30 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

30 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e mann 3 Saza z me kâr saşmurlar Me kanunumuz olma» mii kimse resmi şekilde İlemiez, ama nllfus mesele- mağ hiçbir “hükü- Börmiyeceği pek tabiidir. Yalnız iki çocuk sahib 0- Piyer kadar değilse Nin MEN, içtimnen munhaze- taba bu kurtaramazlar; çünkü o h bu iki çocukla kendile. in bırakmış olurlarsa U m artmasına hiz Miz Memlir bir bekârn zararı, beküra nispetle daha bü & vg sanal kıskanç bir ikiz ay de bekâr memurdan DE Slm zaman tasa r Man oya Ne gimdiki » elki ilbay ailesi ile Kk Sokağa çıkmadığı için Peçenin kaldırıldığı ilk gri kadınlar ne yalnız, kaşe beraber serbestçe Cesaretini göstereme- Ke yine evlerinde mah | Ni > ye Niğdeye gelip hü- deki kr yapmış ve k- e parkı yapmış Mn i Sünü de aileleriyle beraber İs Alley NCA, bunu gören yerli, va- Hi ğer yüzlerinden pcce- ğ vi AN Çarşafı atınca soluğu Ne x Niğdede bulunduğum Ydllim ki Niğde İstanbul. dan hiç de farkit değildi. * ismini vermek is- büyük bir ilçemize uğra- “ennet denecek kadar kazada ve kazanın mem- iz görülebilen parkmda, Açık hiçbir kadına tesadüf Sebini “ sordum, öğren- ve burada fçebay olan ? ama, çok kıskanş olduu iz daşını değil parka gö- İ Vi * dışarıya bile çıkarmaz. | om ki memurlar, yerli aha- iyi *dip cıkamamışlar; bu ğe gidinceye kadar de- ve Meebay başka bir yere tah- Stniş ama yerine gelen zat a İçin halka nümune ola» e benim oralarda bu- Yeglere kadar devam edip Ri hâlâ da devam edivor. Ni Kösteriyor ki, bekârli- My ey bekâr memurun zârarı Kay Yetiştirememekten iba - & daha şümullü ve “daha ln mutasarrıflar, ka- yl, nahiye müdürle- Na Parmakla işaret ede- ww ve halktan yalnız » kim, ii > kalikay eriş MEN birkaçı i a İN Tl Ni Mütesinde her şey gibi Biaseti de ortadan kalk- lr ilçebaylar gününün Ükümet işlerini takib, rak balkevlerinde halkın ö ö gara her hususta reh. Ee i e bek ve memlekete nü- mükelleftir, Saim lar Bösteriyor ki bekâr Make Yararı, halktan bir bekâra büyük ve daha şümul- Hüseyin RİFAT itülesko Sraliktan sonra Ni yaya döndü ir ne Pikan, dönen eski harici. Ayd 1 koyu taraftarları hâl hn lala. Kalaba | Mapa li köylü partisi ar. | NN tazakar partinin reisi vi ta kene bulunmaktaydı. k Yay” dog isini mütemadiyen di“ ia tarı tarafından âra- Uzda götürülmüştür. a mış ama... iy abac yapan Rıza, İN &lerek Halk matbaz- ii bi Uyaal ile arkadaşı “ie fından yük meselesin T en aldüğünü iddia etmiş deiummafliğe | veril “y ğa Taksim civarında şöyle bir dolaşınız İnanılmaz manza- ralar göreceksiniz Gümüşsuyunda (Penbe sokak) namile öyle bir yer var ki, bir eşine daha zör'tesadütf edilir tazan: HABERCİ Sarayburnundaki âbile yapıldığı za. man, bu İşten anlıyan san'atkârlar, bu âbidenin hiç te güzel olmadığını iddia etitler. Aylarca, senelerce devam eden dedikodu, nihayet tabiatın garip bir cilvesiyle ortadan kalkmak mecburiye. *inde kaldı. Abilenin etrafındaki ağaçlar büyü . müş, büyümüş, ve üzerinde dedikodu yapılan âbideyi tamamen kapayarak gö. rünmez bir hale getirmiştir. Sonra Tak sim meydanındaki âbide de, gene işten anlayan san'atkârları biç memnun et . memişti. Haklı olarak Cumhuriyet âbi. desinin 'daha çok azamelti Ve gösterişli olması isteniyordu. Maamafih belediye, âbkle meselesini halletmeğe kârar vermiş olacak ki, şim. dide Taksim âbidesinin etrafma bir sü- rü ağaç diktirmişti. Bunlar tabiatın ezeli ve ebedi emrine uyarak günden gü. ne büyüyorlar, bir gün gelecek ki bu ağaçlar Sarayburnundaki hemcinsleri » nin yaptığı iyiliği tekrar edecekler ve zâten göze çarpmıyan . bugünkü şekli tamamiyle nazarlardan nihan eyleyecek. lerdir. Bizim foto Ali ile beraber bugün de Taksim ve Ayazpaşa civatını dolaşma » mağa karar vermiştik. Taksimde tranw» vaydan inince evvelâ Gümüşsuyu ta“ rafında işe başlayıp sonradan daha yı. karılara çıkmağa niyetlendik. Ağır ağır meydanı geçerken sağ kolumuza rastla- i yan ilk sokağın berbat manzarasını gö. rünce niyetimiz suya düştü, Âli hemen footğraf makinesine yapıştı ve Haha bu yolun başlangıcında belki iki hafta. dan farla bir zamandanberi bozuk ve çamur içinde olan kısmın bir resmini aldr. Taksimden Fındıklıya İnen en kestirme yolun burası olduğunu biliyor dum amma ismini - hatırlayamıyordum. Sağdaki mahallebici dükkâniyle solda- ki bakkalın duvralrına baktım, soka - ğın ismini yazan bir levha gözüme iliş. medi. Biraz daha aşağı inince apartı - man kapıcısı olduğunu tahmin ettiğim birisine sordum — Bu sokağın ismi nedir? — Osmanlı sokağı.. Eb, bu sakağa da buntlar daha ziya - de yakışan bir isim konamazdı doğru. su... İstanbuldaki yolların hemen hemen en » , meyillisi - diyebileceğim, bu yolda, yukardaki bozukluk yetişmiyor muş gibi kaldırımlarına, yer yer. mo- lozlar, toprak yığınları doldurulmuş - tu. Önüme çıkan bir zatla konuştum: — Kim yığdı bu toprakları, moloz » ları buraya?. — Şu karşdaki gördüğünüz çıkmaz sokağı düzelttilerdi de.. Oradan çıktı bunlar. Arkama baktım, derinliği on metre bile tutmayacak bir çıkmaz sokak, için» de atölyemsi bir çinko baraka. Başka bir bina filân da yok... Âli bu vaziyeti görünce çok hakir olarak söylendi: — Çıkmaz sokakları düzelteseğiz di- Taksim civarındaki Pembe sokağın hâline bakın, buraya sokak demek için kaç şahit lâzım ye şıkar yolları berbat etmek modası da ne zaman çıktı?, — Her halde bünfar yeni konmuştur, buraya, yakında elbette kaldırırlar! de- dim, Bizimle konuşan zat omuzlarını kal. derdi? — Vallahi bayım, biz de öyle düşü - nüyorduk amma, siz de pekâlâ görü. yorsunuz ki bu düşüncemizde yanılması şız. Topraklar buraya doldurak tam dört ay oluyor hâlâ da bir kerecik ol. sun gelen bakan olmadı. Bunları kim koyduysa kaklırması lâzım gelmez mi 4di?. Ben bu söze verebilecek bir cevap bu lâmadım. Adamcağızın yerden. göğe kadar. hakkı vardı. Kendisinden ayrıla» rak ağır ağır, sağı solu kaplamış ve sonradan konulduğu ilk nazarda belli o- lan toprak yığınlarını seyrede €İe aşa. ğı doğru İnmeğe başladık. Birden Ali kolumu çekerek bağırdı; — A. Al. Şuraya bak, ömrümde böylesini görmemiştim. Bizim Ali pek şeytan ve gözü açık bir çocuktur, Ve ömründe görmediği pek 27 şey vardır doğrusu. Bunun için ben de gösterdiği tarafa merakla bak - tım. Ey, bu yazıyı okuyanlar! Sizi te- Tonton amca âşık “ an min ederin ki hayretten ağzım bir ka - iş açık kaklı. Eğer birisi bana Taksim civarmda bu kadar berbat yerler bu » lunduğunu söylemiş bulunsa ve bu 2- dim, sözüne en ziyade itimat edilir bi- rişi dahi olsa inanmazdım. Aylardanbe- ti İstanbulun bir çok yerlerini dolaştım, buralarda hemen her gün bir sürü ber bat yerler gördüm, bunların hepsine girdim çıktım; fakat adına (Penbe 80 - kağı) denilen yarı merdivenli, yarı çu- kurlu, yarı arnavut kaldırımlı - sözüm ona . yol gibisini görmemiştim. Diyo - jen gibi elde fenerle dolaşılsa dahi dün- yanm hiç bir tarafında böyle bir yere rastlamanın imkânı yoktur. Alinin çektiği resimde belki bü — yol demeğe bir türlü dilim varmıyor - ber batlık pek iyi görülemiyor. Ölçülse o- tuz metreyi geçmiyeceği muhakkak o- lan bu sokakta aranılsa bin tane kusur bulmak mümkündür. Ne ise ayağımızı incitmeden binbir itina ile burayı çıktık. Başka zaman görseydim, aleyhinde ağız dolusu lâf öyliyebileceğim bu yeni sokak bana asfalt bir şoseden daha düzgün görün » dü. Vakia burası da Arnavut kaldırım- k ve bir hayli biçimsizdi. Fakat hiç ol- mazsa çukurlarının derinliği otüz san. timi, aşmıyordu. Ve ayni şekilde de - vam ediyordu ya! .. . Burada da fazla durmadan yavaş ya- vaş Gümüşsuyuna doğru giden caddeye doğrulduk. HABERCİ Holanda Vetiahtının kocası Bir otomobil kaza- sında ağır yaralandı Amsterdam, 29 (A,A,) — Bu sa- bah bir otomobil Kazasında yarala- uyan prens Bernhardın sıhhi vaziyeti vahimdir. Kraliçe bu #abah buraya gelmiş ve hastanede damadmi ziya- ret etmiştir. Kraliçe buradan Seestadjik şato- suna giderek kaza haberini, Anne olmak üzere bulunan kızı Hollanda veliahdi prenses Jullanaya bildir. miştir. g Prenses Jullana, yaralı bulunan prens Bernhardın yanımda birkaç dakika bulunmuş ve kendisile görüş müştür, Istanbul konuşuyor Taksim civarındaki Osmanlı sokağına çikmaz bir yol açmak için böyle mo- Toz yığmışlar ve çikar yolu çıkmez etmişlerdi Şeyhislâmlık ve sakal! Osmanoğullarının saltanat sürdükleri devirlerde, göze çarpan bir çok kötü, garip ve gülünç âdetler vardır. Bu ga. tip âdetlerden birisi de yeni doğan bir çocuğa mirmiranlık, paşalık rütbeleri vermek; kazaskerlik gibi payeler tevcih etmekti . Buna göre, henüz gözünü açmıyan gocuk, babasmın nüfuzu sayesinde rüt- be sahibi olur, üç yaşına geldi mi, sırtı na paşa üniforması geçirilir, beline kos. koca bir kılıç takılırdı. Ulema zadelerin, başlarma, bohça gi- bi sarıklar sarılır, ayaklarına çedik pi buç, sırtlarına sof cübbeler giytlirilerek, “berayı şükran ve ubudiyet, padişah. larm karşılarına çıkarılır, eş dost evle- rine el öpmeğe götürülürdü. Bir takım cahil rical, padişakları kuk- la gibi ellerinden oynatıyor, kundaktaki çocuklara rütbe ve paye “ihsan,, ettik - Jerini bildiren “iradei seniye,, ve “hattı hümayun,, lar isdar ederlerken yüzleri bile kızarmıyordu. Padişahların huzurunda secdeye ka- panarak çocuklarına, torunlarına rütbe almak âdeti ikinci Abdülhamit devrine kadar devam etmiştir. Yalnız şekil bi- râz değişmiştir. Hanedana mensup ço. cuklara miralayiık, binbaşılık tevcih e dilir, rical ve önde gelen kimselerin ço- cuk ve torunlarına da hünkâr çavuşlu » ğu, millâzimlik rütbeleri verilirdi. Hattâ, bunlara mahsus olmak üze- re, (Mektebi Harbiye) de bir de “zade- gân senıfr,, teşkil olunmuştu. o Burâda yalnız hanedana mensup çocuklarla, gör de paşaların, batır Ulemanın çocüklari okurlardı, Osmanoğullarının devrinde ülema - zadelerin vaziyeti çok komikti, Başla - rında kulaç kulaç sarık, salta ve cüb » belerle babalarının arkalarında dolaşır. lar, camilere giderlertli. Mollazadelere, daha minimini iken şeyhislâmlığa nam» zet olduğu anlatılır, © hisle büyütülür- dü, Çocuk, medresede, camide bu mak- satla okutulurdu.'Fakat, buna rağmen şeyhislimliğa yükselmek güçtü. Bunda ilmin, faziletin yeri aranmazdı. Yalnız sakalın beyazlanmış, biç olmazsa ak düşmüş olması lâizund:. Sakalına kır “düşmemiş olanlar katiyyen şeyhislâim olamazlarıdı Bunun bir de hikâyesi vardır: İkinci Mahmut zamanında, meşhur Hilet efendi, Mekki zade Mustafa A. sim Efendiyi Şeyhislâm yaptırmaya ça- hşıyor, fakat henüz sakalına kır düş. mediği için buna imkân bulamıyordu. Halbuki, devrin kanaatine ve an'aneye göre, şeyhislâmlığın bir remzi de beyaz sakaldı. Mekki zade gençti. Sakalına kır düş- mesi için, daha bir çok yılların geçmeci Yizımdı. Fakat, Hâlet Efendiyi sıkıştı- rıyor, bu İşi başarmasını rica ediyor. du. Hilet Efendi baktı olacak gibi değil, bu işe bir “hileli şer'iye,, buldu. Mekki zadeye gizli bir haber yolladı: — Sakalnda bir kaç beyaz kıl pey » da etmeğe çalış. Bu tavsiye üzerine Mekki zade ahbab. larına alel danıştı, Sakalında beyaz çık- Hüseyin Rüştü TIRPAN MA Lütfen sayfayı çeviriniz

Bu sayıdan diğer sayfalar: