24 Ocak 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

24 Ocak 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yİ “ Nakleden: F» Gi Maber'in tarihi Romanı: 39 Yazan: Ikimim EE I I ; | , k Acaba Hünkâr haber mi ee. Ama, |; bu haberi karız. Hünkâr işine el uzatmanm cezasını düşünsünler, Arab kalfa çekildi, fakat bünkü- rm âb büzürü kaçtı. Kara Ahdürrahmanı o da tanr- yordu. O da bu delikanlmn ne afa- can olduğunu biliyordu. Nirenanm öldürülmesi mühim değildi ama, ken disinin iz'acı le moksud olan pren.' 468 iso işta o zaman mühimdi, Onlar konuşurlarken kimsecikler İyoktu, Süreyya da ba ihsneti ak- odan geçlremezdi. O halde ners- den öğrenebilirdi? Kara Abdürrahman bağını eğe - rek cevab verdi: — Şevketlüm haklıdır. Bu zams- Ba kadar görünmeyişim, böyle bir telmihe müstahaktır, ! — Öyle değil Kara Abdürrah. Nihayet, Kam, kellesini ortaya "man, sen sebebsiz gelmezsin, Söyle tehdid ederek saraydan selâmsız, sabahsız çıkıp gitmişti, Hünkâr bir müddet öyle kaldı ve dönüp birdenbire Nilüfere şiddetli bir tokat vurdu: — Sana bu ders olsun Nilifer. Hünkâr işine el stmanın bu birinci cazasdır. Nilüfer ilk defa hünkürdan dayak yiyordu, Bir zamanlar İncinmemesi için kuştüyü yataklar as gürülen| nereden alabilirdi ket, fırsat gözliyerek müsebbibler , den kanları pahazma intikamını a- labilmekti, Kalktı, gözünü sildi. Kızaran ya sağını yar ve ağyardan gizelmek £- çin yüzüne ipek bir tülbent gibi bir şey bağladı. Yatağına uzandı ve bütün haya- tmi kafasından geçirerek düşündü, düşündü, Daldı ve uyudu. — Birüz müsaade, dedi, haftelar- aanberi tatlı bir disidle beklediğim cevabdan evvel hayranlığını tek - rarlamak ve seni doya doya seyret- mek imkânım bana ver. Genç kız bu ricaya itaat etti. Bir ressam önünde poz Veren model vaziyetinde durdu. Delikanlı devâm ediyordu: — Bilsen sani nekadar s6viyorum Diyan... Şimdi karşında bir çocuk gibiyim; güzel bir oyuncak için kıvranan, #onra ona kavuşunca bir inkisarı hayal korkusuyla gözleri- ne İnanamıysn bir çocuk... Cevabın “evet, değil mi? Kaç sant uyumuştu, bilmiyordü, koyarak ruhundan, benliğinden, sal tanatından, her şeyden çok sevdiği bakalım, neye ihtiyacm var? Kara Abdilrrahman yerinden bir güzel Nilüfer, Bilecik hükiminin şöh fakat uyandığı zaman yan'başmda retli kızı, simdi buruşuk yüzüne ko- 'ninma limon suy usüren Kara Ab, yeni gelini ortadan kaldırabilirdi. o fişek gibi fırlıyarak hünkürm önü- Bunu düşünmek bile hünkâr: ter. Be dikildi: letmişti. | — Ne demek istiyorsun şevket - Kalkti ve hemen giyinerek, yan lüm? diye haykırdı. Sen benim ba- odaya geçti, Prenses dolaşarak hün- ban gibisin. Neden açık konuşmu. kârı bekliyordu. yorsun? Geldiğimden koşnut değil, — Sen, Deği, Buradan dışarı çık- jem yine dönerim, muyasaksın. Kapıyı arkasından ki - Hünkâr, Atdürrahmanı süzerek: Kitle, — Senin, karılar sözüne uyup da! — Noden şevketlüm? hünkâr mukaddesatma el uzatacı- — Öyle icah ediyor, Hayatm teh-' ğını sanmıyorum, Bu sefer, muha- likede gibi geliyor bana. İtabın ben olurum. cası hünkârdan tokat yemişti. Nilüfer beklemediği bu hareket - ten tevehbüş otfi, Elini yanağma götürerek öylece donup kaldı. Ağ- lamadı, ağlıyamadı, kendini verden yere vuramadı, hiçbir şey yapamadı. İ Ac içinde, şaşalama içinde hünkâ- rm salmarak çıkıp gitmesini seyret, *i ve sonra kendini bir #edire sta- rak boğulurcasına ağaldı. Artık onun için yaşamanın mana- sı kalmamıştı. Ancak, intikam ala- dürrahmanı gördü. Gözlerine İnan. madı, — Sen misin Kara? dedi. Yoksa rüya mr görüyorum. — Benim. Ne oldu, neden böyle kendinden geçmiş bir halde saat « leree dalgın uyudun? Nilüfer Abâürraksanın ateş gibi yanan elleri üzerine yüzünü koya- rak ağladı, hıçkırdı. — Bak, dedi, Karna, hak hünkâr * zandı, Orhan vurur gibi | ç | | Prenses ürpermişti. O Osmanlı | barcmlörinde ne facinlar döndüğü” DU babasından, Bizans Imparatori- çesinden çok defa öirlemişti. Bir çığlık kopararak bünkürm boynuna atddı: — Beni yalnız bırakma! Hünkir gülüyordu: — Haydi, dedi. Sen üzülme, Bu Ülkenin hünkâr: benim. Her gey yo- luna girer. Dediğimi yap, Ve kapıyı çekerek Nililerin oda ama doğru yürüdü. Abdürrahman henüz bol tatlık bir baklava tepsisine el uzatmıstı ki, kapı açılarak içeriye hünkâr gir- d. Nilüfer ve Abdüsrahman ayağa fırladılar, manalı manali bakıştılar. Hünkürm bu gelişi bir acaibdi, Ne wünasobetle bu zaman Nilüferin o- dasına geliyermişti? Hem yüzün - dön dehşetle muztarib olduğu, hid. det içinde sarsıldığı görülüyordu. Abdürrahman hünkâr eline u - yaparak öptürmeğdi: — Berhüdar ol Abdürrahman, * Nilüfer kocasını eteklemek iste - di, onu da bir hafif tekmecikle u - zaklaştırarak: — Sen de berhüdar ol Nilüfer, dedi, Bir kenara otüran hünkârın bir. kaç dakika duruşu, odaya korkunç bir hava sindirmişti. — By Kara Abdürrahman, dedi, dağlardaki avların bitti de öyle mi buraya döndün? Bu manidar söz Ahdürrahmanı ütretmiş, Nilüferin tüylerini Ür. pertmişti. Acaba hünkâr haber mi almıştı? “Ama, bu haberi nereden alahilirdi? MEN VALE LA Nilüfer, her şeyi hünkürm öğ. rendiğini anlamış ve derhel aklima kaifa gelmişti, O da yerinden kak İkarak: — Hünkirım, Dedi. Arab mı şevketlimun zihnine kurt koy , du? — Orası bana alt. Fakat herkes vaziyetini ve mevkiini, nerede bu- Junduğunu bilmelidir, Bu işlerde müsamaha yapmam. bilmek İçin örnr lizımdı ona, o ka. | beni bir köpek gibi dövdü. Ben ne dar, yepabilirdim? Benim için artık hün- Hilnkâr Orbanı, kocası gevketlü ' kir da, saray da, hayatda, her gey padişahı bugün büsbütün kafesten bitti. | uçumuş oluyor, onu büsbütün baş.| Kara Abdürrahmanm da gözleri ka ve yabancı ellere atılmış olârak dolmuştu. Delikanlı bu vahşi hare, görüyordu. kett nefretla düşünüyordu, Eğer e Filhakika Nilüfer (o hünkâr: hâlâ |li varsa çoktan hünküra bu tokatın seviyordu. Hem ilk aşkından bir | acısını duyuracaktı, ama, hünkâr » damla eksilmeksizin seviyordu. Ya. | dı, ona uzanan eli Allah koparirdt, Kara Abdürrahman söyledi: kat, bu hareket onun bu sonsuz 85“ Karanm gözlerinin alti siyablan- di. Saçları dikildi. Dudakları kımı, bürmetini birdenbire kine çe- ! di, elleri kenetlendi va hâykmâr: — Şevketlima malümdur ki a- nalığım senin zevcendir. Onu tah, kir ve tezlil edenin de ben düşma- Bayım, Hünkâr yerinden fırlıyarak Ka - rayı göğsünden tutup sarstı: — Yani bana düşimunsın demek istersin! — Sen zevceni takhir ve tezlil e- | decek kadar inmedin çeyketlüm, ev- "lendin. Ama, böyle yapmıyorsun sanırım. — Bana ders mi veriyorsun Ka. ra? Nilüfer, ağlıyarak aralarına atıl- dı ve haykırdı: — Biriniz kocam, biriniz evlâdı. mz, Bana merhamet ediniz, ayak- larmızt öperim. Kara Abdürrahman külâhmı ba « şma 'koyarak odadan çıkmağa ha - zırlandı ve: — Eğer şevketlüm, dedi, analığı. yaa kötü bakarsan benim de ruhu, , mu, namusumu karartırsın ! Ve sliratle çıkıp gitti. Ne hünkâr, ne Nilüfer bir tek ke- lime söyliyebildiler, Kara Abdür » rahman ilk defa dünyaya şöhret #a. Jan Orhan gibi gerketlü bir hünkâr! virmişti, Nilüfer için artık yapılaenk hare- Çapraz eğlence : Soon. Bu seferki çapraz yalniz soldan sağadır. Ve görüldüğü gihi buluna. cak kelimelerin birer harfleri ma- lümdur, Buna göre daha kolaylıkla çözü, lebilecek bir çapraz oyunudur, Fa- kat mahiyeti ve şekli noktasmdan da matbuatımızda görülmiyen yeni bir örnektir. Soldan sağa: 1 — Bir nevi kış yemişi ki çekir- deği öksürüğe iyi gelir - Bir nevi kış yemişi ki midevidir. — Gizli geldim. Su Arab kalfa | mesede olurur”. (Devam var) 3 — İki muhasımm azasina girip onları bariğtirmak, 4 — Para vermeksizin ve hak ol- maksızın bir geYden bir miktar ye- mek veya almak münüsebetile kul. Janılan halk tabiri. 5 — Hüçüm eden, taarruz öden. 6 — Fonetik'in türkçesi, 7 — Lübiyat yaptırmamak. 8 — Taharri eden. pe 10 — Üzerinde bir şey yapılma. miş parayla satılan toprak parçala» rı - Bir nevi hastalık (daliddef'i de 28 geçmek, tevkif olunmak, | Genç kız, sevimli bir teslimiyetle ellerini uzattı. Sapsarı olmuştu. Par makları titriyordu. Bakışlarında, güzlerinde birden beliren gözyaşla. rı perdesinin arkasında, mahzun bir muhabbet seziliyordu. Delikanlı gasırdı: — Ağlıyorsun Diyan! niçin? Genç kız bu scale cevab vermek- sizin, samimiyetinden asla şüphe 6- dilemiyecek bir tavırla: — Jan, deği, seni seviyorum. Şimdi o, Jana hayranlıkla, bir da- ha hiç görmiyöcekimiş gibi (bakıyor. du. Birden onun göğsüne kapandı. İnledi; — Ah! övet Jan, seni seviyorum. Jan onu göğsünde sıktı. Fakat sevinci müphem bir endişeyle göl. gelenmişti. — O halde niçin ağlıyorsun? Genç kız doğruldu. Geri çekile, rek arabanın bir ketarma büztüldü vo, elleri direksiyonda: — Dinle beni Jan, dedi, her geyi öğrenmen lâzım. Dolikani ona yaklaşmağa dav - ranıyordü. — Hayır Jan, öyle geride dur, Korkunç hakikati söylemek cesare- tini kaybetlireceksin bana... Hem sakin ol. İsyan yok, Dinle beni: ha- kikati kendi kendime bile itiraf ©. demiyerek sevildim ve sevdim. Böy- le yapmamalıydım. Fakat bu kadar tatli, o kadar iyi, benim için o ka- dar yeni bir şeydi ki mukavemet e- demedim. Affet beni! Zaif ve muka, vemetsiz davrandım. Şimdi kalbim parçalartyor, yanıbaşımda gördü - ğüm saadetten uzak kalmağa mec- bür olmak beni mahvediyor. «—- Niçin? anlamıyorum. Genç kız onun bu #ürlini duyma miş gibi devam etti: — Cesur olmak ve hakikati apa- çık söylemek lâzım; o birleşmemiz imkânsizdır!, Delikanlı haykırdı: — İmkünsız m1? Niçin? Seni se, viyorum. Mademki sen de beni se- yiyorsun; niçin imkânsız olsun? — İmkânsız Jan, imkânsız... İ- nan ki bunu itiraf edebilmek için korkunç bir cesaret göstermem İ.| cab ediyor, — Bir şey itiraf etme Diyan, Ri. ea ederim söyleme, Ben seni her BA MAŞA YA GAEL ÇA EE YED EE — Bu tahammül edilir şey değil!.. Bü * tün eserim, bütün çalışmam, bütün emek- Jerim, hepsi mahvoldu! Ah, O Allahım, ne kadar bedbahttım! Artık katiyen yeniden başlamağa cesazet edemem. Zaten, yeni den yapsam da, bakalim bu kadar muvaf fak olacak mıyım? Çıldıracağım... Vallah gılıdaracğım!, Hakikaten, biran, aklımı . kaçıracağımı sandım.. Ne kadar büyük bir yeis içinde kıvrandığımı tasvir edemem. Ayni zamanda hiddetten de titriyordum. Eğer şu anda, o meçhâl serseri elime bir geçse, herhalde onun için çok kötü olurdu. Durmadan söyleniyordum: — Ah, alçak, ah, sefil! Ona ben ne fena“ ik ettim de böyle hir kötülüğü bana yaptı? Fakat bir elime geçse.. Hani, yok mu, çiğ çiğ yiyeceğim herifi!... Bütün soğuk kanlılığımı kaybetmiş, ne yaptığımı, ne dediğimi bilemiyordum: Hid detim Adeta gemi azıya almiş gibiydi. Bu anda, Melikenin sesi aklımı başıma getir di; — Muhterem ( sanatkâra ne olmuş ki, böyle bir sürü garip kol O hareketleri ile, kendi kendine söylenip duruyor? Uzaktan gelirken hep sizi seyrettim.. ne oluyorsu” nuz, kuzum? merak ettim.. Hiddet ve yeisten boğuklaşan bir sesle: — Bakınız, bayan Melike! İşte, ne oldu- ğunu siz de görünüz!.. Asâhım o kadar bozulmuştu ki, bu sözle- ri söylerken resmi işaret etmek Üzere uzat- tığım kolum zangır zangır titriyordu. Bir hamlede yanıma geldi. — Bakınız, dedim, eterim navi berbat oldu!... Bütün emeklerim havaya gitti. Ar ık hepsini yeni baştan yapmam lâzım. Erdişe ile: — Nasıl!? dedi, eseriniz bozuldu mu? Merak ve üzüntü ile dolu nazarlarırı ba- rü çevirmiş cevap bekliyordu, — Yoksa, dün verdiğim fikir.. Derhal sözünü kestim: — Hayır, o değil...! Baksanıza, görmü- yor musunuz. Şu ilâvey Parmağımla, barabelerin üzerine yapılan münasebetsiz konak resmini, dahâ doğrusu hayaletini gösteriyordum. Sözğüme devam ederek; — Ah, dedim, bana bu oyunu oynamak- tan çekinmiyen o melünu bir elime geçir sem, dünyanm kaç bucak olduğunuona gösterirdim! Pis! mendebur! alçak! sefil!,. Bir yakalasam, ben bilirim ne yapacağı" Genç kız, bir söz söylemeden, tabloyu, felâketi tetkik ediyordu. Dişleri , #ekılmış, yüzü gerilmiş, bütün dikkati bir nuklaya toplarmiştı. — Ey, buna siz ne diyorsunuz, bakalım? Bir cevap vermiyorsunuz, bayan... Çünkü $iz de bunun tamir o edilemiyeceğini anlı- yorsunuz, değil mi? Biran gözlerini bana çevirdi. Yüzümde" ki yeis ve teessürü görerek, gözlerini indir di. Sonra, gene bir şey söylemeden, tekrar resmin tetkikine koyuldü, Onun bu süküneti beni büsbütün gileden | çıkarıyordu. Teessürüme, hiddetime iştirak etmesini istiyordum, Bu duygumu biraz iğ-| meli olarak ona anlatmaktan kendimi Ala- madım. Çünkü artık sabrım son tahanr mül noktasını aşmıştı. seyden fazla soviyoru” öğrenmek istemiyor velden, bilmeksizin 0 — Atfettirecek bi tim yok Jan, Sen be” güne aşkımsın. Delikanlı sevinçle ar — O halde mesele TÜN — Fakat birleşmeni te rağmen imkânsız! — Niçin? Birle miyor? — Bizzat ben azdan her şeyi meeburiyete boyun hastayım sevgilim, hastalıkla matğlüm. — Mâni dediğin bü seni tedavi ettirir, # — Bırak da Hastalığımm tedavisi Kendini e ez d Hiçbir ümid ve biçi gi si yok, Benim van lâket mahkümu olark nem delirerek öldü. himde onun korkunç lerini taşıyoruis. Bi bir mahlük haline çareye baş vuruldu, fı Ji hakikati benden diler. Öğrendim. En meşhur doktorl# 4 tikbalimden ümidleri yette sevmek, sevilmek "e kurmak hakkma saglik di anladınız mı? Klerjo, dimağı kor” anlamak istemiyormuf kınlıkla genç kıza bakti — Tedavisi gay otür 1 Ben hiçbirşey fal Genç kız onun sözünü bahtlığını, kahramanc8 le, çırçıplak sevdiği ri önüne serdi: — Zavallı Jan! bi nin için olduğu gibi b bir azab olacak. Bir ber yaşamak ıstırabı cek misin? Biliyorsun g” diden bazt buhranlar bir müddet için hafızsfi rum. Hayatımda öyle * ki, o esnada re yaptığ düğümü «.nradan habii kân olmuyor. Meselâ Ö böyle bir bubran geğ duğum salona bir zi Biraz sonra buhran esnasında n6 söyl ğımı bilmiyorum. O düm, hatırlıyamıyorus Ab! Jan, merhamet? * aşkından bahsetme... git. Nekadar ıstırab © müyor musun? İstikbal “4 hulyalarını söyliyorek kat daha arttırma! BÖLÜ İ vaziyetimi unutarak bei hakikati söylemiyerek datmıştım. Affet beni! Sustu, Gözlerini kapa 2 Klerjo ona yaklaşi. direksiyonda tukallös parmakların: yavaşça © rini avuşları içine ajdi tatlı bir sesle: zn dedi, hayatımı verdim, has zümü ve aşkımı geri lim. Biribirimizi isonra zandette de, İümitte de müşterekiz Bunun üzerine, çekingen bir tavırla, elini | inanmalı ve bilhassa kaldırdı. Tablomu mahveden, rezil eden v konak hayaletini işaret ederek: -- Sizi... kızdıran. şu bina mı? dedi. — Tabil — Ya!. Tereddüt ile devam etti; —-Ben.. bilmem kil nasıl söyliyeyim... Bu işten anlamam ama... (Devami var) yan, Mucize olacak v€ çeksin. Aşkımız böyel BİT ratmağa kadirdir. Hastasın diye seni rım Diyan? Benden b” reketi nasıl olur da b yir. seni bırakamam Ar nitsin, İS YE EPP. ON ' EE 48 Emi 1d

Bu sayıdan diğer sayfalar: