10 Mart 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

10 Mart 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5-40 MART — 183p ek gözlü hpat — Mükemmel bir fikir kont! b va kapısını kapadım ve etrafıma “ım. Dekor gene değişmiş, ilk ilin zamanki mobilye yerli ye- tu ça Manşertonun mektubunu 0 yak için otelde ses ve sadanın ke- Müresini bekledim. Klayfın odamın Yındaki salondan çıkıp gittiği- inan getirince kapının önüne koltuk sürecek üzerine yattım ve tab çıkardım. yaş 8 Manşerton pek derin okunu me emiyordu, Buna mukabil ya” kay Ecemmel bir karınca duası a iz. Bazı cümleleri anlaya” çin birkaç dela ookumağa Mey mi rim ismim mis Manşerton de- »« Hakiki ismimin Süzan Darreş ğun zannetmekteyim. Zanne- nim dedim çünkü artık bundan <min değilim. Deli olduğuma İl» imeyiniz sakın, İki seneye İİ tn bir zamandanberi burada ol- : m halde bir defa bile ismimin | üz edildiğini öşitmedim İç, Saya istirahat maksadile gelmiş İt Gelir gelmez beni bu mahzene » Sekiz gün, sekiz gece orada Seyİ görmeksizin kapalı kaldım. a derin penceresi bile yoktu. 4 Ne Ara sıra, kapı aralığından ek- a VE tu veriyordu. Bir hafta son maş a çikarttığı zaman korkudan | deli olmuştum. ira © zaman “siz mis Manger Big dedi, “Amcanız sir Arşi- i geçenlerde öldü ve nün Yarisisiniz.,, İ le; atandanberi başımdan geçen: > anlatmak isterdim. Fakat —)— delerden kurtuldum. Pencereye koş- tum. İngiliz kadını bahçede dolaşır yordu. Beni pencerede görünce gü- lümsedi. Mukabele ettim ve bahçe- ye derhal çıkacağımı işaretle an'at- tım. Etrafına bakındı. Sonra cebinden bir kâğıt çıkararak bana gösterdi. Yeni bir mektup muydu? Kâğıdı yolun kenarma bıraktı ve üstüne bir taş koydu. Gene etrafına göz gezdirdikten sonra uzaklaştı. Bir kaç dakika sonra ben de âşü" ğıya indim. Otelden çıkacağım sr rada direktörle, yani şu beyaz saçlı adamla, karşılaştım. Bana bir gün evvelkinden daha bedbaht göründü. Bununla beraber mahzun bir tavırla gülümsedi. Tatlı bir ses ve nazikâne bir tavırla: — Hizmetten memnun musunuz? elendim,? dedi Ben de gülümsedim. — Her şey mükemmel! Gözlerinin içine bakarak ilâve et- tim: — Fakat bazı şeyler var ki bana pek garip göründü. Müsaade ederse- niz onları önlemeğe çalışırım. Şaşırmış göründü: — Bir şey mi değiştirmek istiyor” sunuz elendim? Neyi değiştirmek niyetindesiniz? — Dediğim gibi bazı garip şeyle" ri... Telâşlanmayınız. Sanıyorum ki bu değişikliklerden siz de memnun kalacaksınız. Bana itimat ediniz. Ona niçin bunları söylüyordum? Ne yapmak fikrindeydim? Kati hiç bir plânım yoktu. Biraz da blöf ya” pıyordum. Fakât bu biraz da vazi* fem değil miydi? Bu meselede en mühim şeyin etrafımdakileri öesaret lendirmek olduğuna — İnanıyordum. Bunların bütün kusurları cesaretter mutlak “surette mâhfumiyetleriydi. Düşmanlarımiz fe kadardı ki?Bir leşirsek onları yenemez miydik? Za- | fere inanmak mücadelenin yarısını ,, | kazanmak demektir! irili ii iyeti yok, Kim © sizi ikaz ediyorum: Yorsanız kaçımız. Beki vakit geçmemiştir. Erkek- Yapamadığımı . yapa” Klayle karşı kendinizi ilirsiniz. Belki ben de gelirim, belki gel 4 ; TM bilir miyiz? Firar alâkadar ediyorsa bu ©, Deşte bahçede buluşalım. atte bahçede gezmeğe çı Mirim ki konuşmak fırsatı” beraber size şimdiden Vereyim: Bu cehennemden Mümkün olduğuna ben ki glmamayorum. Hattâ sizi ta- EE, 7 Cesaretini gösteremi” : Sebebini sonra ilan gelem de muhtemeldir. Bu- Pay Sy çe Bu 3 söylerim. İş varı çok iyi bildiğim i- Rat ma vala muvaffak olur d size, Parise gidiniz ti Kutzu görünüz. Ken kar sürde 19 numarada Sine 5, oturur. Bu mektubu İl ni Bana yardım rsa onları esi! i Sirin, ei i tavsiyelerde bulu- Sig ce bitiyordu. Birkaç Sonra saatlerce dü- şa altında işittiğim a Üzerine daldığım düsün: — Bazı garip şeyler mi? Ne de- mek İstediğinizi ( anlıyamıyorum. Elimi omuzuna koyarak: — Beni dinleyin dedim. Burada kimise mesut değil, aldarmıyorum de | gil mi? — Mesut olmıyan kim? Mis Manşerton, matmazel Frans, oğlunuz Jak ve bizazt siz.. 40 Emperya, ve başkumandan Alti- yeri... vihin biç Nakleden: F. K. | — Mesut olmadığımızı nereden öğrendiniz. | Canı sıkılan biradam O tavrile omuz silktim: — Hakkınız var. Bunlardan bara ne? Ben burada bir (yabancıyım. Pekâlâ. Kapalı kelimelerden anla" mak istemiyorsunuz mademki, siz bilirsiniz. Yanından ayrılarak bahçeye çık- tım ve doğru İngiliz kadının yerleş* tirdiği taşın yarına gittim. İğilerek taşı kaldırdım. Mektup orada yok- tu. Birisi almış olacaktı, kim? — Bir şey mi arıyorsunuz kont? — Evet. şey... Doğruldum. Klayf karşımdaydı. Gene 0! Bu adamdan kurtulamıya" cak mıydım? — Hayır. Bir şey aradığım yok. — Öyle mi? Belki de taşı tesbih böceklerinin hayatımı *etkik maksa- dile kaldırmıştınız? Alay ediyordu. — Bundan size ne? Bu sizi alâka“ dar eder mi? — Tabii alâkadar etmez. Fakat ben o taşın altında dörde katlanmış bir kâğıt aradığınızı, kâğıdın oraya mis Manşerton tarafından konuldu- Şunu sanmıştım. Ne ise bunun ehemmiyet yok, Mis Manşertonun fikirleri sizi bu kadar slâkadar ediyor demek? Halbuki © nun fikirleri çok gariptir. Zavallı kadıncağız delinin biridir. Siz de bunun farkına varmış olacaksınız zaten. İşte onun deliliğini isbat e decek bir vesika daha.. Taşın altın- da duran mektubu veriyorum; oku yun. Sesinde tatlr, fakat fevkalâde müs tehizi bir ahenk vardı: — Alın, alın. Korkmayın canım. Hızlı okuyun rica ederim, > Uzaltığı mektübu alıp okudum!” “İlk mektubumda unulluğum bir noktayı bildirmek isterim, Kaçmağe | muvaffak olursanız küçük Fransı da yanmaz alımı Klayf onunla ye” kında evlenmek istiyor. By çocuğu mutlaka kurtarmak lâzem, Tek gözlüden daima çekininiz Size yardım eder gibi görünmesi ihtimali tardır.. İnanmayınız, olçağın biri- dir, (Devamı var) KAHRAMAN HAYDUD Ebedi Sersem! O gün, bir gey satmalmak için bi- alklete atlıyarak çiftlikten Silivriye gitmiştim. Bu kasabanın eski ve dar yollarında gezmeği pek seve. rim, Fakat meydanlığa gelince bü- yük bir inkisarı hayale uğradım. Meğer panayır varmış, Her taraf. ta renk renk çadırlar kurulmuş, ba- rakalar yapılmıştı. Kulakları tır- malıyan gürültü içinde bir müddet dolaştıktan sonra karşıda ve tenha bir yerde bir “atlı karınca” gördüm. Bu atlı karıncayı, ortasına bağlan. miş olan zayıf ve beyaz bir beygir mütemadiyen döndürüyordu. Fakat bütün dolablar, tahta atlar boştu. Yalnız, ellilik bir adam beygirler- den birine spışmış, gözleri “Kapalı olduğu halde dönüyor, mütemadi. yen. dönüyor ve arada bir yaşlı bey- gire “dek” diye bağırıyordu. Bir küçük çocuk gibi eğlenen bu ellik ağamm karşısında tabii şa - gırmış kalmıştım, Merak ettim. Ben de kendisine en yakın olan küçük a. rabaya atladım, Şunu söyliyeyim ki, bu atk karmca öyle müzeyyen ve mükellef değildi. Bir hayli ve fevkalâde süratle döndükten sonra, canlı beygir, 6- fendisinden aldığı emre uyarak a. dımlarını hafifletti, Ellilik adam tahta beygirinden inerek geldi; be- nim yanma ötürdu. Ve nibayet pek yorgun ve mahzun olan zözle- rini de açtı Nezaket ve sükünetie konuşmağı başladım: — Siz makinenizi pek uzağa koy, muşsunuz, dedim, — Göç kaldım, diye cevab verdi, bu yerden başka her taraf dolmuğ- “İt. On beş gün evvel buraya gele. ceğimi de bilmiyordum. * Zaten bu | ti. atk karmcayı geçân hafta setmâl- dım, Daha evvel bir nişanatma dük- kün vardı, — Nişan dükkânmı satıp da ni. çin bu sti karnıcayı #ldınız; sora“ bilir miyim? — Bunun hikâyesi uzundur. Hat. tâ yalnız bir hikâyesi değil, birkaç hikâyesi vardır. Hem, kadm hikâ- İyeleri,,, Sizi alâkadar otmiyötek şeyler... — Niçin alâkadar etmesin? An- Aşcı kadınları ve yamaklarıs m, çamaşırcıları, müzeyyen gon bir devrinde, bu doluna memur sandalcıları, ve derece parlak ve nüfuzlü bir fa- hişeye tesadüf edilmemiştir. Emperya Venedik siyasetinde pek mühim roller oynıyabilir- di Fakat, o her geyden, her dü- şlünceden evvel kalbini ve duy ğularını, hayvani ihtiras ve a$- kın öldürücü zevklerine sapla. mıştı. Emperya, kendini düşdüğü bu uçurumdan kurtaracak bir vamtaya malikti: Kızı. Annesinin düşkün ahlâkiyle temamen tezad teşkil eden ma- süm, saf, güzel bir kız.. Böyle bir evlâda sahip olmak bile Emperyayı tuttuğu ve yü- rüdüğü yoldan çeviremedi. Çün kü daha kuvvetli, dahâ haris bir hissin esiri idi. Kıskançlık. Emperya bahsettiğimiz müsa- mereyi üç günde hazırladı, Fahişeye, Jan Daviladan kal- mış olan bu geniş sarayın içi âdeta küçük bir memleket gi- biydi. Hususi tualet ve hizmetleri. ne ayırdığı kadınların mikdarı on beşi buluyordu. Ziyaretine gelenleri karşılamak için ise on iki hizmetçisi vardı. Muhaberatını tanzim İçin üç kâtibi vardı, Birafırı kitara ça- lan, mahir musikişinaslar ve şairler sarmıştı. daha hir çok hizmetkârları say makla bitirmek kabil değildir. Bütün bu maiyet halkını ge- niş salâhiyetli bir kahya idare ediyordu. Müsamere günü Empetya, kahyasının refakatinde sârayı- nın İçini ve dışını dolaştı, 'Tef- tiş etti, Bir iki heykelin yerlerini de. gistirdi. Vazoların içindeki çi- çekleri eliyle tanzim etti, Yes mek ve meyve <iistelerini göz- den geçirerek bazı emirler ver di. Sarayın iç ve dışını kıymet- gar halılarla süsledi. Her şe- yin arzusu dahilinde yapıldığı. na kanaat getirdikten sonra da- iresine döndü. Akşama kadar vaktini asabi buhranlar içinde geçirdi. Ortada hiç bir sebep ol- madığı halde kahkahalarla gülü yor, sonra birdenhire gözleri körararak bilmediği bir kederin tesiri ile sapsarı kesiliyordu. Saat beşe doğru, odasından çıktı. Sarayın sonunda kızı Bi- yankaya ayrılmış olan daireyo doğru ilerledi. Biyanka burada herkesten uzak bir hayat yaşı- yordu. Mamaafih Emperya kızını bir çember içinde, sıkı bir nezaret altında 'bulunduruyordu. Pek seyrek olarak kızı ile beraber gezmeğe çıkardı. Gezme esna- Yazan: latın; belki biraz müteselli olursu. nuz, Muhatabım omuslarını silkti; bu hareketiyle “mademki istiyorsunuz, peki,, demek istiyordu: — Bütün felâketimin sebebi ka- dımlardır, dedi, yalnız benim değil, birçoklarınm böyledir, Bütün hâya. tımca yalnız bir kadına bağlanmak, sessiz, asude yaşamak emelindey- dim. Fakat, sadeco İstemek para etmiyor. İlk sanatın bir ticarethanöde hizmetçilikti, Bir gün civar pana « yırlardan birinde güzel, esmer bir kız gördüm. Bu kız gözlerimi ka. maştırdı. Panayırda tuttuğu küçük bir klübede öteberi satıyordu, Ta- param olduğunu söylediğim için 6- ğer mliştereken bir dükkân alırsak benimle beraber oturacağını söyle. di, Güzel bir âükkün satmaldım. Be- raber yaşamağa başladık ve hemen ona bağlandım. İşimiz yolunda gidiyordu, İki 6. ne sohra dikkat ettim ki karımla hizmetçimizin arası pek iyi... Tabi! kızdım, Karım bir gece, sessiz #6- dasıx, hizmetçimle kaçtı. O kadar müteessir oldum ki, hemen bütün dükkânı sattım, Artık onun o kadar iyi hazırladığı, tertib ettiği eşyayı görmeğe tahammül edemiyordum... Fakat yapayalnız yaşanılmaz değil mi? Birkaç ay geçince güzel, sart- şın bir kızla tanıştım ve hemen ev. lendim, Bu sırada bir de oyuncak dükkânı satmaldım. cisiyle gitti. Bu darbe de müthiş- Artık panayırlarda satıcılık e. demezdim. Fakat yaşamak İğ zım, Tesadüfen bir “garibei hil. kat” buldum, Küçük hortumu 0- lan, ayakları kurbağa gibi besik bir koyun... Bulunduğu dükkâüm dükkânın içindeki resimleri satın aldım. Biraz sonra güzel bir es- mer olan Pakizeyle tanıştım. Bir müddet beraber yaşadık. Derken, bir gün, ana olmak” ilzere bulun- duğundan bahsederek koyunu sat mamı söyledi. Hemen bu arzusu- bil konuştuk. Kendisine, bir parça | Bir gün o da bir panayır diş-| Hikâveci nu yerine getirdim. Fakat, koyu- nu kim satın almış bilir misiniz? Pakizenin âşıkı. Tabi! Pakize de onunla böreaber gitti. Adeta öle. ceğimi zannettiğim #irada sakallı, bıyıklı bir kadınla tanıştım, Fa- kat, güzel bir kadm Allah için. Beni çıldırasıya sevdi. Paraca pek sıkıntıda olduğundan, borela- rını verdim. Beraber yvaşamağa başladık. Bu da bana ne yaptı bi- lir misiniz? Hepsinden fena. Bir Amerikalıya âşık olarak sakalını tıraş etti. Ayrıldık. Bu sefer de saçları pek kırmı- zi, genç bir dul kadın buldum. Bu kadının kocasının bir nişan at ma dükkânı varmış. İşleri pek ka, rışıktı. Hepsini yoluna koydum. Nişan atma dükkânını Üzerime al- | dım. Ve dul kadına diğerlerinden daha fazla bağlandım. Kendi ken- dime: “Artık ölünceye kadar bu!” diyordum. Ah, ne hayal!.. Bu ka- dın da, günün birinde, vaktiyle nişanlısı olan bir adama tesadüf etmiş. Tabif benden çok genç ve çok güzel bir adam... Bir akşam ikisi birden ortadan kayboldular. Artık bu sefer büs- bütün deli olacağımı zannettim. Nişan atma dükkânını sattım. İş i te hayatım... Muhatabım ayağa kalktı, bey- gire bağırdı. Tekrar süratle dön. | meğe başladık. Sordum; —Demek ondan sonra da bu at lı karıncayı satın aldınız? — Evet... Bir atlı karınca. Dal- ma, dâimâ dönecek bir gey... Ta ki ben de içinde sersem olayım.. İhtiyaca acıdım. üç silâhşörler Kitabı hazırlandı Okuyucularımız matbaamıza uğrayıp İ alabilirler KESEN EŞİ YER İ KAHRAMAN HAYDUD 37 Yalnız kalınca İskala Brino, Rolana sordu: — Acaba muvaffak olabilecek miyiz dersiniz, monsenyör?. Rolan tebessüm etti- — Müsterih ol İskala Brino!, Babalık hissi ile dolu kalbin râa- hat olsun. Biz, teşebbüsümüzü yapmak, bir sarayı kuşatmak ve bir kadını yakalamak için tam iki yüz kişiyiz. — Hakkınız var monsenyör!.. Beni af buyurunuz.. Bu akşam zahâlinize karşı eskisinden zi- yade ve hudutsuz bir itimat bes- lemeğe mecburum. Kızımı kurta- racağınıza ve bâna teslim edece. ğinize eminim.. Çünkü vaad etti- niz.. Fakat emin olduğum halic bilmem neden gene korkuyorum. Ani bir felâketin zuhurundan ür- küyorum. — Merak etme, Bu akşam saat sekizde Biyanka annesinin sar yındaki dairesinde sağ ve salim bulunuyordu. Bunu tahkikat ne- ticesinde kat'i olarak öğrendim. Tabii sekizden sonra da orada kalmıştır. Korktuğun gibi bir felâket vukubulmamıştır. İskala Brino bir müddet sü- küt etti. Sonra: — Monsenyör; dedi. herkes? emirlerinizi verdiniz, yapacak- lar vazifeleri tayin eylediniz. Yalnız ben kaldım. Emir ediniz. Bu teşebbüste benim vazifem, rolüm ne olacak? — Senin vazifen yok. Sen yalnız rıhtım üzerinde, Emper- ya sarayının kapısının karşisın- da bulun, muayyen olan sâate, yani iki buçuğa kadar bekle... — Nicin bana da bir vazife vermediniz? Rolan elini İskala Brinonun omuzuna koydu: — Niçin mi? Çünkü sen gim- di evlidina kavuşmak heyca, “nında bulunan bir babasın, fik- rin dağımık ve kalbin helecan- lıdır, Ellerin titrer, Ufak bir te- reddild ise işimizi bozar, Sözü- me itimat et. Beni ve arkadaş- larımı hareketlerimizde serbest bırak. Daha müşkil zamanlarda ve mevkilerde muvaffak olan bir adam için bu akşamki gibi müsaid vaziyetli teşebbüsler e. hemmiyetsizdir. — Monsenyör, her şeyi, her tedbiri evvelden düşilnerek tat- bik eden dehânızın takdirkâr- yım. Haklısınız, fakat bü men- hus saraya, daha doğrusu bu i- ne bizzat hücum ederek giremi- yeceğimi düşlindükçe müteessir oluyorum. — Saat iki buçuğa kadar sab, ret, — Edeceğim Monsenyörl. Filhakika Rolan en ziyade İs. kala Brinonun hiddet ve gale. yanından endişe etmişti, Hayduda eli ileitidal tavsiye

Bu sayıdan diğer sayfalar: