24 Aralık 1935 Tarihli Kurun Gazetesi Sayfa 5

24 Aralık 1935 tarihli Kurun Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BR EE | > AYET E Bölem : 39 EEE ia aa 1 elbisesi 'giymiş,beyazatabinmişti Alışmadıkları sıcaklardan baş * ka bulaşık hastalıklar askeri kırıp döküyordu. Bununla beraber ö ne ilerliyorlar, göle dönmüş lecekleri sırada sulh yapmak iste di. Bunda muvaffak olmak için papa Leonu gönderdi. Bu elçinin gidişi gerçekten hoş bir manzara teşkil ediyordu. Papa merasim elbisesini giyin miş, beyaz bir ata binmişti, Bü tün kilise reisleri göz kamaştırıcı elbiselerle, kilise bayrakları, me şaleler, ilâhilerle onu takip edi yorlardı. Attilâ, Minsiyoda idi, Kendisi ne doğrü gelen bu garip orduyu rdü. Şaşmış ve şaşırmış bir hal de ve iöyiy sürdü. Bunu gören pa da ordus undan ayrıldr. Atti nüştular? Tarih bunu Yeme miştir. Attilâ hürafata inanırdı. Papa T&onun silâhlarla iy fakat tü ir alayla görü, rmde manevi bir TE yapmıştı; Hün Hakanı, Asyalıların Totem cilik dininden kalma bir inanışla ismi taşıyan insanlara hürmet gösterirdi, "Nitekim Rens Katedralini yıkmaması da Fun dan dolayı idi. Çünkü bu kilisenir piskoposu Lupus idi. Bu ise “kurt, demekti. Şimdi karşısma çıkan pa pada Stem demek olan Leon adını ta du. Bununla beraber yu! gibi * kötü idi. Kıtlıktan, bilhassa hasta tan Hün askerleri kırılmıştı. A etyüsün ordusu önünde ricat et geriye dönmek daha uygun ola caktı X. Bu sefer iklimin kötü şartları a g Ri © © * 3 lündurmak pek mühim bir nıssele idi. Daima kendi reislerinin hâki miyetine alışmış olan ve tabiaten hür bulunan bu halkı bir kitie ha linde tutmak Attilânm büyük de hasına ve maharetine bağlı bir şey idi, Lâkin Hakan uzak bulu nunca bunlarda ayrılmak arzusu yeniden uyanmıştı. Kete geçiyor ve intizamı tenin e bımda yardıma gelebilecek ihti - yat kuvvetlerine mütevakkıftı. Bu nun için her şeyden önce Tuna ha valisinde müsatkrir merkez tesis etmeye lüzum vardı. Ataları olan Tanjular beyaz keçeden yapılmış çadırlarla iktifa ediyorlardı. O, kendisi için oyma direklerle Ve büyük salonlarla ahşap bir saray yaptırdı. Bu sarayın etrafında bir şehir vücude getirmek ve bunu Hün memleketinin merkezi yap mak istiyordu. Askerler seferde bulunduğu zaman aileleri bu hirde oturacaktı. Hünler Avrupa ya geleliberi, kendisinden önce Hakan onlar, Muncuk, Balamir, Oktar, Rua etraflarındaki milleb > ler gibi hareket etmeyi düşünme mişler, Orti Tuğunı lıyan köçebe hayatını devam ettir mişlerdir. Attilâ artık bu yaşayışı değiştirmek kabileleri: toprağa bağlandırmak lâzımgeldiğini an: ladı. Bizans larına karşı dayanabilmek “için köçebe yaşayışı hiç de uygun bir şey değildi, Dağınık asker takım ve Roma imparatorluk larının elde edeceği zafer “geçici olacak, devamlı bir müessese kur mak imkânı bulunmıyacaktı. Ha kan, hayâlinde yaşatğı plânla büyük bir imparatorluk kurmak istiyordu. Artık Hünler Avrupa tabiye usulüne, harp makineleri çin onların kullandığı silâhlarn aynını kullanmaya başlamışlardı, fakat bundan daha fazla bir şey yapmak, bütün Hün ulusunu Avru le ve Roma medeniye tine sokmak lâzımdı. Attilâ.bir devlet adamma lâyik olan bütün sıfatlara malikti, İnce lik, sabır, kavrayış, önceden gö - e ve saire. Halbu ki, Muncuk i e Balamir bunlardan mahrumdu. Deli sadece süvarilerin: “reisleri gri r, Hücumları çok güzel i ie ayal fakat harp bitip de süvariler attan inince artık faz la bir kiymetleri kalmıyor, idare kabiliyetlerinin azlığı görülüyor du. Halbu ki, Attilâ bir cenkei ol maktan ziyade bir diplomat, teşki lâtçı, frsattan istifade etmekte mahir, ileriyi gören, müzakerele ri dilediği gibi idare eden bir dev let adamı idi. Her ne kadar uzun zamandanberi Bizans ile Romayı almak havesinde idise de mevsim siz hücumlarla taliini bozmak is temiyordu. İki defaki tecrübeden aldığı neticeden sonra, müttefik lerinin ve nin kendisinden ayrılmalarile görmiyeceği - ni önle 1 bir üçüncü harbe atılmyaca! var) ilânm vücude getirdiği teş kilât ve istihbarat gayet srkr idi. Bir tarafta küçük bir ayaklanma hareketi haber almca derhal hare t ZEKAT VE FİTRENİZİ HAVA KURUMUNA VERİNİZ NN Bir nişanlıda aranan meziyet! Ailenin biricik oğlu günün bi- rinde eve dönüp bütün aileye an- sızın hai ber verdi: a andım? Her taraftan meraklı sualler yağıyordu: — Kiminle? asıl? — Ne biçim? Verilen cevaplar gelinin kim olduğunu az çok anlatınca itiraz” başladı. 5 Gencin anası: — O kuzcağızı benim gözüm tutmıyor! Birinci ar oğuk! İkinci yeğeni: o Manasız! ei r Dediler? a Ailenin biricik oğlu bütün bun ları dinledikten sonra: —F edi, pek mühim bir meziyeli var Di Hepsi birden sordular; — Nedir? — MM yok... » Susmasının sebebi! kan efendi rm eline bir Ne ruş sıkıştı, Çocuk Pen baktı ve sustu. Komşu — De dedi, karları süpür. dükten sonra eline bir kuruş veri- lince bir şey söylemek gerekmez mi? — Gerekleşir. Fakat babam © çeşit sözleri ağzımdan çıkarma - mamı şiddetle tenbih etmişti. O - nun için sustum Çıkmaz! İngilizceden er yüzünde elleri en sıkı in - sanların İskoçyalılar, Ermeniler ve Yunanlılar oldukları söyleni - “ ir İskoçyalı, bir Yunanlı ve bir Ermeni sıkı fıkı dost ve bir aralık ayrılmışlar, ayrılma- dan önce, tekrar buluştrıkları za- man bir arada yeyip içmeyi ka - rarlaştırmışlardı. ünün birinde üç dost gene konuşma - La Her biri, la dav - tranmasını bekliyordu. İde) ve 5— KURUN 1. KANUN 1935 2 , “Ulus,, un dil yazıları Göz, Gör, Kör “Güneş-Dil, teorisinin metodu manayı esas iularak kelimelerin etimolojik asıtlarını bulup talap etmektir. 'Güneş - Dil,, te tatbi - katı olarak yazılan ali sat- hi surette okuyan bazılarında Şşöy” le bir zan span e olda analizler yapmak için a behemehal bir vokal getirilir. Eğer vokalden sonraki konson birinci ğine prensipal köklerden ise bu ka: yeter. Değilse onun da baş ee na ana kökü koymalıdır. Kelime nin içindeki başka elemanlarda vokalsiz olan konsondan önce bir vokal ve konsonsuz olan vokaldi sonra da im (3) getirilir. Analiz yapılmış ol Bu zan yeli “Güneş - Dil” teorisi öyle zekânın, nin , ilmin müdahalesi kendiliğinden işler bir makine de- ğildir. “Güneş - Dil” teorisinin me todu, kelimelerin manalarmı esas tutmak suretiyle onların etimolo- jik asıllarını aramak lüzumunu ta lim etmektedir. Bu yolda analiz * lerde ilmin kullanılması, zekânm işletilmesi lâzımdır. Her kelime - nin medlölünü ve o medlülü ifade. nin en lojik ve en naturel yolları nı aramaksızm yapılacak analiz ler, pek yanlış li verebilir. “Güneş - Dil” analizlerini basit mihaniki bir klişe zannedenlere bugün analizini yapmak is- şu üç kelimeyi ileri sü * rebiliriz, GÖZ, GÖR, KÖR. Bu ———m başlarını —..n i hafleri (ğ) nin kmı pi harflerdir; birinci gi ce prensipal kökler teşkil ederler. Kelimeler de birer monosilâp şek linde merit gösteriyor. mihaniki olarak bun- ları şöyle ni etmek icap eder gibi görünür: 4) (2 Göz —ög köz Gör zög-“- ör Kör — ör “Güneş - Dil” teorisinin verdi | rap ellerine geçirebildikleri sopa bı masanın üzerine koydu. Biri de el sürmedi ve üçü de konuşmağa devam etti. Vakit geçiyor, fakat dostlar - cin biride hesabı görmeğe ya- aşmadığı süğ konuşmanın arası ke kı ri ve o) ii arayar. — Hanım! dedi, ak iki arkadaşla çok mühim bir iş üze rinde konuşuyoruz. Galiba çok geçikeceğim! Belki sabaha kadar gelmem! Bir kartalile on iki zenci arasında harp Nakledeceğimiz şu fıkra ina nılmıyacak kadar gariptir. Fakat bu vaka Röyter Ajansı tarafından İngiliz gazetelerine tebliğ edilmi: a göre mevsukiyetinder. şüphe edilmemek lâzım gelir: Ce zayirde alış veriş edilen kalabalı! bir mahalde bir tütüncünün dük kânına gökten bir kartal inerek mevcut tütünlerin ve cigaralarır. hepsini tahrip etmiştir. Bu sırada on iki C. a; m S zayirli A . lar ve saire ile imdada yetişmiş - tir. Ancak uzun mücadeleden Garsonun biri bir aralık hese| tir. ei ra on iki kişi kartalı öldürebilmiş ir, ği esaslara göre bu kelimelerin RE şöyle çıkar — Ziyanmn olaki geniş bir sahaya yayılması; ör — a bir noktada te R — Ziya iyarıi bir noktada te mer küzü. sözlerinin dil in urlarmın delâletlerini şerh vg teki etmek lâzım gelir. “Güneş - Dil” teorisi o yolda te viller ve şerhler kullanmaz. Onun ük kudreti kelime ile mananm lığmı sarsılmaz ve yanılmaz bir doğrulukla göstermesindedir. Bu da, her şeyden önce analiz e- deceğimiz kelimenin manasmı tes pit etmekle çapar Bu esaşlara e “Göz, Gör, Kör” kelimelerinin etimoloğilerini arayalım: : GÖZ “Göz” kelimesi, burada “görmez ğe yarıyan uzuv” olarak alınmış tır. Buna nazaran 52” ü iki yol da tarif edebiliriz 1. — Göz kt retmvdirile Ee i e sinden ışıklar etrafa yayıla” rak rüyet muhiti dahilindeki ob - jeleri görür. ir uzuvdut ki rüyet muhiti dahilindeki objeleti tenvir eden ışık kendisine varır. Birinci tarifte esas gözden çıkan şua, ikincide ise hariçten gelen pe tarife göre ee iki Me ii edebiliriz irinci Birinci tarife güre kelimenin | molojik şekli şudur a e (2) (3) *kög-köz (0 öğ: ana köktür Burada “ziya, aydınlık, par * lak” anlamlarınadır. | ki o sahadaki hut, ana obje veya süje nin o sahalara yayılışını gösterir ektir. (Öğ $ ög 4 öz — Öğögüz): ana kök kendisini tecelli ettiren radikal unsurla kaynasarak ve baştaki vokal de düşerek fonetik ve morfulojik şeklini almıştır: GÖZ ” Bu halde (GÖZ): kendisindeki ziya şualarını oldukça uzak bir sa* ava kadar sevkederek oraların görebile obje demek olur İ Necmi Dilmen Icra dairesinde Yeni sene dolayısile iera daire erinde (odosyaların (o tasfiyesi yapılacağından (omüstacel müstesna olmak üzere 2 kânunu sani 986 perşenibe gününden iti” baren 8 ir 936 gününe kadar (hâriç) iş sahiplerinin ka * bul edilmiyeneği bildirilmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: