15 Haziran 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

15 Haziran 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çe PEARL $. BUGK| —— HABER — Akşam Postast HAPLAN çeviren: VAHDET GÜLTEKİN | Molli Çu, gözlerini açmadan, artık kalkma vak- ti gelmiş olduğunu anladı, Sant on ikiye geliyor- du, Odasını eski taş döşemesi üzerinde hizmetçi kızm ayak seslerini duyuyordu. Hizmetçi ona kah- valtı için çay ve şekerli çörekler getirmişti. Yatağında görindi, sönra tekrar gözlerini ka- padı. Kollejde her sabah yediği o güzel Amerikan usulü kahvaltıyı bulmak için herşeyini vermeye hazırdı. Sabah kahvaltırmda kollejde Yedikleri gözünün önüne gelince birdenbire karı aetkti; Portskal şerbeti, kremahı yulaf çöreği, domuz su- cuğu ile pişmiş yumurta, kızarmış ekmek ve kah- ve. Ah! hele o kahve! Sıcak kokusu burnunun u- cunda tütüyordu. — Sayı koyayım mu, klçükhanm? Orhidenin tatlı sesi bir frsltt halinde idi, Burada, babasınm evinde, Molli Çu'yu kimse gürültü ile birdenbire uyandırmaya cesaret ede- mezdi, O, babasmın bir tek evlâdr idi. Onu uyku- dan uyandıracak seslerin tatir ve ölçülü olması )ğ- ımdı. Sonra Orhide bir iki kelime fısıldar, Moli yavaş yavaş gözlerini açardı. Bu hizmetçi kızı, daha çok küçük bir yaşta, Moli'nin kölesi olmak Üzere para İle almışlardı. Orhide ondan iki yaş kadar büyüktü ve hanmı dört sene Amerikada kaldığı müddetçe ona en gü- zel, en İnce çamaşırlar işlemiş göndermişti. Molli- nin Amerikalı arkadaşları bıhlara hayran kalırlar: — O! Moli! Ne güzel şöyler bunlar! derlerdi, Ne ince iş! Ne güzel “destin, ler! Ne talihli ktz- sm, Moli! Genç kız bunlara sadece gülümsiyerek muks- bele ederdi, Çünkü, Çinli kölesinin kendisine ines ince işiiyerek, güzel çiçekler, kuşlar, kelebekler yapmasını pek tabif bulurdu, Bazan, Orhide'yi gü- meşta avluya oturmuş, elindeki iğneyi çökerken gözlerinin önline getirir, yalnız bu dilşüince ile bi- 1e.içinde derin bir memleket hasreti duyardı. Fa- kat, bu hasret pek devam etmezdi. Çünkü Moli Çu çalışkan bir kızdı, Amerikan kollejinde de o di yapacak bir iş bulamaması da o kadar canmı , Sikıyordu ki! ..— Babası ile anası kabil cağı onu ahlayamazlar- &! Gözlerini açmamıştır, Açıp da ne yapam? Kalk- Ba da, yatsa da, uyansa da, uyuma ön ayni Çinin cenubundakl bu küçük şehirde yapacak bir iş yok- tu. Orhide'nin 6 küçücük eli hafifçe yorganm ©- zerine değdi: Na — Sonra, gözlerinizi açsanız da baksanız. Si- x6 birşey getirdim, güzel birşey... Ortilde hâlâ ona sanki karşmımda Arsız bir ç0- cuk yvarmış gibi hareket ediyordu, Halbuki Moli, okuduğu mektepte talebelere relslik etmiş, üniver siteden birçok diplomalar almış bir kızdı! Kolleğin en yaşlı muallimi bir gün ona: — Sende karikuldde bir kuvvet var, Moli Çu, demişti: Verdiğin emirleri dinletmesini bilen bir kuvvet, O gün de Orhidenin öyle başınm ucunda #öy- lenmesi Mollinin canmı sıkmıştı. Yüzünü buruştur du. Fakat gözlerini açtı O zaman Üzeri balmumu garsı küçücük, çiçeklerle dolu bir dal gördü. — Nasıl, Necdet bey, siz buralardası- niz ha., Halbuki ben sizi hâlâ Erzurumda sanıyordum. İnsan Btanbula geleceğini bir mektupla olsun haber vermez mi? Bu neşeli sözleri söyliyen çok güzel bir kızdı. İnce, uzun boylu, saçları kestane — Kamay! diye haykırdı , Demek bambu bah- Şesindeki o bizim eski çalı çiçek açtı ha! Örhide gülümsiyerek: — Hem de öyle çiçek açtı ki! dedi, Üzeri pıt. rak gibi! Koncalarm bugün açacağını dünden anla, muştım, Bu sabah, görmeyin, ağaç bir külçe al- tn! Genç kız: — Bahar! diye haykırdı ve karyoladan (irla- dı. Açtı mı, kış geçti demektir! Hemen, büyük bakır ibrikteki kokulu su ile yüzünü gözünü yıkadı, sonra sicak çayı yudum yu- dum içti, Orbide dalını yeşili cilâk bir toprak vazo. ya koymuştu, Molli bu çiçeklere bakmaya doyamı yardu. Sonra birdenbire: — Beni bu sabah bu kadar sinirlendiren bu çiçekler olacak, dedi. İçinde çabuk yürümek, aceleyle (o konuşmak, her yaptığı işte acele etmek için duyduğu histen adetâ utandı. Annesini bile acele ettirmeye ça- saşmıştr. Annesi: — Bir şey unuttuk mü, Ma-li? diye soruyor. du, Tüssüyü, mabedde yakacağımız ayakkabıları, mabuda vereceğimiz hediyeleri, benim su çubuğu. nu, mendilimi,.. Hepsini aldık, değil mi? Orhide, kızım, yiyecek sepetini koydun mu? Çayı? Bir iki görek de koy; belki acıkırız... Nebati yağlı olsun, iç yağlı olmasın, mabudlara hürmetsizlik olur. “Allaklar içyağ kokusunu derhal duyarlar, bi- Urain değil mi, Ma-1i7 Bu kokuyu da hiç sevmez. ler onlar! Daima söylerim! kardeşinin dünyaya ge- lir gelmez ölmesi bir gün evvel mabede gittiğim zaman domuz eli yediğim İçindir, İlâklar nefe, simden bunun kokusunu almış olacak... Sargı içindeki küçücük ayakları Üzerinde, ade- tâ sallanan bu güzel, minnacık annenin (Omanasız sözlerine kızmakta fayda yoktu! Molli onu haki. katen çok severdi, Fakat kendini tutamadı, İçini çekti: — Bıktım artık! dedi, Mebede (gitmekten, böyle saçmalar dinlemekten biktım artık! Annesini, hümalların taşıyacağı” tahtravana kolundan tutup bindirirken de,-sabredemedi, . bir- denhire coştu, hiddetli bir sesle: — Sana dahn evvel de söyledim, anne, dedi, Bu eski, manasız mabudlara gidip dua etmek boş şey! Annesi şiddetle: — Sus! diye onun sözünü kesti, cinler vardır, duyar! Molli, ciddl bir tavırla tekrar söze başladı: — Anne, dedi, Amerikada... — Onlarm da ilâhları var, memleketin kendine Bunlar ya topraktan yahut da rüzgârdan, — Hiçbirinden korkmam ben, Yanımızda değil mi? Her göre mukaddesatı vardır. doğmuşlardır, ya sulardan, Molli bunları söylerken, yoldan geçenler anne- sinin yüzünü görmesin diye İabtrevanm perdesini düzeltiyordu. Çangçov'da hiçbir kadın, hele memleketin en zengin ve en eski ailelerinden birinin büyük oğlu. nun karısı olan bir kediın caddelerden başı aşık geçemezdi. 1s HAZIRAN, — 99 İĞNE CİNAYETİ 4 Dez Deri e — Olabilir. Altıncı kattaki iki! hede bir telgraf yazıp eve dön. kardeş İngiliz de dahil olmak üze re binanın bütün sakinlerinin ci. nayet saatinde evlerinde olduğu” nu unutmamalıyız. Bu vaziyet bi- lâistisna her kiracıyı birer birer taramamız lâzım. Kapı vurulmuştu. Komiser: — Giriniz, dedi. Gelen bir hademe idi: — Sizin için bir telgraf efen dim. Şimdi getirildi. — Teşekkür ederim, Telgrafı açarken konuşmasına devam etti: — Şimdilik şöyle bir faraziye yürütebiliriz. İlk cinayetin faili Mongarddı. Belki müdafaainefs vaziyetinde kaldı, bu tarafını bik miyoruz, Muhakkak olan (cihet tahkikata mani olmak İçin cina. yete intihar şekli vermiş olduğu” dur, İkinci cinayete gelinre bu mak- tulün karısı intikam (o maksadile karısı veya kaymbiraderi tarafın dan intikam makâsadile işlendi. Komüser sözünü bitirinle tel grafi okudu hayretle: — Tesadüfe bakm, dedi, telgraf kimden biliyor musunuz? Dostu. muz Hellis Kampelden.. Şapsü sordu: — Neistiyor? — Garip bir davet: “Bu akşam Parsonun evine gelmenizi rica © derim, Katil orada olacaktır, bek liyorum, Benimle görüşmeden & partımandan çıkmayımız. Saat ye diyi çeyrek geçe kapıcı odasında sizi bekliyeceğim.,, diyor. “Bunazik daveti Kabur “etmeli” yiz arkadaşlar, Saat yediyi “çey- rek geçe Kolonel Jak sokağında" yız, Geliyorsunuz değil mi? — Başüstüne efendim, Komiser ilâve etti: — Bu şakacı zata birkaç suzl sormamız fena olmıyacak sanr rm, xw Küçük salonun karanlığında bir koltukta hareketsiz duran Hel 1s kulak kabarttı. Hafif bir ses işitmişti. Yavaşça bir kapi kapan dı. Oh! Rahat bir nefes aldı, Ona gelen yoktu. Saatlerdenberi (o habırsızlığını yenmeğe çalışarak beklemektey- âi. Matmazel Verpen (o gittikten sonra Kolonel Jak sokağındaki Işam erken olmasına led Zi YK DA müş, alelâcele öğle yemeği oye migti, O vakittenberi bekliyordu. Ak” rağmen e lektrik yakmıyarak karanlıkta o turmağı tercih etmişti. Plânı hazırdı. Katilin kim Ol. duğunu keşfetmişti. Fakat elin de delil yoktu. Tahminlere kimse yi itbam edemezdi. o Delil biraz sonra bizzat katil getirecekti, Kol saatine baktı: Yediyi çey rek geçiyor. Kapıcı (Oodasmdak' randevu saati ge“ ti. Aşağıys İnip polislerle beraber tekrar yu” karıya çıkacak ve tuzak böylece kurulmuş olacaktı, Ayağa kalktı. Karanlıkta hâl üstünde yürüyerek hiç (gürültü yapmadan koridora çıktı. Mühim nokta kapıyi gürült etmeden ka pamaktı. Anahtarı dışarıdan kili. de sokup kilidi yavaşça kapamak suretile buna da muvaffak oldu. Koşarak aşağı indi. Kapıcı Mo ro odasında yalnızdı. Hellis “Çok şkür!,, diye düşündü. “Sokakta tesadil? vaki olsaydı işe yenider |: başlamak icap edecekti, Daha «- min olmak için keşki (saat yed' buçukta randevu verseydim... Avluyu gi vende Tüliye bi zelmez ha! tim yok zaten... müsaade eder £ >ok mühimdi. — Söyleyin. ırkasma. sakla, ke vardır? — Ne sizi korumaktır, İmak deği).. Kapıcıya: i meniz lâzımgeldi; — Pekâlâ, dedi, çıkalım. iler. Büyük ? icn dön “isin ceplerini yokladı: — Silâh yok değil mi? * — Benim de şakaya hiş Nasıl hare ni söyler iz? Bun” — Benim yaptıklarımı © şarak siz katiyen gürülü Z yeceksiriz. Aparlımana d ven gireceğim, Siz sessize? yeni takip edecek ve küçük ya geçerek koltuk nacaksınız etmeğe hazır olumu?” “| ve kant. Fakat Yi — Ölüm tehlikesi! “Katil beni öldürmeğe ti Jecek. Lâkin ne suretle i bilmiyorum. — Mazur, görün, fakat ete müsaade g7 tehlike varsa ve” katile — Mesuliyet bana raci — Komiser Tüliyeyi bekliyor mi kabul etmezseniz bu p rum, dedi, — Ya? gelecek demek? — Evet. Cinayet (meselesin: halledip bitireceğiz. İçeriye girer oldu mu? — Hayır. Nerede buluşacaksı-! Bah, iste, geliyorlar, ... Hellis, kendilerine -- doğru, ge. len üç sivil memurdan önde yürü- yeni tanıdı. Bu, Mongardın ölü- mi günü Hellisin merdiven başm da gördüğü, kırık kapıyı (oçekip kapayan adamdı. O da Hellisi ta- nıdı ve kendisini takdim etti: — Komiser Tüliye... — Müşerref oldum efendim. — Arkadaşlarım ve Şapsü Tay” fer. EL sıkıştılar, Tüliye esas mevzu a geçti — Katil üerede? — Parsonun dairesinde. . — Delilleriniz nelerdir ? — Yukarıya çıkalım, göstere ceğim . — Buraya getirin. — Üç memur Hellisi stizdü. Bir tuzak mı? bu fikre güldüler. Bire) aldı. kitaplara baktı. sütçüye uğramış, en yakım posta-'karşı üç kişi idiler, Komise: Kalkıp karyolnsında oturara! Devamı var) * gi MASAL ÇOCUKLARI ulema AŞK V EH İS RG N-A'N 1 benim de iş ve eğlence dilerine orta kltek başıma da yaparmı. Ann menedemezsiniz Ki. Üç memur aralarında yeri le konuştular. Komiser: — Pekâlâ, dedi. Peşin gireceğiz. Çi ti tanir olduğumuzu haberi z me lüzum var mi? N Hejlis öne geçti. Arte “ kapıyı aziahtarile, gürülÜ den çekinmeksizin eşin. yavaşça içeri girmiş ve lona geçerek saklarım, Hellis elektriği yaktı ra kapıyı kapattı. Büyük Eğ geçti. Parsonun masasi İki Mimbayı yaktı. Fakat İönüne oturmazdan önce “eğ biraz dolaştı. a | Sonra masa başına pi ş du. Önüne bir kitap açti. Darti polislere karşı, aynen öldüğü gece bulunduğu si (Devami ve kimsesiz bir kıza yer olamaz Eğer erkek olsaydım belki ul yanı başlarında bana bir yer hayatlar” m olmama razı ola yi Fakat bekâr bir erkeğin yani akraba olunca, genç bir kız ki revginde bir Kız, pencerelerden dökülen ikindi güneşi bu saçlarda altın aksile dal. galar halinde dolaşıyor.İnce ve hafif kıy: rımlarla başı üzerinde toplanan bu altın ışiklı bukleler, şeffaf denecek kadar ma vi ve engin denizler kada: derin olan bu gözler, yeryer zemine dökülen bu ışık genç kızı; peri masallarını tablolarında canlandırmaktan hoşlanan bir ressamın fırçasından çıkmış güzel bir tabloya ben” zetiyordu. Akşam güneşinin, ince bir altın yaldız halinde elendiği bu dekor içerisinde genç kızın teşkil ettiği güzel o manzarasında Neodet âdeta şaşırdı. Uzunca biran kapt- nın öşiğinden ayrılamağı. Sonra, yerinden kalkarak kendisine doğru ilerliyen gerç kizın uzattığı narin eli yürekten gelen bir hürmet hissile ve çok kibar bir hare ketle sikti, Genç kez tekrar söze başiamıştır — Sizi bugün burâda görünce ne kadar : Nakleden: sevindiğimi bilemezsiniz. İstanbula gele“ Hi çök oldu mu? — Sekiz gün kadar oluyor. Fakat daha kimseyi ziyaret etmiş değilim. İlk çaldı ım kapı sizinki oldu. ” Genç kız, odasına giren adama hakiki bir memnuniyetle bakıyordu. Necdet, uzun boylu kumral bir gençti, Yüzbaşı üniformasile ve yüzünün bakır- laşan rengile çok kibar, çok yakışıklı bir erkek hissini veriyordu. Genç kız: — Necdet bey, dedi, sizi görmiyeli â- deta gençleşmiş işüm ba na mazimizin bütün kıymetli hatıraları" rı yüreğimi sızlatarak hatırlatlı.Eskiden gene bize gelirdiniz Fakat o vakitler daha annem sağdı. Zavallı annemin yanında geçirdiğimiz o mesut günler, buğün bir den tatlı bir rüyanın yadı gibi uzak kaldı. — Evet, o günleri ben de hatırlıyorum. Ve ancak bu acı hatıralar sayesindedir ki hayali cihan değen geçmiş zamanın ne de mek olduğunu anlıyorum. Necdet bir Jâhza sustu, gurur ve zara“ fetle damgalanmış güzel yüzünde tatlı bir heyecanın gölgesi dolaştı. Sesi bir rstırab manasında yavaşladı; — Bilseniz Behire hanım, dedi. Anne. nizin ölümünü haber aldığım vakit ne kadar sarsıldım. Sizden uzakta, çok u zakta idim. Fakat kalbim hazin eleminize, tıpkı yanmınıda imiş gibi, iştirak etti. Behirenin güzel siması mağmun bir sonbahar günü kadar karardı: — O kadar karanlık günlerde ıstırabla rın en korkuncile inledim, işkencelerin en acısına katlandım. Annem benim için hayatta her şeydi. Tapmırcasına sevdi- Kim anneciğimin birdenbire evimizden ek- MUZAFFER ESEN siliverdiğini ve artık bir daha göremiye. ceğimi havsalam almıyordu. Bu acı ha kikate bir türlü inanamıyordum. Kendi- mi korkunç bir rüya içerisinde çırpınıyor sanıyordüm. — Zavallı Behire! — Evet, bana acıyabilirsiniz. Ben a cınmağa çok lâyık bir zavallıyım, Bu ö. lümün verdiği ıslırab yetmiyormuş gibi birdenbire hayatta yapayalnız kaldım. Kimsesiz ve tecrübesiz bir kız... — Fakat ben bu kadar yalnız kalacağı nızı aklımdan bile geçirmemiştim, Uzak* tan bazı akrabalarınız olacaktı sizin... — Evet.. dayızadelerim var. Fakat op- lar kendi heveslerinde, ömürlerini bir ta raftan hayatlarını kazanmakla, diğer ta. raftan ihtiraslarının sürüklediği yollarda ovalanmakla geçiren bir takım tecrübesiz gençlerdir. Bu çeşit insanların yanı öksüz yük olur. Binaenaleyh demin de Em gibi yalnız, tamamile yalt!* tım. Vakia Allaha çok şükür. Bildim. Babam, sağlığında EZ tön servetini yiyip bitirmekli mişti. Fakat bu muazzam serdi karımtılası bile, belki ölünceye seye muhtaç olmadan yaşama gelir. Eğer bu parada olmazdı benim için hakikaten çekilmez ei Ri lürdu. Fat.«> vaşamak için yorulü *.. didine didine çalışmak e) pa temin ve miskin bir harat içer isinde İ Bu celere kapılmktan alıkoyuyor” eri le kimseye yük olmadan Kümsey i etmeden sakin ve sessiz bir hav# biliyorum. *Devarit

Bu sayıdan diğer sayfalar: