12 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

12 Nisan 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Yazanlar; 1 çesterton Çeviren: fa. Çİ İİ — Otele.ne zaman geldiniz? — Vinmuta saat dokuza doğru gel disi . — Ekspresle mi? — Evet, — Nereden? — Londradan. — Akşam nerede idiniz? — Vinmutta| — Nişanlmız: görmek için gelmediniz mi? — Akşam yemeğine başka yere da- vetli olduğunu biliyordum. Gelmedim. — İyi etmişsiniz. Otelde mi kaldınız? — Yemekten sonra deniz kenarında biraz dolaştım. Erkenden yattım. — Sizin nasıl vakit geçirdiğinizi gö- ren bir kimse var m;? Heilandın bakışları ters sordu: — Beni amirali öldürmekle mi itham ediyorsunuz? — Oh hayır... Ne münasebe*. Daha yarım sast evvel sizin 'mevcudiyetiniz. den bile haberim yoktu, Tuhaf deği! mi? Sualim sadece usulen sorulan bir sualdir. Maksadım maktulle uzaktan ve ya yakından alâkadar olan kimselerin cinayet saatindeki hareketlerini tesbit etmektir. Sözlerinizi teyit (o edecek bir kimse var mr, yök mu, onu bilmek İsti- yordum. — Erken yatıp yatmadığımı nasil is- bat edebilitim. Maalesef yalnız yata. rm. Tuhaf değil mi? Ve Holland acı acı güldü. Lâkin mü- fettiş:; — Ya, dedi, demek cinayetin siz yat- tıktan sonra yapıldığını biliyorsunuz. Holland dikdik baktı; — Nasıl bilirim ki, cinayetin vuku- undan daha demin haberdar oldum. — Tabii, tabil, Nasıl ben (isminizi daha demin duydum, siz de öyle, değil mi?,. Şimdi bu noktayı (oObirakalımda matmazel Fitzgeralde gelelim, Nereye gittiğini biliyor musunuz? — Hayır. — Lâkin demin gitmek (istediğiniz vakit onu bulmağa gideceğinizi söyle- miştiniz, — Herhalde Londraya gitmiştir. buraya sertleğti. Ters Bayer — 5 Agata Kris — 4, Vily 6. Hezri Ved — 7. C.D. H, ve M Kal — 8 Mivard Kennedi — 9 Cer Royd — 10 Ronnld Aknoks — 11. Kdgar Jepaon — 12. Klemans Dan — 13 Anton! Berkeley. * miyorlardı. Kirofta — 5. Vaytçörç — | Tefrika numarası — 10 -— mazel Fitzgerald de (o Marlovodaki iş müessesesine müracaat etmiş, müstacel bir oda hizmetçisi aramış. O aralık mü- essesede oda hizmetçisi yokmuş. Bana müracaat ettiler. Ben eskiden oda hiz. metçisi idim. Fakat'annem hastalandığı içi vazgeçtim, yanma, ona (bakmağa gittim. Lâkin ısrarları üzerine bu işi ka» | bul ettim ve buraya gelim. Müfettiş “garip bir fedakârlık,, diye bu son cümleyi not etti. Fakat kıza kat- $ koş muamelesini bozmadan devam et. v. — Demek, efendinizi pek Fazla tanı- Miyorsunuz, — Evet. Fakat kör de değilim. — Tabir. Eminim. Güzel gözleriniz ver. Ne gördünüz? — Bence hiç dayı ile yeğene benze- | — Ya? Niçin? “— Amiral matmazele sert ç sert söz #öylüyordu. Adeta bir erkeğin karısına hitap edişi gibi. Fena şeyler söylemek İstemiyorum ama. ” — Öyle ama amiral oldukça ihtiyar. dı. Peleâlâ dayısı olacak bir yaşta değil- miydi? — Bundan ne'çikar? (Devamı var) Tarihi macera ve aşk romanı —38 — Yazan: (VA - Nü) b Hadım olduğumu yalnız ben değil, vücudu , da unutuyordu. Kalbim hızlı hızlı atıyor, Kanım hızlı hızlı dönüyordu Geçen kısımların hülâsası dır, Onun ne müthiş bir erkek oldu. ğunu anladım. Halbuki ben hadım edilmiş bir betbaht musikişinasim, Onun sevk ve stfa meclislerine işti, rak ediyorum. Bir yandan do, Türk oasusları, beni onun aleyhinde çalış. mağa sevkediyorlar, *»y. O gün, fevkalâde hâdiseler başım dan geçtiği ve esasen ondan evvelki günlerde casuslarm evinde pek o ka. dar rahat edemediğim İçin, kaba bir döşeği, kuştüyü İpek yorganlar, yum- gak yastıkları bulunca ölü gibi geril- dim, Misri muşil uyudum, İkindiden biraz sonra beni uyandır. dılar, Mükemmel bir kahvaltı hazırla. nuşlar. Ne yemekler, ne yemekler... Yedim... Sonradan öğrendim ki, Sün- bül ağa, meşbur Safiye sultanm usta. Yazan: Edgar Rice Burroughs , lığıyla tanınmış olan ahçıbaşılarma | Bünbül ağa, sahte bir hadımağası- ! tevarüs etmiş, (Daha pek çok şeyle rine tevarüs ettiği gibi...) Bütün Os- manlı sarayı içinde, Venedikli Safiye sultan, boğazma en düşkün şahsiyet. ti. Onunla düşe kalka, bu zevk, hare. mağasına da aşılanmış. İşte bana ik- ram edilen yemekler onun hususi mut. fağındandı. bi Fakat, ayrica minimini bir kupa i- çinde yumurta akları da var. Onlar da hususi bir sürette terbiye edilmiş. Sesimi açmak için... Yedim, içtim. Vücudumun orta yer- lerinde hâlâ mahud ameliyattan müte. vellit ıstıranlar hissetmeme rağmen, nispeten iyi vaziyetteydim. Kendime gelmiştim, Yalnız, bir heyecanla. kasi. lip kavruluyordum : “m SEsim..., Yarabbi!... Sesimi kaybetmiş MİY- dim acaba Karnı tokken şatkr söylememek u. Birdenbire büyük bir patlama oldu, kamaranın tavanı uçtu ve havaya siyah bir duman sütunu yükseldi Bu felâket olur olmaz güvertede bir kargaşalık baş gösterdi. Orma- — Oru Londrada bulabilir misiniz? | nın azgın canavarları hiç görmedik- — Belki de! — O halde kendisine (o biran evvel buraya dönmesini söylerseniz iyi olur. Holland başın: salladı: — Peki, dedi, Söylerim. Fakat o, ge. ne kendi bildiğini yapacaktır. — Mister Holland, Matmazel Fit. geraldın eve gelmesi lâzımdır. Herhal- de bizimle temas halinde kalacaksınız. — Yani nezaret altında mı bulunuyo. rum demek istiyorsunuz. — Peşinize bir adam takacak deği- Jim. Lâkin aradığım zaman sizi bulmak isterim, Holland homurdanarak çıkıp (o gitti. Müfettiş zile basarak, aptal uşağı çağır dı ve gidip matmazel Fitzgeraldın oda hizmetçisi Mertonu getirmesini söyledi. Bir dakika sönra, Merton gelip, mü- fettişin karşısına oturmuştu. Yirmi altı yyaşlarında, hoş bir kizdı. Müfettiş onu — sorguya gekmek için en iyi yolun em. niyet telkini olduğunu anlamıştı. Onun için, tatk bir tebessümle ' — İsminiz, dedi, Merton değil mi? Herhalde bu çok ciddi bir isim. Küçük isminizi öğrenebilir miyim? — Küçük ismim Cennidir, mösyö! — Cenni mi? Bu daha hoşuma gitti, Eğer müsaade ederseniz size Cenni'di- yeceğim. Sizden öğrenmek istediğim şey, efendileriniz hakkında #malümattır, Ben kendilerini tanımıyorum, Buraya yeni gelmişler. — Evet. Bir ay oluyor. — Ne zamandır onların yanından» az? — Ben mi? Üç haftadahberi, — Ya! Matmazel Fitzgeraldın başka oda hirmetçisi yok muydu? — Vardı. Bir Fransız kadın. Matma zel Blan, Lâkin matmazel Pitsgerald o nu Seli diye çağırınmış. Buraya bera ber gelmişler, fakat kalmamış. Burasını beğenmemiş. Öteki hizmetçilere, bura. unı âdeta bir mezarlık gibi bulduğunu söylemiş ve ay başını bekleyip parasmı bile almallan eşyasını akp gitmiş, Mat İlkimei aa leri bu korkunç hadiseden ürkerek güvertede aşağı yukar koşmağa, hırlamağa, haykırmağa başladılar. Pars Sitanm ürkmesi hepsiden kötü olmuştu. Hayvan tüyleri ür permiş, sıçrıyor, bir gölge gibi öteye beriye atılıyor, ağzımdan çıkan kes kin titretici haykırışlar bütün gemi” cileri korkudan buz gibi donduru- yordu. Afrikalı yiğit Mugambi bile tit- 'reyordu. Baltadan, mızraktan, bi- çaktan ve Afrika ormanlarının cöna- varlarından korkmıyan bu cesur a- dam için bu patlama ve hiç akıl miyecek esrarlı, büyük bir belâ gibi görünüyordu. Bu korkunun, kargaşalığın, ba- ğırıp haykırmaların içinde kendileri ni kaybetmiyen iki kişi vardı; Bun lar da Tarzan ile karısı Cayn idi. Patlama yüzünden havaya uçan tahta, “demir parcaları gene yere döküldü. Saremtı kesilir kesilmez, maymunlarm (oğlu Tarzan hemen ürken hayvanların ara sma' atıldı, onlara yavaş yavaş yu- muşatıcı sesle bir şeyler söylemeğe, boyunlarından tutup, parmaklariyle tüylerini ekşamağa başladı. Deli - kanlının bu hareketi canavar yol - daşları üstünde çok iyi bir tesir gös- terdi.. Onların bayağı çılğmlığa benziyen korkularımı. yatıştırmağa yaradı. Hayvanlar yatıştıktan ve gemi- cilerin şaşkılıkları geçtikten sonra hemen, gemiyi sarsan büyük felâ ketin derecesini anlamak için araş - tırma yapılmağa başlandı. Tarzan gemideki patlamanın vukua gelen yerlerini şöylece gözden geçirince korkacakları şeyin yangın tehlikesi olabileceğini anladı. Cehennem bombası kamaradaki ağaç tahta par- çalarını tutuşturmuş, yatak ile yük örtüler de hizla yanmağa başlamış - da. Tarzan gemi tulumbasmı kulla» narak gemicilerin yardımiyle deniz- den su alarak küçük kamaradaki ate- şi söndürmeğe koştuğu sırada kötü bir vaziyetle daha karşılaştı: Bomba patlayında masanm yakin bulundu- ğu kamaranın yan odasında büyü - cek bir delik açılmış, ateş oradan geminin alt güvertesine, yani ambar ! kısmına da sirayet etmişti. Memnun olunacak bir cihet var- dı. “Bu çok zorlu patlama gemideki insan veya hayvanlardan hiç birini öldürmemiş, hattâ yaralamamıştı. Dinamitin zoru önünde öteye beri- ye saçılan tahta, çivi, demir parça” ları ile geminin direğinde daha yu karı fmlayıp tekrar aşağı dökülen enkaz yağmurundan kimsenin bur nu bile kanamamıştı, bu ancak mu cize sayılabilirdi. Gemideki yangm çabuk büyü- müştü. o Yangmı söndürmek için dökülen su sanki alevleri büsbütün yükseliyordu. Patlamadan sonra daha on beş dakika geçmeden gemi- nin anbarmda çıkan kara duman bu- lutları her tarafı koplamış Kinkayt vapurunu suda yüzer bir cehennem | ! Kaline getirmirti, | Tarzanın, Mügambinin ve bü- tün gemicilerin ateşi söndürmek i- çin uğraşmaları hiç para etmiyordu. Reokof ile Pavloviç gibi iki ak çağın kötülük ve cinayet yuvası yap- tıkları Kinkayt vapurunun artık fa. cialı bir akibetle ortadan kaybolaca- ği anlaşılmıştı. Az sonra yangının alevleri ma- kine dairesine vardı. Makineler durdu, vapurda uzakta görünen 15$1Z adaya artık ilerilemez oldu. Tarzan vaziyeti uzun uzadıya gözden geçirdikten sonra yanında duran ikinci kaptana döndü ve: — Kaptan « dedi. - artık iş iş- ten geçti. Bundan sonra ne kadar çalışsak bu gemide kalabilemekliği” mizin imkânı kalmadı. Her dakika ateşle derin denizin arasında, ölümle karşı karşıya bulunuyoruz. Bun- dan başka gemide ikinci bir patla- manm olmıyacağmı nerelen yuz? Az sonra kendimizi kurtarmak fırsatmı da elden kaçıracağız! Tuta- cağımız en akıllıca yol bir an evvel 1ss1z ada kıyısna yetişmeğe caltmak- tar. Tarzanın dediği çok doğruydu. İkinci kaptanla gemiciler de, gemiyi bırakıp canlarını kurtarmaktan baş ka yapılacak iş olmadığını anlamış” lardi. Alevler #üzlerine doğru uza- narak derilerini yakıyor, canavarlar büsbütün çıldırıyor, geminin sandal ları da yanmak tehlikesine yaklasıyor du. Gemiciler'yalnız eşyalarını ala- bileceklerdi; çünkü geminin kiç ta- rafı ve oradaki kamaralar bütün ©$- yalariyle birlikte yanmıştı. ni Tarzanın verdiği bir emir üzeri” ne gemiciler vapurun iki bü; il sandalını denize © indirdiler. Deniz durgun olduğundan bu iş kolaylık” In yapılmış, Tarzanın kumandası ak tında, maymunlar, Şika ve Mugam bi ile Ceyn bir sandala, kaptanla t8Y falar ikinci sandala girmişlerdi. Kuv: vetli kollarla çekilen kürekler iki sandalı kırk beş dakika içinde 18812 adanın kıyısına çıkarmıştı. : Tarzan ve karsiyle canavarları taşıyan sandalm baş tarafı kuma do- kunur dokunmaz Pars Sita büyük bir atılışla kendini kıyıda buldu. nun arkasından da Aküt ile kocaman maymunları sıçrayıp kumların üstü ne çıktılar ve hep birden ötede görü nen sık, İoş ormanlara doğru koşma ğa başladılar. Tarzan kıyıda durup onlara ba- karken açıklı bir gülümseme dudak” larında göründü. Sonra büydk, kuv” vetli elini'o tarafa doğru uzatıp sel Jadı ve haykırdı: i «— Sizi tanrıya ısmarladım sev- gili yoldaşlarım! Bana karşı daima sadık ve yiğit bulundunuz.. Yüre- ğim sizin sevginiği, her gün duya- cak, sizi her saat özliyecektir! Sağ» “Devamı var) iliyo- ! o sa'dür. Aradan bir - buçuk, iki geşrieli. Ben de bunu heyecanla yordum. 4 Nihayet, Sünbül ağanın söyleğiği gibi “vakti kerahat, geldi. Sular Kö” rarmağa basladı. Lâkin sarayın mü teşem avizeleri yandı. Bana: — Buyrun! . dediler, O günlkünden üç kat daha mükem mel bir salona girdim... Billürlar 8: Sından akseden ışıklar gözlerimi Xi maştırdı... Bir yarda bir saz heyeti o” turmuştu.. Kızlar, içoğlanları, akort la Yösaguldüler... Vaziyetinden anla dim &i, henende vaziyetindekiler müs basıran kızlar... Beni biribirlerine göstererek fısıli daş . Pek fazla alâkadar oluyor” lardı: — İşte Anber Mustafa! - dediklet ni duydum. Bu takdirkâr sözü, Ayasofyada 894 İ.natımı gösterirken de sık sık işiti” İ dim. Koltuklarım kabarırdı. Şöhreti İ demek ki saraya kader sirayet etmi Şehrin en güzel sesli hafızları aras da olduğumu duymuşslar. Şimdi de be" ni bir üstad gibi seyrediyorlar, 8 bakalım, mahcup olmryacak mryım Beni salona sokan delilim, sazcı tarafına doğru yürüdü. Onlar da bas na, kendi aralarında ihtiram mevki ni hazırladılar. Oturmam için davraB dılar, den bir ses duydum: Mustafa... — Efendimiz! , dedim. — Ne münasebet?... Nicin craya © turtüyorsunuz. Getirin buraya... Ge yavrum... Şöyle yanımıza otur... Mahcubane yürüdüm, Doğrusu, kadın meclisine alışık d€” ğildim. Bizim gördüklerimiz malür3* Evde filân hep akraba kadınları... Halbuki birası cenneti âlâdan bf” nümuneydi.*” Sünbül ağaya satafatlı bir içki m$” sası kurulmuştu. Masa, sedirin önü! deydi. Ortaya kendi oturmuştu... ReB* Şürenk ipekli elbiteler, köpük gibi bahar çiçeği gidi tl hotozlar içind dünyanın ei güzel kadmları... Öyles' he'güzel ki, insan bunları rüyada bi” le göremez. : Yürürken rüzgürmla onları incit Mmekten korkârak,'yakiterrken “hs; gidi dağılma'arından ürkerek ta uzak” ta durdum. Silnbül; — Yürü... yakliş! . dedi. Kızlar, onunla berâber, şımi | sen, guh, şakrak: — Yaklaş! yaklaş! - diye boyun FN3.elin bana el isareti yaptılar... Yarabii... Bu £es... Bu çağrısı; Bu varken, musik'ye ne hacet” Raksa ne külfet... Mütereddidi bir iki adım attım, Af tik vsttrabımdan değil, heyecanımdağ İ eandeliyordum. Sünbül ağa: ? ! , — Kozlar! ; deği, - Anber Mustaf aramıza karıstığı için Vahtiyarıa,. P d gece onun gesini dinliyeceğiz.. açın ortanızda... En güzel yere onu © turtun... Kendisine ikram edin. Kizler: ” — Buyrun, şöyle, göyle gelin. Azan allah... Ağlım başımdan oynuyordu. > olduğumu unutuyordum. Yalnız b i. değil, vücudum da unutuyordu. Kan hızlı hızlı dönilyordu. Kalbim gün | gümbür atıyordu. (Devamı var) Fakat te öte yandan, sedirin üstüm“. — Yoku: “Olmaz, “olmaz. Anbifi * zlacağş vu İaoreL, i yere ZU Zİ! ığekuox IgA O Dke Yutak Uprsjuoğua S9yI

Bu sayıdan diğer sayfalar: