21 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

21 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dış Siyasa İ YADASİİ — vakgallı Pusldsl aAi Suriye Başvekilinin Ankarayı ziyareti münasebetile Yazan : Şekip Gündüz s URİYE Başvekili Cemil Bey Mardam bu sabahtanberi An- karanın misafiri bulunuyor. Komşu- muz Suriyenin bu krymetli devlet ada- mı ile siyasi muhitlerimiz arasında yapılacak yeni temaslarm, kargılıklı r_ılnnık. müspet ve şerefli neticeler do- Burmağımı temenni edenlerdeniz. Cemil Bey Mardam'ın bu ziyaretine takaddüm eden günlerde, bazı hâdise. ler, devletimizi arzu — etmediği birta- kım hareketlere sevketmiş, birtakım sert tedbirler almıya zorlamıştır. Fa- taza Suriye ile aramızda yapılmış bir dostluk muahedesi tarafımızdan feshe dilmiştir. Yine bugünlerde Büyük Erkânıhar- biyemiz mandater devlet umumi erkâ- nıharbiyesini temsil eden bir askeri heyet tarafından ziyarct edilmiş ve Ankarada Hataym emniyeti etrafında müzakerelerde bulunulmuştur. Son günlerin hâdiseleri arasmda, Ha- taydaki Fransız müstemlekecisi Ga- ronun ihtiyar ettiği hareket tarzın- dan efkârı umumiyemizin duyduğu he yecan ve infial unutulmamıştır. Ga- ronun devam eden yanlış hareketleri Paris hükümeti tarafımdan en üfak bir takbihe uğramamış ve milletler ce- miyeti namma Hatay intihabat tali. matnamesini hazırlamağa memtr he- yotin garib hareketi de buna inzımam edince hariciye vekâletimiz, "Hatay meselesini milletler cemiyetine bir no- ta göndermeyi zarurf kılar bir mecra- da,, görmüş ve bu nota Cenevreye gön- derilmiştir. Cemil Bey Mardam'ın Ankaradan evvel Parisi ziyaret etmiş olduğunu ve orada Suriye - Fransa anlaşmasmının iktısadi gartları üzerinde Fransayı memnun edan resmf temaslarda bu- Tunduğunu da hatırlatmak işteriz. Kom gu devlet başvekilinin bu temaslar esna sında Fransayı memnun eden birçok valtlerde bulunduğu ve bu meyanda, bilhassa “yeni Buriye devleti idare kadrosunda Fransız mütehassıslara büyük bir yer ayrılacağmı,, ısrarla söylediği de unutulmamalıdır. Cemil bey Mardam'ın Paris ziyareti, kendi- gine “bir taktm vaitlerin yapılması 1- le” bitmiştir. Yani “PFransa - Suriye muahedesi mucibince kabul edilmiş o- Tan iki yıllık müddetin hitamında Su- riye istiklâle,, kavuşmıyacak, Ve “Bu iki yıllık müddetin 1987 de başladığı | günden itibar edilmesine Fransanm hiçbir itirazı,, olmryacak. Görülüyor ki Fransa imzalamış ol- duğu bir muahedenin ayni maddeleri- ni ve ayni esaslarını tatbik mevkiine koymak için Suriyeden yeni yen! men- faatler koparmak tarafına gitmiştir. Yukarda gayet masum birtakım esas- Tar suretinde basit bir iki satır içine sıkıştırdığımız fki mevzu, Bsansanın, Suriye istiklâlini kâğıt üzerinde br- rakmak için ne büyük bir dikkatle sa- vaştığımı meydana koyar. “İktısadi sahalarda Fransayı memnun etmek,, ve “Surlye devlet kadrotunda Fransız mütehassıslara büyük bir yer ayır- mak” demek Suriyede Fransaya imti- yazlı işletmeler vermek ve Suriye dev. let kadrosunda gayrireemi bir Fran- gız murakabesi devam ettirmek de- mekle birdir. Bittabi bunlar saym Cemil bey Mar- dam ile temsil ettiği Suriyenin düşüne- coği meseleletdir. Biz, Suriyede her- hangi bir gayriream? murakabe ve her hangi bir imtiyazlı işletme sahası arı- yanlardan olmadığımız icin Paristeki Fransa - Suriye könuşmatarından hor hangi bir sinirliliğe tutulmayız. Bu ciheti sadece Ankarada yapılacak te- maslarla Paris temasları arasındaki farkı gözönüne koymak için tebarüz şttiriyoruz. Surtye başvekili, Ankaranm, Surtye dinde Parisle ve diğer herhangi bir dilnya merkezi ile bir tutulamıtyacak Aldığımız bir mektubu aynen neşre- diyoruz F Ben Kadıköyünde ve oldukça mer- İi TİLTEENLEMNTENE NDN hiyet” lerin ve “güzel temenni” lerin başka hiçbir siyasi münasebet kadro- suna giremiyecek derecede “insani” ve “kardeşçe” olduğunu elbette anla- mamak insafsızlığmda bulunmryacak- tır. Bu hal, Suriye ile aramızdaki mu- ahedeyi bize feshettirecek derecede bir kin nekadar girret bir tahrik ola- sanırız, sayin Cemil Marda- m'a ihsas edebilir. Hatay, Türk milletinin en hak!ı da- vası idi, Bu haklı dava nihai kararı- nralmış bir hak merhalesindeyken bizim için beynelmile! bir prestij ve geref meselesi şekline sokulmuştur. Suriye başvekili, temsi! ettiği mil- Jetin İnsanlık serefi ve istiklâli, hür- riyeti İçin, yirmi yıl, en samimi te- mennilerde bulunmuş olan Türk mille- tinin hak ve şeref mevzularında gös- terdiği titizliği, bu Türk milletinin Surlye milletine karşi duyduğu bir kin suretinde tefsir edenlere kulak asma- malıdır. Ancak kendi hak ve şerefi ü- zerinde haasas olan millet, başkaları- nin haklarma ve gşereflerine riayet e- derse inanılır, Şekip GÜNDÜZ Doğru Değil mi? T “Mahalle içinde gürültü fabrikası kezi bir yer olan Allıyol ağat civa- rında -oturuyorum. — Sokağımızda, $i komşumuzun evinin alfında bir ga- İi Yaj vardır. Eskiden bir dükküândı, © garaja tahvil olundu. *"Komşumuz, İf şüphesiz menfaatini Dizlerin istira- hatine foda edemiyeceğinden, istira- hatimisi menfaatine feda etmeyi da- ha münasip görerek bu garajı kira- va verdi. Buraya hadar her şev vo- li lunda... Heyhat ki, gürajı kiralıyanlar, ge- cenin en Mmünasebetsiz saatlerinde kopenlderi gürültüyle kapamak, sa- bahın azami nispette uygunsuz dem- lerinde mahallenin duvarlarını sar- l san, ocamlarını zıngırdatan kuvvetli $i motöre sahib bir otobilsü, caddeyo Ti yürütmek için namütenahi manevra (i Yapmak suretiyle uykumuzun mah- İ vına yürüdüler. Bütün bu gürültülü işler muayyen ve makul zamanlarda olsa yine neyse, $ Hani belediye, aat 24 den sabah Şi sekise kadar her nevi gürültüyü $i menetmişti? Şüphesiz bu adamları $i foram Hicaretten menedemeyiz, Bu- $i nunla beraber, bu, mahatle halkının İj istirahatine de kıymak hakkını on- İj lTara vermez santyorum. : Kadıköy: Orta Sokak $7. Hatice $ ... Anlattıklarını doğru diye kabul e- dince okuyucumuza hak vermemek $i kabil değildir. İkametgâh cinsinden İi binalarla dolu bir mahalle içinde $i böyle gürültü yapan yerlerin açıl- $i masına miüsnade vermemek bize en $i makul bir tedbir gibi geliyor. ! Kadıköy belediyesi hu işe ne der ği 21 SALI BİRİNCİKAÂNUN — 1037 Hicri: 1356 — Şevval: 18 Güneşin dağuşa 7,23 Günenla bafayı 1643 bir vaziyeti olması Tâzrmgeldiğini, Su- | Valdt Sabat Öğle İkindi Alışa: | atat İmsâk riyeye karşı Ankarada —mevcut “iyi S,52 12412 14,32 16448 18,22 5,95 Kral Altıncı Jorj ve Kraliçe l ,;elhllıler M nhedvle: l İngiltere krallığı ve tacı 450 milyonluk bir iİnsan kütles'ne manen” hâkim olan İngiliz krallığının — tacını taşı- mak için bir takım ahlâki ve manevi seci- yeler (âzımdır. Yazan : Suphi Nuri İleri ' lan sair krallıklara hiç benzemi- yor, Eskiden krallar kuvvetlerini A lahtan alırlardı. Fakat Cromvell birin- ci Ka Bonra & Ti galebe etti. Artık Krallar parlamentonun karariyle taç giyebildiler. Fakat hakikat halde İn- gilterede asıl kuvvet ve iktidar toprak sahibi aristokrasinin elinde idi. Bu zen- gin sınıf, hem lortlar kamarasının tabil azası bulunuyor, hem de mebusan mec- lisini köntrol ediyordu. Fakat 1832 de vazolunan (Reform Bili) kahunile mebusan Mmeclisinde sa- nai ve ticaret erbabı, ekseriyeti — eli- ne aldı. Eskiden herkes seçmek ve se çilmek hakkıma pek de o kadar malik değilken yirminsci asırda bu hak ber- kese teşmil edildi ve hattâ 1928 de kadın ve erkeklerin evrensel bir surette bu haktan iştifade etmeleri temin edil- di. Bu böyle olunca tabiatiyle mebu- san yani (Communes) meclisi, üâyan yani lordlar meclisinin eski salâhiyetle- rini birer birer azaltmağa koyulduğu gibi Ortaya bir de işçi partisi (Labour Party) çıktı. — — 1688 denberi İngiliz krallığı meş- rutiyetle —idare edilen — (Monarehie cohnstitutionnelley idi. Her ne — kadar| kralm nazarf olarak her türlü hukuk ve salâhiyeti mevtçut ise de tatbikatta memleketi idare eden mebusan mecli- sinin itimadını kazantış olan nazırlardı. Bununla beraber eğer kral akıllı ve uslu bir adam ise gene memleketin İşlerinde tesir ve nüfuzunu hissettirebilirdi. Ba- zan kralla nazırlar arasında, yekdiğe- rinin salâhiyetlerinin nerede bitip nere- de başladığına dalir, çatışmalar olurdu. Fakat meşrutiyet na>>r'yeleri sarihti. Kralın siyasi akidler'nin mesuliyeti na- zırlara yüklenecekti. Ve eğer mebusan meclisi ve yahut yeniden bu meclisi se- çen halk kralım siyasi akidlerini be- genmiyecek, kabul etmiyecek — olursa istifa edecek olan kral değil nazırdı. Bu sistem 1914 (büyük hârb) a kadar| olduğu gibi devam etti. Değil valnız | İngiltere ve hattâ bundan döğan Kana- da ve Avustralya gibi büyük muhta- riyetlere nail olmuş geniş İngilir müs- temlekeleri bile hep bu meşrutiyet na- zariyesini tatbik ediyorlardı. Buralar- da kralın vekilive içilimessili ölan vali! umuminin, nazırlar ve mebusan mec- Hisleriyle olan münasebetleri kralın mü NGİLİZ krallığı tarihçe malüm 0- | nasebetlerinin ayni idi. Bir de bu valij umutniler müstemlekelerin dahili işle- rihden gayri umum? işlerin tedvirinde İngiltere hükümetinin ajanı gibi hare- ket ederlerdi. Fakat genel savaştan beri İngiltere ile büyük müstemlekeleri — arasındaki münasebetler istiklâle doğru — tekem- mül etti. Genel savaşta Kanada, Avus- tralya, cenubi Afrika, Irlanda ve Ye- ni Zelând gibi — İngiliz (Common- wealth) nn azası bulunan eski mile- temlekeler gerek iç ve gerek dış siya- setlerinde tay bir İstiklâle sahip olma- larını istediler ve buna muvaffak oldu- lar. Çünkü bu memleketler halkının genel savaşa asker olarak iştiraki İsten mişti. Bu halk istiklüâllerine malik olmak şar- tiyle İngiltereye bütün askeri kuvvetle- riyle yardım ettiler. Nitekim bu memle- ketler 1919 da Versay sulhu müzakere- sinde ve muahede aktedilirken birer müstakil devlet imiş gibi hazır bulun- dular. Nihayet Cenevrede kurulan u- Tuslar kurumuna da aza oldular. 1931 de İngiliz parlâmentosunun kabul ettiği bir statü ile bu memleket- 4 ler İngilterenin mürakabesinden tama- miyle kurtulup hukukan birer müstakil devlet şeklini aldılar. Bugün domin- yonlar denilen bu eski müstemlekelerin artık İngiliz müstemlekât nezareti ile hiç bir alâkaları yoktur. Bunlarla İngil- terenin münasebetlerini yüksek komiser tabir edilen elçiler idare etmektedirler, İngiltere de artık oralara birer - valil umumi göndermeyip yalnız birer yük- sek kömiser yollamaktadır. Tabil domin yonlar sair yabancı devletler nezdine istedikleri kadar elçi ve konsolos gön- dermek hakkına maliktirler, Bazan da bu vazileyi, sırf tasarruf kaygusiyle, İngiliz siyast memurlarına gördürdük- leri de oluyor. Meselâ Türkiyede ol duğu gibi. İşte bu izahattan da anlaşıldığı üze- re İngiltere ile artık tamamen istiklâl- lerine kavuşmuş olan eski müstemleke- leri arasında mevtut olan yegâne bağ İngiliz krallığı ve İngiliz tacıdır, Yarın da ayni vaziyet Hindistan, Birmanya, Seylân gibi henlüz tamamiyle istiklâl. lerini almamış olan büyük İngiliz müs- temlekelerinde ayni surette tecelli ede- cektir. Birinci takımın daha çabuk is- | kma varmadan düşünüyoruz)- Zi BIRINCİKANUN — 1937 Ce e rumaşana — emyecmari Ifritler ARİS'te bir Alman' kadınli © kekli altı kişiyi Uâ bunlar itiraf ettikleri, itiraf birkaç cinayeti daha oluğu -df' muş. Weidmann'ın yaptıklarmi Bızda veya türkçe gazetelerde e lar hep ondan bahsediyor, E"':uy kumıyanlar da onun hikâyesini Yor. İspanya'daki, Çin'deki mü—“’ü ler bu kadar alâka celbetmiyo” tarafta binlerce, yüz binlerce 5"'.;: nan, yıkılan şehirler; öte at cesed... Bu altı cesed daha ağif yor. , Niçin? Bunun birçok sebebleri '; gee Bir koere hayal kıtlığı... İnsanlar ğu bir şehirde binlerce kimsenili yadlar içinde ölmesini gi 5 tiremiyor, Sonra "Ne yıpıbl!!ı_ç ı icabatı.. Harbde elbette insanlar , lür, şehirler de yanar. Fect şeylef l Önüne geçmek kabil değildir.'e düşünüyor. p Fakat asıl sebeb bu olmadığıt Öiç nediyorum. Harbde ölenler Bi Öldüren bilinmez, adsızdır. * gocuğu, gu çocukları parça ot den bombayı, gülleyi atan kim! v sını bilmezainiz, belki hiç kimst ö bile farkmda değildir, Hatta oDÜ bi da belki bir iki dakika sonra * tür. Halbuki büyük caniler - için # öyle değil: onun kim olduğu b"_,,î hareketi tasavvyur — olunuyor: h/ saplamış, tabancanmn tetiğine ge yahut elleri ile bir boynu ııkml'w nu yaparken de ne yaptığını dı muş. Öldürmek kasdı varmış. biliyoruz, seziyoruz ki asıl dürmektir. Onda kari dökmek bif halini almıştır. Zaten bir kişiyi ren, tesadüfen katil olan ndam4 terdiğimiz âlâka aynı değil. ON | dığımız, onun affedilmesini miz bile oluyor. Böyle Üç dh":/ addid insan öldürmüşlerin, v rino gösterdikleri bütün se! ror bahane olduğundan eminif- da asıl snik, öldürmekten, mekten, bir kimseyi dünyadan maktan duydukları zevktir. İşte bu his, bu ifna arcusti raengiz gözüküp alâkamızt C€" Zaten o canilerin öldürdükleri leri pek düşünmüyoruz; mi » doğrudan doğruya tanıdıi seler değilse - bizim için ehöf olmuyor; gözlerimizi o cani hafızamızda ancak onun adi Onlardan korkuyoruz; larmı, idam edildiklerini sonra da korkumuz gecmiyor her an öyle bir kimse ile K ihtimali var. O kadar dâ kendimizde de bir gün öyle öldürmek İhtiyacının uyanmaf, olduğunu düşünüyoruz. ( Bitta 'E—& 4 SA %&â&% ATARI SRL SA * AR Weidmann, Landru, H: de nibayet bizim gibi insan lerine İblis, ger girmiş. Bu yor? İşte orasım! bilemiyoruf. kin bir adamken azılı hir * sebeb, henüz esrar pel rdesi L belki ebediyen ınlwlm'"_;// çerğfi V Kai & bilir? bizi o büyük canilerle ğa çeken gey belki de bu insanı ta yakından alâkadâf esrarm cazibesidir. ff . Nurallah A :j/ tiklâl sahibi olması o"ws'd'b,'/ halkın daha ziyade Anglo dan bulunmasından jleri £dY ’ğ Her dominyotun kendi ” yelı tosu ve kendi nazırları yardıf" 'J kralı bunlar üzerinde filf vt vşj bir hak iddia edemez. în:m;* '/ bunlarla olan münasebeti #7 gir, âdeta remzi ve ızıı'boM / dominyonlar, nazırlarının ", ni tızasını almadan İngilif larda hic bir siyasi akitt€ .ğ Sor, Suphi NWrİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: