30 Aralık 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

30 Aralık 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© | Müsabaka | Hikâye tarzları a.eİee mrile hikâyeler bir ayrılabilir. Üslüp- ülı, Ş veya tahlilden kuv- İ ;et alan hikâyeler olduğu gibi şunlar meyanında — tamamile | iyrt ve müstakil bir hikâye tar- | 1 vardır. O da (mocurses) yâni | örf hikâyesidir. Örf lk nazarda tahlili hikâye ile Vazılış it - Na karıştırılabilir. Fakat dikkat | edersek bunları birbirinden ayıran bariz farklar oldu- ğunu görürüz. Örf hikâye- sinde muharrir ekseriya eşhası- nn ruhi tahlillerini yapmaz, yalnız onlarını - âdatını, karak- | terlerini, yaşayış tarzlarını tes- pit eder. Örf hikâyesi yazan muharrir- lerde aranacak en mühim vasıf görüş ve seziş kuvvetidir. On- lar daima etraflarını - tetkik ader, hayatta tesadüf edilen “iz tiplerin konuşmalarını, ahvalini, velhasıl bütün husi- siyetlerini not alarak tespit ederler. Tiplere pek meraklı olan Fah ri Celâl, dava etmeği meslek edinen bir akıl hastasını iyi tasvir edebilmek için tam altı ay peşinde koştuğunu söylü- yor. Örf hikâyesi tinden başka -c: itiharile de ayrıca kıymeti var- gdır, Bu tarzda eserler zamanın bir nevi içtimaf tarihini vücüde getirirler. Ve bittabi ancak bu sahadadir ki eserler tam mana- sile milli olabilirler . Bu izahattan sonra örf hikâ- yesinin her şeyden evvel reâlist olması lâzım geldiğini söyle- mek züittir. Muharririn muhay- yelesi ne kadar geniş olursa olsun, kendisinde müşahade kabiliyeti bulunmadığı takdir- de bu janırda yazamayacağı, ve yahut hiç kıymetsiz şeyler ya- zacağı gayet tabildir. — Fransada Prosper Merimee ve Maupassant, Rusyada Çehof ve telmizleri bu tarzın en kuv- vetli mümessilleridir. Biz Fran- sayı, en fazla Maupassant'dan ve Rusyayı Çehoftan öğrenebi- Hiriz. — Görmek, zannedildiği kadar kolay bir şey değildir. ve gör- —düğünü tespit etmek, ayni kuv- vetle başkalarına göstermek, büsbütün güç bir meseledir. Türk edebiyatında örf hikâ- yesinin pek az mevkii vardı E—I— Haftanın hikâ O gece denizin cömertliği “yoktu. Burunbahçeden Sütlüce açıklarına kadar suları iyice ta- radık; ağlar elimizde, uzun u- zun'bekledik; fakat deniz boş- tu; hiç bir şey vermiyordu. Çolak: " £ Haydi bakalım, dedi; geç Yalı köyünde onu herkes ta- — nıyordu, mert bir adamdı; ya- —naında çalığıyordum. Balığa be- “raber çıkardık; evlenmemişti. /— çocuğu yoktu; üstüme öz oğlu gibi titrerdi; beni çekirdetken =hıhh;ıy:ownndı istiyor- İki senedenberi ayni oda için bera- de yatıyorduk; bununla ber hayatının iç tarafımı henüz - öğrenmemiştim, Kolunun sa- ağları fevkalâde bir maharetle kulla- mur, hele çekerken, sizin göre- miyeceğiniz bir tarafına saklar kat olmasına rağmen ,mış başka ellerle idare ettiğini | zannederdiniz. Kendisine kolunun sakatlı-! ğından hiç bahsetmemiştim. çünkü — hissettirmiyordu Sadece öteden beriden işitmiş- tim: kolunu bir kadın yüzün- den kaybetmiş; galiba, o kadın için başka birile bıçaklaşmış... O vakte gelinciye kadar kadım- birdenbire çekmiş, biraz uzak. '[",ı'f hikâ hikâyesi | yetlerimizi tespit etmişti. On- l Yaşar Nabi Ve gitgide biz garplılaşırken terkedilen eski yaşayış tarzı- mızın tespit edilemeden unu- tulmaya mahküm kalması çok yazıktır. Ömer Seyfettin, ancak bazı hikâyelerinde mahalli hususi- dan evvel Halit Ziya'nın da çok kuvvetli nümtneler vermiş ol- duğunu unutmıyalım . içinde en kuvvetli örf hikâyeci si olarak Fahri Celâli görü: ruz. Muharririn Talâkı selâ ve kına gecesi ismindeki küçük hikâyelerden mürekkep kitap- ları lâyık oldukları echemmiyet- le karşılanmamıştır. Arasıra hi- |kâyelerine gazete sütunlarında tesadüf ettiğimiz Mehmet Se- | lim Bey de iyi gören ve görüş- | lerini iyi tespit eden bir hikâ- yecidir . Bu itibarla yazılarının gazete sütunlarında unutulma- |sına teessüf ediyoruz . Yaşar Nabi |— Kronikler ÇALAR SAAT Odamda eski bi var, Altında iki ve iki uzun zenciri olan bu ça- lar saat eskiden alaturka — idi. İŞimdi biz onu yeni saatlere gö- İre ayar ettik, artık on ikisinin İyerini değiştirdik, biri başka |bir noktaya attık.. Fakat benim zavallı ihtiyar saatim yabancı! bir lisanı yeni öğrenmeğe baş-| hıyanlar gibi artık konuşacağı | zaman tercddi , BİR BALIKÇI HİKÂYESİ Kenan Üulüsi yaşamağa çalışmış: iyiden iyi- ye denize vermiş. Ben, dalyanda çalısan öteki balıkçıları da tanıyordum. Sa- pına kadar bıçkındılar. Onu kadna karşı hiç bir vakit taşkın görmedim; yalnız Yalıköyü- nün yukarı mahallesinde bir Fitnat vardı; ona uzun uzun ba kardı; hele dalyan sahibinin oğlu Kadri çavuşla gördüğü za man dişlerinin hafif kilitlendi- ğini duyardım; sonra balıkçı kahvesinin camekânı arkasın- yorum. w belki de uyuyorlar. Denizde mın kapısı yanında, üstü beyaz ve geniş bir muşambayla örtü- Jen büyük mavuna, başını ön |ayakları arasma sokmuş, bir koyun sürüsünü bekliyen bir gçoban köpeği kadar mütecessis |duruyor; ve denizde ondan ba: |ka uyanık hiç bir şey yok gil Sandalın ucunu karaya çevir- dim; orada, Yalrköyünün bü- yük çmarı altında, cam bir fe- ner Öölü bir gözle yanıyordu. Işığı altında bir adam farkeder gibi oldum; belki de kahveci; artık kapamak istiyor. Saman ve çöp kırıklarile bir karış daha yükselmiş kara! yanaşır yanaşmaz; çolak bir- 'lar üstüne düşkünken kendini çok defalar ses çıkarmamağa başladı. Bu yeni yol karşısında parke üzerine ilk defa basan bir adam gibi evvelâ ne yapacağını şaşırdı, biraz sendeledi, sonra büyük bir ihtiyatla, ağır ağır, yavaş yavaş yürümeğe başladı. Bu saatin ihtiyar bacakları şim- di hiç bir vakit hızlı gidemez,da- |ima geri kalır ve zamanı bize hiç geçmiyormuş gibi gösterir. Çünkü o kadar yavaş yürlr ki insan zamanın geçtiğini farke- demez bile ve bazan de öyle o- lar ki, zaman hakikaten geçmez. seviyorum ya, ö h raz daha uza' Bugünkü — edebiyatçılarımız | siyeyi günlerce tevkif edebilen bu harikulâde saat ömrümü yi- yen bir böcek değil, belki onu daha fazla uzatan müthiş bir i denboıbiryemım-haııgibııulıuı*hıh.ııı—ı—ı——ı—uııı hatta bekli da bir tek yuvarlarken görür-|başka hiç bir şey söylediğini düm; seviyor muydu? Bilmi-| işitmedim. dalyanın adamları gelmi: PAZARTESİ 30 MİLLYET « bilir ne kadar uzun zaman. Nafile anacığım. Bu akşam hissediyorum - ki, gözümün önünde, © iri bir sü- İük gibi memene yapışan aç yavrunu ellerinle boğazlasan bile bir kılım yerinden tepreş- miyecek. Ben ki sizler için - şarkıları- miın en güzelini besteledim. Uykularımın en tatlısını kaçır- dim. harnet anacığım, ben, senden de acınacak bir haldeyim. Kalbim, haberim olmadan ... |başkalarının derdiyle o kadar İşte ben bu saati onun için| golmuş ki demin kendi derdimi m:s.“k'“'_ birı a| kendi büyük azabımı. koyacak , -İyer bulamadım. YAŞAR NABİ —— —— hiç sihirbazdır... MR Z e CEVDET KUDRET I )Onüş Nesir | - ni sıtıtarak gösteren boş bir —— | Bir gün, riktmnda, artık bikip yerin alm / hamakat içinde değil. İki ateş K ç Bir ölü uzar gibi servileria altından gibi parlıyan gö i, hariç- NAFİLE Boyumla ölçeceğimi vapur dizeklerini. — (ten aldığı inil borübut Nafile anacığım, nafile yoru- a tekiğiy zi ibeiü iyle azayınca ta karşı sahiledek, İnyorsım... Gölgemi bir tepeden bir tepeye gerecek Çolak kolunu göstermek için. Göklerin en mavini, snlarm en verini beş okka çeken paltonun içinde Gülgem, ne kubbeleri, ne evleri yıkacak, bile üşüdüğüm bü havada, na- Çölsem, file kolurim vvayarak 'bana — u- Yemrekte yirtle SÜDi bir Fânttan azmen. | zatıyorsun. Kopçaları sökülmüş göğsün- Paşec kımıldadıkça mavna karaltıları, ek baş ucumda buğazın martıları, kan memrene iri bir sülük gibi| yapışmış enceğini bana nafile Börle, beyaz dumanlar, beyar martılarla gösteriyorsun. ÇAhımda nurdan — Bir iz, ııa&-ıı.:uı Ve nafile dudakların duâla- (, aa bir Peygambet halinde | (keten, rm en hazinini mırıldanıyor. ei K a SÜĞ v ae e y e gel bardak kadar doludur. W" ufuktan bir ulka kollarımı açarak Öo ortk vabinden bir > parça| Yd San eöleenlle NÇ sa gerlscaği katabilmek — için boşılmmıı GABRİ ESAT lâzım. Hem de kim larının sol tarafını den bire atladı; ben sandalın n verdi, uzun uzun güldü; sarhoş tu. kaburgasını yarı yarıya sahile çektim. Henüz bir iki adım iler lemiştik ki, fenerin donuk ışı- ienda bize doğru bir gölge kı- ö mıldadı; uzadı, uzandı, ta yanı- mıza geldi. Bu, Kadri çavuştu. Çolak onunla nadiren konu- şurdu. Zorlu bir genç olduğu Ertesi günkü haya yeni bo- söyleniyordu ama, mert değil-| yanmış beyaz bir kayık kadar di ki... Denize çıkmamışken,| parıl parıldı. Gece yarısından gecenin bu vaktinde; burada,|sonra birden - bire dalgalanan niçin — dolaşıyordu — acaba ? |deniz, öğleye doğru yavaş ya- Her vakit yaptığımız gihi! vaş duçulmuş, boğazın üstünde selâm verip geçecektik. Lâkin| hiç kırışık yapmıyan ince bir ©, önümüze dikildi; biz durduk.|rüzgâr esiyordu. — Biliyor musun? dedi. Ya-| -Bugünkü av, Fitnatın şerefi- rınm dalyana çağırdik; öteki ak-|ne ve taliine tertip olunacaktı; gam eğlenti var.. yarın gece yapılacak eğlentide Çolak: avm bütün kazancı ona verile- — İyi... diye cevap verdi;|cekmiş. âi| Çolağın nerde olduğunu gör- ı;eiyeukm kadar megzulı:lihn — Ecc.., söyle bakalım, sen i de mavunanın iç tarafın- e bE e: da olacak; belki de direkten ve — Belki.. İstanbula inmez-|rilecek işareti bekliyor... Ve birdenbire, yukardan, gözcü di dar sit, iı!ın. iyerek sordu. — Kimi getiriyorlar? — Aaaaaaaağüğ... Tuuuttttt. Kıd'n çavuş taşı gediğe kor| Köşede, elime geçen balık gibi cevap vermişti: çorbasını gözle kaş arasında a- — Fitnatı,.. tıştırırken, olduğu yere bırak- Çolağın yüzündeki hatları | tım; ikinci açık mavunaya atla- İgörmüyordum; bununla b-za-|dım. Orada, Çolakla Kadri ça- ber vücudünde bir sarsıntı du- vuş yanyana duruyordu; bir yar gibi oldum; sesi titrek çık-|kibrit atsam parlıyacak barut jt ğ gibiydiler, — Kimi dedin, Fitnatı mı? Dalyanın kapısı kapandıktan — Tanımıyor musun baba-| sonra, artık ağların içinde mu- lık? Fitnatı işte.. harebe başlamıştır. Filhakika Cıgarasını dudaklarının sol|o günkü çok kanlı oldu. Orki- köşesine iliştirdi, ellerini pan-|noslar, dört bir tarafını saran tolonunun ön ceplerine soktu;|kalın ağ duvarlarına başlarını lılıi bacağını ikiye ayırdı, omuz| birer birer vurduktan sonra, tu e ll KAÂNUNUBVVEL muzafferiyet kazanmış bulunu: yorlar. Bu zaferi, Bu akşam sen de bana mer-; perde bahşetti. | merhalede yaşıyoruz. ölçülü ve muntazam uçuşları hâkim bulunuyor. Hisler, ölü-|ğ İme ve daima güzelliğe ve çok Edebi mektepler.. 1996 HAYA Tenkit Kılasik mısraların muzalferiyeti Birinci Perde Şairi : Cevdet Kudret Naşiri; Hamit matbaası Büyük klâsik mısralar bir Ona Birinci | Filhakika, insan muhayyele- sinin muzlim bir şefafiyetle be-|İğ raber esrar içinde gizli duran| gü mmıntakalarında hendesi müfek (© kirenin yaptığı salim, müvaze- | ll neli ve tamamile orijinal bir ce- velân karşısmdayız. Artık, Bal- kan harbi stralarında meydana çıkan ve umumi harp ile bera- Bar ebediyyen devrilen ham ve kısır neslin basit ve yavan his- lerinden tamamile uzak bir Kelime- ler, &ıska yüzü üstünde dişleri- kafası içine çevirmiş bir ada- mun zinde, tüvana ve bedii he-| yecan hamuülesini - taşıyorlar. Bütün kitabta, muhayyelenin kere de şehvete karşı duyulan düşüncelerin şiirle mezcedil- miş ve bir altın varak şeffafiye- ti haline getirilmiş ince bir ha- litasından ibarettir. Bu muhay- yele, hiç bir zaman ve katiyen müptezel hisler uçurumuna yu- varlanmaz. Onu daima bir ka-| nat darbesile, müptezel hisle- rin yukarlarında, renkten adam gibi ziya içinde görüyoruz. Eser sahibinin, ne derece ti- tiz bir zevk ve titiz bir itina ile uzun laştı; biz!| ğ E ani bir hamleyle koca göğdele- ri su üstüne fırladı. Balıkçılar — oskinoslara kar- Şt ayni zamanda garip bir kin- de duyar. Yazı geçirmek için, Akdenizden Karadenize; kışa doğru da aksi cihete hareket €eden bu hayvanlar önlerine ne gelirse silip geçerler. onun i- çindir ki, bu deniz canavarla- rı, balıkçıları iyice - kızdırmış- tır. İçerde sekiz tane Orkinos vardı; hepsi en — büyük cins- tendi. Göğdelerini — su üstüne atar atmaz kancaları fırlattık; aşağıdan kalın bir ağla mah - pus ve yukardan hücum edilen hayvanlar, deniz — suyunu bu- rTunlarından bir minare gibi ha- vaya fırlatıyorlar. Epey çalış- tık; alnımdan — şıpır şıpır ter damlıyordu; — hayvanlar çok mukavemet ettiler; fakat ni- hayet bir kan tabakası içinde kalan deniz östünde, mukave- metleri iyice azalınca vücutla- rını bıraktılar; yavaş yavaş in- lTemiye başladılar. — Artık her şey bitmişti. O gün Fitnatın şerefine yapılan bu Orkinos avı epey bereketli oldu.... çödz YA Fitnati iki senedir — tanıyor- düm. Bununla beraber şimdi yemin ediyorum ki, bu son ge- <ceye kadar, onu kat'iyen tanı- mamışım. Üstü beyaz örtülü mavnanın içinde, karşımda oturuyordu. Çekik, ince bir yüzü vardı; saç- ları sarıya yakm; takdim edi- Jecek bir gül demeti kadar ba- şında muntazam; gözleri deni- zin tenginde: açık ve yeşil,.. Buğün açmak istersen bir kabrin mermeri: ağır kulaklarına tekrar ismimi inle, mrüm kadar upuzun ve beyaz eteğinle Bit an gözletime bak ve uzat ollerini! Bir an gözlerime bak ve uzat ellerini, Sen, azizeler gibi saçlarında bir hale, Artık hiç söz söyleme yavaşça sus ve din İçimde söyleniyor uzun uzun bir ninni.. Bu ses damarlarımı sararken için için, Senin de cenazeni son defa öpmek için, Zayit parmaklarında günleri sayıyorum. Yakında bir su gibi akacaksın elimden, Sen, annem ve kardeşim. .. hattâ bir az da yavruml... ZİYA OSMAN Aşk çeşmesi — İçim susuzluktan yandı diye mi, Sırtımda kocaman bir yük var gibi? Nasıl sürümüşüm her saniyemi, Bana sor, arkamdan asırlar gibi. Arkadaş, yorgunum, sendeliyorum; înk uzaktan geldim, yolum çok ırak. İçim ateşinden eriyen bir mum. Bir yudum içeyim, bir yüdüm, birak. — Bu sudan içmeye seni birakmak, Bil ki, akbahtından ayırmak olur. Yolcu, bu çeşmeden içilen yadum. Gözlerden çağlıyan bir ırmak olur. .. YAŞAR NABİ HERHEREN TEZARN arkadaşları biliriz. Söylediğim bu hakikatla, yalnız mısraların diziliş ve yazılışını kasdetmi- yorum, üç kısma ayırdığı kitap, içinde her kısmın satır itibarile *anzimi için günlerce ve sabur- la uğraştı; yazılarmı, satırları- nru fazlalığına göre bu üç muh |telif kısım içine koydu; kelime lerin adedini inceden inceye saydı; ithafın şekli için bile u- zun uzun meşgül oldu. Sanat- kârın sanatıma karşı duyduğu ancak onda görebildim. Filha- kika Cevdet Kudret, teşekkü- lüne dahil olmakla daima ifti- har duyduğum Meş'ale gürü- — en sanatkâr simasıdır. Şimdi — kitabı kapadığım bu dakikalar, var; ve kafamın içinde, güneş ziyasına tutulmuş içi renkle do lu cam bir kürenin, muhayyel bir mihver etrafında yavaş ya- vaş döndüğünü hissediyorum. Papülistler KH. kisinin, Çolakla Kadri çavu- küncüye şun arasına oturmuştu. Çavuş biraz hırçındı; müte- madiyen gülmekle beraber asabi olduğu besbelliydi; her halde için için tutaşuyordu. tım; dudaklarına kaldırdığı bü- Çolağı her vakit olduğu gibi| yük bir kadeh altında, iri bir yüzü sakin görüyordum. Zaten|patlıcan kadar simsiyah duru - o öyleydi, içinde dağlar yıkılsa | yordu. Sonra, hiç kimsenin far- yüzünde belli olmazdı. kında olmaksızm elleri ani — bir Gece yarısından sonra Fitna-|hareket yaptı; titreyen parmak tın bileklerindeki altın bilezikle|ları arasında bir silâh ucu parıl rin şıkırtısı, deflerin sesine ka- dadı; ve anide çolağı ayaktagör rıştı: Gazeller, yukarıya, Beyko |düm. Hiç kimse katiyen bir at zun yukarr mahallelerine bir ba| «i fon gibi uçtu, yukarda pencere-|madan, bıcak hıcafa — geldl'ler; ler açıldı;; karşı sahillerde Ru-| ve daha saniye içinde ve ham meli balıkçıları oltalarmı sürü-|lenin arkasından; — Yan..dımımmım... geldiler; mavuna sakin deniz|diye boğuk üstünde devrilecek kadar sallan |çolak düşmüştü; ağzından katt dı; ve iyice sarhoş oldular. geliyordu; Kadri çavuş - reisit O gece, deniz de sarhoş oldu;|önüne yuvarlanmıştı. Ustamın tti boynuna püşle öptü. Kereyi de Kadri ça- — vuşa verdi. Hangisini a: | du,acaba?..Çavuşun yüzüne 'haşladı. Fakat onların haberi| gözleri uzun uzun Fitnat'i ara- 'yuhu. Reis: ; vet Ş | — Ey çocuklar, diye haykır- o—n?ı;“mıyııywdeöln? dı, deniz kızına alnımızın terini venlıv im. ç 'e ansızın, sarhoş gözler bir- denbire açıldılar: © mi Fitnatın kimi sevdiği asıl şimdi belli olacak.. En çok ki- )Mi seviyorsa kazancın büyük ;bir kısmını ona vereceği şü 'siz; isterse hepsini verebilir; pa ralar onun..... Gözlerim benim de açılmıştı- lar. İlk dakikadanberi dikkat e-İdeyi uzun uzun döği diyorum, Fitnat, çolakla Kadri | geceden sonra artık deni: çavuşun ortasında olmakla be-| Jrşmadım Şimdi ne vakit detİ- raber; bir şey anlıyamamıştım; | ze çıkacak olsam, yalnız onü acaba hangisini sevivordu?.. — |©rlıyorum: Beni çekirdekten o O, şimdi yemin ediyorum ki — lıkçı yetiştirmek isti! tam bir kadınmış. Omuzlarına | adarnı. O, mert bir adamdı.. kadar çıplak kollarını colağın İ ;Yıpynr,dıdim,ovınl" . dı - Ya.. şa..sın.. * Onu, sevdiğine katiyetle ina” bu merbutiyeti, son senelerde t bunun Ziya Osmanla beraber — dilimin ucunda buruk bir lezzet — dar unutmryacağı uzun bir ö- — yanma muşamba perdesini döğmeğe | man başını kollarımla çevirdim; — — Yaşasın; ve hafif ııkrlfl'_ , dığım bir fahişe için yaprlan bİF — izde çaT hareket yapmaya vakit kal- B *

Bu sayıdan diğer sayfalar: