7 Mayıs 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

7 Mayıs 1940 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e AZON MEYVA TUZU M ari Mens Gün Sonra Kerim Brük ada iken Ferideden bir Man Cağrı öterinin İk erme Münire önce Fe İleri en yaşında ol dek | Türerek kendisini ka" & Btmemişti.. Bundan İ Sokakta refakat e nin fazla güzel Sürmüstü yan de ştü, Baya: Biti, Fİ; İİ €ttiği bir kızı ka inden dolayı fena halde kızmış: Bilyoner oluşundan” fazla mağrur ve Bayan Münire il kırmak isteme ler istemez kabır ip muşlu. Burada çeki « eksik maaş alıyor Kerime şöyle ya- 7 Yİ, “N z bana az geliyor. Fa- Ba, burada korkâcak bi ? Nurettinden Kurtul- İ ir iYorun,, Maamalih Yer bulursam oraya yvülik memnunum. ,, e An kendine düşündü: , YAŞ ne kadar i” ıra Feridenin gl pon hali gözü önüne İ ve ahenktar tavrı Mn parlak penbe z Sarı saçlarile bu ya İş, eüzebdiye ve bi & A mürebbiye olma" ks, b değildi. O sevimli i Aa mesut bir genç NR e Yaradılmıştı. tp, Yüzüncü defa kendi j Mali tekrar ediyordu: ? Böyle sıkıntılı Si? dostum olsay- ime beraber © pa İve manevi her opel diyebilirdim. « bilhassa bir genç gard €debilirim?,, Min neticesi ola Mektup yazdı. haber al fazla olmuştu. Bir > Nan Shay, ğı satırlar da eli- ka ecekti Belki de Yöolun gidecekti. len bul, 3 teşrinisani, 77 7 # tu *y aldım teşekkür- İŞ için bile olsa « Ben on gündür başlamış bulu- GELİ, f z ZE ZE bağı kızlarile bera lr zaman Yım. Bayan Mü- i *ski evini ye eşya” ek bırakmış İs Mi ye, Hânid cadde" h Pak) ei bir apartı" i rg burasını kızla” mn zevkine göre gikin ve münasebet iŞ. İnsan ken- #annediyor. Fa- inen burasını sev Wi tapkı o köyde >> EE US. Uzun, 2 Yaşında olduğu . ,, İântelden bir Mun hangi devre Mâfiyor, Ben ilç PİL diğer eşya ipin aldığ, bir İder eşyadan # Nuriye Ya”! . Bara Anversten İ NAKLEDEN: BURHAN BURÇAK —Iğm— GV (iyorum/ beklediği hizmeti ve faydayı ben den de bekliyor. Meralle Edibeyi gördüğüm ve yalnız gezmemeleri için onlara re ! fakat edeteğimi düşündüğüm za | man gülmekten kendimi alamadım. Bayan Münire hemen kızları kadar genç olduğumdan şikâyet etmiş. Ab Kerim, keşki öyle olsa... Me ral yirmi dört, Edibe de yirmi iki yaşmda. Fakat ferah ferah yirmi sekiz otuz yaşında görünüyorlar, Sokakta onlarla beni görenlerin, ği yaramaz bir çocuk zannetmele rinden korkuyorum. Edibe ailenin en yüzel imiş. Mat renkli siyah saçlı, büyük mavi gözlü bir kız. Belki sade giyinse fena olmaz. Fakat hali tavrı (o ve giyinişi o kadar sahte ve âdi ki Meral ondan daha çirkin olmakla beraber... fena bir kiza benzemiyor. Bana karşı daha nazik ve samimi davranıyor. İki kardeş mütemadiyen kavga & diyorlar. Adeta (o biribirlerini biç sevmediklerine o hükmedeceğim. Kendilerine Paris o modalarını ve şıklığını öğretmemi istiyorlar, Hat tâ geçen gün Edibe bana şöyle söy ledi: — Siz, dedi, hakiki Istanbullu sunuz, Biz de esasen sizi bunun i* çin istedik. İ 4< Ben de gülerek cevsp verdim? | — Ben hakiki bir İstanbullu de" İ ğilim ki... Babam öyleydi. Fakat | annem... Ben daha ziyade anneme benzerim. Bazı ahbablarımız bir Japon kızma benzediğimi söylerler, İ — Ne olursa olsun o kadar şık İ sız ki ben de sizin gibi olmak is | terim. Bana belli etmek istemiyorlar, ama herha'de gerek giyinişlerinde, İ gzrek başlarını iarzimde beni tak- lide çalıştıkları pek aşikâr. Onla" rın fikçince İstanbullu bir kadın, İ güzel ve zarif olmak için yapılma” sı lâzım olan her şeyin Sırrını bi- İlirmiş, Bana başkalarmı (belki İ kızdıracak derecede gülünç ve ma” İ nasız sualler soruyorlâ: p lara o kadar çok gülüyorum ki. İ meselâ şunun gibi: İ Meral — Saçlarmızın rengi İev- İ kalöde güzel. Neyle ( boyadınız? | Benim bir arkadaşım oksijen sür İ dü. Fakat bu kadar tabil bir renk İ bulamadı. | Saçlarımın tabii rengi i bu. Ben sarışınım. Hem bence si” yali saç sarıya müreccahtır. Fakat her ne renge olursa olsun manevi en müsaade etmezdi. HTTLERİN YANINDA ' ODA HIZMETCSI DİM ANLATAN: HİTLERİN ESKİ MİZMETCİSİ PAULİNE KOHLER ye Münih hapishanesinin kadmlar kısmı, önüründe bu kadar kslsba- iki mürebbiyenin pek güç zaptetti" | iğ kızları | senin, dedi, yalnız onu değil bütün daha | l | İ : : İ annem saçlarımı boyamama kati- | dettin, kızı boynuna sarılıverince ) RABER— üterrin ve midevidir Akşam Postası Inkibaz, hazımsızlık, mite bulantı ve bozukluğunda, barsak tembelliğinde, mide ekşilik ve yanmalarında emniyetle kullanılabilir. MİDE ve BARSAKLARI temizler alıştırmaz ve yormaz. MAZON isim ve HOROS markasına dikkat, | MARAYDAN SarRemo'a| —23 Sultan Vahidettinin son günle- ! nutmuş, günahları, kabahatleri 2f- rina doğru, gene dalavereli bir işte | Gümülcünelinin oynadığı rolden | ileride bahsedeceğim. Bir öğle üstü yanma (girdiğim zaman, padişahı bir tuhaf buldum. Bir şeyler söylemek istiyor, yut kunüyor ama, diyemiyor gibi bir hali vardı. Nihayet baklayı ağzın dan çıkardı: — Şükrü, dedi, haberin var mı? Bizim budalayı memleketten çı” karmışlar,... — İyi yapmışlar, dedim, ben kısacık aklımla bunun böyle ole cağını biliyordum da... (İyi oldu » O da gelsin buralara... h müstahakkmı (o versin aileyi, bizimkileri de kapı (Odışarı etmişler. Tekrar ettim: — İyi yapmışlar doğrusu. Ba ba burada çoluk çocuk orada,. Gür nah değil imi? Keşki bizim evdeki- leri de bu taraflara gönderseydiler. — Pek mi göreceğin geldi ki? — Değil ama, onların gelmiştir herhalde. — Senin bir tane zevcen vardı değil mi? — Öyle efendimiz. — Gözleri güzel midir bari? Ses çıkarmayışıma (aldırma: mış gibi, kendi kendine söylendi: — Nimet de geliyor. Nimet de geliyor! Ben 'de bir şey işitmemiş (gibi “yavâşça odadan süzülüp çıktım. "»w İstanbuldan evvelâ, Sultan Ve- hidettinin kerimesi Ulviye sultan geldi. Biz İstanbulda iken İsmail Hakkı beyle evli bulunan Ulviye sultan bizden sonra bu zattan ay“ rılmış ve Zülüflü İsmail paşanın mahdumu Ali Haydar beyle evlen” mişti, Bu işe fena halde canı sr kılan padişah; “ben Ulviye sulta* nm yüzünü bir daha görmek İste” mem, Hanedan kan ağlarken, ba- bası monfalarda dolaşırken, bir kız boşarmağı aklına nasıl getirir, bur tu asla aftedemem.,, derdi. Simdi aksi gibi de hasretle geçen bunca aydan sonra İtalyaya gelen ilk küçük, hanedan kafilesi Ulviye sultanla zevci Ali Haydar beyden ibaretti, Ulviye sultan bir kurnazlık edip Ali Haydar beyi Milâroda bırak” mış ve yalnız kalkmış San Remo- ya gelmişti, Na de olsa baba, hem de, dedi- ğim gibi saray hayatıma alıştıktan sofra Allahın Lir garip diyarında dört dıvar arasında yapayalnız kal mış bir insan olan sultan o Vahi- dayanamamış, kendini tutamamış, (Devamı var) ' gözyaşları arasında da ber şeyi w Hk bir gün görmemişti. Yüz elli, iki yüz kadın kadar vardık ve yüzde daksanımız o ay İçinde bap- seğilmişti. Yine çoğunun Suçu, herhangi bir şüphe veya iftira Üzerine hap. #edilen erkeklerin karıları olmak- tan ibaretti. Onların yanında, be- nim suçum çok büyük görünüyor. du. Zira ben, Hitlerin omleyhinde söylemiştim! Bütün kadmlar ayrı ayrı hücre lere kapanıyordu. Beni hilereme gölürmeden evyel, ber yeni gelen gibi, tıbbi muayeneye sevkettiler, Burada genç bir doktor vardı ve ihtiyar kadmları hemen hemen hiçbir. muayeneden geçirmediği halde, genç kadınlara karşı, mua, yene behunesile, türlü küstahlık. larda bulunuyordu. Hapislışneye geldiğimiz dördün- cü günüydü. Hepimizi avluya çi- kardılar ve iki sera Üzerine dizdi. fetmişti. Bunun üzerine Milânoya dönen Ulviye sultan zevcini yanma ala rak tekrar San Remoya dönmüş ve Ali Haydar beyi babasına ta- nıtmıştı. Bizim villâda bir faaliyettir gi- diyodu; boyacılar, odöşemeciler, yorgancılar.. odalar hazırlanıyor, her taraf yenii başlan siliniyor, süp rülüyor, derlenip toplanıyordu. U sultandan bir hafta son Ertuğrulun annesinden “geliyoruz, müjdesini (o veren tel graf yeti; Muayyen günde Mazhar ve Hayrettin ağalar gelenleri istikbal sultan V şimdi seksenliktir — Nâzreda sul- tanla, ikinci zevcesi — ve Ertuğ rulun annesi — Müveddet sulla ve Nadire, Berküşat, Mihri ismim deki saraylı ve kızlar çıktı. Sultanlar da, kızlarda birer manto giymişler ve (obaşlarınıda birer penbe ipekli örtü İle sarmış lardı. Padişah onları villâda, merdiven başında karşıladı. Kadmlar anu görür görmez ağ” laşmağa başlamışlardı. Ertuğrul koştu annesine sarıldı. Sultan Vahidettin gelenler ara sında sevgili eşi Nimeti o göreme- yince sapsarı olmuştu. Âdeta du dakları titriyerek, Nazıoda sultar na yaklaştı ve daima ona hitap et tiği gibi: — Bizim bacı, dedi, hani Nimet sultan nerede? — Bilmem aslanım.. Ben arkir nızdan gelirim, haydi size (Allah selâmet versin, dedi, kaldı İstan bulda. — Gelmiyecek mi yoksa. — Gelir inşallah aslanım! Sultan Vahidettin hemen o gün Istanbula, Nimete (gel seni bekli- yorum) diye İlk telgrafı çekti. Ve bunu diğer biribirinden uzun tel graflar takip etti, “Nimeti bir da ha göremezsem..., diye (kendini yiyordu hünkâr, Nimet sultan ise hiç (oralarda değilmiş gibi bu telgraflara hattâ cevap vermiyor, verdiği tek tük cevaplardan da sadra şifa verecek bir mana istihrâcı padişahça müm- kün olamıyordu. Bizim villâ beş hatunun iltihr kile biraz şenlenmiş, harekete gel- mişse de, sultan Vahidettin: «- Nimet gelmezse, ben de büşr mı alıp dağlarda yaşarım. Ben bu güne kadar ona kavuşmak ümidile sabrı sebat ettim, bekledim. Daha sazla intizara takatim kalmadı, di yerek beni müteessir ediyor ve bu teessürle teselli verecek — söz bul" maktan âciz kalıyordum. (Devamı var) ler. Biribirimize: “Ne oluyor? Ne var?,, diye, te. bil soramıyorduk. Zira, neredeyse nafes almak için bile ağzımızı aç- tırmıyacaklardı. Yalnız, bu suali, gözlerimizle soruyorduk, o da ka- çamak! Farkına vardılar mı yan- dik demekti-. Avluda ne çibi bir merasim ya- pılacağını ve bizim orsya niçin top. landığımızı çok geçmeden anladık: Ervelâ, içeri dört haki gömlekli geldi. Ellerindeki kamçıları, sanki sırayla hepimize vuracaklarmış gi- bi sallıyorlardı. Arkalarından iki kişi daba gir- di. Bunlar, cendereye benzer bir şeyi tutmuş getiriyorlard. Bu, tahtadan bir âletti ve yakma gel- diği zaman hakikaten bir nevi iş kence #leti olduğunu anladık. Sonra, cezaya çarpılacak olan kadmı, elleri bağ'ı bir halde g8. tirdiler. | iler. Bu trenden, | b 'hidettinin ilk zevcesi — | Bir gece içini çekti. Sonra etrafın de başından geçen şu vakayı as latmağa başladı: “ Nerede o zamanlar şimdi?, O akşam da çakırkeyf, bir bira haneden çıkıp ötekine gidiyor. dum., Saat iki buçukta Beyoğlun daydım. Daha sabaha epey vardı, Köşeden bir ses: — Pist küçük! diye seslendi. Başımı çevirdim. Bir kadının işaretle beni çağırdığını gördüm. Kalbim atmaya başladı. Ne de İ elsa cahillik. Korkuyordum. Ma &mafih ona doğru bir iki adım at. maktan da çekindim. . Çenemi okşayarak: — Ne o, korktun galiba? deği, Fakat bu arada ben de boş dur. mayordum, Daha ziyade sokulu yordum. Konuşmaya başladık. Kadın: Kaç yaşındasın? Nerede © tutuyorsun!. Bu vakıt burada ne yapıyorsun? Gibi bermutat saç ma sapan sualler soruyordu. A. man ne güzel gözleri vardı, onun Konuşurken sesine ahenk veri" yor, iri siyah gözlerini gözlerime dikerek süzüyordu. Karşısında sessiz durmamak için ben de bir gey sorayım dedim, Fakat kadın | buna meydan vermedi: — Haydi bize gidelim!, Ben şaşırmıştım. O ellerimi tutmuş: dlaydi, haydi, diyordu. Ne düşünüyorsun. — Ya, demek beni sevmiyor sun., Yazık, aldanmışım.. Halbu- ki ben seni ilk görüşte sevdim. Bu “seni sevdim” sözü zih. nimde birkaç defa bir sual zenbe- reği gibi dolaştı. Ben susuyor ve sükütun manasızlığmı anlayarak birşeyler söylemek istiyor, fakat söyliyecek söz bulamayarak yine Susuyordum. Nihayet: — Sehimi, beni seviyor mu sun? diyebildim. O, muzalfer bir edâ ile — Elbette, dedi ve beni sürük lemeye başladı. Kadın Sıraselvi. lerde oturuyormuş. Kapıdan içe ri girdiğimiz ozaman koridorda taşı kırık bir masanın Üstünde şişesi islenmiş bir Jâmba yanıyor du. Bu manzara karşısında d bir pişmanlı! taydası va Cebimdi vardı, İki lira çıkararak kadma uzattım. Elimden kaparcasına aldı. .. ten g! Ben odanın bir köşesinde ço raplarımı çıkarıyordum, kadın da biraz ötede ellerini beline daya. mış, bana bakıyordu, Sordum: — Birşey mi bekliyorsun, yat raya niyetin yok mu? Güldü ve: k — Şey, dedi. Çok duracak mı “ın? — Nerede?. — Burada. — Öyle ya. Yanine demek istyorsun?, Yoksa deminki sev Bu genç bir kadmdr. Sonradan u, o küstah dokto. leri gi - den herife mutavaat etmemiş olu- şudur. Zavallıyı evvelâ ellerinden cen- dereye soktular, Sonra, bacakları. nı âletin sitmdeki kıskaca geçirdi- ler. Kadıncağız, bir işkenesye tâ- bi tutulacağını ancak o zaman an- Jamıştı ve, son bir gayretle, adetâ #on nefesini verir gibi bir çığlık | kopardı. Başındaki eli kırbaç adamlar, yırtser bir mahlük atıldılar ve zavallının entarisini, içindeki göm- leğini ve kombinezonunu parnlıya. rak sırtını açtılar ve buraya kam- çılar hiribiri arkasına inmeye beş- | Tadı.» (Devamı var) | Nakl duydum. Fakat ne | eğlencesi eden : Baki BAŞAK ginden eser kalmadı mı?, — Yoook canım, bak neler de üyorsun. o Ondan değil, anem gelir diye korkuyo. —E.. Sonra. — Bizi beraber görürse iş ber" battır. İstersen sen bu gece git, yarın gelirsin!. Kadın bunları söyliyerek müte madiyen gülüyordu. Ben meseleyi anlar gibi olmuş" tum: — Pekâlâ! dedim paraları geri. — Ne parası?.. — Demin vetdiklerimi? — Ne yapacaksın? Bir başka İ zaman mahsup ederiz... — Ben öyle mahsuptan, falan anlamam ver paraları, Sözlerimi evvelâ gülerek dinle. yen bu kadın birdenbire parladı: — Ahmak, dedi. Ben senin parâna muhtaç değilim. Yarın iki ile üç arasında gel hesaplaşalım, olsun, bitsin. —Ben paralarımı istiyorum.. — Hay Allah cezanı versin. Aİ elbiselerini gel aşağı da he İ saplaşalım bari, öyleyse ver Bir dakika sonra kunduralar © İ Grade, karanlık . merdivenlerden aşağıya iniyordum. O önden yi rüyor ve bana yol gösteriyordu: mayacak gibi de. . Bir elimde elbiselerim, & mârak yü — Daha çok var mı? — İşte geldik. Kolunu uzat. — Nereye? — Hay Allah... Nereye olacak i ' — Pekâlâ., — Uzattın mı?.. — Evet.. — Kapıyı buldun mu?.. — Evet.. — Çevir tökmağı.. Tokmağı çevirdim. Fakat bir denbire de neye uğrhdığımı ân. layamadım, Kafama iki müthiş yumruk indi. Sersemledim.. Bir daha... Bir daha... Artık yıldızları sayıyordum.. Birdenbire bir tek" me darbesile kapıdan dışarı arlatıldım. Ne oluyordum. Hâlâ #şey anlamamıştım. Şimdi bir viranelikteydim.. o Başımı kaldır” | dım. Gökyüzünde eydede sanki halimle eğlenir gibi görünüyor. baktım. İçi bir kapı onmauş, bir çöplükten açı. tük bir ocağın önündey” işletim yıkık duvarm üs” tünde duran levhaya ilişti: “Liva sokağı. Demek liva sokağındaydım. A: xlarım lak.. Gömleğim ko. sokağına doğrusu n bir vaziyet, Açıklar | Mivası.. Birden kendimi kaybe * derek bağırmaya başladım: — Hırsır.. Hırsız. Ver parala rımı,, Alçak, şıllık, çirkef. Ağrnma gelen bütün küfürleri gavuruyordüm, Bu hal böylece beş dakika de- vam etti, Nihayet üçüncü kattan bir pencere açıldı. İçeriden bir baş uzandı? — Artık yeter susmayacak mısın? Başımı kaldırdım, Takkeli bir herif dışarı bakıyord — Kime söylüyo dim. Ben'sizden birşey mi2. beyahu, hâlâ uz? de. istedim Hele şu terbiyesize brkın!. Şimdi aşağı inersem kalanı kıra" rm, — Sana dane oluyor. Ben çalınan paralarımı istiyorum. ne, Bağırmadan istiye" mez misin? — Nasıl istersem isterim, sen ne karışıyorsun!, leyse, şimdi gele- yim de o vakıt daha iyi İstersin. Herif çekildi ve bu sözleri bir kadın kahkahası takip etti. Gecenin karanlığında bu ses, (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: