4 Mart 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

4 Mart 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 MILLİYET, PAZANTESİ MART 4 “1929 iy unan hemşeri! - Istanbulda çıkan Hiromika gazetesi ulanmadin: Türkler? akarer emi - Yediyüz senedir diş biler sana, Adı Rum kendisi Yunan hemşeril DI döker, yavrşça gelir yanma, Sözüne çok olur kanan hemşeril Ve-lâkin fırsatı bulunca sokar, Gönül yıkmaz ama, memleket yıkar, Despot cüppesine sarınıp bakar, Tilkiyi kandırır inan hemşeri! Nitekim bir zaman kandık fendine, Kürsüde soz hakkı verdik kendine, Kayboldu Selânik, gitti Vodine, Sonuıfda biz olduk yanan hemşeril Bir gün yine onu İzmirde bulduk, Ateşle, barutla, kanla yoğrulduk, Fakat yerimizde birden doğrulduk! Göçtü yanlış yere konan hemşeril Ey Rum gazetesi değilim tekin, Yay gibi gerginim,ok gibi keskin, Eski ben değilim, öcümden çekin, Kendini “Olemp,,te sanma hemşeri! M.S. 2994009099999 006$77010090 00990 5000900000 04$4409494499909999929$00009099669$9909 © * * * * > © * Kış gene geri geldi. Bir koç gün evel havalar oçtı, bahar ko- ku'arı geliyor, derken, şu üç gündür yağan © kara, bizi donduran soğuğa bakın! Üstüne bir de, Tunadan kopan buzlar so- luğu burda aldılar. Fakat bu sefer bir takım cilveler, numaralar daha var. Meseli Üsküdar ve Sirkecideki buzlar ara- . sında kalan bir takım balıklar var. Martiler bunların bulunduğu yerlerde toplanıyorlar. Bunu gören ve kenarda kısmet bekliyenler “ hemen bu balıkları ellerile topluyorlar. Gelelim ikinci hikayeye : Evelki gün yakacık köylerinin birinden aldıgı koyunları Maltepeye getirmek isteyen çoban Huseyin Ağa bir kurtla karş:leşmış, ya- nındaki köpek kurda saldırmış, Hüseyin Ağa da elindeki kalın sopa ile vurmuş, yere düşür- müş ve öldümş. Sonra derisini 12 liraya satmış. Mecnun esirin bu sö zünü işidince dedi ki: — Ey ihtiyar, sen ya- nılıyorsun. Bu zincir .sana fayık değil, benimi gibi divanelere müna- siptir. Gel sen şu zinciri bana ver, ben takayım, seninle kapı kapı dola- şalım. İhtiyar razı oldu ve sevindi. Diyar diyar gezmeğe başladılar. Tesadüfen Levlanın e- vine de oğradılar. Genç İkızbunların perişan hal- lerini görünce yüreği parça pfirça oldu. Mec- nun da bu manzara karşısında coşup zinci- rini parçalıyor, kaçı- takılıp bağrış'yorlar: « Deli deli tepeli, kutakları küpeli» Bilmeceler yok, gökten uçar kana- dı yok: —Kar $Kışın cevahir, üfle kararır, kendi simsi- yah,dumanı zehir; Kömür. Sİzi çıkmaz mendil- den, şifayı kapar yel- den: . —Nezle. $Çürülder yutar, yu- tar gürülder: Soba. $Şekere benzer, tadı |£ Ötede «Selâm oğlu» memleketin eşra- finı büyüklerini: top- luyor, Mısır, Irak, Hi- caz gibi uzak yerler- den binlerce cariye, köle, hayvan ve binde ve yükü eşya geurtip kaz gönderiyor. Zavallı Leyla mah- zun ve meyus durma- dan ağlayıp sızlıyor. Bazı ahpaplar, tan- dıklar, konışular Ley- lânın kalbindeki sırrı bilmedikleri için, bu kederi anasından ba- i basından > ayrılacağı jiçin zannediyorlar. Nihayet üç gün üç gece düğün oluyor. “Bütün memleket halkı yor. Arkasına çocuklar viyip, içip eğleniyorlar. Yalnız g.lin dalgın bu beladan (o kurtulmak için çaredüşünüyor., A A e amaaa İlMeşhur nükteler) erirrmmizamee Frenk ( şairlerinden biri ölmüş. Mezarına koymak üzre hazırla- nan çelenğe arkadaş- ları şöyle bir cümle yazdırmış'ar: - Ruhun müsterih olsun yine görüşürüz. Çelenk hazırlandık- tan iki saat sonra çe- lenkçi dükânına telefon ettiler; — Rica ederiz eğer yer varsa « Cennette » $ Rengi kızıl, şarap | ibaresinide ilâve ediniz. değildir, soğukta fena ahbap değildir: — Çay. $ Kaleden düşer kırık Ertesi günü cenaze kaldırılacağı ozaman çelenğin üzerinde hay- retle şu ibareyi oku- maz, telden ince kar- | dular: dan beyaz: —Kağıt. Küçük Cemil annesi- ne sordu: — Anne, kurtları ni- çin öldürürler. — Dağdan inerek za- vallı koyunları parça- lar da ondan: Cemil bir dakika dü- şündükten sonra tek- rar sordu.. — Öyleyse kasapları niçin öldürmüyörlar, anne? «Ruhun müsterih ol- isun, eğer yer varsa Cen: İ nete yine, görüşürüz Kafa yora yora bu bahaneyi buluyor. «Sel kaldıkları zaman ke- casına diyor ki: Ben sana karı olu- rum sanma. Çünkü pek küçükken bir peri bana âşik olmuştu. O peri geçen gün geldi. İşittim, dedi, sen biri- siyle evleniyormuşsun. Fakat o adama söyle avağını tetik alsın. Se- ninle bir yastığa baş koyduğu © dakikada hem seni, hem de onu öldürür, mahvederim. Selâm oğlu bu yala- na inanıyor. O gece nikâhlısına ilşemiyor, ertesi günden itibaren bde bu felâkete çare “ aramava başlıyor. Bir fincan kahve Mös'ur Fransız şair- lerinden biri uzun seneler sahne hayatına hizmet ederek kazan- dığı para ile büyk bir tiyatro yaptırmıştı Tiyatro, içinde bir yangın çıkarak yandı. Yangın devam ettiği sırada şairi, halâ du- manı tüten tiyatro ha- rabesinin karş'sındaki gazinoda gördüler ve hayretle: - Yahu, dediler, bu ne kadar alâkasızlık. Bütün servetin kül ol- duğu halde sen burada gelmiş kahve içiyor- sun? Şair filosolça başını salladı: — İnsan kendi ateşi- nin kenarıda bir fincan kahve de içmesin mi? Bakalım bulabilecek misin Gene, omemlekette «Zeyt» isminde bir a- dam var ki vaktiyle «Zeynep» isminde bir kı- zı sevdiği için aşkınıne yaman bir şey olduğu- nu pek âlâ biliyor. Doğru Mecnuna gidi- or. Leylanın «Selâm oğlu» ile evlendiğini söylüyor. Mecnun bu haberi duyunca gözle- rinden kıvılcımlar sa- çarak haykırıyor, eline kalemi alıp Leylaya bir mektup yazıyor. Zeyt bir Doktor kivafetine giriyor kızın odasında yalnız kalıyor. Mecnu- nun mektubunu veri- yor. Beraber okuyup ağlıyorlar. Sönra ceva- bını Leyla söylüyor, o yazıyor. -Bitmedi- SD AE EİN | Küçüksözler | Ar ami EE EĞ Yar $ Hayat bir saniyedir, fakat bu bir saniye ebedi şeyler yapmağa kafidir. $ Bugünkü işini ya- rına bırakanlar kendi kendilerine karşı borç- lanırlar. Bir zamna gelir, borç okadar çoğalır ki akıbet iflâs baş gösterir. kiz gla 8Çok bahtiyar ol maktan ve çok sevin- mekten kork. Felâket saadetin arkasından gelir ve şunu de unutma ki ekseriya yalnız eli $ Kusrlarımız, sürün- düğümüz kokulara benzer. Başkalarının hoşuna gitmeyebilir. etin halka mahsus sahifesi Leyla ile mecnun masalı | Büyükadamlar) A Je Sâdi “ Yedi yüz elli sene ev- vel Şirazda doğan bu şair ve hakimin sözleri yazıları halâ eski lezzet ve kuvvetini muhafaza ediyor. Eserlerinin he- men hepsi dünyanın bü tün lisanlarına tercem: edilmiştir. Sâdi 118 senesinde İranda Şiraz şehrinde doğmuştur. Sâdinin hayatı üç kıs- ma ayrılabilir. Ömrü- ikinci otuz senesi seya- hatle, üçüncü otuz se- nesinde de son eserlerin yazmakla geçirmiştir. İnsanların iyi ve fena taraflarım çok mükem mel görebilmesi haya- tında çok memleket ve çok insan görmüş ol masından ileri gelmiş- tan başa gezdiği gribi t: Trabulus ve Fasa ka- dar gitmiş. Asyada Çi hudutlarına kadar w- zanmış, Buharayı, Hin distanı dolaşmıştır. Bu seyahatleri esna- sında hem âlimlerle, hem de halkla temasta bulunmuş, insanların her tabakasını dinle- miştir Sadinin en kıymetli eserleri «Gülistan» ve «Bostan» dır. Bu iki kitabın içinde ibret alınrcak küçük hikâyeler ve fıkralar vardır. Sâdi kalender bir a- dam olmakla beraber hiç bir zaman maddi hayatı, çalışmanın lü- zumunu inkâr etmemiş tir. Sâdinin zekâ ve fazi- lete karşı hayranlığı her eserirde görünür. Onun için ahmaklığı kat'iyen affetmez. Sâdi dönmüş dolaş- mış Şiraza gelmiş 1291 senesinde vefat etmiş- tir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: