12 Haziran 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

12 Haziran 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EN PP EE EE N TARİHİ ROMANI 25 Yazan: Muzaffer Muhittin | Büyük Mogol devletine şe- refli bir istikbal aramakla uğraşıyordum. Bilirim efendimin devlet maka . |dik, bin işve İle vücudunun bütün mmda görü yoktur. O bir lokma ve bir hırka ile kansat eder derviş bir kişidir. Ama tehlikede olan sefinei devlet olunca elleri böğründe bom- boş durmak da kârı akil olmaz. Devletlâm saraya sığınmış cariye, nizin oradan tard ve tekidini düşü- nürken ben büyük Mogol devletine gerefli bir istikbal aramakla uğra- #iyordum. İlhanlaramın (tahtında tecrübekâr bir melik, Bizansa doğ. ru yürüyen kuvvetli hir devlet gör- mek istiyor, ve bu maksat uğrunda da garb hududunda yıllardanberi rum tekfurlarıyla harb ve cidal ha linde bulunan Osmandan devleti . mize bir müttefik çıkartmağa çaba- lıyordum, Onun için sizden Olcayto- nun ölümünü ve Osmanm himaye. sini istedim... Hırsın girmediği yer yoktur, Klü besinde yarı aç yatan dilendinin gönlünden tutunuz du, şarktan gar. ba at koşturan, iklimleri bir rüz . gür hızıyla aşan, yanan şehirlerin ateşleriyle bir şehrayin yapan ci- bangirin dimağna kadar her yere girer, Şimdiye kadar ömrünü tarih kitahlarının soğuk uzletine göm - miş vezir Raşidin yüreğine neden girmesin ?.. Alemivezir, Hüsnünün zincirine Gazan? Olcaytoyu, Mirayi bağla - yan Afrodidinin hüsnünn! karşısn- da şüphesiz kolay kolay mağlüp olmazdı, Fakat fettan kadınm, bü- yük bir talâkatı ilsan önüne serdi- ği ihtiraslı âlem've yaptığı teklif vezirin gözünü kamaştırmıştı, raşit dişünliyordu.. Bu güzel kadm fik- rinde samimi olmayabilirdi. Fakat tasavvuru yerinde bir tasavvurdu.. Bu düşünce niçin bir hayal halinde kalsın da bir hakikat olmaşm.. Raşit büsbütün yumuşumuştı, çok tatir bir sesle: — Afroditi, dedi, sen mekri Hu- dada olduğu kodar umuru siyasette de Behredar bir hâdire devransm. Föyin düşünmeğe değer, Amma bu işta çok teenni lâzmm,, Vakrt hayli ilerledi. Akşamın hajrından sabalım şer- ri yekdir; derler. Şimdi git daire- ns uyu, istirahat oyle. Yarm bu mevzu Üzerinde bir daha düşünür ve görüşürüz bakalım gün doğma - dan meşime - i - şeb'den neler do- far, Atroditi, ağır ağır oturduğu 80- dir üzerinden kalktı, mahir bir hey keltraşm elinden çıkan mermer bir heykel başı kadar güzel başını dim kıvrımlarını ihtiyar vezirin bekış ları önüne seren mevzun bir yürü yüşle odadan çıktı, kendi dairesine doğru yollandı. ... Gece ilerliyor, gökte yıldızlar bi- rer bizer koyu bir bulutun altında sinmeğe başlıyor. Sema şark tara- | fından gittikçe karaniıklaşıyor, ha- fif bir meltem halinde esmeğe ba- ayan Trüzgir şiddetini artti. Meyva bahçelerinde ağaçlarm yük Wü dallar: eğildi. Ufukta yıldırımla- rm ateşten izleri parlıyor, Bunlar başlamak üzere olan fırtmanın ilk alâmetleridir. Şehrin karanirk sokaklarında cin ler top oynuyor. Evler derin bir uykuda,. Kale kapılarında tolga muhafızlar nöbet değiştiriyorlar ve sesleniyor: — Türe var olsun, gün doğu- yor, — 'Türe var olsun, gün doğu- yor. Yeni nöbetçi kale Uzerinde yer - leşti. Fırtına ufuklarda kudurmuş bir köpek gibi uluyor.. Birbirini ko- valaydn gimgekler gözyüzlnde şeh- ri âyin yapıyor. Ova derin bir ses- sizlik içersinde, Tolgalı mubafız u- yuklar gibidir, Ovada uzaklardan gelen bir hare kek canlanır gibi, Bir süvari ulu- yan rüzgüra aldırmadan atımı mah- muzlıyor. Beyaz atın ağzı köpük- ler içersinde,. Mağrur bir koşu ile kaleye yaklaşan hayvanm karam muhakkak -kKanlıdır.' gom « Süvari ne: beygirini » düşünüyor, ne de fırtmanın gükreyişine kiymet veriyor. Onun bir tek emeli var. Gü neşle beraber şehre yetişmek, Gece karanlık.. Ara sıra ufku yırlan şimşeklerin ışığından başka aydınlık namma birşey görünmiyen bü karanlık ovayı yolcu pok iyi bi- Miyor.. Hareketlerinde en ufak bir tereddildün izi yok. Ovadan geçen üfak bir çayı elile koymuş gibi bul du. Atmı mahir bir süvari gibi de- renin en az akıntılı yerinden sürdü, Öbür sahile göçtü. Mağmum bir güneş bulutları yırt mağa çabalıyor. Ufukta Ince bir ki- zdik var, Tan yeri ağırmağa başlı- yor.. Uzakta kalelerin kara ve ka- ranlık gölgeleri beliriyor. Süvari “atını bir daha mahmız- ladr, Kalenin önünde bir şimşek gi- bi parladı: — Tez kapıyı açım. o liği Uyuklayan muhafız bu gürlüyen ses karşısmda birdenbire silkindi, yerinden fırladı ve kargısnı boşlu- #a doğru salladı: — Kimdir 0? ” — Yabancı değil, tümen beği Miray'ın adamıyım,. Efendime diye- eeklerim var.. tez kapıyı açın pö- betçi bü kadar ufak birşey için re- hatının bozulduğuna Adeta öfkelen- migti: — Deli misin sen? Gün ufuk #- zerinde yükselmeden alaca karan- lıkta kale kapısı açilir mı? Bunu bilmez gibi fecirden evvel se diye kapıyı zorlarsm be adam! Yolcu sesini bir kat daha yükselt ti: — Nizamı sizlerdca daha iyi bili- rim.. Amma iş acsleğir, leklemeğe müseadesi yoktur. Miray Bey bana “ne vakit gelirsen gel, kale kapı » amdan seslenir, kapıyı açtır::, hem ona şu emaneti verirsin..,, demişti. Acelocl süvarinin eli kuşağna dalmış, oradan kırmızı bir kese çı- karmıştı, Keseyi elinde şikırdata- rak: — Sen bilirsin, istersen açma, zaten gin doğmak üzeredir. Biraz dan nasıl olsa kapı açılacak, o va- kıt bu emanet te bende kalır.. Altın her kilide uyan bir anah- tardır muhakkak., nöbetçinin sesi yumuşadı: — Bekle, dedi, anahtarları gp geliyorum.. Kısa bir zaman sonra kalenin &- Di kapisi pas Fözdleri “Üzerinde gıcırdnâr.. Süvari şehre girdi. Ke - seyi nöbetçinin eline verdikten son- ra gehrin dar sokaklarına daldı, Süvari ayni mişkm yürüyüşle şehrin sokaklarında bir hayli dolaş tıktan sonra bir evin kapısı önün- | durdu.. Kapıyı çaldı.. Kapıyı a- çan aârna: Miraş'a çabuk haber verin, ben geldim... — Efendim çoktan uyandı. Bu- Jak gelirse derhal bana haber ve- rirsiniz demişti, Bulak, derhal içeriye daldı, bir holü ve bir serdabi geçerek bir böc reye girdi. Miray sedire serili yumuşak İ- “İĞNE CİNÂ Dr e z — Hayır. İsmi filhakika o Mon garddı. Mesleğini (o biliyor muydu- muz? — Şimdi biliyorum. — Şimdi mi? — Tevkifimden önce bu adamın | sim olduğuna dair malömatım yok tu, şimdi biliyorum, Bu sözleri, kelimeleri tarta tarta ve Hellisin gözlerine bakarak söyle. mişti. Devam etti: — Zabıta onun isminin Mongârd olduğunu söylüyor, — Demek biliyorlar? | — Evet biliyorlar, — Ya kaymbiraderim hakkında” — Onu da biliyorlar, Biribirlerine, nedense, itimat bes-| liyorlar ve sempati duyuyorlardı. Bu sempati, Mongardın evinde ilk karşılaştıkları vakit Hellisin genç Kızı teselli etmesile başlamıştı. Yar: dım vaadetmiş, genç kız da ona te şekkür etmişti. O zamandanberi Hellis hep mat mazel Verpen, sirf onun için bu ci" nayet muammasını çözmele uğraş mıştı, Fakat bu mesaisi genç kızın masumiyetini değil, bilâkis suçlu luğurtu ortaya çıkarmıştı. Kompi- yendeki ihtiyar kadının evinde delil bile bulmuştu. Sordu: — Mongardın evinde yalnız my dınız? — Yalnız mı demekten maksa. dınız ne? — Yani sizden başka bir kâtibe, başka bir kadın varmıydı? — Hayır. Ben yalnızdım. — Hizmetçi de yok muydu? “— Yoktu, Ev işlerile de ben uğ” raşıyordum. İki kişi olduğumuz i- çin fazla iş de yoktu. o Zaten ben her gece annemin yanında kalıyor dum. Hata sonu iştllerini de tazaman annemin yanında geçirir” dim. Mongardın estarmı o kismen bu sayede öğrendim, — Nasıl? — Bir pazar günü öğleden sonra annemle beraber Parise gelmiştim. Akşam üstü Senjermene dönüp er tesi sabah tekrar Parise gelmekten se burada yatmağı tercih ettim, Apartımanda odaları dolaşırken mutfak kapısını açık görerek dışarı çıkıp baktım. Mongard altıncı kat dairesini yani bu (o apartımanı & —21-— — Hayır, Hayır mı? Değil misiniz yani? Hellis ona “evet, Ben o Mongard ve Parsonun yaptıkları işi yapıyor rum, ancak onlarla beraber çalışm yorum. Bunu da size itiraf o etmek istemem. Çünkü bu itirafımın sizi benden uzaklaştırmasından korka” rım.,, demeye cesaret edemiyordu. Bununla beraber yalan da söyleme di. — Evet, ben Mongardın meslek: taşıyım. Geriç kız rahat bir neles öründü. — Zabıtaya sizden bahsetmemek» le iyi yapmısım. Kızardı. Söylediği” ne pişman olmuştu. Hellis tatlılıkla sordu: — Benden kime bahsedecektiniz? — Peki, hepsini söyliyeceğim. Po lise hakikati anlattım. Beni itham ediyorlardı, biliyorsunuz. Bir mü almış rim' gibi müzmele gördüm. Kendi: | mi müdafaa edebilmek, bildiklerimi söylemek mecburiyetinde kaldım. Biraz durdu ve Hellise ( bakarak sordu: — Bana itimadınız var mı? — Tamamile. Ya sizin? — Olmasaydı şimdi burada bu. lunmazdım. Beni dinler ve sözleri» me inanır mısmız? Anlattıklarımn iyice anlaşılması için çok eskilere kadar gitsem bile dinler misiniz? — Sizi bütün.. “kalbimle dinliyo” rum,, diyecekti, Bunu manasız bul- du, Cümlesini tamamlayamıyarak anlaşılmaz birkaç keelime kekeledi. Öksürdü. Genç kız devam etti: — Ben yokken komşusunun evi- ne girmeğe teşebbüs ettiğini gör düğüm şündenberi “M. Fransuva,. tevdi, Onun e gıları makirlede yazmaktk, * ; İngiliz ve Amerikan muharrirle - rinden iktisadi eserler tercüme et" mekteydi. Can sıkıcı, yeknasak bir iş. Dikte ederken pencere yanında ki tekerlekli koltuğuna o Oturuyor, bazan susarak gözü pencerede, da- kikalarca düşünüyordu. İlk zaman- larda hayalâta daldığını (o sanmış tım, Fakat pazar günkü hâdiseden- beri onu tarassut etmekteyedim. Ha kikatte bu koltukta oturarak o dışa bakıyordu. Altıncı katın kira” a rya YE tist olan kayınbiradeerinizi gözetle matizmalarını falan O unutuvermiş ti. Kendisine bir şey söylemedim. Hastalığının uydurma olduğunu keşfettiğimi de belli etmedim. Ar ran halısı üzerinde bağdaş kurmuş | cak artık ona karşı ihtiyati: olma oturuyordu. Bulakı görür görmez |ğa başladım. haykırdı: Z — Emaneti getirdin mi? ii kanatlanmak, uçmak, düne (Okadar)sesle konuşuyorlardı. HABER ir Edebi Romanı benimsemediği bir varlığı bırakarak| Zeliha kendine geldiği zaman ev-İdan başka ses çikaramıyordu. kendisinden uzaklaşmak istiyordu. “Sen adam olmaz$ın!... Arkadaşı böyle bir hüküm vermek te ne kadar acele etmişti. velâ çok terlemiş olacaktı. Sırtında! müthiş bir sızı vardı. Bütün azası, elleri, kolları bacak” ları sanki külçeleşmiş, Size bunları söylemekle belki hâ-| ateşe sokarım! Ci diğini anladım. Fikrimi bu arada size açıkça söyliyeyim: Onu Mon gard öldürdü: — Ne diyorsunuz? — Evet, Mongard öldürdü; elimi yet akşamı, ya- ta ediyorum. Çünkü $iz onun mesİni 12 sonkânunda onun müthiş so YETİ LAR EE “12 HAZİRAN — 168 7 Ye Le çıktığını gördüm. | Nereye gidiyordu? erhalde değil, Altıncı katta işik daha doğrus yanan ışığın karşıki binanın duvarında tü, Yani M. Parsonun evinde Tunu böylece öğrenmişti. Ben, beşinçi kattan, onların N nakaşalarını farkettim. Bağırıp dg ruyorlardı. Sonra tabanca gain duydum. Bunları polise anla *sas nokta müstesna hepsini — Esaslı nokta mı? — Evet, tabanca sesinden edi Mongardrı beşinci kala gelip venlerini alarak tekrar o $ ikinci ve son gelişinde eldivenli si elinin baş ve şahadeet parmak arasında yuvarlak ve parlak bi tuttuğunu zabıtaya anla! — Neydi elinde tuttuğu? — Tabanca kurşunu kovasi. ? — Bunları nereden öğrendin — Bırakın da anlatayım. O See işi pek iyi kavrayamamıştırd- e si günü evden çıkıp bir daha Eee vi ai görmür oldi” got memeğe karar verdim, Od dişe içinde kıvrdnırken #Z telef” ettiniz. gd Mongard kapıyı vurarak sg açmamı ve arayanın kim ö sormamı rica egiti, Telekom “Mösyö . Verpen, diye fena halde kızdım. Kont zalamağa razı oluktan bel lik bu adamın kocam rini Bİ tahammül edemezdim. Fikrimi disine söyledim ve muh ve gene konuştuklarınızı in gi Bu entrikalı işte bana veriler anlâmak azmindeydim. gör Mongardın, cinayetin e İğfuna'dair anlattıklarına hiç bs İyadım, İşlediği cinayeti ; İS # şeklinde göstermeğe çalışmAğ.. eği cüretti! Belki aldanmıştım. Bİ yp evvel altıncı kattan ikinci ö benimle koridorda karşlaşl we de tuttuğu parlak küçük Ba” men cebine atmak olmuştur neyi beble ertesi sabah onun edi intihar şeklinde göstermek ” hi konuştuklarmızı dinliye* renince ilk işim onun cebiefi tırmak oldu. Bu, barutts kaya t mış bir tabanca kurşunu a di. eri dinledim. Ertesi sabah gelişinizi Yalan söylediğine bir ker€ kanaat getirince oradan bei < laşıp kurtulmak, zabtızya an # Je istedim. Kurşun KOY” ye | çantama koydum. Fakat Sd ya haber vermeme mani niçin? (Devamı var) lekte arkadaşıydınız. ğukta şapkasız ve pardesüsüz dışarı (Devami va w istiyor fakat bir inilti ve bir hıritr | yordu. Bu sesler. Bu melün sesler|vetile bütün bu dıvarları yi Hastalardan biri ona başını dön- dürerek: — Zavallı gene inliyor dedi. Hep sincirlerle bir şeyler sayıklıyor. nereden geliyordu. Gözlerini açtı, Söğsünün Turdüuları içinde acı, acı ağırdı, — Memduh*.. Meemduh?, Burası neresiydi.. Buraya Onu kim geçmişti. Bu oda busu ebedi olan bu uykuyu JO di, Fakat sesi çıkmıyordu. Hasta kadınlar, ğın ve tanıma.İ çırpınan bu acıklı anney€ li biribirine sımsıkı bağlanmıştı. On-) Zelihanın ta yanmdaki (oyataktaldığı bu kadınlar nerelerden çıkmış-İları merhametie yeniden k vi Bahçenin kumlu çakıllı taşları a yakları altında çıtırdayordu. Ali yü rüyordu. Ali bu adımların kendisini yeni bir yola sevketmekte olduğu. mu hissediyordu. Eski Ali, siyah eski smokinler çinde eski Ali, sanki şimdi yeni A: linin arkasından bir uşak gibi gidi” yordu. Sabah olmamıştı. Henüz ortalık bile ağarmamıştı. Yarın güneş doğunca yepyeni bir —74— hayata başlayacağını hissediyordu. Yepyeni ve bambaşka bir hayatı Bu gece ne barikulâde bir gecey- olacaktı. di, Gözünün önünden bir perde sy) İzah edemediği bir sevinç, biraz rılmıştı. Hayatı, her şeyi başka tür.' gwyej yapmak istediği o hareketter Mi görüyordu. Istırabı vardı. Ve bu tatlı bir gurur duyuyordu. ıstırabı bir doğum ağrısı gibi mu kaddes ve faydalı olmuştu. Bir im san doğmuştu. İçinde bir başka in san peyda olmustur. Tıpkı kozasını! Kovuşta sabaha karsı, hafif har #elen bir ipekböceği gibi. Bu insan talardan ikisi uyanmışlar, yavaş maaamam, Gi a ZAN 18 hissetmiyordu. İsirmek için verilmiş olan müscekki" Gece ne müthiş kâbuslar ne müthiş bir rüyaydı. Kendini kendi yatağında zanne| jden Zeliha bu kâbusun kötü tesirin leri söyliyen kadına sordu. — Kimdir bu kadın ne zaman gel l i i i ün tramvay kazasında yara de hasta göğsünün biraz ötesinde 7/ bugün (ramvay e e Memduhun başını eliyle aramak is- e apiğa getirilen mM tedi, a | Fakat kolları kımıldamadı. Mem) — Hani #eceölen çocuğun mma dan yakma Onan Nİ — Zn kd demek dum i ” . Çocuğunun öldüğünü. altında hissetmiyordu. Yoksa ken: Öteki sözünü kesti: disi daha uyanmadan o İşe mi giti mişti, e N kadı “ ni bir şeyciklerden haberi yok.. Amar Odada kim yardı. Kimler o böyle i > konuşuyordu. ,ağır hasta bizden öğrenmesin sonr Lâlırd ebylözlek istedi. Şaşılacak Yir hal olur, Biz fena oluruz! zey sesi da yoktu. İ Zaliha kendi kendine soruyordu — Memduh,. Memduh. demek! Bu feci kâbus hâlâ mı devam edi ları kımıldatmağa kendinde kuvvet yatan hasta bu akşam ağrıları ge-İlardı. Hasta kadınlar korku ile yatakla” din feryadını duymadı. Vücudunu yastıklardan kaldıra mıyan hasta, titriyen başını doğrut! den kurtulmak ümidile yatağın için! — Bu gece birkaç saat evvel.. Har İmaya çabalayarak bağırıyordu: — Memduh.. Memduh! Onün-göğsünün hurıltıları içinde Memduh dediğini anlamak da pek müze'ldü. Doğrulttuğu başı dönüyor. Her. an, bayılacakmış kadar (kendisini zayıf hissediyordu. Bürasını o tanımıyor.. Burada “zah “edemiyordu. Sade Memuhu Sulmak istiyor, Acı acı ona sesleni” yordu: lemduh... Memduh.. Ciğerlerinde ses olsa bu sesin kuv mağa başladılar ve işlerin sini en kuvvetli hisseden içinde nin tesirile uyumuştu. Onun geldi-)rma sindiler.. Nöbeetçi hademe ko-latlayarak kapıya koşup geçmişti. Bütün o korkunç şeyler gini duymamıştı. Onun için bu 582) usta olmadığı için bu hırıltılı göğ-| çağırdı. ... # Abus yüzlü bir hademe gö döşeli koridorlardan aday we Hayır.. Zelihayı kandırıp pg” tırmağla imktin yök. Yerindit yi mak için mütemadiyen ça ve güç duyulur bir seslet — Gideceğim diyordu- Br Memduhu görmeğe gideceğiz sk Hastayı teskin edemiy layan köylü hadzme kadın |, — Sus yavaş söyle kadının dai niçin Deği Ya kendine, KICIYI çağırdı. gi Fakat nöbetçi hastabak' eti! bir şeyler yapamıyordu. Kedi” yari” zın heyecanı müthiş ee tr. Hiçbir şey di gükmişi ğe”

Bu sayıdan diğer sayfalar: