12 Kasım 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

12 Kasım 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| i b jü nebat YILDIRIM'IN Madber'in tarihi Romanı:15 Şehrin ana yolu üzerinde bir göl- genin ilerlediğini görüyoruz İüzeldi, bem çok güzeldi. Bir padişah kızı için fena değil belki ideal bir kıs- met sayılırdı. Gülüştüler. Eğer biri şey. h& şuracıkta günlerce uykusuz, aç, susuz bekliyeceksin des6 Allah hakkı Için bek- lerdi. Sırf bu nazende dilberi, bu padi- gah kızmı meleklerden güzel bakireyi doya doyr seyredehilmek için sarığını da Mi baldırına dolak gibi sar deseler sarar- dı, Arab Zahid merdivenleri dörder dör- Ger atlıyarak efendisine koştu. Elini ö. Ppüp hayır duasını alırken kulağına ya- vaşça haber verdi; — Çarşamba günü saat dörtte bekli. yecek efendimiz! — Berhüdar ol Zahld! Şeyhin padişahin mülâkatı dilden dile yaymış, şeyhe muhabbet bir kat daha artmıştı. Demek hakikaten şeyh Necari padişaha nasihat etmişti, Netekim erte- si gün öğleden sonra hünkârm Eflâk se- ferine çıkacağı haberi Yayılmca halk şeyhi Yıldırımdan bila çok sevdiler. Şoyh e bir taşla beş altı kuş vurmuş Gece Buraayı her gehirden fazla karar- tır. Gaz lâmbalarından ve mümlardan başka ışığı olmtyan gehir akşam ozanile #anki kalın ve siyah bir örtü altına gö- mülmüş gibi korkunç bir sessizliğe dü- ger. Sokaklarda köpeklerden başka canlı görülmez olur, Arada sırada bekçilerin alm sopaları mahalleden mahalleye â- kisler yaparak bu ölüm sessizliğini bo- zar, o kadar, Şehrin ana yolu Üzerinde bir gölgenin ilerlediğini görüyoruz. Korkak ve müte- reddid yürüyen bu meçhul adam saraya doğru gidiyor, Bazan tesadif ettiği bek- şilerden saklanmak için bir kapi dibine boylu boyuna uzanarak dakikalarca bek- Miyor, : Kendi kendine söylendiğini de duyu - yoruz: — Allah bella: versin. Kral deği, beyaz kadın esnafı deyus! Kimbilir ki. me çekti, Zina evllâr mıdır hedir? Saraya yaklaşıyordu. Sarayda yalniz bir odada ışık vardı. İçerdeki kadm he- Yecan içindeydi ve vakit yarım saati geçtiği halde bill karşıki duvar dibinde ağık görmemişti. Acaba bu gelecek nere. de kalmıştı? Fakat birdenbire duvar di- binde meçhul adamın elinde hafif bir 1 sığın belirdiğini görünce sevindi. Ya « bancı adam oracığa bir geycik gömdü ve tekrar ışık yakarak süratle uzaklaştı, * Elizabet Haysi kendisine haber veri. Jen adamm filhakika geldiğini ve oracı- müştü, Ama, şimdi bu saatte onu hangi emin elle aldırabilecekti? Aklına Zahid geldi. Arab Zahid öir çıkmaz bir adamdı. Hem nihayet bir w- gaktı, ona bol pars vaadi kâfiydi. Yavaş- ça odasından çıktı ve uşaklar oğasına gitti, Arabın odasına kulağını koyarak din. ledi, Zahid borulduyordu. Kimbilir ka» çmet uykudaydı. Elizabet İncecik par- tosklariyle kapıyı vurdu: — Zahid, Zahid. Benim, Elizabet! Zahid sesi duymuş, fakat kötü bir rü- yaya bamletmişti. Arab oğlunun kan beynine siçramiştı. Ne münasebet İmpa- ratoriçe gece onun kapısına gelsin! U- yudu. — Zahdi, Zahid. Benim, aç. Fiizabet Hayal, Bu sefer rüya değildi, İşte kapı vuru- luyor ve güzel İmparatoriçe sesleniyor- du. Biçare Arabın yüzü korkudan büsbi. tün siyahlaşmıştı, Bu ne demekti? Fırladı, slelâcele elbisesini üstüne ge- girdi ve kapıyı açtı. Hakikaten impara- toriçe gecelikleriyle kapı önünde duru. yor ve güzel dişlerini göstererek gülü- yordu, Arab Zahld titreyen elleriyle imparatoriçenin elbiselerine dokundu, gözlerini uğuşturdu. Tokrar temas etti ve dili dolaşarak sordu: — Şevketlü hanımım, ben uykuda mr. yım. Allahaşkma söyle, çıldıracağım. Blizabet tatir bir kahkahayla epeyce güldü: — Yok canım Zahid. Uyanıksın. Ne- den bu kadar tolâştanın? Zahid yerlere kapandı: — Şevketlâ hanımım, âciz bir Arab. dan ne dilerler? Elizabet Arabm aklından geçeni anlamış ve daha tatir, daha uzun, daha gövrek gü lerek biçare Zahidi perişan etmişti. Ya. Yaşça İçeriyo girdi ve kapıyı örttü. — Zahldi — Emret sultanım! — Senden bir dileğim var Zahid, bu- nu bana yaparsan seni bahtiyar ederim, E, nihayet Arab Zahid de erkekti. O- nun de bir nefsi, kalbi, canı ve zevki yardı. Filhakika haber alırlarsa Arah Zahidi dilim dilim ederlerdi, ama, ne 24- Tarı vardı, Bu kadar melis bir kadın için kendisini bahtiyar ettikten sonra ölmüş n6 gerefti. — Baş Ustüne sultanım. Çok su? — Hayır Zahid. Yavasça suraydan çık, şu karşıki duvar dibinde işaret e- deceğim yerden bir şey alıp bana geti- receksin, Zahid, adam öldürecek sanıyordu, Pu İs kendisine nit bir şey gömdüğünü gör. da neydi, bundan ne çikarir? Hem bu İş m ; ; minimini kızını dövdün. O anda neler hissettiğimi ifade edemem: Zo7wk bir titre- me, tahammül edilmiyecek derecede başağrısı... Birçok defa Aliyenin küçük kıza karşı haksızlıklar yaptığını görmüş. tim. O şimdi Haydar Beyden nefret ediyordu. Bu kini kızının Üzerine de nakletmişti. Tegekkül edememiş bir kin. Kâmirana yüz veriyor, okşuyor daima takdir cdiyordu. Kâmıranla Giri“ ganı biribirinden ayıran başka başka hislerle dalma erkek ev. “lâdına hak veriyordu. Kâmıran doğru, Gerizan esrarengiz, kapalı bir kutu idi... Kapıyı açtım. — Ne oluyor? diye haykırdım. Girizan ağlıyarak bacaklarnma sarıldı. Bana öyle bir ü- suntü ve muhabbet ifade eden nazarla baktı ki, mihaniki bir surette elimi küçücük başının üzerine koydum. — Of! Babacığım! diye inledi, cahım acıyor; babacığım, annem beni dövdü. Aliye: — Ali, sen karışma! diye haykırdı. Başının Üzerine koyduğum elimle küçüğün zözyeşile do- ni zavallı çehresini yukarıya kaldırdım... — Hiç de bir şey yapmamıştım; kabahatim yoktu benim.. “diye kekeledi. Kardeşi cevap verdi: — Sen yırttın. — Kızkardeşini öp. Diye emrettim Başını salladı. Aliye itiraz etti; — Bu olmaz doğrusu. Kabahati kardeşinin üzerine atan adi di şahane bir çocuktu; Girlzan! Girizan, Kâmirana doğru yürüdü; yanağını Öptü. Sonra: NDEN MAKİ NEE KANER — Ooof! Canımı acıttın! Pabama söyliyeceğim! Ser onun Yazan: Ikimim (Yazan: K. Robe Düma — 117 — Çeviren Kolonel memnuniyetle eller uğuşturdu ve anlattı beklediği büyük mükâfat için bir sebeb teşkil etmezdi, — Hanımım, dedi, Bundan çok şey is- te benden. — Bu kadar kâli Zahid. Sana yiz dü- ka altını vereceğim. Arabın alnı karıştı. Yüz düka altını mübim biç paraydı ama, onun beklediği, umduğu şey değildi. Ahmak zenci aklın. ca kadınm kendisini bahgedeceğini san mişti. Maahaza Eliznbet bunu anlama - mış değildi. — Zahid, dedi. Beni ever misin? Arab kendini tutamadı; — Bayılırım hanımım! — Öyle değil Zahid. İnsan velinimeti hünkürının emanetine ihanet eder mi hiç? Ben razı olsam bile bana bu sözü söylemen doğru mu Zahid? Ben bu mok satla sormadım. Beni hanımın gibi söver misin ? Arab, beyninden vurulmuşa dönmüş. tü. Hakikaten yarı mecnun halinde söy- lediğini farkedememişti, Hiç imparatori- çeye bir uşak Arab “suna bayılıyorum,, der miydi? Başmı yere eğdi ve cevab verdi: — Elbette şevketlü hanımım, Hem çok severim, — O halde bunu bir sır gibi saklıya- caksm, olur mu? Zahidin aklı başıma geliyordu. Demek işin içinde iy vardr. Demek efendisi şeyh Necarinin beklediği netieeye yak. laşıyorlardı. İmparatoriçe digarı ile mu- habere ediyordu. Kim için, niçin, kimle, bunu bilmiyordu ama, herhalde Yıldırım Bayezldin matimatı olmadan bu İşleri yaptığını takdir ediyordu, Simdi Eliza- bete söz veriyordu, fakat geyhe deA). lah üzerine yemin vermişti. Ne görürse, ne duyarsa haber verecekti, İki cami 4- rasında kalacaktı. Kalktı, Elizabetio çıktı. Elleabet odası- Ba giderken o da saray kapısına yollan. dı. Dışarsı çok karanlıktı, sarayda da w- yanık kimsecikler yoktu. Yalnız (Bela. ziyos) adındaki iç oğlanı bu gecesini pa- dişah haznedar yanımda geçirmiş, heniz çıkmıştı. Bu Macar oğlanı Zahidi gör - müş ve onun korkak ve mütereğdid bir halde bahçeye çıktığını seyretiriş, takip etmişti, Belki bu-takibinde hiçbir mak- sad: Yoktu. Fakat tecessll3 onu bu İşe sevkotmişti. Zahid bu saatte saray dı şında veya baliçesinde ne arıyordu? E- fer bir şeye muttali olursa bunu bün- kâra haber vermek bu iç oğlanma #on- #iz şan ve şeref getirebilirdi. Bunu dü- şünen Belâziyes takibine ehemmiyet ver dı, (Devamı var) — Anne, beni affet, dedi. misin? — Hayır. Ben hiçbir şey yapmadım. — Haydi artık kâfi. ı Aliys inüdahale etti: — Birak şunu canım, son defn rica ediyorum: Sen bunun. la meşgul olma. Sabahtan akşama kadar onlarla biraber değil misin? Bilmiyor musun. Sen de, işitiyor musunu Girizan, ben olmasaydım bile senin ne yaptığını bilirim... Gel, Kâmıran! Yandaki odaya gittiğimiz vakit Abiye dedi ki: — Çok kurnaz, bu kız.. Güya çok hor baltllı:na inan dırmak istiyor. — Her halde pek de iyi bakılmıyor. — Mukayese et: Biz onun yaşında nasildik, o nasl? — Güzel elbiseleri var ve doyuncaya kadar dı yemek yi yor. Ama bu kâfi değil. ii A ik di. — Ne için af diliyorsun? diye sordum. Yoksa kabahatli — Fena bir anne olduğumu mu söylemek istiyorsun? Su. MATMAZEL e SEY Hiddetten kalbim duruyordu âz kaldi Haksısş yöre arkadaşlarımı payladım. Valderne emrettim; — Koş Ağır sökağı 12 numaraya... O- rada bulacağın Söberti tevkif et ve vazi- yeti bana telefonla bildir. Ben kolonel Geronun yanında olacağım. Ötekine emrettim. — Sen de Burjeye telefon at Tay. yareyle gitmesine mâni olsunlar, Örlar gidince nize telefon Ettim ve doğruca buraya geldim. — Söbert dün gitmiş tabii değil mi? — Evet, Biraz evvel Valdren telefoh- la bunu haber verdi, Dün akşam benim- le görüştükten sonra evine gidip bavu- lanu almiş ve akşam treniyle Berline hareket etmiş. — Üzülme dostum. Bizim işimiz de bir nevi spordur, Bu sesler yenildik, fakat nakavt olmadık. Gelocek tavndda inti - kamımızı alırız. Şimdi başka şeyden konuşnlm. Hazır. ladığımız yeni iş hakkında size malümat vereyim. Plânı kimin tertib ettiğini bi. Tiyorsunuz. Kolonel memauniyetle ellerini uğuş turdu ve anlattı .0 söyledikçe yakm bir istikbalde alınacak intikamm neşesile Rokurun yüzü gülüyordu. Kolonel de - vam citi: — Görüyorsun ya dostum, bu sefer za. fer bizim elimizde... Bu #abahki mese- lenin üzerinden bir sünger geşiriniz. Velter gününü görecek. Zaten geçenler. de de bir oyuna uğramıştı ya... Rokurun dudaklarında bir tebessüm belirdi, Almanların en mabir sivil po- lislerinden birine karşı Berlinde oyna- dığı oyunu batırlıyarak nöşclendi. — Nisteki genç değil mi? İyi çalışı- yor o'çocuk. — Evet, “İzi “aydanberi Milânonun “Palas Otel” inda garsonluk yapiyor. — Evet. Avela di Kosti isminde biri- hi takip ettiğini biliyorum. — Doğru. İşte bu adamın peşindeyken bir gün Velter onun bulunduğ * otele ini- yor ve hakiki ismiyle yerleşiyor. Yanm- da domuz derisinden bir evrak çantası taştmakta ve hiç gözünden avırmamak- taymış. Otele meslekini “fabrikatör” di- ye bildirmiş. İsmini gizelmeğe lüzum görmediğine göre İtalyaya, İtalyanların malümatı tahtında bir vazlfe İle gittiği anlaşılıyor. Alman ve İHalyan istihbarat teşkilâtı. nın Fransaya dair “casusluk işlerinde müşterek çalıştıklarını sanıyoruz. Velte- rin seyahati bu müşterek mosni ile elâ- kalı olacak herhalde, Fakat malümatı - mız zan ve tahminden İleri geçemiyor. Acaba İtalyanlar bizden askeri bir sır çaldılar da bunu Almanlara bildirmek İ- çin mi Velteri çağırdılar? Kaan 3d S7 — Bu muammanm çantasında bulmak kabildir — Tabil, Bon de bunü “vi plânımız da bu maksatla eyi vaffak olacağımız ümi N Şimdi sizden bir rica <a memurumuza bu meseley* s5 tahi talimat vermek WEE 4 Nise giderek onunla görünür de bir seyshat yapmış ve gesi yatıştırmış olursunuz. Bışn e gelerek muavinin kumandan ye görüşün. O size lenb ede” | sayi bazı evrak verecek. Bu * hareket etmeniz izim: — Peki efendim. ee — Niste birkaç gön KAL” ii dönüşlerinde iki arka di w rak Veltere oynanan oyun ! dilerinden malümat aJrsımi& xx Velter, o sabah, mi Palas oteldeki odasın: epey teredddd geçirdi. Gözleri Üzerinde duran çantasından na, kömodine, yazıhı i diyor, fakat bir türlü kars” du. Kendi kendine “cap rakmak doğru değil, dY€ ütlemek ve anahtarı sax olur ne olmaz. En iyisi Yasası s6 teslim ederek otel? v Velter, otele geldiği “ defa olarak o sabahı $8” Saat maksızın sokağa lino askeri istihbarat rr Bizzl ile buluşacak, o SÜ varda bazi teftişlerde Çantayı beyle Yi el beble değildi, Ya ğe ya O li bir öy çantayı açarlarsn ? Hele wi mal çek tehlikeliydi. ÇED $ teş yi yan askeri istihbarat pus Ky ” gizlice raporlar bazir' 7? yerleştirmişti. İtalyan Ü lerse büyük bir rezalet ei j iş açılacaktı. gır Çantayı koltuğuna «0 adli â pıcıya almanca olarak e — Klemene Çantam y rum, İçinde çok mlbim rak var, Kasaya kilitle — Baş üstüne efendi” telde Ciyozeppo e şan Klemens Alman a tana mensuptu ve VELİ” ati yet Iyi tanıyordu. Velte” ” ele teslim etmişti. i ge — Birisini diğerine tercih ediyorsun: — Sen de dalma Girizanın tarafım da iyi bir gey değil, Gülünçelin doğrusu. — Lütfen bu sıfatı izah eder misin? — Delisin, — Olabilir. — İster kabul et, ister kabul etme, be” — Hangi sıfatı? , — Gülünç... Gülünç mü? Merhamet eme acaba? "Merhamet! Ben senin merhametini Sİ mı? ; — Bekliyorum... — Ne bekliyorsun? ğ — İzahatını. Gülünç imişim. Niçin? yemin. — Bana bak, Ali, sen beni çıldırtmağa İ. yeğ — Ben bu kelimeyi kabul etmiyorum: — Pekâlâ, fakat geriye alacaksın. — Alırım, İlk münakaşamızın bu yum! na şaşıyorum ve sen, açıktan açığı Girizan! Ben Kâmıranı tercih ediyorsam, sebepleri — Bu sebepleri biliyorum. — Nasıl bilirsin? Onları gece yatmada saat görüyorsun. Ali, ben seni değişmiş b ken beni paylıyorsun, bana karşı sert davra” car Yine eski hareketlerinden birine elinin birini göğsüme koydu, saçlarını hir tebessümle: — Artık beni sevmiyor musun? dedi. Gülmeden cevap verdim:

Bu sayıdan diğer sayfalar: