30 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

30 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bana kalırsa bkm ml Doktorlar mücrimdir | Birkaç gün evvel, burada, bir eczacı #stumla yaptığım konuşmayı yazdım. O fıkrada geçen satırlar arasında genç ürk doktorlarımızın, hastalarma müs- Kihzar ilâç verdiklerini, bu yüzden, ec- tacılığın yüzde 75 bakkallıktan farksız İmadığını işaret ettim. Bu yazımı okuyan muhterem bir dok- tor, bana bir mektup göndermiş... Bun- p insafszlık yaptığımı, söyledikten son- Mi, İthamımın bir umumiyet taşrmasın- Gan müteessir olduğunu, hiçbir Türk “bktorunun, bilhassa memleket iktisadi. Yatını baltalıyacak böyle bir harekette bılunmasına ihtimal vermediğini işaret #imemi istemektedir. Mektubunun ifadesine göre - adm Yazmadığı için ismiyle hitab edmiyo- Tum - bu muhterem doktor berhalde 75 in dışındadır ve belki'de iddia gibi memleket iktısadiyatını bal vacak doktorlarımız da mevcut etekim ben, eczacılara taallâk €- no yazımda, eski doktorlarımızın İöyle bir harekette bulunmadıklarını da İanırım işaret etmiştim. Fakat ne yazık ki muhterem döktorun satırlarını ezber» 1 “<ressine okuduğum şu sırada, yine eski Kahaatimin ithamımdan dönemiyecek “flar küvvetli olduğunu duyuyorum. İtbamımım umumiyet taşımasında da Musirrim, çünkü hazır ilâç kullanan dok- İerlarımız, kullanmıyanlarma nispetle Püzde 75 ve belki de daha fazladır. Buna inanmıyanlar, herhangi bir e&- cın, bir ay içinde sarfettiği hazır İ ekünu İle havanlık ilâç yekânu- M mukayese ederek anlıyabilirler. Ben bu adedin ne olduğunu sırf me "ik saikasiyle kontrol ettim. Bir eczacı dstumdan rica ederek istediğim bir ay- İk faturaları içinde nekadar hazır ilâç, pe kadar da havanlık bulunduğunu araş- dım, Elde ettiğim netice, son'bir aylır İinda 1202 liralık ilâçtan yüzde 85 inin Mzır olduğuna vardı. İnsaf edilsin. Ec “nelerde satılan paketler yemek malze- "si değildir ki, her istiyene okka okka Verilsin, Bunlar elbette ki doktorların Yüzden reçetelerle, ihtiyacı görülenlere Merilir. Acaba eczacılar yalan mı söytü- Porlar? , Fakat ben bu zamanda, satılmıyacak, Mllanılmıyacak paketler için avuç do- his para sarfederek bunları dükkânma Kacak bir babayiğit eczacı tasavvur © <Miyorun. yen ne doktor, ne de eczacıyım... Fa- t doktorlar içinde eczacılardan daha tanıdığım vardır. Diyelim ki ben, böyle ölduğu halde < eczacıları tutu" hü, Doktorların yapmadıkları bir işi, ““Diyorlar gibi gösteriyorum. Doktorlar İğ, de benim gibi düşünen bir dostu- Ma Yazısı, eczacılar hakkında yazdığım dan birkaç gün sonra » yine gâze- e sütunlarında intişar etti. İstiyen- e bu yazıyı okumaları için, dokter gin Adasal'ın “Hazır ilâçlar karşısın- İekimlerin vazifesi” adın: taşıyan işar tarihini şuraya kay- a iktısadiyalne, kendisinden * dilenen fakir bir adamı düşünen tor, hazır ilâca, muztar kaldığı kar- Ni bulmadığı zamanlarda başvurmalı- Memet dışından binlerce lira ir, rilerek gelen nice hazır ilâçlar ye- iy” doktorun bildireceği formüle göre ka “czacının hazırlıyacağı mahlütlar iş Arılabilir. Bunu ben değil, doktorlar cılar söylemektedider, torun beş rakam ve beş nispet ez- Demi emesi için işin kolayına sapması, *ket iktsadiyatını o baltalamaktan Tedir? orları n yüzde 85 i suçlu değil; sa- yalacak anlıcarla çobanlık yaptığı sıralarda a an İşinden dönmekte olan Kâm yy inde bir kızı yakalıyarak zorla 1 szye teşebbüs eden ve bu es- Sa kızı parmağından yaralıyan Meh- in ağırceza mahkemesi tarafından | Vi, 7 hapis cezasına mahküm edilmiş- | Haı biye civarında Yolları pek bozuk ve kaldırım yüzüne hasret bir mahalle var Süleymaniyeliler, şimdi Beyazıt- tan dönen otobüslerin kendi semtlerine kadar gelmesini istiyorlar Yazan: ..İ HABERCİ Henenonsapsssrsarsamasaasannz Sürp Agop semti iç madağ caddesini gezdikten sonra, rafçı arkadaşımın rehberliği ile bursüm dertli yerlerini görmek üzere, sokak, sokak dolaşıyorduk, Çamurlu yollarda hir hayli yürüdük . ten sonra, Lutavoviçyan isminde bir Ermeni ana mektebinin önüne gelmiş. tik. Bu mektep, Sürp Ağoptan Harbi, yeye kadar, tramvay cajdesine müvazi olarak uzayan, Ölçe, caddesinin, ulak hr binasımda yerleşmişti. Minimini talebeler o sırada derste oldukları için, burada fazal vakit geçirmeden, mekte - bin hemen karşısındaki geniş arsaya doğru yürüdük. Buranın bizi kendisine doğru cezbeden garip bir manzarası vardı, İnsan etrafındaki evlere,e yemi apartımanlara bakmesa, kendini bir köyde sanacaktı. Arsanın bir köşesinde tahta ve çinko parçelariyle kurulmuş barakacıklar, su dolu geniş çukurların etrafında oynaşan ördekler, ve soğuk. tan kâfelarını vücutlarının içine 'doğru şekmiş bir alay tavuk, insana bu İvesi veriyordu. Arkadaşıma dedim ki — Ne harap kümesler, değil mi? Bu sözlerim onu kahkaha ile güldür. dü, Derhal şu ceva'y verdi: —Ne kümesinden bahsediyorsun, sen, burada önsanhır oturuyor yahu... Ve cevabımı beklemeden, kulübecik - İerden birinin kapısını hızlı hızlı vurma, ğa başladı. "iğ Bir dakika sonra açılan kapmın ö- nünde iri yarı palabıyıklı bir adam ver. dı. Bize garip garip baktı; — Hayrola, dedi, ne istiyorsunuz?. Kendimizi tanıttıktan dum: — Siz kimsiniz, ne vakittenberi bu. rada oturuyorsunuz, Ve bu mahellenin ne dertleri var, Jütfen bunları anlatı sonra sGr- niz. Adam etrafına bakındı. Bir düşündü. Ve: -— Ben hürarın bekçisiyim, diye ko. muşmağa başladı. Burada $—6 senedir ailemle beraber oturuyorum. Arsa kili- seye aittir. Ezim şuracıkta barınmamı- za kimse 5€8 çıkarmıyor. Derd'mize ge- İlnce, öyle pek dertli değiliz denebilir. Sokaklarımızdi lâmba var, lâğımlar; - mız oldukça muntazam, çöpçülerimiz her gün #eahalleyi doldşır. Yalnız vol- larımız pek kötüdür. Bu sırada, karşımızdaki mektep tatil olmutşu. Bir sürü min'mini yavru güle oynaya sokağa çıkıyorlardı. Bekçiyi alelâcele selâmlayıp, onların yanına koştum, Ayır ayrı üç çocukla konuştum. Bana şunları söylediler — Yazri tozdan, kışın çamurdan çok sıkıntı çekiyoruz. Mektebimizin soka. ğı biraz İyi amma, #ş4ğı taraflar, yani evlerimitin olduğu yerler pek fena. Ev den mektebe, mektepten eve gid” e kadar diz kapaklarımıza kadar çam batıyoruz, Fekiden oralarda elektrik te yoktu. Ne İse busene bir çok lâmbalar saniye Burası du Ölçer mahallesinde, sözde bir sokaktır. taktılar. Bütün şkâyetimiz yollardan - dır, Çocuklara, bu kadar yanayaktıla bah. settikleri sokaklardan bir kısmmı tâ na göstermelerini rica ettim. Önüme düştüler, Deminki arsadan geçerek Çe. yır sokak denen bir yola çıktık. Buraya yol demek, ne dereceye kadar doğru olur bilmem. Çünkü önümüzde uzanan bir sel yatağından ibaret, Ço- cuklar, hsr tarafı çamur ve çukurlarla dolu sokağı göstererek: — Bunun gibi daha kaç cağde var, civarda, biraz dolaşırsanız görürsünüz, dediler ve konuşa konuşa evlerine dön. düler. Çayırdan ziyade dere ismini alması yakışan bu sokağin sorundan, Talima. nen'n yepyeni apartımanlariyle süslü caddeleri görünüyor, ve bu manzara, ö- nümüzdeki sokakla pek garip bir tezat teşkil ediyordu. Çayır s6 kağndan sonrâ çocukların söylediği gibi, ayni şekilde daha bir çok yollar gördük. Hepsi Kaklırımsız, çamurlu, biribirinden bozuk olan bu t0* kaklar içinde en fenası Satıcı sokağı idi. Burada üstelik bir de Terkos borula rının kapakları sivri sivri, yolun her ta- rafında meydana çıkmıştı. Tam mânasiyle kaldırımsız ve batak- lık halini: sokaklarla dolu olan bu ma- Ten Ton amca ve aslan karşılaştık. Elinde siyah bir çanta, tahs'ldâr kı. Tıklı bir adam, sokak sokak, kapı kap: dolaşıyor, para topluyordu. Bir evin kapısında, iriyarı, gert tavırlı bir kadı- nın, tam biz oradan geçtiğimiz sırada, bu adama fena halde çıkıştığını duy. duk: — Elendi evde yok, mâamafih olsada | size on para verdirmiyeceğim. Burada yol yok ki, bizden yol parası istiyorsu- nuz. Evvelâ yolumuzu yapın, sonra ge. Yanı, Biçare tahsildar, evvelâ şaşırmış bir vaziyet aldı. Sonra: — İyi amma, ben ancak vazifemi ya- pıyorum. Yolunuz iyi de olsa, fena da olsa vergiyi vermeğe mecbursunuz, di“ ye söylendi. Bu garip münakaşa daha ne kâdar uzadı bilmem, yalnız biz oradan 30 — 40 metre kadar uzaklaştığımız zaman arkama dönüp baktım, tahsildarla, Şiş. man kadın, hâlâ münakaşa Gdiyorlar- dı. HABERCİ Dün bir okuyucumuzdan şöyle bir mektup aldım; “Maçka ve Kurtuluşa işliyen otokls- ler Beyazıttan dönmektedirler. Halbuki bunların Süleyman'yeden dönmesi te. min edilirse, koca bir semt halkına pek büyük bir kolaylık temin edilmiş olaca- ğı gibi, otobiisler de böylece bir müşteri kazanmış olacaklardır. çok Trâmvaydan oldukça uzak olan Sü- leymariye semtinde oturanlar, bilhas . sa kış günleri pek büylük bir vesalti nakliye sıkmtısı çekmektedirler. Otobüslerin, Beyazıt meydan: yerine, Süleymaniye camisi civarından dönme- leri temin edilirse, işte bütün bunlar ön- İenmiş olacaktır... Bu mektup cidden mühim bir derde temas etmekte, ve pekâlâ yapılabilecek bir işten bahsetmektedir. Beldiynin bu nokta üzerine nazar: dikkati” istanbul Konuşuyor Harbiyenin Ölçer mahallesinde rastgelinen manzaralarından, Tarih diyor ki: Akrep hanğli burçda imiş ? &Nİçeri ocağı, iyi maksatlarla kurulınuş, askeri disiplinin te. mini kaygusile temeli atılmıştı, Ha- cı Bektaş Veli türesine bek bağlayan Yeniçeriler, ilk zamanlarda, savaş- larda büyük yararlıklar gösterdiler, Türk bayrağını düşman kalelerinde dalgalandırdılar. Yurda birçok mem leketler, ülkeler kazandırdılar. Ara- larında kahraman ocak ağaları, gö- zünü ateşten sakınmaz leventler, kul İukçular, çorbacılar, yurtsever insan Jar yetişti. Fakat, sonraları yavaş ya vaş ocağın disiplini bozuldu, nizam korkusu kalmadı, Yeniçeriler, sokak larda bedmest bir halde dolaşmağa kadınlara tecavüz etmeğe başladılar. Zenginlere musallat oldular, haraç istediler, “reaya,, nın evlerini yağ- maladılar. Her tarafta, her (yerde, rezalet “ayuka çıktı.,, Devlet işlerine de burunlarını sok- tular. İkide bir kazan kaldırarak fa lan sadrazamın kellesini, filân şey- hislâmın azlini, falanca defterdarın sürülmesini istemekten geri kalmadı Jar. “Cülüs bahşişi, almayınca, padi- şahın aleyhine yürüdüler, saray mey danında nümayişler yaptılar, padişa- hın halini (o istedikleri de çok oldu. Bir zaman geldi ki, Yeniçeri ocağı nın bir şekavet, bir rezalet ocağın. dan farkı kalmadı, Ve bu ahlâksız- lık, tasallüt, o soygunculuk yıllarca sürdü, gitti; İkinci Mahmut zama- nına kadar dayandı. İkinci Mahmut, Yeniçerilerin “had di marufu,, aştıklarını, ordunun ni- zam ve İntizamını bozduklarını anla» dı. Yeniçeri ocağını imhaya (karar. verdi. (1862) Bunun için bazı tertibat aldı, ha- #ırlıklar yaptı. İlk hedef, Aksarayla Sofular arasında bulunan Orta cami deki Yeniçeri odalarıydı. Fakat odalara hücum edilmeden baskm yapılmadan evvel, bir 27“ ke re de mlneccimbaşmın fikrini İstim zaç etmek gibi geri bir fikir ortaya atıldı. Gaipten haber verenlere, kehanet gösterenlere; gökteki yıldızların ha- reketlerine, avuçlardaki çizgilerin şekline göre “zayice,, keşfinde bulu- nanlara seyyarelerden ahkâm çı- karmağa yeltenenlere inananlar o devirlerde pek çoktu. İkinci Malımut da, aşağı 5 bu hastalıkla malüldü. Yeniçeri oca ğını kaldırmağa kat'iyyen karar ver miş olmakla beraber, bir kerede müneccimbaşının fikrini sormaktan kendini alamadı. Müneccimbaşı Abdülgafur, uzun uzun incelemeler yaptı, Seyyarelerin vaziyetlerinden manalar istidlâl et- meğe çalıştı. Güneş manzumesi İçe- risindeki dokuz. yıldızın o tarihde kaçı ufkun üstünde, kaçı altında ise ona göre hükümler çıkarmağa çalış- tı. Nihayet keşfini bildirdi. — Bu iş ancak bir hafta sonra ya- pılırsa, âkibeti iyi ve korkusuz olur, Halbuki, ertesi günü harekete geç» mek için bütün tertibat (O alımmıştı. Bazı rical, müneccimbaşının kehane» tine (!) inandıkları için, imha hare- ketinin geri bırakılmasına taraftar göründüler. Yalnız Yeniçeri ağası Yusul paşa ayak diredi, padişahım zaafından istifade etmek istiyenlerin önüne geçmek için dedi ki: — Böyle şey olmaz.. Bütün hazır- lıklar yapılmıştır. Yarın bu iş başa» rılmazsa, eti için tehlike vardır. Münececimbaşı itiraz etti: — Akrep daha bürctan kurtulma- dı. Halâs vaki olmaymca hücum teh. likeden hali değildir. İkinci Mahmut da, Yusuf paşanm fikrine iştirak etti, Müneccimbaşının tefe'ülüne kıymet ve ehemmiyet ver- medi, ertesi günü, Yeniçeri odalarına hücum edilerek, Yeniçeri o ocağının köküne kibrit suyu döküldü. Hüseyin Rüştü TIRPAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: