26 Ekim 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

26 Ekim 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BUGÜNKÜ HAVA Dün hararcı azami 3 asgari 12 € idi Rugün rüzgür — lodot ktir. Hava bulatlü olacaktır. Haftanın j azısı — İsim mes'elesi — Haydi vaktile Beni İsrialin — gesür çocukları İsâ Peygambe- | Bi öldürmek istedikleri zaman î'.am vaktini nlı a katl niyetile gerilmiş sinirle- yinin tahtı tesirinde Yahudâ'yı, — İsâ zannederek çarmıha germiş “olsunlar. Lâkin bütün bu nakıl- e şüphesiz olan bir ihtimal var sa lânın İsâya benzemesi- irinin diğerine benzemesiyü “zünden yanlışlıklar olmasını an- Tarım. Hatta geçen kış böyle — bir şey benim başıma F Dostlarımdan 120 kilo çeken a ğrr vücutlu fakat hafif ruhlu bi —i var. Bıldır kış Beyoğlunda o u bir mağazanm vitrini gde bir şeye bakarken gi Sırtırda bir beyaz “trençkot” — yardı. Bende de tranç — vardı. >-Eğer bu muşambalar seninsır tına geçecek kadar düştise ben Benim kini atayım bari! dedim.. Döndü ve bana hayretle baktı... Meğer adamcağız başkası imiş. Utandım ve itizar ederek çekil- gdim, Evet bu şekil de dalgınlık, dikkatsizlik alâmetidir ama yi- y dereceye kadar caizdir. bir adamı isim müşabehe L tünden dolayı başka biri zannet mek biraz garip değil midir? " Bu da benim başıma geldi. Ev- velâ-itiraf etmeleyim ki çokça — tesadüf edilen bir ismim var. ” Belki bu isim vaktile pek mer- Üzen ve tık- İmiş, şimdi isimler — arasında yaptığı tesir bir mum iskemlesinin bir salonda yaptı f tesire benzer. Neyse şimdi se melerce beraber büyüdüğümüz aha doğrusu beraber yaşadı ğımız. ismimi yermeye mahal — yök. Benim ismimi taşıyanlar arasında bir elektrik mühendi. iş bir Nafia mühendisi, bir su n bir operatör, bir kaç eat, bir ahçr ve bir sabık şeh ade bulunduğunu bilirim. “—Geçen sene bir gün birinci de fa olarak prezante edilmiş oldu. bir zatin ziyaretine gitmiş -Bu zat o sırada bir binanın tile meşgul idi, Lâkırdı sı- nda bana da ismimle hitap aâvı iş hakkımda reyimi so Ç ! i h u — Acaba şu balkonun açıklı- a kaçlık putrel koysak? Kal ön altılık iyidir dedi! — Ben bu suali İâalettayin her sorulan suallerden - addet- ğim için cevap verdi. — Zannederim küfidir. lik kaç metre? — Dört! — O, kâfi! - Bu ilk temasta bütün muha- relerimiz taallük et. parkesini, sıvası- Açık. salonun bir geniş sofanın ıluııdiıel: — Tahmin ediyorum ki neferin- jen en büyük kumandanına ka lar bütün ordu böyle. Zaten a cephesi boyunda sefer-i aman bitebileceğine geçti .. -— Çok ümidimiz var , Biz hazırız laca karanlığın | 5 — Yanma sokuldum ve kulağına: B Ben oradan çıkarken kendi ken dime düşünüyordum: — Bir gazeteciye sorulabilen şeyler arasında bir mimara ait suallerin bulunabileceğini tah- min etmezdim. Bu işte bir yan- Jışlık var ama! Hayat istikametlerimiz bu zat ile sık sık -tesadüfümüze mani olduğundan onu ender olarak görüyordum. Bu seyrek tesadüf lerde de hal hatırdan sonra ilk müspet İâf inşaata taallük edi- yordu.... O kadar ki üç dört ay sonra bu zatin beni mühen- dis zannettiğine inandım. Beni ayni isimde bir mühendis zan- nediyordu. . Bütün bu musırra- ne yapı suallerinin başka bir şek li halli yoktu. Ben bu yanlışlığı daha bidayette tashih etmedi- dum, Çünkü bana bu işin bir za rarı olmadığı gibi benim de ona bir zararım yoktu.. Lüâkin gü- nün birinde iş çatallaştı ve aş taştı. Bu zatten bir mektup aldım. Elden gönderilen ve cevabı he- men beklenen bu mektupta de- niyordu: «Azizim * * * Bey efendi. «Himmetinizle inşaatını biti- rip içine girdiğim fakirhaneniz de yine elinizi öpen bir iki iş çık tı. Evvelâ -haşa huzurdan- ha- Tânm sifonu işlemiyor bundan pek müştekiyiz, tım. Başka yere gitmiş. . Onun avdetini beklersek halimiz ha- rap olacak. Sonra dünkü şiddetli yağmur larda dam dört yerinden aktı.. Onu da olur olmaz adama ak- tartmak istemiyorum. — Eğer mümkün olur da bir kerre biz- zat teşrif ederseniz pek minnet- tar olacağım. Ne zaman zati âli nize intizar edebileceğimin lüt- fen 1ş'ar ricasile.. ..» Artık bu teklif üzerine işin hakikatini meydana vurmaya xbur oldum ve şu cevabı ver| «Efendimiz Emirnamenizi aldım. Zati va| met fırsatına nail - olabilmek i- çin geç kaldığımı zannediyo- rum, Eğer imkân olsaydı efen- dimizin memnuniyetini celbede bilmek için mimari şubesine ya hut mühendis mektebine İ üne girer. dmkılınuşB tı. Bir dakika evel «Ka- klığı irliğinin? — faaliyetinden Halbuki bu sonra bu-İcanlı canlt bahsederken, bu su- na imkân olmadığı gibi benla) karşısımda dudaklarımda aciz mektebi bitirinciye kadar da silbir tebesstimden başka bir şey 'I::i halâ ve damın belıı(lîqmd; kalmamıştı. Bir şey söylemek ü muhakkaki tleri tar. - Kulunuzun |zaryretile, Ankaranın - nüfusça ıhııı-d' leri gibi mühendis ol|her gün arttığını, sabit bir ra- madığımı öteden beri arzetmek | kam vermek güç olduğunu deru istiyor idisem de teveccühü sa- buna cesaret edemiyordum. Fa- kat bu son vaziyet hakikati ar- za bendenizi mecbur bıraktı. .. Bu mektubun altına da sarih ve fasih olarak imzamı attım. O zamandan beri ne zaman bir rimize rast gelsek birbiri- mizi görmemezliğe geliyoruz. Bu mütekabil mahcubiyetin benim hisseme isabet eden kıs- mamın sebebini hâlâ anlayama- dim. , FELEK anbazhane Prensesi 'e vecde gelmiş insanlar gibi ıc——— dişahın düşmanla birlik oluştn dan, itilâfçılardan, İstanbul iş- doluya geçişinden bahsetti. Ve en son: veiı!ı:ı(hbütün orduyla değil dünyayı alırız, .. Dedi.iuvıeui:yı — İşte Mustafa Kemalin bir iyük harp kalfayı * arat-| milerini zayi ederim korkusile arzı itizar|me gelmemişti. Alman sözi galinden, kendi saklanış ve Analalnında — Biz şimdi elimizdeki karı-| z | Kadın gözüyle | Riyazi düşünüş | Gazetemiz sahibi Siirt mebu- su Mahmut B. Ef. Atinadan şeh | İrimize gelen sulh — heyetine bir| çay ziyafeti verirken beni de da| |vet etmek lâtfunda bulunr Jardı. Heyetle vukubuları tema | sımı, günlerdenberi yazılan sulh ve gümrükler meselesini ortaya koyarak, tarif :xmiy:c:i:im.î Günün bu mühim meselesinden uzaklaşarak, gelişi güzel cere- yan eden muhaveremiz esnasın- da, milli terbiyemizde riyazi dü- şünüşten ne kadar mahrum ol- duüğümuzu, nefsimde hissetti- ğim bir kaç acı tecrübe ile anla- tacağım. Vapurumuz Adalara kadar İyollanmış, Anadolu sahilini kip ederek Haydarpaşa iskele- sinde durmuş, ve sonra Rumeli sahiline yaklaşarak Tarabyaya |doğru ilerliyordu. Misafirlerimi ze bildiğim kadar her yeri gös- teriyor, anlatıyor, tarihçesini ya pıyordum. Güzel Istanbulumu- zun şirin köşelerini yabancılara tanıttırmaktan mütevellit bir se vinçle hep söylüyor, konuşuyor- dum. Fakat birdenbire, muzip Fransızın biri keyfimi bozmuş- tu, Istanbuldan Tarabyaya kaç kilometro olduğunu, bana adeta sabahleyin kahvealtıda ne yersi niz, der gibi derhal cevap bek-| leyen bir fütursuzlukla sormuş- | | ran bir beye de sormuştuk o bilmiyordu. Fransızı cevapsız bırakmamak için, biz ekseriyet-| le mesafeyi kilometro ile değil, zamanla yani şu kadar saatte gi dilebileceğini tahmin ederek ölç tüğümüzü söylemiştim. Mevzu değişmişti. Fakat be-| nim de talâkatim tükenmişti, Ri yazi kat'iyetten mahrum haya- tımızı düşünüyor, ondan müte- vellit noksanları ve çarpıklıkla- rı gözümün önünden birer birer geçirererek neş'em kaçıyordu. Değişiklik olsun diye, bir za- man sonra Almanca konuşan bir grupün yanma gitmiştim. Lâkırdı arasında, elimdeki plan veçhile etrafa hesabi nazarlar atfeden bir Alman bana döne- rek Ankara nüfusunun ne kada ra baliğ olduğunu sormuştu. Ey vah talihim beni burada da ya- nf bir hicapla anlatmıştım, Her şeyin rakamla hallolun- duğunu bildiğim bu asırda, riya zi cehaletim beni yiyip bitiriyor | du. Burada da fazla durmak işi- e Tiki çocuklu bir ailenin üçüncü |nesilden sonra zürriyeti tükene- İceğine riyazi ve hendesi misal- lerle devam ederken, ben kendi- me bir teselli köşesi arayor- düm.., Ay karşıki dağların arkasım- dan yükselmiş, Istanbulun gece letafetini bozan ziyalarile okşa- yarak aydınlatıyordu. Beyaz sa kallı İsviçreli bir profesörle ma damı beni yanlarına davet etmis izi, semayı gösteriyorlardı,| ğil midir? Nakleden: — |o saatta Ankara Evkaf müdiriyetinde müteşekkil ihale komisyo” | Geniş bir kurtuluş nefesi alarak EFZAYİŞ SUAT SELÂMIİ İZZET |İnuna müracaatları. | I! —a Arem same aa d e aa a Damamemm seraman —— eee aa — — —— - ae e — Gidelim .. Hikmet paşalar ve daha çok be-|kadar götürdü. Bir çok yerlerde|mak daha meraklı oldu: sorulursa sanki ağız birliği et |" dedi . Hep beraber otomobilelnim tanıyamadığım paşalar . |otomobilden indik, zabit ve as-| — Yemek yediniz mi? miş ve ya ezberlemişler — gibi Pw atladık. yolda grup grup sabah| Bunlar hep istiklâ! harbinin har|kerlerle konuştuk. Hepsi zinde,| — Yedik Paşam. hep birden, hiç aksamadan ce- P İtaliminden dönfı askerleri rast-|cına alm teri ve kan katan koç|hepsi neşeli, hepsi imanlı ve| — Ne yediniz?. İvap veriyor? b luıırdnk.wl'l_epııdemirıibiım yiğitler! muharebeye hazır. Ve... Hep-| — Etli bulgur pilav, fasülye,| Dedim. Genç ve zeki b h adımlarla yürüyorlar: Ordunun bu genç başlarından|si de İzmire aşık . Paşanın de- (erik reçeli... ne demek istediğimi çarçabuk |- — Yaşa Mustafa Kemal pa-|hangi birine sorulsa alınacak|diği gibi: — İyi mi yemekleriniz? anladı, hemen cevap verdi: Şa yaşa... İ cevap muhakkak ki şudur: — Bu askerle, bu yüksek — Çok iyi Paşam . Köyümüz- — Hayır hamfendi. Askeri İ / Marşıyla, İzmir marşını söy-| — Biz vatanın kurtuluşuna| ve imanla biz İzmiri değil, bü- |de de bu kadarını yiyorduk .. l liyorlar . adak olan insanlarız.... tün dünyayı alırız. — Rahat mısınız bari? - Kim der ki bu asker güneşin| tunç yüzlerinde ne hafif bir yor-| gunluük çizgisi, ne en ufak bez- ginlik sezgisi var! Şahinlere yu-| va olan kayalar da ancak bu ka- dar sert, bu kadar metindir. Paşa da bizim gibi hayran hayran bu askerin geçişini sey-. 'tti, göğsü emniyetle havalan- Yarış yerinde hemen hemen S ki, Şükrü Naili, İzzettin, Al, z er ) z < - e) H Bu hikâye madam, ezeli kâyedir. Ezeli olmasayd Meti olmazdı, çünkü çok ©: bir hikâyedir. Bunu bana dc san yaşında iken ölen ihtiyar, dostum Akhar anlatmıştı. Bu dostum uzun seneler var ki, ar- tık aramızda bulunmuyor. M cerası da, fotoğrafın icadından| eveldir . | Akhar minyatür üstadı ili.| Restorasyon'dan sonra, harp öyle çok insan öldürmüştü ki, erkek nadir bir emtia haline gir mişti , Bunun için de aşkın, aşk-| la beraber de, minyatürün kıy- meti artmıştı. Çünkü her ma- şuka, maşukuna resmini vermek gafletini gösteriyordu. Akhar, işten baş alamıyordu. Bir gün, sipariş verilen otuz!| tane minyatürün karşısında, ne yapacağını şaşırmışken- atöly- esine güzel, sarışın, alev kızıl karanfil dudaklı bir kadın| girdi. Akharın karşısına oturdu, sordu: —“Beni tanımaz mısınız? Bu kadın mat örsi di, Akhar Zaz içi âlem ve masalla: latmağa koyulmuştum. dürtmüş ki; birden bana döne- rek, seyyarelerden hangileri ve| ne kadar farklı olarak an..ıauW İküçük olduğunu, cehaletimi he- men mazur görmeğe hazır bir | baba tebessümile sormuştu. Ve | yine sayılar, hesaplar, bir çok | haneli rakamlar beynimi rahat uykusundan — uyandırımışlardı. 'Yorulmuş yenilmiştim. Boğaz | içini ilk defa riyazi bir katiyetle | iştim. Eve dönerken, tramvayın bir | İköşesine büzülmüş, rakamların | ehemmiyetini ve kudretini düşü | nüyordum, Tramvayni harekâ- . 'tı, biletçinin hesabı, kontrol me murunun mürakabası, çantanın | imuhteviyatı, hepsi rakam esası | lüzerine yapılmıştı. Etrafımda her şey onunla tecelli ediyordu. Fakat hayatımızın hususi saha- larına hiç bu usulü tatbik etmiş miyiz? Beynimiz © Tiyazi terbi- yenin sayesinde yontulmuş mu? Hayır. Merihle arzın büyüklük nişbetini bilmemek kusur değil- dir. Fakat memlekette kaç kişi yiz bunu bilmemek ayıptır. hakiki nüfusumuzun adedini an | cak bir iki sene evel, tadadı nü- fus günü, toplar patlarken öğ-' rendik, Sonra içinde oturduğu- muz memleketi karış karış bil- mezsek o toprağı nasıl benimse- riz? Takvim hesabımız bile se-| ne ve ay tarihile değildir; bir şe , yin zamanını tespit etmek için eskilerimiz Yeniçeri vak'asını, sonrakiler büyük hareketi arzı, | daha sonrakiler de harbi belle- mişlerdir. Daha hâlâ kadımları- mıza bu riyazi terbiyeyi çok gö- ren erkeklerimiz vardır. Halbu- ki evimizin idaresi, bütçemizin müvazenesi hep buna bağlı de- Emniyetimiz var: Bu adak ve| Paşa geçtiği her asker grubu-| -Değiliz Paşam . a| sabahtan beri süren ta-|bu feragat vatanı kurtaracaktır.|nun önünd:ğ sert bir eda ıı'em Tnede uzun uzun|limden dönüyor? Yanık, yağız, Yarışlardan sonra Paşadan| İrica ettik. — Bizi cephe ilerisine götür- mez misiniz? Paşa bana baktı, hafif bir te- bessümle: — Korkmaz mısınız?, Dedi. Ben daha cevap verme- den miralay bey söze atıldı: — Hayır.. Hayır,. Kork- mazlar! — Hadi öyleyse... Paşa bizi ta en ileri hatlara| Ve SVEL — 1920 Küçük HikâvE - İluna yaslanmıştı. - |kizin ellerini öpmeğe İyantarına hemen sokulmuş, Bo| D| Kendisini yalnız gök yüzündeki kuşlar görüyor sana-| rak genç kont dö Linyerin ko Markiz dedi ki: — Benim kim olduğunmu tanı-| acaksınız, resmimi yapacaz- sınız. — Ancak altı ay zarfında ya- pabilirim. — Olmaz, ben hemen bu gün istiyorum. Bu en büyük arzum- dur, — Şu halde hemen başlıyalım, Madam dö Torsi, hariküulâ- de bir poz aldı; bizzat minyatür| olmuştu. İş kopye etmeğe ka- hyordu. Fakat yavaş hali değiş- ti, artistin gözlerini karartma-| ğa, başını döndürmeğe başladı.| K_adm Öyle çoşkun, öyle âşıkâne| bir tavır takımıştı ki, biçare| Akhar sarardı. Markiz gülüm- sedi: — Halime şaşmayınız, dedi, hayalimde bir hatırayı canlan-| başladı. Kadm farkında bile olmadı, «er bir minyatürümü| diyordu. *ın bütün kan başına çık mıştı. Şakakları çatlıyacak gibi zonkluyordu. Pencerenin önüne gitti, açtı, havalandı. Kadın ses- lendi: — Haydi çalışalım! Akhar işinin başına geçti, ça-, lışmağa başladı. Markiz müt! madiyen sevgilisinden bahsedi- yordu: — Ne güzel, ne dinç, ne gür- büz bir erkektir. Resmimde, ka- Ibimin bütün duyguları görün-) sün istiyorum! Akhar markizin dizlerine ka-| * pandı. Yıldırım düşse kalkmi-| yacaktı. Kadını kucağına aldı, boynuna sarıldı, gerdanından, dudaklarından öpmeğe başladı... Markiz de, kendisini öpünce, Akhar afalladı. O kadından to- kat yiyeceğini tahmin etmişti...| Böyle, kâh çalışarak ve kâh öpüşüp sevişerek tam dokuz sa- at beraber kaldılar. Akhar hem bir şaheser, hem de hayatının| şaheserini yarattı. Markiz, teşekkür etti ve mi-| nyatürünü alıp gitti. İşte Raul de Linyer, bu şahe- ser hatıraya mâlik olan adamdı. Hikâyeyi dinleyen düşes dö Şambak: — Amma ne pahasına olduğu nu bilseydi... dedi. — İnsan hayatta hiç bir şey bilmemelidir. En iyi yemekle- rin nasıl piştiğini bilseydik, hiç bir şey yemezdik. Düşes, elini, bu hikâyeyi ken- disine anlatan erkeğin elinden çekti: pişirmesini öğretti. Sırasında| tesi — Merhaba asker.... Diyordu . Askerler hemence- cik toplanıyorlar, cevap veri- yorlardı: — Merhaba Paşam. — Nasılsınız?. şey ne? — Davamız milletin davasi — Demir gibiyiz Paşam . — Türk vatanı Paşam , dır. Her Türkün bu davada het Kalabalık bir grupla daha faz-| — En çok sevdiğiniz insan? |di benliği, kendi şahsiyeti var - Ja konuştu: — Gari Bir insan kendi kendisini bik | ) nuz?. — İzmiri almak için Paşaml| — Alabilecek misiniz?.. NWMizah, Hikâaye. RHomam, EDUARDO BİANKO nun SON 4 GÜNÜ Şimdiye kadar misli görülmemiş muvaflakiyetle EDU gitap Bi M Can İsri Sinemada Bu günkü — — yarınki Comartesi * Pazar günleri — Şi leyılanlar; sast 16 1/2 matinesinde muazzam Ayta . MAKS ve PEPPE R sevimli saksofon - çalgıcısı LİA i Canbazhane Prensesi I MILLTYETİN EĞLENCELER SA (AM İRBİALBİA IRİAİF MA MIKİA PI (i İDiDli TANMAL « 123 OPERA SİNEMA ARDO BİANKO nun - harikülade Arja: ediniz. teşem | | programı. Merkado Parisli duüetist O G EER GREY eksantrik danslar 2 müzikalı skeç 456789 ğ » bilmecemilz halledilmiş şekli SOLDAN SAĞA; YUKARDAN AŞAĞI: — M Eç — Edatı rabit 1 — Ününe yan yazılır (4) B-İ 5) e Y CZ A 3 meller (4 2 — Yama (2) 2 — Köpeklerin ayakta durması| $ — İdamet (2) Yükselmek (| 5) ııı:&î"!'mc gorba koy (3) Paket 3 — Çalışan (3) z gey. 4 — Bir, Bir daha (3) Yemin(3) ğ:"_"m ((a’))yıı'm':":z)m ka 5 — Nota (2) Kırmızı (2) 7 — Nota (2) Aşiktr (6) F 8 — Eşkaya (4) Kapıyı duvara rta-| —8& — Zaman (2) pteden (4) $ — Nota (2) Talebenin notları 9 — Çok değil (2) Genişlik (2) — İyazdığı yer (6) İttihadı Milit — Türk sigorta şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir İMerkezi İdaresi: Galatada Ünyon Hanındadı Aentesi uluşnmayan şehirlerde acente aranmaktarlır Beyoğlu - 2003 Telefon : Bbrkafumum müdurluğundan: Ankarada Çocuk sarayı caddesinde 385 numaralı kadım ve keklere mahsus Şengül hamamı namile maruf vakıf çifte ham — Öyleyse ben anneme me-| mın iki sene altı aylık icarı 20/10/929 tarihinden itibaren dyunu şükranım. Bana yemek| gün müddetle aleni müzayedeye konulmuş ve 16/11/929 mesini ( B1 nü saat 15 te ihalesi mukarrer bulunmuştur. Taliplerin kendim pişirir, kendim yerim. | deli muhammeni 96 7,50 olan 900 lira teminat akçesile o gün — Geniş yer neresi? — İzmir Paşam İzmir! — Dünyada en çok sevdiğiniz| Daha sert: Paşa... Niye burda bekliyor su-| Askerin her süâle böyle hep|mez mi?. birden tunç ağırlığında ve çelik| Gördüğünüz bu vahdet, bu sertliğinde cevap verişini ilk|birliği işte bu vazih, açık 'önce tuhaf buldum. Yanımda KE NST A $ SLİ TRİO, herkesi ağlatıncaya kadar yüldüren komik ERİK RANDOLEF un sözlü filmi ve nihay filminin - mümessil, hoş ve eğlenceli iki saat geçirtecekli BEYOĞLU BELEDİYESİND Dün Beyoğlu belediye talyo Ef., Saadet H. ra H. Danyel Ef., Rina H., Yösef | Varneks Et., Naciye H. Recep Dudu H, Davit Ef., Nazmiye Hil mal Ef., Refia H., Rahmi Ef., Pati H., Süleyman Ef, Ayşe H, Eşref ÜÇ AY ZARFINDA Son üç ay içinde Beyazıt dairet de 133, Fatih dairesinde 221, Rej lunda 337, Yeniköyde 28, A. Hi dairesinde 26, Üskürda 54, Kadıl dairesinde 80, Adalar dairesinde Bakırköy dairesinde 17 çift evleui tir. Dünkü bilmecemizin — Askerlerimiz hissediyor Düşünüyor, biliyor, istiyor.. — hedefin yüksek imanında ki INDA görmekte - olaf örkestrasını - görmeğ mırali SEHER VAKTİ| nutamiyacağınız. Kİ daircslt Moris E£., Eleni H. İ Mişan Ef., Ermint | | Bir ad Müd um (SToTL! | ; a İ 2 (Bitmedi )

Bu sayıdan diğer sayfalar: