3 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

3 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kızı şarkı söylemişti .. Sonra on ları babası. na sordu: Şarkısı söyle nasıl buldun? O kadar ki iy bie ka İNÇ değ zer © geldi ve öküz Herkesin: duyar te , a du re takma diş “İt Artık öküzlere, ineklere de diş : tâ #miya (o başla” dilar.. SN yok Öyle ya! Orle Tt Mr Her de bu EN Ned, herkesten faz- ri * Kr. Çünkü rsi, el Yeyi fazla çiğne- in, “Oğtudan doğruya indirir, Sonra, va" AN #âman yedikle- i May M2 alârak onları z Yavaş çiğnemeye #ök miktarda sığır a , ÜN belen çi h RE olmasına dik- dişleri, her hangi €n bozulmuş, iliş olanların Yıldönü- mü için am- vâsı bir he- ” diye almak istiyordu .. ? Tiren mi, o- ksa tayyare mi Maç, büyük şey iste- İt “lim! Bir bisiklet Sardalya & Öğretmen sordu: j — Sardak ya balığı ne- e «ede bulu. via / i vw» — Hatırınızda kalsın Elmanın birini yemiş ! Küçük Ca na arkadaşi bir sepet el. ma getir- mişti.. annen gönderdi, — Bunlar dedi, Can, elmaları saydı, beş ta- ne idi, Arkadaşına döndü: — Peki, dedi. Anneme, gön- derdiYi beş elma için teşekkür edeceğim.. Bunun Üzerine, öteki çocu” ğun rengi attı: — Ne olur, kardeşim, dedi.. Alt: elma için teşekkür et.. Kuyruklu yıldız O gün ağa. ime biyisi Okü- 5 şük Şermi g vY me; — Miki Fi re bir siva yıldızıdır, demig. ti Bunu unutmıyan Şermin, okulda öğretmen: -— Kuyruklu yıldız nedir, bi- lir misiniz? diye sorduğu 2a- man, derhal cevap zerdi; — Ben biliyorum, efendim... Miki Fare! Mya FAİR e a a Ahmak kim ? Bir adam postaneye müracaat ederek sorar: — Bir mektubum var.. Zarfın üzerine dünyanın en ahmak a damına diye yazdım. Acaba mektup kime gider dersiniz? Posta memuru sakin bir sesi cevap verir: — Gideceği adam bulunmayın ca mektuplar dalha asıl sahiple- rine iade olunur. HABER ÇOCUK SAYFASI Bilmece kuponu Ayakkabısını yiyen adam ! Bir bahse tutuştuğu için şap kasını yiyen adamın hikâyesini bilirsiniz : Avustralyada bir Jagiliz, bir şey hakkında bahse girişiycr. — Böyle olmazsa şapkamı yerim! diyor. Tesadüf buya, hâdise onun dediği gibi çıkmıyor. Adam da sözünü tutmuş olmak için Şap” kasını yiyor. Fakat nasıl yiyor? Lokantaya gidiyor. Gayet lezzetli yemek. ler getiriyor. Hasır şapkasını da parça parça doğrayarak, ye- meklerin içine atıyor ve yeme- ğin kuvveti ile onları yiyor. Hâdi gene o neyse. Nede olsa ot demektir ve ot, etiş beraber yenilebilir. Belki mi- de de hazmeder. Fakat, bugün daha fena bir mişal gösteriyorlar: Bir adam, gene böyle bahse tutşmuş ve kaybedince, ayak” kaplarını yemiş.. Bilmem yalan, bilmen: sahi, fakat anlattıkları hikâye şu; Bu adam, #yakkaplarını ye- mek için daha iyi (1) bir usul bulmuş: Ayakkaplarını parça parça doğramış... Bir tencere- ye koymuş.. Tereyağı, soğ ilâve etmiş, evvelâ kavurmuş, sonra su koymuş, pişirmiş, üze- rine tuz, biber ekmiş ve sıcak sıcak yemiş.. Fakat, her halde yenecek bir yemek olmamıştır. Sahtekârlık anlaşılır ! He şeyde olduğu gibi sahte- kârlıkta da çek “ileri, gideri” ler vardır. Bunlar bazı yerler. de bir şebeke halinde çalışır- lar ve birçok imzaları taklid ederler. Şüphesiz, herkes istediği im- zayı, belli olmıyacak şekilde taklid edemez. Fakat, imza ne de olsa bir yazı veya çizgiler- “ Bakalım ne çıkacak ? TE e e ZN ii Bu karışık çizgiler arasında ne var acaba? Merak ediyorsa. nız, derhal elinize boyal kalemlerinizi alm ve içinde bulunan sayılara göre çizgiler Yazısız hikâye : Çöp sıklet şampiyonları # imdada akik 7 NN za eli araşındaki yerleri şu renkiere boyayın ; iIlersarı, 2ler kırmızı, 3 siyah,, 5 ile işaret edilmiş olan yerleri de beyaz bırakırsınız. Yukardaki resimleri takip e- derek bu satırları okursanız, dünyada ne garip şeyler oldu- ğunu öğreneceksiniz? Biz biribirimizin elini sika. vak sevgimizi gösteririz. Bu, en sammii selim şeklimizdir Halbuki Eskimolular ellerini biribirine değdirmeyi çök fena ve uğursuz sayarlar ve ancak kavga edip ayrıldıkları zaman ellerini biribirine değdirirler. * “Medeni, insanlar süs ola- rak parmaklarına yüzük, ku- laklarına küpe takıyorlar. Hal- buki küpeyi kulaklarına takıla* cak yerde burunlarına takan bazı vahşi kabile halkı niçin gülünç sayılıyor? Şüphesiz, bunların süsleri pek iptidaidir. Fakat, kendilerine göre güzel sayrlabi * Kadınlarm bugünkü tuva letleri hiç de yeni değildir. Bun dan 500 sene evvel de, Mısırir kadınilar saçlarını keserler ve önlerinde kâkül bırakırlardı. Bugünkü saç tuvaletlerinde'6 zamanı andıran bir çok nokta- lar bulunabilir. ” Tayyarelerde bazı madeni paretlarin verine lâstik koy- den.ibaret bir şekil olduğuna göre, gayet dikkatle bakıla ba” kıla çizilirme mikerımel taklid olunabilir. İşte, böyle yapıyorlar. © Fakat, onlârın âklı ve maha- “ma sahtekârlar,, , reti var da polisin yok mu? Po- Miste de öyle mütehassıslar var» dır ki bunlar da, bir imza ha- kiki mi, sabte mi hiç yanılma” dan anlarlar. Bu işde kullanılan şok ince Âletler vardır. Meselâ bunlar. dan biri mikrosköp gibi bir â- lettir. Şüphe edilen imzayı bu âletine altına koyup bekarlar. İmza hakiki ise çizgiler gâyet pürüzsüz gitmektedir, Sahte ise, iğri büğrülükler vardır ve el titriyerek yazılmıştır, Bu fark, gözle görülmez. Fa- kat, pertevsiz altında en ufak noktasına varıncıya kadar mey- dana çıkıyor. Hakiki imza gayet çabuk 2 tılmıştır, Çünkü sahibi onu at. mağa alışmıştır. Halbuki, sâh tekâr, taklid ettiği imzayı, ya- vaş, yavaş atacaktır. Bunun içinde eli titriyetek veya kale" mi fazla bastıracaktır. Alet altında kalemin fazla bastırılıp bastırılmadığı da an laşılmaktadır. Bir imza çabuk atılırsa, yâni sahibinin elinden çıkarsa, kalem kâğıdın üzerine az mürekkep bırakır. Halbuki, yavaş yavaş atılan bir imza ka. lem, kâğıdın üzerinde daha çok kalıp fazla mürekkep bıraka- cağı için, daha köyu olur, Hülâsa, yalancının mumu yatsıya kadar yanar dedikleri gibi sahtekârm da hilesi hiç bir zaman gizli kalamaz, muw- hakkak meydana çıkar.. mak için tecrübeler yapılmak- tadır. Meselâ, deniz yarele- rinin suya değen ve “yüzdürü. cü,, adı verilen kısınları ma- ir nevi sert Jâstik- ki o zaman tay" ya- * Hindistanın cenubundaki adalarda yaşayan insanlar, bil “ hassas Padauglar denilen vim arasında bir âdet vardır: Daha pek küçük yaşta genç kız larin boyunlarına halka geçirir- ler, ÜsMüirte konulan bu halka Şaka: a Venediği pek sevmiş ! Ahmet balık tutmağa meraklıy dı, Bahasile beraber (o İtalyadan dönmüştü. Arkadaşı Nejat sor du: — Nasıl Italya çok güzel mem * leket değil mi? -—— Hakikat çok güzel, bil hassa Venedik şehri pek hoşuma gitti — Neden? — Neden olacak evin pencete” sinden oltayı atıp sokaktan ba- lik tatmak kabil de ondan. Tüccar olurum ! Muallim smıfır paraları öğre e bu beş kuruşluk, bu on şi dive çocuklara gösteriyordu. Cebinden bir elli kuruşluk çıkararak Salamona u- zatı: — Söyle bakalım, dedi. Bu kaç kuruştur? Senin olsa ne ya” parsın? Salamon düşünmeden verdi!.. — Bu elli kuruştur. Yani yir mi limon, yirmi beş kutu kibrit, elli kutu firkete parasıdır.. Be nim olsa hiç durmam (mektebi bırakır tüccar olurum! Mübalâğa Birisi anlatıyordu: — Ahbablarımdan biri öyle dar bir apartımmanda oturuyor ki, köpeği kuyruğunu ancak yukarı aşağı sallıyabiliyor! Bir otel sahibi yeni o ahıçısının i suratını buruş” cevap sınız? — Harp: senelerinde zabitlere yemek pişirirdim.. Tam üç defa yaralandım. — Mlaha çok şükredin reket sizi öldürmemişler! Be olur. Yalnız baş büyüğ halkaları bir daha çıkârmak ta kabil değildir. Bu suretle baş vucuttan tamamiyle ayrıdır, vücuttan tamami; * kadın zamanda değil, devrelerde de tesadüf etmek kabildir. Bir kadın başının ü- zerinde yapılan bu çiçekli ve kuşlu hotoz bundan ancak yir- mi sene kadar eski bir mazide çok moda i Dilhassa A- vusturvada dü, oldukça yeni Sarhoş aklı Sabaha karşı polis memuru bir sarhoşun elektrik alında yere çömelmiş vaziyette bir şeyler a radığını görür, sorar; — Yere yatmış böylene or! — Hiç polis elendi.. Yirmi bet kuruş düşürdüm de.. — Ne zaman ve nerede? — Yarım saat evvel.. Büradar beş yüz metre kadar ileri de.. — Peki, burada ne diye anı yorsun? Bu ast daha aydınlık da!" Hediye | Açıkgöz köylü, kasabadaki ah habına mektup (o yazar; mektu burda “bir iki güne kadar kasa baya misafir geleceğim; sizin evde kalırım. Sana da hediye © larak iki hindi getiririm! der. Bir hafta sonra köylünün elleri boş geldiğini gören kasabalı: — Hani nerde hindiler? Dive sorar. Köylü cevap verir: Hacet kalmadı: artık iyileş tiler.. İasan eti yemem ! Köylü kadın, küçük lokantaya nuz? Bir dakika sabredin de ke- cam gelsin. Müşteri, gözleri faltaşı gibi a- çarak cevap verdi: — Çok teşekkür ederim, fakat insan eti yiyemem! Annesinin pişirdiği yemek — Biliyor musun, doktor an- nemin yemek pişirmesine mani oldu. — Vah vah.. annen hasta ar? Hayır. annemin pişirdiği yemeklerden babam (hastalandı da,

Bu sayıdan diğer sayfalar: