4 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

4 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

almamıştı. —— M AM M u.' Yazan: Wizamettin Nazij | İya Şarım adasının kıyılarında tek insan j pılısını pirtisini toplayan dahile kaçmıştı l.,:u büyük imparatorluğun — toprak- 1 Ti :"mda Fransa, kudurmuş bir düş- | Yokya İ Ortasında kalmış, boğulu- ı,*'“”'r-!'-. Görünüşte istiklâlini mu- _u: “Miği sanılan bu krallık çevirdiği Yele €ntrikalara ,bütün didinmelerine Sizl kmkulmu Tağmen” hakikatte Ş'ÜI __Pltı!orlıığııımn imtiyazlı Üü Veti haline düşmüştü. Şarl, dile- L,_—. ordusiyle Fransız toprak- İransız Btçiyor ve dilediği her şeyi, “—ıı,._ emir almış bir. hizmet- Süt'atle başarıyordu. .,,:_ı— kralı, Şarlın kızkardeşiyle Mmecbur olmuştu; ve eğer :.::k bir istiklâle sakip bulunu- k.—. bunu da Türk imparatoru ü 'İlıymımu himayesine bor;çlu v £ ııtq&ikymnı gelince o, hiç düşmanı Şarl Kent'ten çok Yarısı, Balkanlar, Mora, Ege a: :& n a, Eg bir kısmı, Romanya, Kırım, Ok- r—""l bütün cenup kısmı, Mısır ve Mhun hükmü altında idi ve im- ka 'ğünün ber tarafından bir baş- Yanık kokusu gelen, Şarlı geçen Ne kadar zayıflanıyorsa o da, ,_’." derece kuvretleniyordu. Vi- her saldırışı bir evvelki — saldı- _h" Sok sarp oluyordu. ,'"m__ koyu müslümanların, diğeri ko- Bu iy; Ff ts'iyanların tesiri altında bulunan Z lmpıutorluk. evvelâ, yalnız Or- da bir ;'kl;lh şarpığırlarken şimdi orta- ü NCi çarpışma sahnesi belirmiş- &. . S0 Zömmyr at kî:?!cnmn bu sahneye de intikal 8 Biri W sebepten İleri gelmişti.. 1 MACİ sebep: S32 de Küzünt Bültan — Böleyman, h—. bir ordu ile (*) Viyana önünde %"*dukcn Şarl Kent'in emri ile ha- b_’.:dcın Venedik amiralı Andreca Orasın muhtelif kıyılarını vur- n Korona ile Patras; zaptetmişti. Tn A Süleyman bu sefere üç yıl sü- %_“'Sdühıu bir hazırlıktan sonra h.*' halde Doryanın Morada giriştiği ı.,h“uı duyunca işini yarıda bırakıp K yi tercih etmişti. Nuondı bulundurduğu kuv- M Mmühim bir krsmunı bu sefere “ı._ı:“ldiği için, Doryanın tahriki bir takım kargaşalıklar çıka- Ortş A düşünmüştü. Bunun üzerine Tir p, upada girişilecek her hangi % mutlaka çok kuyyetli bir Tik gea daha önceden işe başlaya- L Payı Akdenzle açılamaz bir ha- t —ğ kıskıvrak bağlaması lâ- &'H Üine karar vermişti. O zaman Tuış #miral, gözleri önünde çok ,;,“Hr mânaya bürünmüştü: 4 Toz... "2:" Sülsyman bu büyük deniz '-o.;_â" bir donanma verildiği tak- Vi , Kent'in donanmasına deniz- KUĞN il akıl erdir g Anbula döner dönmez, geceyi katarak büyük bir donanma '!ı,,( irade W torluğunun bütün tersa- bi ve oununla bir .N—,"k'u Cezayir ocaklarında ça İ MAD çok - değerli Türk denizci ’*Nü:ımı altında başlıyan faa ıqh_*kl yıl sürmüştü. hiş'da, Yet 1534 — yılı ilk baha St MParatorluğun —— büyük b Irakın cenubunda ve İranda Ti ,“Wınıhyetler %q, Üç yüz galer ve Brigantin- '“'q,, P büyük bir Türk donan- Beye açi ıı'lınl:. boğazdan geçmiş, E- y a. ti. İşte o gündenberi Şarl SĞ Tleşbur. amiralr Doryadan w:î“'!vniu. Zültikarlı bayrağını dal '_- C“libndın Mataban burnu- İyan kıyılarına varmış, “lnıııı._ Napoli ve Gaeta- kazanırken, ya dehşet salmış; sayısız esirler ve ga- nimetler aldıktan sonra Mesina boğazın- dan geçerek Sicilyayı allakbullak et- miş ve hattâ Santa Luçiyayı <zaptetmiş, daha sonra şimale yükselerek Tiber nehrinin ağzına kadar ilerilemiş ve mukaddes Papa Hazretlerinin hususi malikânelerinden olan bir şehri, Terra- ginayı tahrip etmişti. İtalya yarımadasının kıyılarında tek insan — kalmamıştı. Pilisimi — pırtısini toplayan dahile kaçmştı. “Barbaros geliyor!,, dendi mi herkesin ödü boğazı- na geliyordu. Roma tirtir - titriyordu. Papa bütün kardinallarını peşine takıp kilisesine koşmuş, İsanın mihrabı — ö- nünde diz çökmüş, “Barbaros adlı şey- tanın şerrinden İtalyanın halâs olması için,, dua etmekle yalvarmakla meşgul- dü. Çanakkaleden Cebelüttarığa kadar Akdenizin şimal ve cenup kıyılarında dalgalar ve kasırgalar hep Barbarosun kahhar kudretini ve Türk imparatorlu- ğunun zaferlerini oğuldatıyordu. İkinci sebep: İstanbul sarayı, Şarl Kent impara- torluğunu mahvetmek için Viyanayı çiğneyip garbi Avrupaya sakdırmaktan İtalyayı, Bohemyayı zaptedip Almari - yaya dalmaktan daha kolay bir çare düşünebildiğini sanıyordu: Mısırdan Trablusgarba yürümele, Ro- dosun zaptından sonra Şarlk Kent ta- rafından Trablusa yerleştirilmiş olan şövalyeleri ezmek, oradâan “Tunusa geçmek ve böylelikle Cezayir üzerin- den, (Yani bütün şimalt Afrikayı do- laşarak) İspanyaya çullanmak.. Göze son dcrece zor ve hayali gibi gözüken bu proje, Kanuni Süleymana pek kolay ve tabil geliyordu; Bitröza- manlar'Musa birf Nüsır'ih köleşi Tarık bin Ziyadın kumandasmdaki Arap otdu- ları da bu yoldan İzerya yarımadasına girip Vizigot devletini mahvetmemiş ler miydi?. Aaraplasın yedinci Milât asrımda ba- şarabildikleri bir işi Türk neden on-al- tıncı asırda başaramıyacaktı? Barbaros, gemilerinde daha fazla ga- nimet alacak yer kalmayınca imparator Şarl Kente sit kıyılardan uzaklaşmış, doğru Cezaire varmıştı. ğ İşte Tunusun aklı başında olanlarını düşündüren nokta bu idi : Koskoca Şarl Kentin himayesi altın- daki yerleri vuran bu Barbaros& için Ce- zayirin yanıbaşındaki Tunusu zaptet- mek çocuk oyuncağı gibi bir iş olmaz mıydı?, Genç bükümdar Mevlâyi Hasen'in toy ve sersemce gururu ile Barbaro- su kızdırmakta olduğu herkesin bildi- Ği şeydi. Mevlâyi Hasan kendisinden büyük kuvvetler vehmediyordu. Bayram günlerinde fantaziya yapıp at koşturan, havaya kılıç sallayan çöl süvarilerine, ipekli entariler giydirdiği muhafızları- na bakıp bunların Barbarosla baş edebi- Teceklerini sanıyordu. Barbarosun kud- reti hakkında en ufak bir fikri yoktu.. Bü sersemliği yetişmiyormuş gibi veri- len nasihatleri de dinlemiyor, Barbaro sun aleyhine Cezayir Arapları arasında tahrikât yaptırıyordu. Vezirleri büyük bir telâş ve yeis içine düşmüş bulunuyorlardı. Barbaros gibi biradamın böyle hareketlere göz yummasına imkân mı vardı? Hele Ak- denizi altüst edip herkesi sindirdiği bir devistle.... Ona bu Barbarosun elindeki kuvvet- ler hakkında bir fikir vermek için, adam- larmdan Şeytankovan lâkabr ile anı- lan bir reisin son maceralarını anlat mışlardı. Şeytankovan, dört yıl önce bir sabah. (Belenşiye — Valansiya) da ki müslümanların büyük İşkenceler çektiklerini haber alınca dayanamamış, mavna büyüklüğünde on beş tekne ile Cezayirden denize açılmıştı. Hava pek bertattr. İspanyollar böyle bir havada denirden bir tehlike geleceğini umma- dıklirt için bütün gemilerini limanların da demirlemişlerdi. . (Devamı var) () 300000 kişilik 1 KÂANUNUSANİ 1988 SABAHI Kadım (Bar garsonuna) — Hayır, kocaâm o değil, benimki daha yaşlı ve çıplak kafalıdır. Karı koca cilvesi Kadın — Boşu boşuna gittim, güzel lik enstitüsü bugün kapa'ı imiş.. Erkek — Söylemeğ lüzum yok, yü- züne bakınca anlaşılıyor! Merak bu yal Hırsızlıktan — dolayı cürmümeşhuda sevkedilmişti. Mahkemede reise: — Muhakemem başka zaman yapıl- sın, dedi, avukat tutacağım. . Reis: — Avukata lüzum yok, diye cevap verdi, suç Üüstünde yakalanmışam, avu- kat ne deyebilir?, Maznun cevap verdi; — İşte ben de onu merak ediyorum ya! . Çare İki kadın arasında: — Kocdmın işleri nasıl gidiyor — bil- mem., Bana hiç bahsetmiyor.. — Muhakkak öğrenmek istiyorsan sana bir manto almasını söyle. . Haklı değli mi? Acı istihzalariyle maruftur. Geçen gün, daima hakikati sevdiğini söyliyen bir kadına! — Mademki öyle, dedi, yüzünüzü ni- çin böyle boyamağa lüzum görüyorsu- nuz?. Kediye peynir! Erkek — Sana zahmet oldu karıcı- Zim, Benim gitmem şimdi urun işti.. Bari on liralığı bozdurabildin mi? Epey geç te kaldın... Kadın — Bozdurdum, kimse bozmu- yordu. Sekiz Hiraya bir şapka, 175 kuru- şa da bir çift çorap almağa mecbur kaldım! SATRANÇ OYUNUNDA — Benlin kralımı aldın ha! Sen şimdi gününü görürsün, ben de bunu diktatör yaptım! KAPYTO Istanbul radyosu 4 İkincikânun Salı 17: Tnkılüâp dersi: Üniversiteden naklen Yusuf Kemal Tengirşenk, — 18,30 plükla dans musikisi, 19 Bayan Muzaffer ve arka- daşları tarafından Türk musikisi, 19,30 Konferansı Beyoğlu halkei namına Niza- mettin Nazif (Kitap sevgisi), 19,55 Borsa haberleri, 20 Klâsik Türk musikisi, Okus yan Nuri Halil, Keman Reşat, Kemençe Kemal Niyazi, Ut Sedat, Tanbur — Dürrü, Kanun Vecihe, Nısfiye Salâhaddin Can- dan, 20,30 Hava raporu, 20,13 Ömer Rıra tarafından arapça söyler, 20,45 Vedla Rıza ve arkadaşları tarafından Türk — musikisi vehalk şarkıları (saat ayarı), 21,15 örkes- tra, 1 — Flotov: Marta Üvertür 2 — Husoriski: Boris Godnov, 3 — Bach: Revell du Printemps 4 — Strauss: Balinacht Potpurri 5 — Defosse: Berceuse. 22,15 ajans haberleri, 22,30 plâkla solo- lar, opera ve öperet parçaları, 22,50 son baberler ve ertesi günün programı 23 son. Yazan: Kenan Çinili — Melekzad Çinili ( ERKEK — KIZ ) (Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdar) — Numara 30 — Hicramnın sualine cevap verdim: Sizinle evlenmiyeceğimi nereden anladınız ? Size karımdan ayrılacağımı söyle- dikten sonra tereddüde sebep ne ? — Evli mi? diye sordu.. Sen daha kü- Çüksün, bu yaşta ne diye evlendin? — Evlenmiş bulundum, dedim. Ne yapalım., İnsan çok zaman istemediği şeylere bilmiyerek sürüklenir.. Bu sırada gözlerine baktım.. İri ye- şil gözlerini kırpmadan bana bakıyar- du. Nihayet: — Karınız nerede? — Burada... — Evli bir adamın, bir başka kadına ne gibi bir söyliyeceği olabilir? Şimdi daha çok meraklandım.. — Evliyim, amma işte öylesine.. — Ne demek bu? . — Karımı sevmiyorum.. Zorla evlen- dirilmiş gibi bir vaziyetteyiz.. Ne o be- ni ne de ben onu sevebiliyoruz.. Şimdi ayrılmak üzereyiz de... — Yaf,, Leylâdan kalma yüzüğü ranklevuya gelirken gene parmağıma geçirmiştim. O bunu görmüş ve böylece bir konuş- maya vesde hazırlamıştı. Hieran, bu sözlerimden önce pek memnun olmamış görünüyordu. Son cümlemin onda daha müsait bir hava uyandırdığı da gözümden kaçmadı. He- lei — Ayrılmak üzereyiz, . Sözüme verdiği: — Ya?, Sorgusunda büyvük bir memnuniyet gizliydi.. Firar durduktan sonra gene; — Bana nc söyliyeceğini, söylemiye cek misin? dedi. Artık cevap vermem lâzımdı: — Beni ilk gördüğün zaman yüzü- me mânalr bakmancan cesaret alarak çağırdım. Maksadım sırf seninle tanış- Yüzüme dikkatli dikkatli baktı ve ha- fif bir tebessümle: — Seni © muhitin insanları arasına yakıştıramamıştım. Bakmamın — sebebi buytdu. İyi giyinmiş, iyi bir aileye men- sup olduğu hareketlerinden belli olan birinin böyle kahvelerde bulunması ga- ribime gitmişti. — Yakıştıramıyacak ne var? dedim., Onlar da insan ideğil mi? Gidip konuş- mam şerefime halel mi getirir.. — / — Her neyse.. Şimdi bunları — bir tarafa bırakrp, kendimizden bahsedelim. Benimle ne fikirle konuşmak istediğini anlayabilir miyim? Maksadın basit bir konuşmadan ibaretse benden alacağın cevap red olacaktır. Çünkü ben iki ço- cuklu bir kadınım.. Böyle hateketleri kendime asla yakıştıramam. Ben bun.- dan sonra ancak beni alabilecek — bir erkekle konuşup anlaşmak mecburiye - tindeyim. Sen bu erkeklerden de ola- mazsın. Çok gençein çünkü... Ben yaş- ta bir kadınla evlenmene imkân olma- yınca da tanışmamızın bugünkünden ileriye gidemiyeceğine kaniim. — Sizinle evlenemiyeceğimi nereden anlıyorsunuz?, — Bir defa söylediğiniz gibi evlisi- niz. İkincisi, şimdi isteseniz bile, evlen- dikten sonta pişman olmanız ihtimali kuvvetlidir. Çocuklarım gözüne batar... Bunları düşünmemize dahi lüzum yok... — Sana karımdan ayrılacağımı söyle- miştim, sanırım . — Mahkemeye müracaat ettin mi? — Hayır, henüz değil., Karım yanım- da iken böyle bir şeye teşebbüs edemi - yorum. Yakın bir zamanda dışarıya gi- decek, .Ben de bu fırsattan istifade e- deceğim. Gitmesine çok bir zaman da kalmış değildir. Nihayet on gün içinde her şey olup bitecek, , — O halde bu mesele üzerinde mah- kemeye müracaat ettikten sonra dutu- ruz — Nasıl istersen.. — Böyle yapalım, daha iyi. Onun bu sözüyle, evlenme bahsini kapattık. Başka şeylerden konuştuk ... Bana hayatını kısaca anlattı; Mektepten 927 — 928 senesinlle çıkmış ve o senede meslektaşlarından birisiyle evlenmiş. Fakat ne evleniş!.. Aldatılmış.. Vardığı adamın bir karı- s: daha olduğunu ancak — evlendikten sonra öğrenmiş ve bir geçimsizliktir başlamış. Kocası zaten huysüz bir a- darmmış ta.. Üstelik çok içermiş.. Niba- yet ayrılmıya mecbur kalmış. Sonra- dan öğrendiğine göre, kocası hukuk imtihanı vererek Konya kazalarından birine müstantik olarak gitmiş.. İcra wasıtasiyle çocukları için on lira nafa- ka alıyormuş .Fakat daha resmen ayrıl- mak imkânmı clde edememiş. . Genç kadın, bunları bana büyük bir samimiyetle anlatıyordu. Daha neler, neler konuştuğumuzu şimdi tafsilâtiyle hatırlayamıyorum. Amma, her halde o günkü konuşmalarımız, ciddi meseleler dışına çıkmadı . Benden büyük bir nezaketle, ayağa kalkarak müsaakde istediğini hatırlryo- rum.. Zaten dükkânda çok oturmuştuk, Bunu uzatmamız, dikkati de çekebilir- dL. —Rİica ederim, dedim. Ve ben de ayağa kalktım., Dükkândan beraberce çıktık. Onu 'Taksimden tramvaya bindirirken, öbür gün için randevu aldım. Hicranla buluşmamız böylece başladı ve gene buna benzer — şekillerde u- zun zaman devam etti. Bu güzel kadın- la konuşmaktan zevk alryordum. O da bana büyük bir samimiyet gösteriyordu. O kadar ki kocasile anlaşamamazlık larının mahkeme dosyalarına intikal e- eden pürüzlerini beraber takip ediyor, lcradan çocuklarının nafakalarını be- raber gidip alıyorduk, Sıksık ta sine- maya gidiyorduk, Hiç unutmam.. Bir şeker bayramımın ikinci günü, onunla gene buluşmuş ve bugün (Sümer) adını taşıyan sinema- ya gitmiştik, Hususi koltukların en ar- ka sırasında yanyana biret yer almış- tik. Filmi seyrediyorduk. Bugün bu fil- min ne olduğunu sorarsanız söyleyeme- yeceğim.. Hattâ sinemadan çıktığımız , Zamn mevzuunu dahi - toparlayamadığı- mr bilirim. Nasıl oldu bilmiyorum. .Elimin, bir denbire Hicranın eli içinde olduğunu hissettim. Bana: — Ne kadar küçük ve yumuşak elle- rin var, ne de güzel.. dediğini duydum. Onun bu hareketi beni heyecana sürük- ledi. Hele gene avuçları içinde kucağı- na koyduğu zaman, kıpkırmızı oldum ve titredim. , Vaziyet fenaydı. Bunun hiç te öbür- derine benzemediği anlaşılıyordu. Bunu idare etmek pek te kolay bir şey olmr- yacaktı. Bir idefa iş çığırmdan çıkmıştı. Bu dakikada yapılacak şey idare et- mekti. Bir bahane ile elimi kucağından gektim. O bu hareketimi, benim çekin- genliğimden çok: “Etraftan görenler bulunur,, demek istediğime hamletmiş görünerek hafif bir gülümsemeyle kar- şıladı. , Sinemadaki bu hareketini, buluştuğu- muz zamanlarda tekrar etmediğine ba- karak, Hicran hakkındaki kanaatimin pek te yerinde olmadığını, onun hiç te zor idare edebileceğim bir kadın olmadığını anlamış bulunuvordum . (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: