. Bana niçin haber vermediniz. — İki defa gördüm. Ve her iki sele- rinde de bana öyle korkunğ görünme- di. İlk sefer şatönun bahçesinde idi. — Şatonun bahçesinde ne yapıyor. dunuz? — Birini arıyordum. Şüphesiz bu delilikti. Ve yeşil hayalet © imdadıma yetişmeseydi, az kalar ölüyordum. — Rica ederim mis Hovet anlatınız, — Mösyö Iolland, siz gazetecisiniz Eğer bu anlattıklarımı yazmıyaca ğını» za dair söz verirseniz, anlatırım ve ye- şil hayaleti gördüğüm yeri size göste. ririm. Aksi takdirde... Spik Holland #öz verdi. o Genç kız kalktı. Beraber bahçeye iridiler, Dışa- rıst pek karanlıktı. Mis Hovet: — Galiba, dedi. Bir şey göremiyece- Biz. Maamafih bir bakayım. Merdiveni alıp duvara dayadıları Ev. vel gazeteci çıktı, duvara oturdu. Sor- ra Con Vud çıktı ve gazeteciyi taklit etti. En sonra genç kız çıktı. O, merdi- venin üzerinde kalmıştı, ikisinin orta. Valeri ağaçlığı göstererek da gördüm. — Sakın karanlıklar içinde ağaçlar- dan birini yeşil hayalet sanmış olmaya. sınız. Zira hiçbir şey görünmüyor. Bu sözleri söyliyen gazeteci idi. Ce- binden bir kutu gibrit çıkardı. Bir kib- rit çaktı. Biran, kibritin ışığı parladı ve söndü, Fakat bu ân, Üç metre kadari. lerlerinde, yeşil hayaletin dimdik dur. duğunu görmelerine kâfi gelmişti. Va- leri haykırmıştı ve şayet gazeteci onu tutmasa, merdivenden İdüşecekti. Tarihi macera ve aşk romanı Avusturyalı âlim,, “bu papas Osman meselesi yalnız Türkleri değil, bütün Avrupalıları dâ alâkadar eden bir mevzudur, dedi. (Geçen tefrikaların hülâsası) Garip bir tesadüfle Kiyef kütüp- hönesinde İsarışan türkçe kitapla- rı tasnif #fmeğe memur olmuştum. Elime bu “Papas Osman,, vomam- m ya diğim o devirde yasilmş bir €ser geçti, Müdürle konuşuyoruz; .. Kızarırak önüme baktım: — Mfedersiniz.. Wrliya Çelebiyi bildiğinizi tohmin edememiştim, Lâ- kin, anlatacaklarım ordan ibaret de, Zil... LAfı başka tarafa getireceğim... Sizin el yazısı kitaplar arasında es. ki kalım bir defter buldum... Bunun muharriri, iste o Evliya Çelebinin bir arkadaşıymış... Çocukluklarmda, da!- ma seyahat etmekten bahsederlermiş. Biri malâm seyahatlerini yaparak, Türkiyede şöhret kazanmış... Fakat arkadaşı Anber Mustafa, emelinde yarı yarıya muvaffak olmuş. Zira, her nekadar sayısız seyahatler yap. mış ve maceralara alılmışsa da bir deha memleketine dönememiş... Tali onu Kiyef şehrine kadar getirmiş. Burada ölmüş... Tabit defteri de biri | tarafından bulunup saklanmış olgcak ki, elden ele intikal ederek, dönmüş, dolaşmış sizin kütüphanenize kadar im, güldü; memnun memnun sa. kalmı sıvazlamakta devam eğerek: Yazan: Edgar Rice Burroughs mak için vesika diye kullan. | — Enteresan!... Enteresanl... - de- di... Fakat, bahsettiğiniz Anber Mus. tafa, ne demeye bu uzun seyahatlere çıkmış ?.. Elçi maiyeti olarak mı?... Bu sırada, muhaveremize, mahut Avusturyalı da iştirak etti. O da güç belâ, muhabere muhabere, Moskova- Gan para getirtmiş, seyahat biletini tedarik etmişti. Bizimle vedalaşmağa gelmişti. Bahsi ona da tekrarladık. Alâkadar oldu. Ben, devam ettim; — Hayır, elçi muavinliğiyle filân değil... Anber Mustafa, mahut papas Osmanın maiyetinde Avrupayı dolaş- miş... İki kütüphane kurdunun da gözleri faltaşı gibi açıldı: — Papas Osman... — Evet... Hani şu Giride esir göt. rülen, oradan da hıristiyan dinini ka. bul ettirilip papanın büyük iltifat. İarma nail olan zat... — Evet, o serseri! - dedim. Avusturyalı: — O, Osmani gehzadeydi!. dedi. Ben: — Bence, haremağası Sünbül ağa. nın piçiydi. — Aman... Haremağasının piçi mi? Nasıl olur?.... — Uzun maceradır... Anlatmağa da değmez... Fakat her halde rivayet hanedanmdan bir Tarzan, yam yam reisinin teklif ettiği odada yatmak istemedi Yamyam reisi düşünüyordu: EY çok hoşlanarak, dişsiz ağzile çirkin ğer bu akderili devi kendi kulübele- rinden birinde uykuya daldırabilirse Rokoffun adadığı büyük, işitilme- miş hediyeleri kazanmanın yolu ken disi için açılmış olacaktı. O şimdi delikanlının çevresinde dolaşıyor, gülüyor, söyliyor, karnı iyi doymadıysa daha birçok yeme- ğin getirileceğini ileri sürüyordu. Tarzan acık havada, ağaç dalla- rında, ay ışığında, yaprakların tatlı koku ve hışırtıları arasında uyuma- ğa alışmıştı; onu en sıkan şey dam altında yatmaktı. Hele ne kadar temiz olursa olsun, bir yerli kulü- besinde yatmak onun için can sıka cak bir işti. Fakat bu gece dekulübe de yatacaktı ve bunun sebebi vardı: Tarzan bu kulübede yalnız kala- caktı. Elbette yamyam zcisi, sabaha kadar kulübede durup Tarzanı gö- zetliyemezdi. Reis de uyumak için çekilince Tarzan hizmetinde buluna cak genç yerlilerden birini söze tu- tup, ağzından kıymetli malümat alabileceğini ümit ediyordu. Tarzan bunları düşünerek, reise dedi ki: — Bana yaptığın iyilik, gönlümü çok sevindirdi. Ancak senin yaşlı karının evinden çıkıp geceyi başka yerde geçirmesini istemem, Ben bu kötülüğü yapamam. Sen beni kö- yün genç savaşçılarından birinin kulübesine misafir edersen, hem büyük karın yine evinde rahat uyur hem de ben gönlüm daha sevinçli olarak uykuya dalarım. Tarzan pek iyi bildiği yerli dilile bu sözleri söyleyince, reisin yanında duran yaşlı karısı, delikanlının ken- disine gösterdiği büyük saygıdan çirkin eritti. Bu sözler başbuğun da düşün cesine uygun geldi. Delikanlıyı etrafını engüçlü, en yılmaz savaş" çilasiyle sarabileceği “bir “kulübede yatıracaktı. İşte böylece her üç ta- rafın da işine uygun gelen teklif ü- zerine Tarzan köyün kapısma ya “ kın bir kulübeye götürüldü. O gün, birkaç gün evvel ava çıkmış olan yirmi otuz yerli muha - rip, bol av elde etmiş bir halde kö” ye dönmüşlerdi.. Yerliler geceleyin bunların gelişi şerefine büyük bir o- yun ve eğlence yapacaklardı. Yam” yam başbuğu Tarzanı kulübesine götürdükten sonra arkadaşlarını ya- nıma alıp eğlenti yerine döndü. Reis, ak derili şeytanı kulübeye tıktıktan sonra hizmetine verdiği genç mubaripleri başına topladı. On- lara düşüncesini anlatmağa girişti. Bu genç yerlilerden hiçbiri kendileri" ne yületilen işi yapmağa fazla heves li değiller; Ak derili şeytan için Yamyamlar arasmda yapılan söz- ler, hikâyeler pek korkunçtu. Bu genç adamların içlerinde derin bir korku vardı. OO, haykırr haykır maz karanlık ve derin ormanlardan binlerce devlerin, şeytanların ho murdana homurdana çıkıp gelecek- lerine ve Yamyamları parçalayacak” larma, kemikleriyle birlikte yiye - ceklerine inanıyorlardı. Fakat başbuğ emrediyordu. Bu karşı gelinmez bir yasa idi. Genç savaşçılar itin üstlerine yükletilen işi yapamam demek imkânsızdı, Ne olursa olsun onun dediği yapılacak” tı. Yaşlı Yamyam reisi bir taşın üstüne çömelmiş, genç muhariplere ancak boğuk bir sesle yapılacak işi anlatıyordu. Böyle söylenip durur ken de yaşlı karısı çevresinde dolaştı” yordu. Başbuğ ile savaşçılar yapı” lacak büyük işin coşkunluğuna ve korkusuna dalmış olmasaydılar, yaş- hı kadmın sık sık ateş başma gidin geldiğini ateşe odun atmak için de gil, kocasının genç mubariplere ne ler söylediğini daha iyi işitmek için olduğunu! anlıyacaklardı. Bu yaşlı kadın Tarzanm evinden atılmasma ve başbuğun öbür gen“ karıları yanında itibarmın bozulma” sma razı olmadığı, beyaz adamın kendisine saygı gösterdiği kadın idi. a5 Tarzann yattığı kulübeden köy- ! de eğlenti yapan, oynıyan yamyam” ların böyük gürültüleri, yırtıcı çi lıkları, kaba davullarının gümbürtü- sü pek açık işitiliyordu. Fakat yor gun orman adamı, bu patırdıya ku” Jak vermiyerek uykuya daldı, iki sa” at kadar uyuduktan sonra birdenbi- re uyandı; yattığı kulübenin içinde birisinin yavaş yavaş yürüdüğünü sezmişti. Ortalık karanlıktı. Fakat maymunların çocuğu keskin duygu ları sayesinde, birisinin karanlık için- de olsa bile yatağa doğru sürüklene- rek geldiğini hissediyordu.. Acaba bu gece misafiri, köydeki eğletiden dönmüş olan genç savaşçılardan biri miydi? Eğer öyleyse, neden okadar yavaş davranıyor ve gelişini duyurmamak istiyordu? Yabancı adam, Tarzanm yatağı" DA iyice yaklaşınca, delikanlı yattığı yerden kuş gibi çevik bir sıçrayışla , özi Sa pas muhtelir... Avrupa müellif de okumuş olacağınız ibi, bU Osman serserisine ““ yda" nndandır, Sulten fbrahimin OĞÜ ye derler... Fakat bizimkiler vel mazlar.... Şurası muhakkak ki Varı değiştiren oğlan, Avrupa 3875) da birçok rezaletler gür — Ve nihayet Viyenada Bn bulmuş... Artık hiçbir adige İ şaka yapamıyacak bir hale hakiki bir papas olmuş — Malüm, malüm.. - deği ar rih kitaplarında bunlar bep hayri Asıl ehemmiyetlisi, bu Baya ete derecede güzel vakayı, AnDET fanın ağzından dinlemek» Avusturyalı: ehemmiyet veriyorsunu? 7» N Dun ağzından dinlenirse bü hemmiyet kespetsin?.. - diye sy — Çok azizim. . diye PİL anlattım. . Bu Anber Müstafi Osmanın yanmda bütün seya esnasında bir lala gibi VU Zira, o, sahte hadımağası Sü” ğanın bazı sahalarda mahrer imiş... Aralarından $u Sünbül ağa öldükten #0nr, “> Mustafa, dostunâ vefakâr ol e nun ne hain olduğunu ö; , raber, kendisinden gördüğü si hıkleri unutmamığ, eviâtliği yar hakiki evlâdı) Osmans d& ? ya muş... Avrupadaki Di ama gi sında oğlanm yanından #yr Nahak yere onu tariki hakk€ “yi ibi meye uğraşmış. Bütün nasil at boşa gitmekle beraber, son . « kadar irşad vazifesinde devan — Garip ve cazip bir mev diler. — öyle, efendim... Dahs mi razip olan ciheti de, ADD ug” Kvliya Çelebi ile, dalma #9” yaf mış: “Ah, seyahat etmemi der olen da, gördüklerimisi İgo” derlermiş... İşte bu emelde çin, Anber Mustafa, pütür rmı kaleme almış... bi, ca, neler öğrenilmiyor yar Ak sakallı; z — Desenize ki, pek MÜ sifte bulundunuz? - dedi p Mağrurane cevap verdi” — Zannederim.,. ii — Şimdi ne yapacak in — Müsaade edersen” baştan aşağıya kadar e go” İ im... Sonra, onü üsti e nımda koleylikis okunsa na tahvil ederek mag ia ra bu, baştan başa bir omane w nim de gayem Türk 7 rak yetiamek, him bi? Li ge Avustury ii. * — Oh efendim oh. ei ei yını bulmuşsunuz... geye adaptasyon!.- Ben: e — Nişin?.. Bu fena yy | ki nereden aldığım. yi Elbette çalmak değildi”. Pİ vi — Kızmayın, şak& e m yapıyorsunuz... Bu kıy. gil kında ben de fazla ms yani? olmak isterim, Çünkü iri yar) kalktı ve kargısıni ari K öbür pir kaparak kulübenin kildikten sonra sor si Te yin — Kim 0? Karl kaplan gibi, mayı üstüne gizli gizli gel pe dere | — Anber Mustafays niçin Niçin * Li ad rr. “aerz özür m MAK Une SEMA JO pop Nİ Ex Sİ ze viii

Bu sayıdan diğer sayfalar: