23 Ağustos 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

23 Ağustos 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EK KİNYA Haber'in tarihi Romanı: 6 Yazan: Ikimim Havada, sivri bir cisim tutan çıplak bir kadın kolu gördüler Önde Selim, arkadz Cevri süzülerek sofaya geçtiler ve süratle Mahmudun 6- da kapısı önüne geldiler. Yerlere sürünen uzun saçlarıyla he - men yarı çıplak denilebilecek kadar açık saçık bir kadın, Mahmudun oda kapısı £- çinde tereddüdle duruyordu. Selim, kadının ellerine dikkatle baktı, Sol elinde sivri, tel gibi ince bir şey par parıl parlıyordu. Uzun bir şapka iğnesini andırıyordu. Meçhul kadın, etrafını bir kere daha dinledi ve Selimin odasına açılan kapi- nm önüne gelerek kulağımı - dayadı ve birkaç dakika sessizce içerde bir hare , kot olup olmadığını anlamağa çalıştı. Cevri, ispazmoza yakalanmış gibi titri « yor, başınm içinde uğultular duyuyor - du. Bu kadınım, canı kadar sevdiği şohza- deye bir suikast niyetiyle içeriye girdi - ğinde şüphe yoktu. Kadın, kapıdan ayrıldı vo köşede kar- yolasında sakin ve her şeyden habertiz uyuyan genç şehzadeye doğru süzüldü. Selim hayatında epeyce hançer savur » muş, İsabetleriyle eline güvenen bir sul- tandı. Dalma belinden eksik etmediği altm kakmalı hançerini çıkardı ve sivri, keskin ucundan parmaklariyio tutarak nişanladı. Havada çıplak bir kadm kolu ve par. maklarına sıkışmış sivri, İnca, parlak bir gey gören Selim, bir saniye terod- düd etmeksizin hançerini fırlattı. Boğuk bir feryat koparan çıplak ka - dın, Mahmudun karyolası dibine serili- verdi, Selim haykırdı: — Işığı yak, Cevri. Cevri, neredesin? Cevri kapmın önüne yığılmış ve çok - tan kendinden geçmişti Selim göğremiş bir kaplan gibi bağırıyordu: — Mahmut, Mahmut, kalk ve ışığı yak! Şehzade yatağından fırladı ve karyo- lasınım dibinde yatan çıplak kadm göğ- süne basmca kudurmuş gibi haykırdı: — Nedir bu hal, kim var odamda? — Sus Mahmut, benim, Selim. Işığı gak ve haykırma, Hiç kimsenin bir gey işitmemesi gerek. Mahmut, çıplak ayaklariyle lâmbaya koşarken, kadm gırtlağına biçak yemiş bir domuz gibi inliyordu. Işık odanın kor kunç manzarasmı meydana çıkardı, Mahmut, yüzü ölü gibi sapsarı, gözleri büyümüş, bir yerdeki kadma, bir Selime, ve bir de Cevriye bakıyor, çeneleri tu. talmuş gibi tek bir kelime söylemeğe kudret bulamıyordu. Selim fırladı ve yüzükoyun kıvranan kadını çevirdi. Dikkatle baktı. Böy- le bir yüzü ilk defa görüyordu. — Mahmut, dedi, bu da kim? Hançer, küçük beynin altına, tâ yarı- sma kadar gömülmüş ve İnce bir kan, kadınm beyaz ve çıplak boynuna, omuz- larma sızmıştı. ğ — Durma Mahmut, Cevriyi ayılt! Mahmut, hiçbir gey anlamadan, bir makine adam gibi Selimin emirlerini ya- pıyor ve belli ki rüya mı, yoksa hakikat mi diye tereddüdlü bir buhran geçiri « yordu, Selim, büyük bir soğukkanlılıkla kadı- nm 6nsesindeki hançeri çekti, sol elinin kenetlenmiş parmakları arasmdaki uzun uçlu iğneyi aldı ve haykırdı. — Bre kahpe, söyle sen kimsin? Kadm, can çekişiyordu. Yalnız dudak- ları hafif hafif Okımıldıyor, bir geyler Söylemek istiyordu. Selim kulsklarmı yaklaştırdı. Fakat, hiçbir goy anlamiyor- du. Mahmut, Cevriyle meşguldü. Kadırm avuçları ve dişleri kenetlenmiş, bu bazu- su yaman pehzaderin elinde bile açılmı. yordu, Selim, Mahmuda seslendi: — Gel, ben duymuyorum. Bu kadının dudakları srasmda bir #öz var. Mahmut da dinledi. — Duyuyor musun Mahmut? — Evet, — Ne diyor? — Nezir! ii Selim gözleri büyümüş, ağzı köplük 1, sinde kalış bir haldeydi. Masaya gid- detli bir yumruk vurdu. — Nezir mi? yine bu mel'un genei, öyle mi? Bizzat duymak Için kendi de eğilip ku- lağını kadmın titriyen dudaklarma yak- laştırdı. Fakat bu dudaklardan şerid gi- bi kan boşandı ve gözleri Malımuda diki. Mi kaldı. — Geberdi! — Evet, Cevri de kendine gelmiş ve bu deh. getli hale baka kalmıştı. — Şevketlüm, dedi, kadn yabancı? Selim, iki eliyle kafayı kâvrayıp kadı. nın ölüm çöken yüzünü Cevriye göster- âi: — İşte bak. Sen tanır misin kalfa? Cevri, yüzü görünce bir çığlık kopar- âı; — Radoslu cariye! Mahmut, ölünün üstüne atıldı ve tır - naklarını soluk boynuna geçirdi, sıktı, gıktı, öyle sıktı ki ölünün gözleri dışarı fırladı ve dudakları sıyrılıp dişleri mey- dana çıktı. Kafayı yere vurarak sayık- Wyor gibi söyleniyordu: — Züfaf hediyesi hançerini kafamda tecrbeye kalkan karı bu! Selim bununla meşgul değildi. Kadm zaten ölmüştü. O, Cevrinin yanına 80 - kulmuşta: — Ölürken Nezirin adını söyledi. Cevrinin yüzü kül gibi kesilmişti, — Yine Nezir mi gevketlim? — Yine Nezir, kalfa. Bu kura yüzlü mel'unun peşimizden oyrılmadığına bu kaçtner şahittir! Selim bağırıyordu: — Çağır bana Neziri kalfa, Onu öldü. rivereyim... Cevri, Selimin saçlarını sevdi, Her kızgın zamanımda olduğu gibi kulunçla- rmı oydu ve tatlı bir sesle anlattı: — Şevketlümun sinirleri bozuk. Bu bir tedbir değil, tehlikeyi alevlemek o- lur, Nezir, hazine vekili olduğundanbe- ri Mustafanm göz bebeğidir, sultanım, Şehzade Makmut, halatlara bağlanmış azılı ve genç bir sırtlan gibi dişlerini gi- cırdatarak homurdanıyordu: — Mustafa da çok oldu. Korkarım ta- rih beni lânetle yadedecek kalfa! Bu sefer Selim de ürkmüştü, Genç şehzadenin dizginlerini ele almak gerek- ti. Yoksa, yapar mı yapardı. Onun için Mustafa bir yurırukluk sayılırdı, Pehli, van Demir Mustafayı bile bir elensede yere yuvarlamış ve yüzünü gözünü kan içinde bırakmıştı. Erna telâşlıydi; heyecanını , gizlemeye muvaffak olamıyor©" Rolünü o kadar güzel oynamıştı: ki, fon Strammer kolaylıkla kandı. — Hlddetlenmeyiniz Erna. Sizden güphe eden yok. Fazla heyecanlanıyor. sunuz. Erna yavaş yavaş sükünet bulmuş gö- ründü, Tekrar divana uzandı. Bu #efer, Sakin bir sesle: — Hakkınız var baron, dedi, fazla heyecana kapılıyorum. Fakat bugün bir az sinirliyim. İki haftadır zihnim bep Benua ile meşgul. Rol oynamak pek ko- lay değil, İnsanin #inirlerini harab edi- yor. Sonra sizi odamda birdenbire kar- şımda bulmam da beni heyecanlandırdı, — Odanıza girmem öpey cürete mü- tevakkıftı. Kapıcıya, hizmetçilere gö - rünmeden buraya kadar çıkabilmek ©- pey bir meseleydi. Yalnız bu kata oda- Biza girebilmek İçin hizmetçi kızm avu- cuna bir miktar para sıkıştırmak lâzım. geldi. Otelde beni ondan başka gören olmadı. Erna alay etti: — Pars her kapıyı açar, bir casusun oda kapını bile! — Sizinle yalnız görüşmek istiyor « delim, Deminki sinirli tavrımı mazur beble işime gelmiyordu, Hem elzi daha yataktan kalkmamış sanıyordum; ma - üm ya “güzel kadmlar sabahları geç kalkarlar?,,... — Ber neyse, şimdi işimizden bahse. delim. Demnki sinirli tavrımı mazur görünüz. Fırtma geçti Ekselânam me rakmı tatmine hazırım, Faaliyetim hak- kında size izahat vereyim, Erna uzun uzadıya fon Strammere izahat verdi. Fakat Benua ile kendisi. nin rollerini değiştirmiş, yüzbaşıyı gün. den güne daha fazla âşık göstermişti. Fakat Benun çok ihtiyatkir, her şöyden süphe eden bir adamdı. Acele ötmek, her şeyi bozabilirdi, Devam etti; — Maamafih işler yolunda gidiyor, E- ğer ikimizi bir arada görseniz hakiki â- gik sanırsınız. Her gün beraberiz. Bir İ- ki gün, daha doğrusu bir iki gece daha beraber geçirimek artık benim hiçbir arzumu kiramaz. Zaten ona ufak bir se- yahat yapmamızi teklif ettim, Bir iki gün sonra ısrar edersem kabul edeceği muhakkak... — Benuanm site karşı münmelesinde samimi olduğundan emin misiniz? oda rol yapmış olmasın? — O mu? haydi canım six de! Ben er. kekleri tanırım. Tamamiyle . samimi... Dediğim gibi birkaç gün sonra ona İs- tediğimi yaptırabilirim, zavallı avucu - mun içinde... Seyahate razı etmekse mesele bile değil. — Artık seyahat mevzubahs değil Erna. Genersl fikrini değiştirdi. Size o. Yazan: R. Rober Düma —36— Çeviren: F. 23 AĞUSTOS — e MATMAZEL kA NER ” K emri merhamet duymadan İ8 siniz, Erna endişeyle titredi. — Nedir o emir? v — Erari bildirmeden önce bi” mama müsaade ediniz. Benyii” görecek misiniz? dak — Evet, bu akşam sast rada... Niçin sordunuz? ge ye Erna telâşlı idi ve her sas” wa no o kadar hâkim olduğu Bİ. heyecanmı gizlemeğe muvaffak iğ eb miş, endişesini fon Strasmefi. yar miştl, Yaptığı gafm kendisi dg da olarak dudaklarmı ıssrdk yı” Strammer heyecanmı farkotmisi. e bunun baronun gözlerinde üni a” det kıvılcımı parlayıp sönmi — dı. Fon Strammer söze başlsâ": ; — Bonusyr bu akşam öldürmek ye” Casus kadın yerinden fırlağr — Benay öldürmek ml? MİS ge Fon Strammer de ayağa naya yaklaşarak homurdasiği* — No dediniz? >” eek — Dedim ki ben ne katil 19 or dım. Verilen vazifeyi kabul “e Fon Strammer hiddetle #öY — Siz ne katil ne celiâğn ge Sa. 45 4 kim öldürdü? gieöl e nnada... Emir emirdir. itaat © matmazel Şeytan; yoksa. Baron cebinden çıkardığı casus kadma çevirmişti, e 8 — İtaat edeceksin. Aksi tar Li bereceksin! Frri dinlemez yy” köpek gibi gebertirim. Bunu Wi” Fider! Tehlike karşısında Erna ğını toplamıştı, Alay etti: — Haydi baron, vazgeçin: “e ye” pek kaba oluyor! oyun koyun. oOMükemmel bir âdeti ceb mitralyörü amm PE değil... Elinin Mikayt bir hareketi! nm namlusunu itti, Sonra tekrar uzanıp şaşkın şaşkm baknksls? süzdü: — Canımız sıkıldı değil Mİ? mel oynamağa çalıştığınız tehâit tesirsiz kaldı. Ne yaparsınız, ol korkmuyorum işte! gözlerinizi ”, M niz kadar açıp dişlerinizi Bİ korkutamıyorsunuz ve Kahkahayla gülüyordu. SA bire clddileşti; — Kan dökmek istemiyoru” VİN & K A v Mi, HABERİNİ | İEDİEİBİ |'ROMİA'NI | (pe XLX Mari Gaston'dan Daniyel d'Artez'e İlkteşrin 1893 Azizim Daniyel, nikâhım için iki şahit lâzım; yarm akşam iyi kalpli ve büyük dostumuz Jozef Brido'u da yanınıza alarak bize gel- menizi rica ederim. Alacağım kadınım niyeti herkeslerden uzak- ta, kimsece bilinmeden yaşamaktır; yani benim gönlümde yatan arslanı anladı, Geçirdiğim sefalet hayatında bana bakan, bin bir türlü iyilikler eden #izin bile aşkımdan, evlenoceğimden haberiniz yoktu; fakat ne yapayım ki bunu bir sır olarak saklamak bir zaru- retti. Bir yıldanberi pek az görüşmüş olmamızm sebebi işte budur. Nikâhtan sonra da sizden uzun müddet için ayrılacağım. Fakat, Da- niyel, sizin ruhunuz büyüktür, bunu anlarsmız; ben, gözünüzden irak olmakla gönlünüzden de irak olmıyacağımdan eminim, Belki si- ze bazan ihtiyacım yoktur; fakat yine de sizi görmiyeceğim, hiç olmazsa evimde görmiyeceğim. O, bü hususta, bizim arzularımız! biliyormuş gibi hareket ett. Tâ çocukluğundanberi tanıdığı ve bir kardeş gibi sevdiği bir arkadaşı varmış, onu bana feda etti; ben'de buna mukabil siz dostumu fedays mecbur oldum. Size bu söylediklerimden de anlıyacaksmız ki onunla benim a- ramda sadece bir ihtiras yok, tam, bütün, ilâhi bir aşk var, biri- birine bağlanan iki insanm biribirini tamamiyle anlamış olmasm. dan doğan bir aşk. Saf, sonsuz bir saadete erdim; fakat felek in- Sanlarm, hiçbir keder, sıkıntı karışmamış bir saadet tadmalarma müsaade etmiyor: ruhumda, tâ son kıvrıma gömülü bir düşünce saklıyorum ki bu yalnız bana istırab veriyor, onun haberi yok. Siz, benim daimi sefaletimde kaç defalar elinizi uzattınız; vâzi- yetimin nekadar fena olduğunu bilirdiniz. Ümidin öyle sık sık sön- dĞU o zamanlarda ben yaşamak cesaretini hangi kaynaktan alır- dm ki? sizin mazinizden, bana tesliyet getiren ve rencide etmek- #izin yardımınızı esirgemiyen sizden, değil mi, dostum? ezici borç- larım vardı, alacağım karim onları dn ödedi. O zengin, benim bir zeyim yok. Ban, tenbölliğimin son haddi bulduğu zamanlarda hani: Nurullah ATAÇ gi “Ah! bana varmağa razı olacak bir zengin kadın olsa!...., derdim... Fakat bu bir hakikat olunca tasasız gençliğin şakaları kalmadı; c8- kiden, sefaletteyken, böyle şeylere aldırış etmiyeceğimi, kendimi besletmekten hiçbir hleab duymuıyacağımı sanırdım, hiç de öyle ol- madı. Nişanlımın, gururumu okşıyacak bin bir çareler icad eden şefkatine rağmen ben bir küçüklük hissedip utanıyorum. Onun ru- bundaki asaletten emin olduğum halde utaniyorum, Utanmamm da aşkıma bir delil olduğunu bilerek utanıyorum, Benim irkilmeden bu hale razı olduğumu, tenezzül ettiğimi gördü; bir erkek için bundan ağır bir gey olur mu? bir erkeğe her hususta himaye et- mek düşerken ben bir hususta bilâkis himaye ediliyorum. İşte, dos- tum, içimi kemiren keder; bunu yalnız size itiraf ediyorum. Bu noktayı istisna ederseniz sanki her şey benim en sevdiğim kulyalarımı bir hakikat etmek istiyor. Lekesiz bir güzellik, kusur. suz bir iyilikle karşılaştım. Hasılı, dostum, gelin, insanm yüreğinde korku uyandıracak kadar güzel: şefkatte zarafet gösteriyor, aşkı yelkmasaklıktan kurtaran bir füsunu, bir letafeti var, iyi tahsil gör. müş, hor şeyi anlıyor; şirin, Sarışm, hem ince, hom de hafif bir tombulluğu var: sanki Rafael ile Rubens birleşip bir kadm viüen- da getirmişler! Bilmem, esmer bir kadmı da bir sarışın kadın ka. dar sevmeme imkân var miydi: esmer kadmlar bana, erkek ola- cakmış da yanlışlıkla kız doğmuş gibi gelir. Çeviren : A nm e ln nl en İİ İn İn İL İLE DOĞ LİEĞİĞLİYİLÖİĞEDİLİ DĞEİLMİ İİİ ML İLİ YL İDİLİLİLĞ İD İM hhh e niz mı? 7 nun yeni emrini tebliğe memurum. Bu (Ded YAZAN:O NORE DO /BALZAK Xx Dul; ilk kocasmdan çocuğu olmamış; yirmi yedi yaf tez canlı, yorulmak bilmez bir kadın olmasma yağın Kl lâlin verdiği o tadi hüzne kaptırmağı da biliyor. Bu ai ziyetleri halinde, etvarında son deroco bir maalet ço " mâni deil: insana hürmet telkin ediyor. Asaleti ed pi nen ailelerden birinin kızt olmasma rağmen benim agi pr lâketleri de hoş gördü, beni o kadar seviyor, Gizli ane uzun sürdü; biribirimizi tecrübe edip tabiştlerimizi ri miz de kıskançız, ikimizin düşüncelerimiz de bir Yil tıları, ui, İkimiz do fik defa olarak seviyoruz; bu leziz bahs” ed içinde hayalin en mütebesslın, en tatlı, en derin t9 Li süslediği #ahnoleri bulduk. His bize çiçeklerini bol Pİ'g8 Bugünlerin herbiri aşkımızla dolu geçti; ayrıldığınız #5552 sz birlmize şiirler yazdık. Ruhumda iğnesini daima duya bu parlak mevsimi arm ile soldurmak füri aklimda | ane”. çe Onun dul ve serbest olma rağmen gösterdiğim b“ mi aşk nişanesi olduğunu çok iyi anladı ve birkaç defala” ai minnettarlıkla gözleri yaşardı, Yarın akşam fik ve e olarak karşılaşacağın kadm, işte böyle tn bir ii bir aşk busesi bile olmadı: ikimiz de biribirimizden id — İkimizin de, dedi, esefle hatırlıyacağımız bir” var, — Sizinki ne olduğunu bilmiyorum, dedim, yi — İlk izâivacım, diye cevab verdi. yi Siz ki büyük bir adamsınız ve benim Armand'ım! Pen barlar âleminin en harikulâde kadınlarından birini br 4 ulşanlımın ruhunu vo benim saadetimin no olacağın bu söz kâfidir, pest Mari TDevamı Var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: