1 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

1 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hm —- Akımv- gmvml 1938 başlarken Yazan: M İLADIN ©87 inci yılı, 936 dan |) devraldığı nekadar müusibet var- sa, üzerine bir o kadar da kendi kattık- #an sonra dün gece defolup gitmiştir. Bu sabah, 1938 inci yılın ilk günün. deyiz. Acaba biribirimizi tebrik edebilir mi- yiz? Eğer mütaleamızı Türkiye hudutları ile çerçevelendirintek, evet. Fakat dün. ya mikyasında bir mütaleadan almacak netice bu suale ancak şu cevabı verebi- li — Adâ: Asla biribirimizi açık etmemize imkân yoktur, Eeki yıllarda bir.badireden kurtulup bir badireye giren dünya, şimdi girdiği her badireye sap- Yanrp kâlryor ve her an gelip çatması mukadder daha büyük felâketlere doğru yollanmış bulunuyor. Müspet bir görüş- 938 inci yıl başlarken eğlendiğimiz yer lerdeki temennilerimiz ne derece samimi olmussa, bu yılımn - içinde de “MUKAD. DER” o derece azab verici olacaktır. 937 inci yılın, insanlığa ördüğü belli- başlı felâkeflere şöyle hir pöz gezdirelim: 1 — Uzak Şarktaki felâket. Japon devletini bir harb kabinesi ida- re etmektedir. Bu kabine, Japon erkânı- harbiyesi tarafından hazırlanmış çok cüretli bir plânın harikülâde bir meha. retle tatbik edilişine uyar bir cüret ve meharetle dünya sryasasını göğüslemek- tedir. Bilhassa dünyanm 'her tarafında efkârr umumiyeleri idarede gösterdiği meharet üzerinde dikkatle durulmağa de- ğer. Orduları en merhametsiz bir saldırış- Ça muasır medeniyete üymüş, modemn devlet kurmuş büyük bir milletin hürri. yet ve istiklâlini mahv ve tahrib ederken Bu harb kabinesi dünyanım muhtelif memleketlerinde bu hâdiseyi “Çin isti- Vet altında kalmış betbaht milletlerin tahlisi,, şeklinde aksettirmek imkânlarır nı bulabilmektedir. Acaba dünyada ve uzak şarkta Jabon- yanın kurtarmakta olduğu (2!) bu bet. baht milletlerden başka kurtaracak in- san kalmamıs mıdır? Milli Çin hüküme- #inin son an beş yıl içinde, bilhassa Türk vilâyetlerde reva gördüğü bam haksır. lıklar ve zülümleri saklamağa imkân yoktur. Lâkin bunların listesi, Japon tayyarelerinin Çin ülkesinde vaptığı bir günllik tahribin yanında çocuk oyunca. B gibi kalır. Bununla beraher derhal itiraf etmeli- yiz ki Uzak garkta İngilterenin, Sovyet Rusyanın, Amerikanın, Fransanın, hattâ kendi müttefikleri olan Ttalya ile Alman yanın gözü önünde Japonyanın bu per- vasız hareketi cidden mehipdir ve “Sa. muray” cadır. Ama, betbaht ve silâherz Çindeki ilerleyiş bakımından değil, bü- tün Ayrupa devletlerine birden kafa tu- tuş bakımından. Bu hal, Japon saldırremın iç yürü ba. Kkımından tetkik - edilince, Japonyanın bugünkü dahili vaziy akkında hiç de mükemmel bir netice vermez. Zira bu saldırışın dehşetiide — Japonyanın içter Nizametlin NAZiF içe kaynayışmın, Japonyayı sarsan iktı. sadi buhranın bütün sarası hissedilmek- tedir, Bizce Japonyaya iki ihtimalden biri mukadderdir: — - l — İçeriden kakırdamadan dışardaki mal Japonva için bir muvaffa. 1 ihtimal ise bir felâket de- mek olacaktır. Bununla beraber muvaf- fak olduğu takdirde dahi bu koskoca Çin Japonyanın midesine bir çekitaşı ağırlı- Hıyla oturabilir. Çinde bugünkünden da- ha büyük muvaffakıyetler elde edilmesi dahi Japonyarın dahili vaziyetindeki “kanser” i tedavi etmiş olmıyacaktır. 2 — İSPANYA 937 indi yıl İspanyada büyük bir me- deni ve beşeri kahramanlık kaydetmiş. tire Madridi.. “Madrid düşmedi,, demek bugün me- deniyet hâlâ tutunmaktadır demektir. *Madrid düşmedi” diye sevinmek bu günün nümune insanı olmak demektir. Bununla beraber adıma Franko deni- len ve Salamankanın bir sarayında yan gelip oturmakta olan İsparİyol âsisini be- genmiyenler, onun saflarında bulunmak hatasma tutulmuş bulunan ve ölmek ta- tihsizliğine uğramış olan zavallıların kahramanlığını beğenmemezlik edemez- ler. Bir fikir için ölene daimâa saygı kös. termeyi kabul etmelidir. Uğrunda can feda edilen fikir sakat ve iman safdilâne olsa dahi, Çocuğunun cesedini Gizlice gömen bir ana ve baba Kaynar çaydan haşlanan yavruyu hastahaneye bile götürmemiş ! İzmir (Hususi) — Karşıyakada Bos tanlı caddesinde 80 numdralı evde otu- ran İsmailin beş aylık çocuğu, bir haf- ta evvel ocakta kaynayan çayın üzeri- ne dökülmesi yüzünden yanmış, müh- telif yerlerindn yaralanmıştı, Zavallı yavru yaralarının tesirile ölmüş. Ana ve babası bir resmi makamı haberdar et meden çocuğun cesedini bir tarlaya gömmüşlerdir. Hâdise zabıtaca duyulmuş, müddel- umumiliğe haber - verilmiş, tahkikata başlanmış ve çocuğun cenazesi, gömül düğü yerden çıkarılarak muayene olun muştur. Çocuk yandıktan sonra hükümete haber vermiyen ve hastahaneye yatır- mayıp ölümüne sebebiyet veren sonra da cenazesini gizlice tarlaya gömen ana ve baba hakkında adliyece takiba- ta başlanmıştır. 1938 yılının' sevik vatandaşlarıma sıhhat ve neşe büyük Türk milletine de şerefli başarılarla ultur ve huzur ge- tirmesini candan dilerim. M. NURİ ÇAPA Pirincunu ve çocuk gıdaları fabrikas aşamak Hakkı ROMAN B'rinci Kısım DON PAVLO BıTARAFLIĞI . Don Pavlu Alvarea, rıhtımın beyaz taşlarına oturmuş, ütüsüz, bol, mavi pantalonanuz içinde uzun zayı! bacak- larını sailiyarak denize bakıyordu. Su- dan henüz çıkmış :slak, sabah güneşi | rıhtımın dıbindeki denizin içini bir cam göbeği gidi aydınlatmakta ve bu ışık acayip Jünyanım pırıltısından biribiri: kovalayan küçük bazık gölgeleri geç- mekteydi. Don Pavlo Alvares, bu balıkların yerinde cimak, uzun beyaz — bıyıkları, ensesinde kıvrılan uzun beyar saçlarile bu su ve ışığın birleştiği âlemde balık- lar gibi yorulmaksızın kımıldamak is- tiyordu. Fakat yalnıs, bu fasılasız, geh- vetli hareket bakımından balık dünyası, imrenilecek bir şeydi. Yoksa balıkların ekşimiş, tuzlu yosun kokusunu değil, kendi pul pul derilerinin kokusunu Lile duymamaları —Don Pavloya göre, bü- yük bir noksandı. Sonra, bu dişileri memesiz küçük deniz — mahlüklarının âdeta nebati bir çiftleşmeleri — vardı. Ve Don Pavlo Alvares, ki İspanyanın en baygin manolyalarını satan dul Don- ya Mariyayı oökşarken ona genç ölen kocasını aratmazdı, bu — pasif balık çiltleşmesinden nefret ediyordu. Don Pavlo Alvares için yaşamak de- mek, güzel, çirkin, tatlı, tatsız farkr gö zetmeksirla sadece görmek, koku mak, duymak, İşitmek, tatmak ve çift- leşmek faaliyetinin yekâünu demekti. Don Alvarcs her güneşli pazar saba- hı rıhtımda balıkları seyrettikten sonra eve dönünce kızı Konçita ve damadı Pedroyla avazı çıktığı kadar bağırarak Münakaşa der, onlara aşağı yukarı aytli tümlelerle, ayni fikirleri söyledi: — Bir tek hakkımız var, insan oğlu- nun bir tek hakkı var, benim anladığım gibi yaşamak hakkı., Nefes almak, sı- cağı, soğuğu duymak, çoğalmak, neyle olursa olsun doymak, karanlığı, aydın- lığı, yeşili, kırmızıyı, maviyi — görmek hakkı... Don Pavlonun kırı, Doııyı Konçita tanesine benziyen gözlerini açarak, ba- basma aşağı yukarı ayni itirazları ya- pardı; — Peki ama bütüzn bu saydıklarından başka, meselâ bir kadının yürekten sev- diği bir erkeği olması, akıllı, sıhhatli gocukları, bir evi, bir yuvası olmüuası da hakkı değil mi? İnsan oğlunun yaşa- mak hakkı içinde bunlar da yok mu?. Don Pavlo Alvares, bu itirazlara hiç bir zaman doğrudan doğruya cevap vermez, küçük kurnaz gözlerini Don- ya Konçitanm pazarlık siyah ipekli şalındaki kırmızı, yeşil çiçeklerde do- laştırarak damadı Pedroya sorardı: — Söyle bakalım Pedro, sana göre, yaşamak hakkının tetümmatı yalnız bu kadar mı? Yürekten seven, sevilen bir kadın, yahut erkek, akıllı, sıhhatli gocuklar, bir ev, bir yuva yeter mi ta- na? Yetmez değil mi? Sen, yaşamak fillinin tarram olması için, kendi tabir- lerine göre, söz, toplantı, düşünce hürriyeti, hür bir çalışma, İnsanın in- sanı istismar etmemesi filân gibi hak- ları da istersin, değil mi?. Pedro, bu uzun svale her güneşli pa- zar sabahı: — Evet, aşığı yukarı, diye cevap ve- rir, fakat sözünü bitiremezdi. Çünkü Don Pavlo Alvares, damadı Pedrodan bu kadarcık cevabı alır almaz keçilerin gülmesine benziyen mutat kahkahasını atar, Donya Konçitaya : — Gördün mü kızım, derdi, sen ben- den daha aç gözlüsün, kocan senden daha aç gözlü.. Halbuki üçümüz — de asıl hakta, benim anladığım gibi yaşa- mâak hakkında mutabıkız. — Ayrılıkları- miız, © temelin üstüne sizin kurmak is- tediğiniz hayallerde başlıyor. Yürekten Sevgi, ev, tiyasi hürriyet, içtimaf mü- savat; geç bunları,., Evde, kaldırımda, hür, esir, nasıl olurgr olsun yaşamanın kımıldamanın, — ses duymanımın yegâ- Nazem Kihmet ALVARES'in ne ve kerdi mu anlayın.. kendire yete saa- Mestlâ İspan- yada, krallık vardı, şimdi çumhuriyet.. Vız gelir bana... Benim istediğim bir şey var, asgari bir istek: Öldürmesin- aşamak bakkıma dokunma- pishane duvarlarını, ha ala- neşte alsbildiğine Hepsi bir bence... ki göreylen. Her güneşli pazar sabahı rıhtımda balıkları ttikten sonra, evine Gö- nen Don Pavlo Alvaresin büyük mü- nakaşası aşağı yukarı işte hep bu söz- lerle biterdi. O gün de güneşli bir sabahtı, fakat pazar değil, Camartesiydi. Ve bu 1936 senesi 18 temmuz cumartesi sabahı, Don Pavlo Alvarcs, beyaz taşlara otu- rup balızları seyrettikten, limana giren kalın, kırmızı, bacalı bir Hollanda şile- binin düdüğünü dinledikten sonra, rih- tımın, sonundaki kumsala doğru yürü- müştü. denizi Yeter Deniz burada sığlaşıyor ve sahile ya- kaın yerlerinde birden bire ensiz, uzun dalgalar köpükleniyordu. Denizde çı- rılçıplak crkek çocukları vardı ki suyla güneşin arasını ince çığlıkları ve koyu esmer derilerinin pırıltısıyla dolduru- ’yorhxdı. Don Pavlo Alvares ilik, tüzlü suyun temasıyla buylanan bu çıplak, küçük, ham erkekleri eski bir Endülüs şarkrsr- ni mırıldanarak seyretti. Sonra birden bire sol terafında Don Manueli gördü. Boynuzlacı aşağı ve öne doğru kıvrıl> mış iki kocaman kambür öküz toprak- fa sapan türer gibi denizde bir balık- çı sandalını karaya doğru çekiyordu. Sandalın su kesimi koyu yeşil, teknesi beyaz ve tek direğinde yarı katlanmış yelkeni sarıydı. Dizlerine kadar suya giren öküzler ön bacaklarının arasından sarkan hör- güçlerini ıs'atarak âğır ağır ilerliyor- lar. Ve Don Manue', öküzlerin arasın- daydı. Don Pavlo Alvares, acaba yanlış mı görüyorum diye kısa bir şaşkınlık ge- girdi. Fakat, hayır, peşlerinde boş san- dalı .umknymk suyu köpürte köpür- h canavar, yavruları- nn ımı:nıiuı gömleksiz adam Don Manueldi, Don Manuel çalışıyor, Don Manuel iş görüyordu. Ayyaş Don Manuel, hay- laz Don Manuel, zengin caddelerde, kilise kapılarında Geğil, şehrin €n fakir mahallesinde dilenen, eli, ayağı, gözü, kulağı yerinde olduğu halde her ne pa- hasına olarsa olsun iş görmiyen — ve “Katedralen baş papasından sonra seh- rin en tembel hayvanı benim,, diy Don Manuel, şimdi iki siyah öküzün a- rasında yiürüyor, ağır yük gemisini li- mana sokan bir İngiliz kaptanının cid- diyetiyle Don Pavloya doğru yaklaşı- yordu. Sandal kumu ezerek karaya oturdu. Don Manvel öküzleri çözdü ve Don Pavlo Alvarese sokularak, korkunç bir sır söylüyormuş gibi: — Görüyursunuz ya muhterem Sinyor, çalışıyorum, dedi. İki gündür çalışıyo- rum ve günde bir peçeta kazanıyo- rum « Don Pavlo “bu müthiş sırrı kimseye merak etme,, diye Don Manveli tcmin etmek zaruretini duydu. Fakat daha ağzını açmadan Don Mâanu- €l devam etti; — Çalışmak belki size göre ayıp sayılmaz, fakat süt çok pahalı,. Evet çalışmak bekli her zeman ayıp bir şey değildir, yalntiz sevgili İspanyamızda süt bu kadar pahalt olmasa.. Düşünün muhterem Sinyor, en âlâ Mansanilya şarabının litresi 38 santim olduğu bal- de en-sıska İneğin sütüne 25 santim söylemem, veriyorum. Halbuki benim şimdilik gün- de bir litre süte ihtiyacım var. diyorum, çünkü iki Şimdilik Üç ay sonra kaç 1 ııcır—cm)wıw — 1938 Z_C_açaia dair Cinayet romanları Andrt Gide, iyi hisler tasvir e deyim diy sakin sakin, gürül n adamların has her- inayet, dövüş, haber- lerine alâka güsteriyor. Kimbilir? maçların hoepsi tokatsız, — tekmesiz geçso belki foot-ball — havadislerini azalır, İnsan oğlu iyi, Ml, ötekilerin ne ediyor. — Fazilet anlar arasında, tmann — kadar meşbur değil, addı üç ay olsum anılan kimse var mı? Gerçi evliyalar tari- hini heyecan ve halecanla okuyan- Jar vardır; fakat onlar da evliyanın sabrından, imân kuvvetinden ziyade çoktiği ıstırablara, ond eziyet eden- lere nlâka güstorir. k ettiğim bir şey vardır: Acaba büyük caniler, kan — tiryakisi adamlar cinayet romanlarını, gaze- telerdeki cinayet haberlerini oku- yorlar mı? Bazı hapishanelerin ol dukça zehgin kütüphaneleri varmış: acaba oralarda ne gibi eserler bulu- nuyor? Meselâ Arsöne Lupin hikâye. leri var mı? Varsa azılı hırsızlar ön- Yarı isteyip okuyorlar m Bilmem ama bana öyle geliyor ki caniler de, hırsızlar da kendileri gibilerden bah seden romanları değil, kimsenin Ca nına da, malına da göz dikmiyen a- damları tasvir eden romanları arare lar, Çünkü Insanların çoğu romanlar da, kendi galib hislerinin ve hareket Terinin izahımdan ziyade, kendisinin tahakkuk ettiremediği imkünların tasvirini arar. Bir iddiaya göre her romancı kita; mdan kendini, yal nız kendini tasvir eder; ancak göz- terdiği şahıslar. kendinin belki is« teyip de — yapamadıklarmı yapabil- Mmiş, onun içinde — uyuşuk bir halde kalmış hisleri, ihtirasları, ihtiyaçla- rı inkişaf ettirmeğe elverişli şartla- ra mazhar olmuş kimselerdir. Bu iddlanın, muharrirden ziyade kari için doğru olduğuna kaniim, Kari romanda, cinayet haberlerinde ken- di yaşayış tarzının aksini arar. Fakat katillerden, — hırsızlardan * bah&eden yazıların, ahlâki bir kays metf olduğu da iddia edilebilir. Çüns kü içimizde uyuşuk olmakla beraber yine do bulunan kötü ihtirasları hu- yalen tahakkuk ettirmezsek, fiilen tahakkuk ettirmek ihtiyacı uyanabi- lir, Geçenlerde fransızca hir hikâyo okumuştum: bir adam: “Ben falan kızı şu evde öldürdüm, filancayı bu evde boğazladım,, diyor; karşısında ki korkuyor. Sonra iş — anlaşılıyor: meğer, adam bir — romancı imiş ve bütün cinayetleri romanlarında geç- miş. O adam, kan dökmek ihtiyacını yazmakla teskin ettiği gibi kari de okumakla teskin eder. Bunun için efnayet romanlarımım, haberlerinin hakiki cinayetleri arttiracağına de Bil, bilâkis azaltacağına kanlim. İn- sana kötü ihtiraslarını hayalen tat- min etmeleri imkânmı vermek on- ları birçok kötülüklerden kurtarabi- lir... Evet, cinayet romanları da, bir bakrma, “bislet - amuzı edeb,,dir. Nurullah ATAÇ kes hınızlık takib edenl üslü adam püklarını me kAfatlarını ka UETM 1 CUMARTESİ Hicrt: 1356 — Şevval: 29 î Güneşin doğruşa Güneşla Patışı 726 16,51 Gün dönümü fırtınası Vakit Sabah Oğlo Ekindi Akşa : aştar İmsak 5,57 12417 14,38 16,51 19429 5,30 litre süte ihtiyacım olacağını Allah bi- hir.. Don Manuelin adaleli, Wtsa gövdesi ter içindeydi ve tezgühtan yeni çıkırış kırmızı balır bir eşya gibi ışıldryordu. Don Pavlo Alvares, hiç te alay etmi- yen bir merakla gordu: — Artık süt mü içiyorsun Manucli- to2. Don Manuel rüsgürn kollryarak tü- kürllü, sonra Saygılı bir sesle: — Müuhterem Sinyor, dedi, çalışacak kadar küçüldükse de, Allaha — şükür,g susuz şaraptan başka bir şey içmiyecek kadar şerelimizi müuhafara ediyorum Süt bana değil, bebekoya lâzım. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: