28 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

28 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

_'”——ı— ;.'.__. Ba Na kalırsa X Sikâyet hakkı a ; demokrasinin en mütekâmil t” olan devletlerde, a EP Sıralarındaki körpe di- *rdin hakları arasında bir hakkı aşılanır ve bu röji- iyet h";mdm olarak gösterilir. İ er)ı. kmu | kullananlarm yapı- akkında nev'ama bir müfet- SSi görmüş ve hakikf müfet- Vazifelerini kolaylaştırmış o« Bu ğ anlatılır. h ih K & %'1 hayat sahasmda, nazarisin- Yar, slh_i her ferde şamil olamı- Fdij 1ğa uğrıyanlar veya uğ- Binı İarı iaa “ANanlar mevkilerine, yaptık- *d:ö"’ hareket etmek mecburi- hat aa AYorlar. Şikâyetin bir kaba- Telkuz ':“Ü başkalarının göreceği Ydaya mukabil, kendilerinin endişesinde bulunu- Meslek sahipleri gikâyette tlar. Fakat devlet m&nu— ü Müeaseselerile alâkalı 5_’." haklarını kullanamıyorlar. 'lhz. böyle düşünmekte pek de u_“' Temek kabil değildir. Tüğtin ,, Mühtelif misaller göster- “N."’;:' $ikâyetlerini gazete sil- Tüğlay b âlâkadar makamlara duyu- Hı_,"mlermm kendileri icin hış. Dot almamışlardır. Teyi p Dülar, bize ortada — halledil- W'm bir meselenin mev- Wnn veya devlet dalreleriyle u '"!İk!erş bulunanlar — şikâyot Kulla kullanmamalı mıdırlar? Yi pazı Tlarsa bunu âmirlerine mi ve Biy, “ere mi yapmalıdırlar? “üda kanliz ki, evvelâ, ferdlerin ş_ı._:'”!mını çalışamlar, ne iş Rörsünler şikâyet hakları- N.“._:'“ kullanabilmelerine imkân Nış âk . sayet varsa - korkularır N 'lîh"Mm ibaret olduğunu an- N"'hdxr. Bunun açıkca anla- #öka Terdlerin başlarından kor- Kösmalarını ve netice itibariyle "Ğf kontrol kollarının bağlan - Rip, , ""!ı, h""rım şikâyeti âmirine yap- ,'Mr. Fakat memuru ve &- fsan olarak düşünürsek, qî:ü: kendisine veya kendisin- şikâyette bulunan bir Befin iyi hislerle bağir olma- n Mm" !uşwur edilemez.. Bu, Ada bile, şikâyet hakkını :ı'-:r;ıunm Şşüphe içinde bu- Suhakkaktır. DA İi?"'“’-*“* alâkası bulunan- N'hu SOğu ayni düşüncenin tesi- ’b_ rya Ve müfettişlerine dahi baş- Xi ü""—*îk bir haleti ruhiyededir - k:" bilg Simlerinin gizli kalmasmı, (ğy dih yahut tahkik ve tet. W ,,:*r:!nı istedikleri noktayı, a- ğ ’“'İnh kulaklarıma - eriştirecek St lunmasını isterler. Bu yer l RM: h"llıdır ? Büy, Bi n“n.ve! Mevzuları Üzerinde N’!e.,, maîn istasyonu sayılmalı ve qh!ıı d%:“!kn seslerin hangi ağız- lqm » hangi mevrua temas et- Bi gy Tilmalıdır. bş Olduktan sonradır ki âmir b? Memur âmirine, işçi, mer- Nh:: Mmüesseseye daha can- &hüeh:cak' işler daha düzgün Bi bu ;u îemokruinln feaplarm- Sim 'İ]ı k'n:..'nell'e uzunlu- Yaş,, Dir Mamut fili a .27 tel (AA.) — Geçenlerde t:'itu: 'dasmda bir mammut fili bu- © hortun, < Yanın — uzunluğu 6 Sedir, ';(m“ 3 metre, kılları 8 san- lnı,,,“._"f tasının ve ayaklarının TI bozulmuştur. Bu adada hir, St dişlerine —de tesadül e- LAY Vüğtenidi Pilar esta Ğt:m"'itk Bi zaman hayvanın cese lar SSim ll b.m" Üa c Özmen istifa » Sar, €tmedi Ph A 27 KPttti A LAA) — R: Sağ ı' Abidin Özmenin 'N haberler asilsrzdır. ist Bir zamanlar Istanbulun en kalabalık SiDie " yeri olan Şehzadebaşı Bugün ihtiyarlamış köhne bir semt olmuş Yazan: HABERCİ Ramazanda, Şehzadebaşı... — Haki. katen enteresan bir mevzu değil mi? Düşünün bir kere senelerdenberi dil lere destan olan Şchııdeb.ışmm Tamaza ttt kim hatırlamaz. Çok uzaklara değil, yaltız sekiz on sene evveline gidelim. Akşamları insan kalabalığını geniş cadesine sığdıramiyan arabaların otomobillerin arka yolardan geçmesi mecbur edildiği halde, yalnız yaya dolaşanların kesafetinden, iğne a. tılsa yere düşmiyozek bir Vâziyette 1di. Şehrin dört tarafından aktnı eden bir kalabalığı sinesine topliyan Şehzadeba şında, bangimizin tatlr hatıraları yok- tur, İşte seneler var, ben, her ramazan ta Beyoğlundaki evimden kalkıp geceleri. mi burada geçirmek fırsatını kaçırmam, Fakat, çocukluk günlerime aid 6 canım rTamazan gecelerini, her sene biraz daha unutuyorum. Şehzadebaşı her ramazan biraz daha sönüyor. Ve büsbütün git gi de öyle bir hal alıyor ki, sön iki Uç se- nedir Şehzadebaşı ramazanlarının, kala balık bir tumartesi gecesinden farzı yok denzse hiç mübalâğa edilmemiş olur. Maamafih bütün bunları bildiğim halde, ramazanda Şehzadebaşında hiç olmazsa manen bir fevkalâdelik bulaca- ğimı düşünerek, arkadaşım foto Ali ile beraber, mübarek ay bitmeden evvel, bir gece burada dolaşıp röportaj yapmağı kararlaştırdık, 'Tâ ramazan başında verdiğimiz bu kararı, günler, haftalar geçtiği halde mütemadiyen biribirini takip eden aksi likler yüzündenkuvveden fiile çıkarama dik. Geçen gün, işimi bitirmiş — oturu- yordum. Alinin odamdan içeri girdiğini görünce birdenbire hatırladım: — Seninle, dedim. İşte bu akşam Şehzadebaşmna gidelim... Fakat arkadaşım hemen itirazı bat- tırdı: — İmkânı yok! Biliyorsun ki Beyler beyinde oturuyorum. Gece gidemeyiz. Fakat istersen, şimdi, gider, dolaşırız. Bu da bir fikirdi, — Filhakika, gete gezmek kadar cazip değ'ldi ama, yine de hiç gezememekten ve yazamamak- tan daha iyi sayılırdı. Vakit geçirmeden yola koyulduk. Bayarıtta tramvaydân inerek, yavaş yavaş Şehzadebâşma doğru yürüdük.. Bayazıtta, askeri tıbbiye, elektrik şirketi önünden geçerek Şehzadebaşı caddesine inet, geniş yolun ferah manza rTası çok hoştu. Burada ufak tefek olmakla beraber, temiz, güzel boyalı dükkünlara rast gel dik. İçlerinde bilhasşa kırtasiyeciler ek seriyeti teşkil ediyordu. Vaktiyle bir kaç tramvay kazasına sebeb olan ve (katil köşe) diye anılan Şahradebaşı caddesi başındaki dönemeç de iştilâk edilerek açılmış, bu- yol bir kat daha güzelleşm'şti. Üniversite fen yerleştiğ! eski (Zeycep ha nın alt tarafında yapıları ve Lâleli yanğın yerine dogru mütema- diyen uzanan yepyeni apartmanlar. ev- ler İç aç!ır manzaraların sonunu teşkil ediyordu. | Şehzadebaşında, tiyatroların arkasın- daki sokakta, görülen bir manzara Buradan gsonra, eski ve köhne Şehza debaşı başladı. ufacık ufacık tabaklar için tatlılar dizmiş bir bak kal dükkânmın, garip fakat güzel man zarasını seyrettikten sonra, birdenbire darlaşan caddede yolumuza devam ettik Şehzadebaşında, ihtiyarlamış, hem de bakımsız bi hava içinde ihtiyarlamış bir adamın hali vardı. Sinemalatın bul hunduğu merkez kısma ininceye kadar sağlı sollu, yıpranmış dükkânlardan baş ka bir şey görmedik. Herhalde işsi en olacak, bu dükkân lar öyle garip, öyle öksüz bir hal almış lardı ki, gözlerinizle görmeden bunu an liyamazsınız, Tozlu vitrinler, dökülmüş veya solmuş boyalar, ihmalkâr bir tarz da tanzim edilmiş camekânlar hep biri- birini takip ediyordu... Nihayet, ginemaların yanmma yaklaş tık, meşhur Letafet apartmanının bulan _d'-!izu sokağa kadar geldik... Burada fç dört sene evvel, könser- vatuar yapılması projesiyle büyak bir ktsım istimlâk ed'imiş Ferah tiyatrosu Ton Ten amca balıkçı . İN nun yan tarafında ve arka kısmında ko ca bir meydan açılmıştı. Belediyenin bir çok işleri gibi bu is- timlâk de hesabsız yapılmış olduğundan konservatuarın inşaatı — başliyamamış, Şimdi istimlâk edilen yerler tam mana- siyle bir yanğın yeri manzarası alızıştı. O kadar ki, arkadaşım foto Aliye, bu- *Yanın bakımsız bir yangın yeri olmayıp, ; Blediye tarafından istimlâk edilmiş ar , salar öldüğünü anlatmak ve onu inan- | dırmak için âdeta müşkülât çektim. |) Sonra toprak içindeki bu arsaların | yanından Vefa caddesine dögru uza- * inan dar bir sokak vardı. Tiyatroların ar ika kapıları önünden geçen bu sokakta ! birdenbire garip bir manzara ile karşı- . haştık... Bu, ahşap, eski bir evin sokak tara- fındaki soba borusu idi. Boru, Pyle eskimiş, Ööyle harap ve darmadağınık bir hal almıştı ki, arkada şım bu manzaranın resmini almak için, yere yatmak gibi zahmetlerden bile , çekinmedi... Bir tarafdan resim alı- 'yor bir tarafdanda; — Istanbulun, soba boruları da dile gelmiş, diye bana takılryordu. Resim a lındıktan sanra, tekrar caddeye dön- dük. Hem birar çene çalmak hem de ağ- zımızı tatlılarşdırmak için Şehzadebaşı- nın en gediklisi olan ve buranın halk par tisi başkanlığını da yapan, eski ahbab larımdan, Fazılın Ferah tiyatrosu al- tındaki mahallebici dükkânına gittik.. Fazıl semtin en temiz ve şirin dük- kânlarından biri olan dükkânından çık mak üzereydi. Bizi görünce kapıdan ge ri döndü, Hep beraber içeri girezek Şehzadebaşının derdleri etrafında ko- nuşmağa başladık. Neler konuştuk, ve Şehzadebaşının başka taraflarını dolaştığımıs zaman, neler gördük.. Bunları yarınki yazımda | okuyacaksınız. HABERCİ Almanyada kafası kesilen biri daha Berlin, 27 (A.A.) — Bir ecnebi mermleket hesabına casusluk yapmakla maznun 37 yaşında Hubert Sprengelin l kafası balta ile kesilmiştir. anbul ,, kor"ıuşuv Öör Şehzadebaşı caddesinden bir görünüş ve Haberoi Halk partisi başkanı Fa- saldan izahat alırken Tarih diyce ki: Üçüncü Selim sadrâzamlarını sasıl seçerdi ? Fokşan mağlübiyeti, üçüncü Selimi çok mütcessir etmişti. Bunun, adrığ- zam ve serdarı ekrem'(Kethüda Hasan) paşanın idaresizliğinden ileri” geldiğine hükmederek hemen kendisini azletti. Onun yerine getirilecek kimseyi seç- mek için, şeyhülislâmla sadaret kaymaka mını çağırdı. Bunlar, — hem idarcti, hem de savaşta iş görebilecek - bitkaç vezirin adlarını bir puslaya yazdılar, padişaha verdiler, Üçüncü Selim, bunları huzuruna ge- tirtti. Ayrı ayrı konuştu. — Muvafık gördüklerine sadareti teklif etti. Fakat hiç biri, mesuliyeti üzerine almadı, - Pa- dişah hangi vezire, her sımıftan harigi bendesine müracaat ettiyse, kimse sad- rfâzamlığı kabul etmedi. Nihayet Şeyhülislâma emretti: — Bu gece istiareye yat!... Bakalım neler görecel Ondan sonra sadrıâ- zamlığa elbet birini seçeriz. Şeyhülislim Hamit zade Mustala efendi, o gece kalları sıvadı, ahdest aldı, namazı kıldı, istlareye yattı. Ertesi gün huzura çıktığı zaman üçüncü Se- lime şunları söyledi: — İstihareden bir şey fehmedeme- dim! © gebe üçüncü Selim de rüyasında üç defa Cezairli Gazi Hasan paşayı görmüştü. — Şeyhülislâm — İstiharesin- den bir şey çıkmayınca, Hasan paşayı sadarete getirmeği münasip buldu ve Hasan paşa, padişah tarafından rüyada görüldüğü için, sadrığzam oldu. Hasan paşa vatana, milete faydalı hizmetler görmüş, birçok savaşta mu- . vaffak ve muzaffer olmuş bir vezirdi. Bununla beraber eğer üçüncü Selimin rüyasına girmeseydi, akla bile gelmiye- cekti. Hasan paşa yeni vazifesinde mühim işler görmeden öldü. Bu defa istihare ve rüyaya müracaat edilmedi, kur'a çekildi, sadrıâzamlık Rusçuklu (Şerif Hasan) paşaya isabet etti. Üçüncü Selim, Ha- san paşaya gönderdiği “hattı hümY’-m_—ı dat “Eğer kebli, isakçı, tulcu ve İsmail havalise berren ve bahren bir zarer eri- şirse noktal vücudun sahifeyi âlem- den kaldırılır. Ve bu mevkilerden birisi düşman yedine giriftar olur ise elimden halâs olmıyabağını iz'an eyle!,, diyordu. Filhakika Hasan paşa elinden gele- ni yaptı. Çalıştı, fakat ne yaptıysa pa- dişahın gözüne giremedi, gönderdiği tahriratlarda dik ve sert bir lisan kullanması üçüntü Selimi kızdırdı. Kel lesini kestirip, İstanbula getirmek için ikinci miriâhur Hüseyin ağayı Şumnu- ya yolladı. Ve Hasan paşa bir geçe ya- tağında kurgunla öldürüldü, başı kesil- di, üçüncü Selime getirildi. Bunun Üzerine, eski sadrığzamlar- dan Bosna valisi Koca Yusuf paşa, ikin ci defa sadarete getirildi. (1203). Koca Yusuf, ilk sadrıdzamlığında muvaffa- kıyetli işler görmemişti. Memleketteki idaresizliğin, dahilk anarşinin önüne geçmek şöyle dursun, işi rüşvetçiliğe vurmuş, halkı soymuş, soydurmuş, zu- lüm etmiş, işkermce yapmış, binbir eza ve cefa içinde yaşatmıştı, İşte, üçüncü Selim böyle bir adamı tekrar iş başma getiriyor, devlet maki- H. Rüştü TIRPAN Ber- Lütfen sayfayı çoviriniz

Bu sayıdan diğer sayfalar: