8 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

8 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

. Haber'in tarihi Romanı: 36 Elizabet, Osmanlı saraylarında Sırpların bir hafiyesi olabilir?! Elbette bu kâfirenin vücudu napekini i-, gale gerek olur. Ali Paşa, şeyhin biribiri arkasr| na sıraladığı hiçbir yerde koru şulamıyacak kadar korkunç muhakeme - lerini hayretle dinliyor ve ağzı aç açılıyordu. Demek ki paşa yalnız şahım değil geyhin de bamtelino basmış. tı. Anlaşılan şeyhi de karısı teşvik et. mişti. Yoksa emir sultan lâkab ve mev- kiiyle saltanatı seniye içlide (mevkii ve kıymeti, şöhreti ve itibarı dubalâ olan Bu- hariye ölüp bitenden neydi? Var'p o da herkes gibi âbir ömrünü saltanının koy. nunda itmam edebilirdi. Elirabeti yadırmagamış kimse yok de-; nilebilirdi. Şeyh Buhari bir müddet sonra dedi ki: — Paşa bu işin iç yüzünü saraydan si- yade hariçle aramak evlâlbittarik gerek, Ali paşa bu işin kendine de dayanacağı korkusuyla hemen sormuştu: — Ne gibi geyh hazrdtleri? — Na gibi olucak? Tekrar müteselsilen muhakeme ve tefekkür €e-| dersek görürüz ki Elizabet Sirp dilberi- dir ve Etiyenin makamı kralide bakasına kurban edilmiştir. Ne olursa olsun bir başka millet ve ırkın kanından olan Eli. z2abet her şeyden önces kendi vatanının selâmetini terelh eder ve netekim kendi- mİ bu uğurda hünkâra teslim ettirmiztir | değil mi? — Evet ama, bündan ne çıkar? — Bundan şu netice çıkar. Elizabet Sırp krallığının Osmanlı saraylarına #0 - kulmuş bir hafiyesi olabilir ve bunun par- mağıyla Sırp ukalâsı ve vükelâsı Osman- W satvetini dalmi surette kuvvetinden tec- ride gayret etmekte olabilirler, Halli de bunun bir işareti olabilir. — Buna daha kuvvetli delillere sahib değiliz şeyhim. — Böyle düşünme paşa efendi. Miloş Kapiloviçin intikamını Sırpların unutacak” larmı düşünmek bir hatadır. Osmanlı hün- kâr: babası Muradın şehadetinin İntikamı. nr, 6 havaliyi kana bulıyarak ve taş taş üzerinde birakmıyarak aldı. Srb milleti gibi intikamma sadık bir milletin Miloş gibi kahraman telâkki ettikleri bir asil- zadenin ölümünü bize ucuzea bırakacak- larını mi sanıyorsun? — Haklısm şeyh efendi, ams, hâlâ bağlıyacağınız neticeyi kavrıyamadım. — Biz, asd Elizabetin bir âlet olarak tedvir olunduğu cihete düşsek ve müerim leri, günahkârları dışarda arasak, hem hünkâr, hemi de saltanatı seniyeyi tehli- kelerden daha beri kılmış oluruz fikrin. deyim. Hünkârm Elizabet hakkında şüp- teemmülden olsa hâdiseleri keleri ğildir. Bunları bir taraftan takviye ederken, di, taraftan da hnfi- yelerimiz yoluyla Elizabeti tecessüs altı na slsak mice olur dersiniz? — İsabet olür şeyhim, Fakat önce hür ie ra bu ciheti başi aşa) kârı bum ye etmek 5 daha çok teemmül lede tatmin edip beni der. yleriz. — Öyle değil pa urada karar ve- rip âhületmemiz lzımdır, Ancik bü su-| retle hünkür nezdinde tavassutumuz ola-| caktır. | Ali paşa görüyordu den taahhüd tstiyordu. nanmamakta hakkı v .atiklar u yine zevk ve sefahate da» lar, işler yine yüz üstü kalırdı, Halbuki şeyh Buhari bu vesileyle halkm da bissi- | seyh, kendisin-| hin paşaya İ- dr. Bu vartayı at| ya tercüman olarak bülrkâr! bir var! | İ tadan, natı da düştüğü bu badireden, en, zevk ve sefnhatten, bu) peri masallarını geçen goce safa ve eğ- leneelerinden, âlemlerinden kurtar. mak İstiyorda. Maksadı da bir taraftan karısını tatmin etmekti. Çünkü Yıldır: - mim kızr, babasını çok seviyordu ve sara- endi kulağına da çalınan bu rezalet- en bıkmış usanmış, babasmım şöh- retlerini, kahramanlıklarını, şerefli tari- hini kapıyan, unutturan bu rezaletleri ar- | bm arzusuna hünkârı hile fodaya amade si. Ba i kendi Şeyh dedi ki: | — Ahdiniza sadazet saten müsellem| olan skdnkatinizden beklenir. Aksi takdir. | elimizle arla Üzerine als de hüremi âlinizin de müeyyidedir paşa efendi! İşte bu tehdidi tedhiş müthişti. Haki- katen içleri piri pırıl yanan gözlerine ba- kinca şeyh Ruharinin gaka etmediği, he- esreri le bir hud'a kullanmadığı, paşanın hare- minin içyüzüne vâkıf oldu; i Paşa /için tehlike birken Ik Hünkârdan bu münasebetle nekadar kor- kuyorsa şimdi de sakalı yine böyle bir korkuyla şeyh Buhariye tevdic rekiyordu. — Peki şeyh efendi. Dedi. Ahdeder ve namusuma kasem eylerim. Burada ve 4- ramizda ittihaz etti ukarreratı har fiyyon tatbik edeceğim. Şeyh ellerini uğusturdu. İşte asıl dnna- nın kuyruğu şimdi kopacaktı. — Peşa, sen Dük Brankoviçi tanır mi- sn? — Hayır şeyh efendi. — Brankoviç, Miloş Kapiloviçin rakibi idi. Fakat bunu rağmen kral Lazarm iKi Yazan: Ikimim hemgiresini alarak biribirine enişte ve ader oldular, — Bu hemşirelerden birinin adı Dokaşa dı ki Miloşun karısıdır. Diğeri bugün Sırb kralı hünkürimizm metbuu Etiyenin yerine geçmek istiyen ve her şeyl yap » mağa muktedir tabiatta bir herif olan Brankoviçin karısı Maryadır. şa beyninden vurulmuşa dünmüş- Tr şeyh bir hançeri kalbine sapla” rdı bu kadar müthiş olamazdı. Sarardı, sallandı, arkaya dayanarak boğulurcası- na sik ne! bunlara hiç aldır. muyarak devam etli: — Marya, kiz kardeşinin intikamma vasıta olmaktan çekinmedi. ni kaldırarak harhara halinde 8 iendi: — Sus şeyh. Ne orsun, yapmağa hazirim, — Öyle değil paşa. mevzubahstır ve bunun arkasında şi ye kadar tarihlerde görllmemiş bis sise ve bir denaet saklıdır. Marya haremine intisab etti, — Bütün bunlart nereden öğrendin? Manoelden. slana çekilen Bi zans hükümdarı Jân Paleolog'un gelebilmek için dönen bu hud'ulardan ha“ ber vermeği terelh etti. Senin hayatım Yun Ali paşa perişardı. Bütün hayat: tarli- mar olmuştu sanki. Şeyhin bir yalan wy- durması da muhtemeldi. Fakat no olursa olsun bu hüdisenin içinde elbette bir doğ- ru tarafı olmak gerekti. Demek koynuna masum bir dilber gibi sığınan Marya o- nur hayatina kasdetmiş bir hafiye, bir â Tet, bir şerirdi — Hayır, diye haykırdı. Buna yok şeyh! Şeyh tedbirli ve akıllı adamdı. AK paşa! nın ne bukranlar geçireceğini takdir etmemiş değildi. imkân önceden (Devami var) yi. SDS ODU EE) gHaberin yeni tarihi teirikası: 8 ER A verine | » ABDURRAHMAN Yazan: Ikimim); Padişah Orhanm hayat ve saltanatığ içinde göçen gizli ve heyecanlı tarik *| vakaları 0 Pek yakında 4 ' , 4 N te....... sss” -i ERER ER YE ANI EK CU 7 LZ ES ENE EE Güzinin halinden, caddede gözlerile hirisini araştırdığı anlaşılır yordu. Birdenbire yüzü kıpkırmızı kesildi. Başile birisine Jarak sapsarı kesildi, içeri, odasi” selâm verdi. Sonra yüzü gene ani na kaçtı. Bir dakika sonra Remin, acelesinden Kapıları çarparak iskemle” leri devirerek, önüne gelen her şeyi yıkarak, rüzgâr gibi odaya dal- dı. hafif bir — Burada ne yapıyorsunuz, muhterem bayan Gü; Kitap mı okuyorsunuz? — Evet, okuyordum . — Hiç olmazsa balkonnda otursaydın ya — Otursaydım, ne olacak — Hiç! Sen bana bakma giyeceğim elbiseyi getirmiş. Yukarıda onu işini bitiremedi ki aşaj ir yacaktım. Dün akşam Ekreme, gri pardösi line binip altı buçukta buraya gelmesini söylemiştim. Acaba atlatır mı dersin? — Ekrem, şimdi otom vardı. — Şaşılacak şey doğrusu! Sen bunları nereden biliyorsun? Hani kitap okuyordun? — Pencerenin yanında oturuyordum. — İyi ama, yüzüne hiç bir zaman bakmadığın halde Ekremi na- mi tanıdın? Cidden şaştım! Sana selâm verdi mi? — Evet, — Şapkasını nasıl çıkardı? — Nedemek? Her zaman yaptığı gibi işte! j la beraberdim. Bir türlü dan, sabırsızlıktan çati” ile geçti. Arkasında da gri pardösüsü AŞKIA FEDAKÂRLIK ğa — Sen de ona selâm verdin mi? — Beni, selâma mukabele etmeyecek kadar kaba mı zannediyor” sun. — Tebessüm ettin sl ; — Hay rim! Terzi bu akşam Hayı bahsetti, nü giymesini, otomobi” ledim, Beni, Sordu. ni, çok —İyi yapmıyorsun, Güz mi bari? Ir... yani, pek bilemiyorum. — İyi yapmadığımı mı söyledi? Hayır. Senin bana taban tabana zıt olan mağmum ve sükütt halinin sebebini sordu. Ben de uzun uzun senin meziyetlerini anlat tım. Benden daha iyi, daha sevilmeğe lâyık, daha hs bir kusurun varsa, onun da bu meziyetlerini gizlemek olduğunu $ dinledi. Düşü Ona karşı ne kadar soğuk davranıyormuşun ki adamcağız nihayet hayretle: “Peki ama, ne diye benden o kadar nefret sonuna kadar çok büyük bir alâka ile — Nefret mi? — Öyle dedi.. Hem, biliyor musun? Böyle söylemekte hiç de hak &rz değil, Ona öyle soğuk muamele ediyorsun ki! ama ben bu nol da bile seni müdafaa ettim. Bir yalan attım. Senin onu çok sevdi tekdir ettiğini söyledim. n. Dün akşam da Ekrem bana sender ediyor?,, diye Jan ayağa kalktı, Makinenin bir yerine dokundu. Daktiloporoskopik derhal morumtrak şer detekör üzerinde röler belirdi, — Şu levha bizim meveslerimizi zapte" diyor! Jerar Gallua alâkayla dinliyordu. Fa » kat şüphedey ü du? Dâhi bir muhteriin mi, yoksa Âlim bir delinin mi karşısında bulunuyordu. Jan devam etti: — Emin olmsk için ben daha ileriye Sen tetebbü eden bir doktorsun. 1“ den haberin var mı? diye se rarak seni tahkir etmek istemem. Tabi! bi- liyorsun ki her hastanın gözünün kuzahi- yo tabakasmda (1) hastalığı ile alâkadar leke bulunur, Bunu İnkâr edemezsin | sanırım. Macar âlimi İzaace Peczely'nin| araştırmalarını zamanımızda bilmi, mt? Arkadaşı cevab vermeyince anlattı; — On dokuzuncu asır başında bu Ma- car âÂliminin bir tesadüfe borçlu olduğu müşahedesini billyorsun. Yakaladığı ve bu ek bir bacağımı kırdı- ğt puhu kuşunun gözünde kuzahiyo ta- bakasmda bir leke gördü. Kuşun ayağını tedavi otti ve leke do yavaş yavaş geçti, 'Teeriibe için hayvanın bu sefer öteki a- yağını kırdı. Gözde gene leke peyda oldu. iden sonra birer birer kanatlarını kırdı, gözde leke gene belirdi, Peczely'den sonra başka âlimler bu es- rar perdesini kaldırmağa (çalıştılar ve böylece gözlere bakarık hastalığı teşhis ilmi Ciroskopl) doğdu. Jan doğru mu sö hararetle ada İstemiy! Gözlerimiz sıhhatimizin aynasıdır. Has- talığı karak teşhis mümkün olduğuna göre ömrümüzü de onlardan an- lamak neden mümkün olmasın? Dikkatle onu dinliyen Jerar mırıldandı: — Evet mimkü: nba bitmedi. Makinenin şurasinde- ili Mimbaya bok. Aylaren uğ- ki ga Taşma neticesinde pronsiplerini bulduğum bu lâmba benim verdiğim talimata göre ya idi. Şİ ye Kadar billnmiyen bir gazi mubtevi bulunan bu limba sayesinde mu- 608 olunan şahsın gözlerinden kudret si kafatası muhtevi « yatınm neşrettiği şunları saptelmek müm- Kün oluyor. Dâmba bu şuaları şu gördü- ğün ekran Üzerine aksettiriyor. Şimdi sans makinenin başka bir nokta- sı hakkında Izahat vereyim. Eğil Jerar, daktilöporoskopik tevhaya merbut küçü- cük âleti görüyor musun ? — Evet, — Bu, son derece hassas bir muhzam detektördür. Ellerini şu levha Üzerine koymuş olan şahem nabızlarına temas e- müvellidi ve haz geçer ve ks işlemeğe başlar. 7 , ba mühim gördüğün ibre bu müh bu sayede Şimdi şura) sında tepemsi bir Ye lüttan yapılmış olan ve ğ den, ne porselen, P9 de nin karışmasiyle hü“ dım bir halitağır. — Şu çana benser eri — Evet, Şu çanı de dikkatle tecrübi edilmiş VE kinenin en mühim unsuru © tör - transformatör” ab Bu ujisur, makineniz o 5 larınm kaydettiklerini > gü okrana aksettirir. Bö? b yat hattını ekranda dur! Sen de kendi Bayat tersin tabi, Otur şurs9” dürbüne daya. Eilerini röntgen fotoğrafı gekli”İ* hattını göstereceğim” Arkadaşmın ellerini V fade ederek hatt ef. yakalsi vel Jan gülmeğe başladı: zi — Karkuyorsun haf Ni işbir tehlikesi yok 1 Doktor mırıldandı: — Onun için değil. ÖĞ rum! — Sen de mi? Bartsf Tenmoktan korktu. Ekranı gösterdi: mek da geni retleri görüyor mi dediğin adamin hs Tan üzerinde gördüm” varı Arkadaşıma baktı. 79 kur gibi oldu şüphe oku! vi edi < betik Gök Bir sarftar iki pelikül yükseliyor ve sonra ? .. Sonra hs” yat & avdet etmis z tir, Sonra bak hat dümdüz rak gayrimuntssan den kesiliyor. Bak ye na, hattın kesildiği İ#* lüm tarihini okran işaretlerden kolayecs ayın on ikisi... li özünde! (0) Herkesin veren tabaka. tayin A ANA Aİ — Remin! — Doğru olmadığını biliyorum, fakat Ekr ni, senin ona öyle yabancı, soğuk ge ik kollarını hemşiresinin boynuna dol” “a öptü. Remin ablasın: biran kotlarının arasında tu fik bir sesle mırıldandı: — Ne için, Ekremi biraz olsun sevm bir hareketle kollarını çekerek» hi meden odanın öbür köşesine gitti, — Haş Yalnız na kadar dansedeceğim. #demem. — Artık sevmiyorsun galiba? — Kendime göre çok bile seviyorum. O da en aşağt iki saatimi alır, sonra Güzin bir müddet, ânnesile kardeşini £ sünü dinledi. Yalnız kalmıştı. Her zaman ar? ii ig Remin, omuzlarını silkerek, mevzuu GE a j — Ey, sen sahihten bu akaşm bizimle beri. ede e” başım ağrıyor; sen annemle bei — Her zaman olduğu gibi.. Ne olursa olsun. Herhalde eğlenceli bir vakit geçirmiş olurum. — Ekrem de sizinle beraber mi? . — Hayır. O klübüne gidet Baltan istifade edip bir arkadaşımın çayına # — Ya oraya gittiğini haber alırsa?.. — Alırsa alsın! Bundan sonra beni serbest Onun kıskançlık, tahakküm gibi fenâ Adetler i o değ iyorsun? ç bir ke in di bera va çtimaları V dee” > Eli Aman gili” kalır e örüren si yy ettiği Ey (Deri 277777 FE LEİ, EE # YL ALİZİĞ

Bu sayıdan diğer sayfalar: