9 Mart 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

9 Mart 1940 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TARİH KÖŞESİ | SNe evvel Osmanlı sarayını Jölaret eden Fransız kadın | Muhartirin hatıralarından in Yazan: Ahmet Bülend Ğ ÜR atam 1 teabiş A gelen ve ha- | rihe o tarala iki bostancı gitti len bir Fransız | Evi bulmakta güçlük çekmediler. aka bu yazıları, | Zavallı delikanlı, © gece, dürbün ae Me erini neşreden yı seyrettiği tafaçada ası - 10) Y nde mecmuası. YİL Nüsha Si ME 4 Zamanlar, am olundu. “Türkler © Zamanla; karşı büyük 5ir düş termişlerdi. Padi ği ölüm cezas'le yasak etti. Fakat bu emri bazan tutulamadı. Birçok ları tütün zevki ve keyfi için ölü- mü göze aldılar, Hattâ tütün, sa. da neşre. bağın, in bu mecra İ : Müzleş, Pi arelikimmi N amıyacağız. | n Üy yarn sahibi olan | İN esbı Tansız yazı âlemi- “nn o; DİR simasıdar, ken alimi, hir SASİ. İstemi, | raya bile girdi. Bir defa Dördün: “Biz ,, © de hot ilâve et- | cü Murat, anasını ağzında çubu- e ahatna Sin karilerimize, ğu ile yakaladı. Bu maânzâra kar hak, meden, Dördüncü | şısında o kadar gadaba geldi ki, mi 9 bu Fransız ba - Kösem, korkusundan oğlunun a - ad Sarayın. kadın | yaklarına kapanarak affedilmesi- Kkleğiy 89 bazı riva - | ni diledi N Dördü, ruz: “Dördüncü Murat Iran sefer - dar öl Murat, deli bir | lerine çıkacağı Sıralarda ici ki, A Etk, i Birinci Mustafa » | kızlarağası kendisine, on yedi yâş* tah * rilmesi üzerine | lasında ve Rokzan ödmda bir Çer. a Sehi 5 Oturtuldu. İlk biz | kes cariye takdim etti. Bu kadın, Börü, 2 Olmuş, yeni pa. | bir eşi daba şimdiye e: “a Re isi Allah Sultan Mu ” “€T Versin, bin yıl am r liman diye bağırmıştı. A, “Ebu düny tek - Mai Bünnden itibaren iye, ai "ının muhte . İstanbul so- Migp öede başla kip 9 kadar güzel ? ln İstanbul kadın. | manlı sarayına girmemiş güzellik hârikasıydı. raldı, gözleri mavi ve kirpikleri kömür gibi karaydı. Yapısı ii ve zaril, teni, yabani gül penbesiy” di ve bir gül petali kadar nermin idi. Bu lâtif mahlük, padişahı hay. ran etti. Fakat, kısa bir zamani çinde, bu kadın, genç padişahı le- lafet ve zarafetile kehdisine esir & decek yerde cüret ve şımarıklığı N NN #mek için geçene | ile zâm etti, Haşin delikanlı, bir ha klara dökülmüştü. | müddet bu feykalide cüretkâr kü. e İla 1, Padişahımız çok | dna boyun eğdi. Murat Bağdada, a  Kişiyorlardı. ! giderken, İstanbulda, rük bir e ay, 891 Kösem, valde | niltüz olarak bu kadın kaldı. Hat- lk, İdi, bir kaç sene, | tâ Kösem valde bile ona boyun eğ ye iha lak bir hâki. | meğe mecbur oldu. Padişahın üç ik Yak, “1 Sürdü. Fakat, | erkek kardeşi ve. biçare Sultan Yüz, herhangi bir ila- | Mustafa bu kadının entrikalarile öldürüldüler. Zalim Rakzolan Mu- radın en küçük kardeşi ; İbrahimi de yoketmek istediyse de Kösem valde bu şehzadenin bir zararsız deli olduğunu söyliyerek İbrahimi ölümden kurtazdı. Bundan sonra Kösem, bu müthiş düşmanına kâr. şı, gizliden gizliye çalışmağa ko - yuldu. Murat, Bağdad seferinden parlak bir zafer kazanmış olarak yak Çağı dönüyordu. İstanbula, omuzlarına ii, Sİ eriş ği bır kaplan poslu almış olarak gir- i ha ün ü Mur, mişti. Atmın etrafında esir etmiş May en, bükg” daha on beş | olduğu İran prenslerini yürütüyot Üy amy v tin kendisi - | du, Kösem, Rokzanı, padişahin a öz kardeşi Mihrimah sullanı to - aşi katlamakla itham etti. Sarayda tuk, İöğlyordu, Far | birçok kimseler bu hâdiseye şaha Mrebelerinde tat. | det et Murat birdenbire gaza. Setin yy. tirasmı, ev- | b geldi. Güzdesini çağırtarak, bir il ersizlerle oya | padişah kardeşine el kaldıramıya- Rüreşir, boğu « | coğınt, Mihrimah ile aralarında lila” maskara. doldurulmaz bir mevki farkı oldü- Ay Yummruğ, *ğlebirdi. | gunu söyledi. Rakzan cüretle: taş uy, o alana ve en | o — Hangi mevki?.. Hangi fark? ki Ye kiymetiz yanabilen Diye bağırdı. Murat: bise ie © Gey, o içlar, hane | — Bir prensesle bir cariyenin ika, dan, * ANİĞU Bazan | arasındaki mevki farkların. $» talan Metli esvapla. | * Cevabını yerdi. Çerkes, bu ağır Şİ Saray giydi * | hakaret karşısında boyun eğecek Stay gı. yerde, efendisinin üzerine bir kap” aktı, #rlarına yak | lan gibi atıldı. Fakat Murat, be - kine,” ölümdü. | lindeki küçük silâhkğ kadınım Kaldı, YAY ta | kafasına müthiş bir darbe indirdi, leri bakmağa Derhal, o güze! alın karardı, © İnan” güzel wavi gözler yarı kapandı, z söyle | O güzel yüzü bir menekşe rengini ma e bah. | aldı. Ayakta duruyordu, Evvelâ İn fek oradan biddetinden ve gadabından ayak- dı li Wkalâde bir | ta durduğu sanıldı. Fakat biraz e #tk sik | sonra sendeledi, elini saçlarına gö- umahüri - | türdü; ve yere yu landı. Ölmüş iği bir | ta. Öldüğü zaman 23 yaşındaydı. “Ri sey | Bundan sonra Sultan Murat ie Be. | eski Roma imparatorlarının yaşa. er ken, bir € | yeşıni taklit eli. Gece gündüz ve a Bibi dür « | apaçık işrete başladı. O bitmez tükenmez işret sofralarına bir alay gönde delikanlılar topladı. Ken» disini, öyle bir rezalet hayatına at- | tr ki, kısa bir zamanda vücudunu — Bak kadınlar — berberlikle & — Tabii karıcığım. Erkekleri sizden Bilmece Badınların on az gevbzelik zi ay hangisidir. — Şabat: Çünkü ayların en kr sasıdır. — Ya parası, va canı! — Yarım gel de orvap vereyim, Dü- İ gümmen Mizam! Fransız fıkrası Bir İsgiliz yanmda uşağıvle Pariste dolaşıyordu, Tabii bir ih- tyacmı defetmek lUzümunu duydu i ve o civarda münasip bir yer ba- İamayınca bir duvar konarma git muvaffak oluyorlar, iyi kim yalabilir, | Tasarruf Baba oğul bayram yerinde dv- ilaşıyorlardı. Bir barakanın önün. | ide durdular. Kapı önündeki adam | İ bağırıyordu: — Beş kuruşa... İçeride dün » yanın en müthiş yılanı var. Beş kuruş verer istediği kadar seyre. debilir. Haydi durmayın, fırsat bu firsat... Çocuk babasına yalvardı: — Baba, beş kuruş ver de girip yılana bakayım. Hiç yılan görme, dim, Babası hasisti. Beş kuruşa kı- yamadı, fakat çocuğunun hatırı nı da kırmak istemiyerek cebin » den bir pertavsız çıkarı — Al oğlum bunt... Bir solu. can yakalayarak bakarsın ve tıp. kı yılan görmüş gibi olursun, | ti. Fakat bir polis görmüştü, He- men zabıt tuttu vo: — İkibaçuk frank ceza verecek» #iniz, deği, İngiliz ceplerini karıştırdı bir beş franlihk bularak uzattı, Polis de ceplerini karıştırdı! — Bözük paranız yok mu * dedi, Size ade edecek ikibuçuk frenk bulamadım, İngiliz cevap verdi: — Zararı vok, beş frank sizde kalem. Ben meseleyi hallederim. Uşağına dönerek emretti: — Haydi Con, meratire frankı haketmek imkürdme ve “. -. 4 — Zavallı adam! Doktor cıgara- yı bıraktığı takdirde kurtulacağını söylemişti, Cigara İçmediği için br. | rakmak hwkânme bulamadı ve bu | yüzden dün öldü. DEMOKRAT DİREKTÖR Daktilo — Bay direktör, saat 12/45 otobüs kapı önüne geldi, — italyan karikatürü — meye eğimi yıpralıp mahvetti, Ö döşeği de iken kardeşi İbrahimi de idam ettirmek istemişti, Kösem Sultan: “Padişahım... Haberin şok mu. Ibrahim öleli ne kadar oldu!” di- ye yalan siyliyerek Osmanlı tah- tını yezâne- varisini ölümüen kur- tardı. Doktor « Hayır, kayır. Beni di gündüren sizin rotaalizma sancar" niz deği Hasta — Beni © düşündüren de o. Çünkü sancıları çeken © besim, siz değiisiniz ki. Bir taşla birkaç kuş Mahzun ve mükedder, arkada- şinın yanına gitti, Bir iskemleye çöktü. Mahzun bir edâ ile: — Sana vedaya geldim, dedi. Arkadaşı sordu? — Hayrola; seyahata me çıkı - yorsün — Evet. Uzun usun bir seya - hata, bem de bir daha dönmemek üzere... Cebinden bir tabanca çıkararak ilâve etti? Hayatta mücadele lâzımdır. Böyle cesare. tini kaybetmek doğru mu ya? — Ölürsem cenaze merasimim. de bulunursun değil mi? Topka. piya kadar gitmek lâzim gelecek. — Kendini öldürmiyeceksin ta- Fakat allah vermesin ölür. Sen tabil merasiminde bulunurum. — Çelenk de gönderir misin? Ama şöyle iyi bir çelenk... — Tabi — İyi bir çelenk on liradan a- yağı olmaz, Sen bana şimdi beş lira ver, Hem Beni ölümden kur- tartış, hem conaze merasirsimde bulunmaktan kurtulmuş, hem de beş liza tasarruf etmiş olursun. İ Ayyaş Doktor, hastasını münyene etti ve karaciğerini fazla yorulmuş bularak: — Içki mi” dedi, Hasta cevap verdi; »- Evet, şarap içerim, — O halde'size tavsiyem Şı- rapran daha fazla 81 işiniz, Marta itirnz ot: << Nasıl «olur doktordiğum, midem almaz ki; ben günde Ni p re si kullanıyorsumuz değil beg | meziyet olsaydı daa yakma oturur ? Ga Kristof Kolomb'un Yumurtasına Doğru... NA “Garson çağırısanız bir lira vermeniz lâzım! ,, Yazan: Vasfi Rıza Zobu & grg Nevyorkun en büyük otellerin- den birinde .yisalım, Durun size bu otelin yerini tarii edeyim. Altıncı övenü ile, beşinci stradın ığı küşenin başında, kırk iki Katlı bir binanm on birinci katın da oturuyorum.. Oteli bizon platza,,dır. Şimal taralırı, da Silemetrelerce uzunluğunda bir park, ondan sonra da meşhur, zen ciler mahallesi gelir. Cenuba doğru iperseniz: Atlantik denizi sahiline varırsınız. Şarkında, (o muazzam Köprülerle birleştirilmiş bir takım adalar, garbmda da şelirin, yolcu vapurlarına mahsus imanı vardır, Neyse, bu âcıip memleketin cöğra fi vi ini sonrâ konuşuruz. Ge“ ne otelimize dönelim. im gün elime kü verdiler, Arkas Buraya ge! çücük bir anahta sından da dediler ki; “Odanızı ken diniz açar, kendiniz o kaparsınız. Banyonuz, radyonuz odanızın için dedir. Sabah kahvaltınız, kendili* ğinden gelir. Otel hizmetkârlarile r alış verişiniz yoktur, Fev' kalâde bir hal olursa, zile basarsı” nız. Bir garson imdadınıza koşar. Bunun ücreti de ayrıca elli senttir! Şöyle bir hesap ettim; elli sent eğer resmi kursdan almışsanız: alt- mış ü; buçuk kuruş; takas Ise: sek sen kuruş; yok; hile yoluna sap” muşta kara borsadan tedarik et* mişseniz tam bir'lira eder; Olur şeydekili Bir garson çağır ma bir lira ederse, acaba (oyalıp kalkarak, Yiyip içerek, gezip eğle- merek sarfedeceğimiz paranın mik- tarı nedir? Hemen Allah yardım- cımiz olsun. Fazla düşünmeğe gel Mez, Otelin holü görülecek — bir şey. Kırk iki kat üstüne taksim edil- iş yüzlerce odanın binlerce müş- Gelen, giden, oturan, koşan binbir ayak bir ayak üstüne,. Ote bir gazete koymadm? Erkek — Lema yok ki, boyum pekâlâ yetişiyor! Özrü kabahatinden büyük! Kadın hizmetçiyi azarladı! — Köpek merdivenden aşağıya düştü de koşup hayvana bakma dın. Sendeki insafa diyecek yok doğrusu! Hizmetçi örür diledi: — Affedersiniz bayan, sizi düş. tü şanmıştım, Erkek — Den irsanlarm düşündük. lerini anlamak küdretine matkn, Kadın — İnaamam, Eğer sizde bu lin asansörü de, sivrisinek gibi vr zı Vizit işliyor. — Haydi birine binip biz de o damıza çikalımı! — İyi ama, katımızı nasıl arlas tacağız? — Nevin Partitu diyeceğiz. — O da ne demek? — Önbir, kırk iki demek.. — Vay canıma! Oalmanca ila fransızcanım kazışığı. o İkisinden hasıl olmuş bir melez, — Haydi, durma yürü, — Peki bavullarımız? — Onlar odana gelir. Alelâde bir oda kadar genişliks' teki asansörlerden birine kendimir« inde beyaz eldivenleri, sırmalı ve kordonlu . elbiselerile, Sultan Harsit yaverleri kadar sü: ım, yolcularını karşılıyor, Her giren, memurun kulağına kens di katının numarasını. fislıyor.. Kendimi topazlayıp bir hamlede ben de seslendim: İlevin Fortitu., — Orrayt! Demesile, kapıların kapanması ve asansörün hareketi bir oldu, Ö anda, ayaklarımın yerden kesis lip havalandığımı zannettim, Allas lahım, © ne süratti! Sanki mehta“ ba varmak için icat edilen bir top mermisinin içine girmiş (ve yola çikmıştık.. “vızzz,, dememizle, dut mamız ayni zamanda oldu. Ya, o duruş,! Hani affedersiniz, içimde ne var, ne yök çıkaracektım. Gelmişiz! Kendimi gızari atım ama, otrala gülünç olmamak için de kendimi nasıl toparlayıp adım- larımı bir nizam altına koyduğu- mu ben bilirim, Bir kapı.. sonra, tramvay sahan lığı kadar bir yer. Sonra bir kapı daha. Daha sonrada odamız. “miz, diyorum; çünkü iki kişiyiz, Yanyana iki ya Yan tarafta gardrop, onun yanında banyoya giden bir kapı.. Yazıhane - tabit maatakım - sonra da radyosu. “Yemeğimizi otelin Jokantasıns da yiyelim. Sönra hemen yatarız,, kararını verdik, Mükellef, müzeyyen bir yemek salonu. Avrupalı diplomatlar ka- dar şık, fraklı garsonlar etrafimı- zı aldılar. Matbuat müdüriyetinin çıkardığı Türkiye katalokları ka- dar zarif ve süslü, yemek listeleri» ni önümüze yaydılar. ingilizce... Gel de çık işin içinden. Bir sürü isimler yaztir.. Sökmeğe çalıştık., İçinde aşina çıktığımız bir kelime yok.. — Aranızda fransızca yok mu? — Hayır! — Almanca? — Hayir! Ben alay ölsün diye sordum: — Türkçe? — Evet, var,, — Efendim? — Türkçe bilen var) — Aman nerede? Birini çağırdılar. Siyah saçlı, esmer yüzlü, yanağında Halep çı banı olar, şık bir genç. tuhaf bir arap şivesile önümüzde iğildi? — Sald geldiniz! — Allah Allah! sen kimsin, ne in, merelisin? — Urlalıyım.. Umumi harbin sonlarında, daha çocukken, bura: ya anamla geldik. Etmeniyim.. - Nasıl olmuş ta türkçeyi unut mamissın! — Nasıl unuturum? Evimizde başka lisan konuşulmaz ki.. Mal bulmuş mağribi gibi Urfalı delikanlıya sarıldık. Bu, büyük hir kazançtı, Lokantada olsun ra- hat edecek, kolaylıkla yemek yiye cektik. bilen

Bu sayıdan diğer sayfalar: