7 Ocak 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

7 Ocak 1941 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MANLEDEN: EE Spartonun apartmanı üç odadari ibaretti ve burada, asgari bir yer. de mümkün olan azami rahatlığı temin İçin elden gelen yapılmıştı. Evin boş hiç bir tarafı Yirakılma. muştı, Karyola bile gündüzün kal, dırılarak duvarda bir dolap haline getiriğyordu, Sparton, maden mühendisi iken bir kaza neticesinde ölen bubüsr Bin ölümindenberi bu apartmanda annesiyle yalnızdı, Oğlunu çok ve biraz da egoiseçe seven kadmcağız onun daima yanında bulunmasını pek sevmekle bersber müstakil ruhlu ve biraz da inatçı idi, Bu i- |, “Atçı tabiati yüzünden annesi ya VAS yavaş onun arzularına hürmet €tmiye alışmış ve istediği gibi ya- Famasma ses çikarmamıya başla. migtı, Oğlunun zabrts mesleğindeki ilk Zamanları kadıncağıza Ümi: vere. cek gibi değildi. Fakat delikank, © Sebati, nikbinliği ve hepsinden faz. in çalırkanlığı ile bütin müşkülle- Yİ yendi. Amirlerinin ve bilhassa, kendisine karşı babaca davranan Baring'in tevecclihünü kazandı. Şimdiki işi, maaş itibariyle pek parlak olmamakla beraber — ma- nevi kazanç bir tarafa birakılırsa. Yine az çok kürlı kii: Vazife dola- yısiyle yaptığı seyahatlerin masra- fı kendisine #azlasiyle ödeniyor ve muvaflakıyet halinde bolca para mükâfatları alıyordu, Bu sebeple istikbal, meslekteki başlangıca na» Zaran Ümitler doluydu. Madam Sparton, ilerlemiş yaşma ve beyaz saçlarına rağmen bakışla, Ti cablı ve nisbeten genç gürünüş- Hüydü. Onun hayat ufku oğlundan İleri geçemiyordu. . Ömrünün &on günlerinin tek ümidi ve sevinci oğ- tundan #baretti, İhtiyar kadın kaç geçesini cğlu- nu bekliverek uykusuz geçirmiş, kaç defn oğlunu ebediyen kaybet. liğini zannetmişti! Spartoa her de, Tasiyda sabaha karşı dönmüş o ve annesinin yanaklarından, gizlice döktüğü yaşların izin! tatli bir iki sözle silmeelni bilmişti, Kadıncağız şimdi bu hayata alış.“ Baişte ve €ğer yeni bir üzüntü vesi- Jeti çıkmamış olsaydı kendisini he men hemen mesut hissedebilecek- ti: Sparton son zamanlarda dal. gralaşmıştı, İzaht gayri kabil beri hafıza eksiklikleri gösteriyor, dü- Şünceli duruyordu. Oğlunun he kadar intizam! sever, derli toplu olduğunu bilen ihtiyar kadın onun halindeki değişikliği 4c8 #izee takip etmekteydi, Delikanir kâh onun söylediklerini dinlemi- yor, kâh öteberi eşyasını rasigele bir yerde bırakarak sonra haril ha- rl onları arıyor, sebepsiz yere si. birleniyordu. Ekseriya gözleri, mü. tebessim veya mahzun, uzun zamar. dalıyordu, Bunun sebebi ne olabilirdi? Tes- rübeli kadın, bu hususta şüphe bi- le etmiyordu, Oğlunu ancak aşk ba kadar değiştirebilirdi. Fakat a- Ayşe şeker alırken, Lukreçya önüne bakarak ilâve etti; — Recep reis gitti, değil mi? Ayşe kahkahayla'güldü: — Haniya şu vüzünü görmedi #in kocan,. değil mi? — Evet. — Gitti ya. Mem de seni boşya rak, — Ne dedin, beni boşadı mı? — Şüphesiz padişah o İstanbul kadısma emir vermiş. Derhal ya lancı iki şahitle boş kâğıdını çıkar dıl ar. Recep karısını bosamış d* £ İlân ettiler, — Bunlara lüzum var muydı? HAYDUTZ. Topkapı “Sarayına “giren CASUS-LUKREÇYA A a LL et EYE İM GE iile el ea -50- caba kime Aşıktı? Sparton o akşam evine her z«- mankinden erken döndü. Annesi masanin başımda örgü örüyor, ara sie kalkarak mutfakta pişen ye, meğe bakıyordu, Delikanlı onu iki yanağından #perok sordu: — Nasılsın anneciğim? Geç kal- madım ya” — Bilükis, bu akşam hor zaman. kinden erken geldin, İtiraf ederim ki böyle hoş bir sürprizle karsıla- Şşacağımı ummuyordum. manlarda seni göremez olmuştum, Arcak yatmıya geliyordun, Elindeki işi bırakıp (gözlüğünü çikarmış, oğlunu sürüyordu Son mi Sparton gülümsiyerek: — Şa halde hemen yemeğe o- turmamızı teklif ediyorum, dedi, Çünkü karnım açlıktan z1 çalıyor ve yemek yer yemez vazife için hemen gilmek meebüriyetindeyim. » Peki oğlum, Hemen #imdi ye. meği hazırlarım. Çok siirmez, me, rak etme... İşin çok değil mi yav. rum? — Evet, anne, bilsen ne kadar çok! İş başmızdan aşkım... Bütün gayretleriinize reğmen İlerliyemi- yoruz, Maamafih meselede son söz henüz söylenmedi, Muvaffak ola- cağımıydan katiyen şiiphem yok. İbtiyar kadın içini çeki: — Bilirim, ser de baban gibi, sin, Kafana bir gey koydun mu, o- nu yapmadan uyku uyumaz, hat etmezsin, O da bir idealtistti, hayatta irişilecek gaveden başka bir şeyi görmezdi. Böyle bir gaye intihap etti mi, benim nasihatleri. mi, ricalarımı katiyen dinlemezdi. Dinlesevdi, zavallı adam, bir gün eve ölüm halinde sedye ile getiril. meyi, ra» — Anneciğim, ve diye şimdi ba- na bu malüm İukâveleri teltrarlar. sm. Acele gideceğim, yemeği ça- buk yiyelim. — Peki oğlum, sinirlenme. Ye, meği simdi hazırlarım, Madam Bparton mutfağa henüz gitmişti ki sokak kapımı çalındı. Sparton gidip açtı. Gelen, gazete müvezrii olması pek muhtemel, perişan kılıkh bir gocuktu. Sordu: — Mr, Spartonun evi burası mr? — Evet, Sparton da benim... Ne istiyorsun? * — Aşağıda bir otomobilden sizi istiyorlar. Çabuk gelmenizi söyle- diler, — Çağıran kim? — Bilmiyormum, — Sana başka bir şey söyleme diler mi? — Hayır... — Söyle, geliyorum. — Peki, efendim, ) (Dovamı var) — Vardı. Çünkü, Recep reis seni #tiyordu, Bırakmıyordu. Efendi miz bunu haber alınca ona başka dir cariye vermek istedi. Recep İ- hatçı bir adamdır; kabul etmedi. — Bakın hele, neler olmuş da benim haberim yok. o Demek ki, *lendimiz benimle bu derece ali kâdar oluyor ha? — Bunu yeni mi anladın? Pad» şah hasbahçedeki kameriyenin ak tma ilk defa seninle indi.. Saray halkı, dördüncü Murat tahta geç bği gündenberi böyle bir eğlence görmemisti. — Padişahın beni sevdiğine ina» On yıl evveline'ait bir hatıra yorlardı, Uzaktan birisi geliyordu. Herhalde odur On yıl oluyor. Bir akşamdı. Yağmur yağıyordu. Admı ünut, tuğum bir Kızlı Taksim meyda, nında randevum Vardı. Sevgili, min admı unuttum ama o ak. şamın bütün sahnelerini vu- Zuhla hatıriryorum. ip Yağmur durmadan yağıyor. du. Eylülün tatlı bir akşamıydı. İnsan, hâlâ, havada yazm sıcak gevşekliğini duyuyordu. Bulu, şscağımız yer tramvay dura. gıydı. Ben ondan evvel gelmistim. lâmbanm hafif, mavimtrak ysığı bekleme yerine adetâ hazin bir loşluk vermisti. Gelenler, şemsi. yelerini açıyor ve dökülen yağ. mur damlaları, yerde yılankavi yollar yapıyordu. Bir köşede bir genç sinirli si“ nirli her yeni geleni süzüyordu. Kapmın karşı tarafında, uzak. tan tanıdığım bir artist bi evvel tanıştığı iki kadmla, ko. nuşuyordu. Gözlerim, yağmurun ince do. kuması arasında beklediğimin siluetini aramakla meşguldü. Randevumuz saat sekiz bu- çuktaydı. Halbuki dokuza çey. rek vardı. Ben saate bakarken bir kontrolör: — Ama pis hava! diyemi. rıidandı. Ve kasketinin üstün. deki yağmur damlalarını silâi. Sonra güzel ve genç bir kız göründü. Arkasmdan da gri bıyıklı bir ihtiyar. Adamm ha, line bakılırsa kızı takip ettiği anlaşılıyordu. Kız, gelip arkasmı bana döne, rek yanımda durdu. Uzım boy- luydu. “Mavi bir palto giymişti. Nedense dikkatim onlara çev. rilmişti. Gitgide Wakitgetiyordu: ve gelip. gidenlerin arkası kosilmi, yordu. Nihayet bir tramvay geldi. Güzel genç kız hafif bir hare. ketle eteklerini kaldırarak ara, bayu atladı. Parasma güvenerek peşini bırkmıyan ihtiyar zam, paru da binmek istedi. Fakat birden vatman: — Tamam! diyerek kapıyı kapadı. Ve geçkin zampara öy- lece yağmurun aitında arabanm arkasindn bakakaldı. Sat dokuzu çaldı. Kendi ken, dime: — Artık gelmiyecek! dedim. Bununis beraber oradan ay, rılamıyordum. Bu yağmurlu ve hüzünlü akşamın içinde insanin. rm hali bana dokunuyor. Ve nedense yerimden gidemiyor. dum. Bu sırada Siraselvilerden bir kalabalık akm etti. Kadın. lar küçük ayaklariyle sulara ba- sarak yürüyorlar, kih karanlık, ta kayboluyorlar ve kâh bir ışı, ğm altmda birdenbire görünü, nayım mı? -- Elbette inanâcaksın! Seni sev mese, şerbeti senin elinden içer miydi? Hiç olmazsa günde iki, üç kere senin yüzünü görüyor! şerbet seni görmeğe vesiledir ayol.. — Benden evvel padişaha Ni- son lüfer şerbet götürürmüş. Şimdi bu işi ben yapıyorum. — Başrözdeliğe terfi ondan. — Nilüfer gözden mi düştü? — Hayır ama, Sen geldikten son ra, padişah onun yüzünü ancak İ- ki üç günde bir görüyor. — Ya benden evvel? — Senden evvel, tıpkı sana yap” tığı gibi, onu da günde üç dört kere 'çağırırdı. Üstelik sen hemen her akşam elendimizle beraber yes mek yiyorsun! Bu saadet şimdiye kadar haremde hiç bir kadma nx sip olmamıştır. Bununla her zx man ve herkese karşı (Oövünmek hakkındır! ettin de sevgilime benziyen diye omırıldandım. Boyüposu, yürüyüşü hep o. Fakât az son, ra, yanıma yaklaşmca bunun ihtiyar ve çükin bir kadm oldu- ğunu gördüm. Arada bir müddet geçti. kadın” -— Pardon! diyerek yanından göçmek istedi. Çekildim. Ve yeni gelen kadını gözlerimle takip ettim. Tam lâmbanm al, Bir desi, Na. *R. Kadıköy, Ö ncı sayfadaki “Cesusu öl, düren kim” hikâyesinin halli: 3 numaranın resminde ayak uçları dışarı doğru çevrilmiş görünmektedir. Ceset Nadya- nın evine nakledilince (resim 4) | Telma, Holdenin hayattayken tmda durdu. Genç, çok güzel ve | ayak uçlarını içeriye doğru ba- cana yakm bir sarışmdı. Ona bakmağa başladım. Onunda bakışları bir Iâhza Üzerimde durdu; sonra sükünetle başka tarafa çevrildi. Üzerinde, vücu. dunun bütün inhinalarmı mey. dana çıkaran bir müşamba var. dı. Kımıldadıkça hatları güze çarpıyordu. Çantasını açarak içindeki bo” zuklukları büyük bir dikkatle saymağa başladı. — Galiba bir mağazadan ge. liyor! diye düşündüm. Gözlerimi ondan esyıramıyor. dum. Bir aralık dudaklarile bir şeyler omırıldanır gibi oldu. Sonra ansızm bakışlarını gene benimkilere birleştirdi. Gözle, rimi kırpmadan bakıyordum. Asahi bir hali vardı. Bu asabi. yet içinde daha ziyade cazibele, şiyordu. Hâlâ, on sene evvelki o hir çınlığmı şimdi bütün telerrua. tile hatırlıyorum, Bir aralık ba, kışlarında bir #ertlik peydah. landı, Ve birden 8ol elinin eldi, Venimietkardı“Ben“bu hareke, tine dikkat ederken parmağında ;| - duran bir slyans gözlime ilişti. İçimden gülümsedim. Bu hare- ketile şunu demek istiyordu: — Görüyorsunuz başkasına sidim. Israrmız beyhude. Onun bu samimi ve şirin ih, tarı bana o kadar dokundu ki. Hemen gözlerimi başka tarafa çevirdim. 'Tam bu esnada arkadan birisi kolumu tuttu, Daha dönmeden beklediğimin o sesi kulağıma geldi: — Görmüyor musun hava ne kadar fena? Dr. Kemâl Ozsan İdrar yolları hastalık iarı mütehassısı Beyoğlu İstikiii Osddesi Nu, © Hurma Faran Üstü Ohanyan Apartman, Tele 41285 EE KE ALA Lukreçya ümitsiz bir tavırla be- vu salladı: R — Bundan ne çıkar, Ayşe? Yes rın, öbürgün ben de Nilüler gibi, yahut iki gözdesi gibi gözden dü şecek değil i Bu hayatın görüyorum ben. — Ne yapalım yavrum? Hepi- miz vaktile senin gibiydik.. Yüzir müze bakılırdı. Her ağaç ihtiya» layınca kanburlaşır.. e Her çiçek, mev: simi geçince solar. — Ben, solmadan göze girmek, bir yuva kurmak (o emelindeydim, Receple evierseydim, belki | emelis me muva'fak olacaktır. — Burada da onu yanmak mün kündür. Efendimizin sana tevec cühü... yalnız teveccüh değil, mr habbeti var, Bundan istifade etmek senin elindedir, Yarın sen de kes dmetendiler sırasına geçebilirsin, Yıldız! Lukreçyanm gözleri ışıldağı.. Ve sevinçli: Ayşeye sordu? sarak yürüdüğü için, ayakları müfettişi, öldüğü zaman ayak- larmı bu şekilde muhafaza et- * mesine imkân bulunmadığı, ber ölünün ayak uçlarının daima dışarıya döğru durduğunu 'bili- yordu. SUALTI | o şekli vermiştir. Fakat zabrta | TAKSİTLE ALINIZ Galata, Bankalar Caddesi 59. 47 Tel: 42769. Beynart, Ünivermie cad. B53 Iskele Cadütei No. 83/2. » Bims köksüz idi öl Memleketin üç büyük hayır ce, miyetine ayni zamanda yardım fırsatı ber zaman ele geşmez. Kur ban bayraminda (kurbanlarmızı Hava Kurumuna vererek bu fır satı elde edebilirsiniz. e Göz Hekimi Dr. Murat R. Aydın Beyoğlu . Parmakkapı İman soknk No: 2 Tel: 41553 Muayene ve ber türlü gö: ameliyatı fıkars için garnsı Çocuk © 5 Ahmet Akkoyun! Vakaln, Telimbane Palas No * Pazardap ukala berg'in sant ” ten sonra Telefon 40177 İdem LALA NN 0 40)7 EN? Türkiye İş Bankasına para yatırmakla yalnız para biriktirmiş olmaz, aynı za- manda taliinizi de denemiş olursunuz. Beşideleri t Şubat? May 1 Ağustos 8 İkimelteşrin tarihlerinde yapılır — Sen de bu fikirde misin? — Yalnız ben değil, valde suk tan da bu fikirde... KARA MUSTAFA PAŞA KİME GÖZ KOYDU?.. Bu arada sarayda garip bir hâ- dise oldu. Fakat, bu hâdiseye bir kaç kişi şahit oluştu. Saray hak kımın bir şeyden haberi yoktu. Me sele şuydu: Derya kaptanı Kara Mustafa paşa bir gün sarayda İf» ken, nasılsa Lukreçyayı o uzaktan görmüş, Venedik dilberine göz koy muştu, Bu vakaya yalnız valde sul tanın sadık cariyesi Ayşe şahit ole mustu.. Darüssaade ağası da bah çe kapısında duruyordu ama, neler döndüğünün farkında değildi. Ayşe bilmiyerek, Cevher ağaya: — Görüyor musun, ağacığım, Kaptan paşa, elendimizin gözdesi" ne, yiyecek gibi bakıyor, deyir» ce, Cevher ağanm da aklı başma Kambaralı ve kumlarasır hesap iarında en az elli irası balunazim kur'aya dabi) edilirler. m m. e mmm a mma m gelmişti. Cevher ağa kurnaz bir o araptı. O, insanın ba aşlarından derhal maksadını anlardı. Uzaktan dik- katle baktı: — Ben, paşanın bakışlarını be ğenmiyorum, Ayşe! Bu işin sonır sarpa varacak, Paşa iyi yapmıyor. Ayşe yavaşça bahçe kapısından kayboldu. Valde sultana koştu: — Sultanım! dedi * Lukteçya hasbahçede kuşlara bakıp eğleni- yor. Bahçe kapısının o yanındaki merdiven penceresinden de kap tanpaşa Lukreçyayı seyre dalmış. Efendimiz bunu haber alırsa, pas şanın hali nice olur? Valde sultan buna ihtimal ver medi: — Siz kötü gözle görmüşsünür dür! Paşa şirüdi orada ma? ? — Evet sultanım, bahçe kapısr nın önündeki pencere önünde iğib miş bakıyor. ” (Devams var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: