31 Mart 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6

31 Mart 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

#9 | . ij e id MM yet i 8 Umdesi “Milliyet” tir ĞL MART 1930 .TEHANE — Ankara caddı N Li palgraf adresi: Milliyet, Telefon numaraları: “anbel 3911, 3912, 3913 iİONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için 400 kuruş 800 kuruş 750 1400 2100 ? en evrak geri verilmez 1) İ geçen riushalar 10 kuruştur. i İğ end ait işler için ÇAJİ kabul etmez. i ia İGÜNKÜ HAVA MP hararet en çok 9 enaz »İİ ce idi, Bugün rüzgâr lodos * İğ, heva bulutlu olacaktr, çam hu o “ Yaşasın! bir Galatasaraylı ile gö-| 4 Söz.ister istemez Cu-| akü maça intikal etti.. ilâyim adam olan muha- * sordum: Zuma günkü takımın Fe- Üeraber kalmasında âmil i #yler nedir? . Allah razı olsun Ali Naci| “a, © aslanlı kaplanlı ya- ii 3yle enerji aldı kki.. ; SENE O MAÇ! pa maçından çamurla a- ikat muvaffak bir halde i Mihadı. bir Galatasaray SW öpmek ister ve boy- w arılır, lâkin oçamurdan i bi ayin örtülmüş olan İanliş azizim ben Nihat filânım,. derse de ö- israr ederek: arPyok azizim, sen ni- lak, sen de Nihadi öper ii öğre. der.. Nihatbu Jg işittiği zaman: İ İl f N 4Azizim, bir daha çamurlu il Yilda sahaya çıkarsak hü- #ii'aiz belli olmak için sırtı- imara koysak ta hakkı- ma gitmese her za- hi sanı babayani seyirci öp- emiş. AMAN BABA! ki 1k toprağı kadar yaşasın .Ula Hasan Bey merhum i şöhret kazanan Emanet şa Rami Beyin bende olduğum halde bir kaç ar i'* Darülbedayie girmesi le- yazmıştık. Tuhat mektepte bu haberi “ş, gelmiş babasına: , ne zaman Darüilbe. eksin? . Kuzum ba- İ ol da bedava tiyatro- 1 Demekte imiş,biz-| “gından işittik. . Artık bu ikbali açılıyor demek- ii FELEK iyet,in edebi roman 5 54 ig) deki hayatı çok 5 ii yeşil dağ eteğinde İyonun ovalara, ufukla- ari taraçasında mükem- “kahvaltı yapıyor, sonra inu alıpbu yem yeşil » kırlar, dümdüz, toz- iz, sessiz yollar ara- ıt dolaşıyor. On.bu. wdet ediyor, o zaman el- pi kırmızı yanaklı, muz vücutlü bir alman kı çük kahvaltı daha geti waitı ince, kızarmış & çavdar ekmeği üzeri- | 1 parmak kalınlığında | tere yağı, bir tabak! i de elmadan ibaret- | i k ber bunu yedikten | vom «)&öfe Nihal Hf. hanio eskiden MMikir, Mizah, Pie. Sama ** İ Neşriyat haya | ** | EE Şüküfe Nihal H£. son devir-| deki hanım şairlerimiz arasın- da ince duyguları, derin tees- sür ve tahassüsleriyle en ziya-| de göze çarpan bir simadır. Şü- | beri şairlere, Aldanma İçi şair sözü elbette yalandır. itirafını yaptıran, yazdığı baş- ka, yaşadığı başka şairlerden | O'bir hissini ifade ettiği vakit onu mutlaka duy-| muştur. Hattâ bazen şiirdeki heyecanı hakikattekinden ek-| sik ifade olunduğu vardır; fa- kat duymadığı hisleri tahayyü yahut haddinden fazla mübalâ- | ga etmez. Bu hal Şüküfe Nihal Hf.nin şiirlerinde bir nakisa ile bir me ziyet tevlit etmiştir. Nakisa o- kikat lüzumundan fazladır. Â- deta bunlar çok defa nazik bir İmüphemiyet gayesine bürün- müş hüviyeti meçhul periler kılığı altmda gizlenmek icap eden şiriyeti, örtünün şeffaflı- ğı altında belirli bir sima hali- ne koyuyorlar. Öyle ki, orman İperisi maskesi altnda hayran "İolmak istediğimiz simanın biz- ce öteden beri malüm olan hü- viyetini yememesi, hayran- lık hissini biraz tahfif eder gi- jbi oluyor. Fakat bu eksikliği örten di- Zer büyük ve kıymetli bir me- ziyet var ki o da bu şiirlerdeki derin ve müstesna samimilik tir. Bunları okurken meçhul or- manların karanlık gölgeleri al- tında sakir, başka bir âleme mensup maverai hayaller gör- miyorsak bu bize inkisar vermi yor. Çünkü buna mukabil has- sas bir yüreği bütün zarif ve| göz alıcı tahassüsleri ve heye- canlariyle gözümüz önünde a- çılmış buluyoruz. İşte. Şöküfe Nihal “HE. nin Gayya si en ziyade bu samimi- | liğiyle içimize nüfuz eden Şiir- lerin mecmüasıdır. | Eser üç kısımdan mürekkep- tir: Birinci kısım asıl «Gayya» | adını taşıyor. Bu kısımdaki şi- irler daha ziyade şairin içtima duygularını tasvir eder, Vapur ateşçileri, aç ve sefiller, kaldı- rim üzerinde hayat sürükliyen- ler, fakirler ve muhtaçlar, son- ra Anadolunun köyleri, kadın- | ları... v. 8, hep bü kısımda, can- | İ: ve samimi, şairin ruhu men- | şurundan süzülüyor, İkinci kısım «Kızıl ay» adını taşıyor, Burada şair daha ziya- de hissileşmiş görünüyor. San- ki her gün geçen vak'aların, gö | İrüşülen insanların bu ince ruh üzerinde bıraktığı intibalar bu şiirlere mevzu teşkil etmiş zan nedilebilecek gibi. Bunünla be- raber bu kısmın içinde bazen İhislerin şahrslandırılışı da göz İ kamaştırıyor. Üçüncü kısım «Phrynenin İ heykelin adımı taşıyor. Bu kı-| sında ge hislerinin tazyiki Bürhan Cahif Jsonra balkondaki bez koltuğa yaslanıyor, yarım saat, bir sa- at kadar mavi gök yüzüne bakı yor, ara sıra dalıyordu. Bu dal- gınlık arasında gözünün önüne gelen, en ziyade Halenin iri ner kis gözleriydi. Şu dünyadan ay rılmış gibi cennete benzeyen yeşil dağlar arasında onunla bir hafta olsun baş başa kal- mak.ne sâadetti. Cevdet bunun üzerinde o ka dar meşgul oluyordu ki bazen yemek sonlarında daldığı za- manlar Haleyi Galipbeyden ayrılmış, (Paris)e babasının ya nma dönerken yolda tesadüf ediyor, o da bundan memnun kalıyor, beraber bir otomobile atlayıp buraya geliyorlar, bera | samimi, 4ber tarasada «yemek: yiyorlar. O sırada genç kadın hasreti- lan taraf şu ki bu şiirlerde ha- |” Gayyâ altında âdeta âsileşmiş gibi bu- İayoruz Hele « Size ne? » gibi İbir ki şiir, ekseriya sızlıyan bu ruhta bazı kere bir tugyan hasıl olduğunu göstererek, şairin ile ride daha geniş sahalar üzeri: de de kendini göstereceği ümi- dini veriyor. « Yıldızlar ve gölgeler» le « Hazan rüzgârları » ndan son- Ji ra üçüncü şiir mecmuası olan « Gayya», Şüküfe Nihal HE. nin şairlik yolunda attığı adım lar gösterdiği kadar dördüncü | iları gösterdiği kadar dördüncü yenilerini ümit ettirmek itiba- İriyle de tebrikle karşılanmağa lâyıktır. 1, Necmi Konje ile gonce... Arkadaşlardan biri vardır. Gündüzleri resmi bir dairede çalışır. Dün, öğle üzeri matba- aya gelince sorduk: — Hayır ola bu vakit? Dedi ki: — Konje aldım. . Konjenin Frenkçe izin mâna sına geldiğini bilmiyen birisi he yecanla sordu: — Aman nerden aldm? — Daireden! Şaşaladı: — Saksı filân mı vardı? Şaşalamak nöbeti ötekinde idi: — Ne saksısı? — Bilir miyim.. Sen söyle- din. — Canım dairede saksmın işi | ne? Yalancı çıkarılmasma kızdı: — Yahu, dedi, gonce aldım? diyen sen değil misin? Karşılıklı kahkahayı bastık. Kulak misafiri Ge EŞ Sağ eli ile tutarmış Sol koluna inme inerek has- İtaneye kaldırılan bir adama ka- Tisi, acınarak: — Ah, efendi demiş, bak ra- kı seni ne hale koydu. Sol ko- ün hiç oynamıyor! Herif, ye- rinde şöyle bir doğrulmuş: — Amina yaptın yahu demiş, bunun rakı ile hiç bir alâkası yok. Ben kadehi sağ elimle tu- tardım. “|me daha fazla tahammül edemi yerek ellerine sarılıyor, o kaç- mak istiyor, büsbütün hırsla- hip üstüne atılıyor, masa dev-, tiliyor, Hale terasın pervazına tutunuyor, parmaklık keskin bir çatırdıyle yıkılıyor ve ikisi | Askeri bahisler | İkinci İnönü 31 Mart 1941 Bugün, Türk istiklâl ve cumhuri- yeti tarihinin en değiml, rinden birini yaşıyor. . Bugün, nasl iktsadi mücadel nin en hararetli bir devrini yaşıyor n on yıl evvel de İs- | in en buhranlı im- tihan günlerini geşiriyorduk Birinci İnönü, dünyanm hayran. Yığını, basımlarımızın endişeli nazar- mı O Anadolu Jendişe evletleri, İ Londra konferan Mi hâlâ Anadolu hü Hırmakta tereddüt ediyorlar, tan alta Yunan ordusunu (yeni bir taarruza hazırlıyorlardı. . İstanbul hükümetine gelince, o da konferansta Türkiyeyi kendisi tem- sil etmek istiyor ve bunu Ana- dolu hükümetine teklif ediyor, A- nadolu hükümeti ise, £ konferansta, Türkiyeyi ancak milletin mukadde- ratına bilfül vaziülyet bulunan Tür- kiye B.M. Meclisi hükümetinin tem- sil edebileceğinde ısrar ediyordu. . Nihayet Avrupa devletleri, Ana- dolunun mümessillerini resmen kon- İferansa davete mecbur oldu... Fakat no üç gün devam eden bu konferans yeni bir Yunan © taarruzuna zaman kazandırmaktan başka bir netice ver- medi... Pilbaklka 23 Mart 1921 den iti- baren Yunan ordusu Bursa ve Uşak muntakalarından (Oumümi taarruza geşti.. 27 Marttan itibaren İnönü mevzlinde muharebe o başladı. . 30 Mart akşamına kadar İnönünün kah raman müdafileri, kendilerine tüfek ve top adedince çok faik düşmanın şiddetli hücumlarını o durdurdu ve tardetti.. 31 Mart sabahından itiba- ren mâkâbil taarruza geçerek akşa- ma kadar en kanir bir meydan mu- harebesi cereyan etti. Düşman gece karanlığı kadar mezbu- hane mukavemet gösterdi. . kârşı selâimeti kaçmakta buldu. . tesi sabah Metrestepeden, kaçan düş danı, Başkumandanma yazdığı ra- porda: “Düşman karmakarışık çeki- İiyor, yakından kovalıyoruz, Bozö- yük yanıyor, düşman binlerce ölüsü ile doldurdüğu muharebe meydanını Türk silâhlarına — töfketmiştir.,, di- yordu... Artık Türk istiklâl ve cum- huriyetinin ikinci temel direği de &- | elmiştı, Bu muzafferiyetin Türk is- İtiklâl ve cümhuriyeti tarihindeki ©- İhemmiyet ve azametine İşaret eden iyük Gezi İsmet Paşaya yazdığı İ gu tebrikle onun ebedi kıymetini ne veciz tesbit etmiştir, balmız: "Tari. bi âlemde sizin İnönü meydan mu- harebelerinde deruhte ettiğiniz vazi- kımandanlar enderdir. Milletimizin hayat ve o İstiklâli dühiyane ddareniz altındaki şerefli! İ vazifelerini bütün kumanda ve silâh arkadaşlarınızın kalbü o bamiyyetine istinat ediyordu.. Siz orada yalnız, düşmanı değil milletin maküs talini de yendiniz.... İstilâ altındaki bed- babt topraklarımızla beraber bütün, vatan bügün © müntehalarına kadar raferinizi tes'it ediyor. . Düşmanın! hursı istilâşı azmü hamiyyetinizin yal çın kayalarına başını çarparak hurdu- haş oldu.. Nammızı tarihin kitabel mefahirine kaydeden ve bütün mille ti haklınızda ebedi minnetü şükrana | sevkeden büyük tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleri le dolu bir meydanı şeref seyrettir. diği kadar milletimiz ve kendiniz için) şa'şani itilâ ile dolu bir ufku istikbale nazır ve bâkim olduğunu söylemek t isterim... Yçrköy - AR öl geceleri göl parlak siyah bir kadındı. İnce bir tebessüm- le selâmını aldı. Bu ilk müarefeden sonra tesa düfler birbirini takip etti. Bir| gün uzun bir yürüyüşten dönü- ,yordu. Misir kadını yol üstün imanı seyreden Garp cephesi kuman-| fe kadar ağır vazife derühte etmiş! Fatma beş senedir küçük bir İposta merkezinde post restant memurluğu yapıyordu. Fakat hâlâ damgası Yaşı ilerlemişti. İ kendi elinin siyah g- m , İdan geçen mektupların sahip- » İlerinde hasıl edeceği sevinci üşündükçe ( çizgili © çehresi bir tebessümle parlardı. Boş vakitlerinde gişenin ar- kasmda oturur düşünür ve ha- yalen ne maceralar ne roman- lar kurardı... Bu posta merkezi çok işlek İdeğildi. Ve içindeki üç memur da hemen hemen bütün müşte- İrilerini tanırlardı. Bir gün Fatma gelen mektup ları damgalarken gözü tanıdık | yazılar arasında bir yabancıya | tesadüf etti, Bu mavi bir zarftı. Üzerindeki adrese baktı. « Sâda Fehim Hanım » » Post restant Böyle bir adrese böyle bir mektup ilk defa geliyordu. Yazıyı tetkik etti, Adres bir erkek elinden çıkmıştı. Ve der- hal gözlüntün önünde uzun boy- lu esmer, saçları arkaya taran- Sâda dahenüz pek küçükbir Er kız olmalıydı. Sarışm, yeşil gözlü, macera- perest bir genç kız... Kim bilir belki bulk aşk mektuplarıydı. .. Fatma merak içinde idi. | Gençkızın, mektubu aldığı za İmanki sevincini görmek isti- i yordu. e O gün öğle tatilinde bile er- kenden vazifesinin başıma dön- İdü. Havale gişesindeki memüra sordu. — Kuzum Mihri Bey hiç be- ni arıyan oldu mu?.. — Bir genç kız geldi mektup İsordu. | — Peki verdiniz mi? — Hayır masanıza baktım İbulamadım, Sonra gelecek!, İ Mihri Beyin mektubu bulma sma imkân yoktu. Çünki Fat- ma onu bir dosyanın arasına saklamıştı. Ertesi günü sabahleyin er-| İkenden postahanenin kapısı a- içildi. Uzun boylu sarışm şirin | bir kız içeri girdi. Telâşlı telâş- | ve sordu: — Affedersiniz Sâda Fehmi Hanım namına bir mektup var |. mı?.. Fatma hemen ayağa kasket. dosyanın içinden mavi zarfı! — Başmda lâcivert bere, arka-| — sında kırlarda gezmeğe mah- sus örme bir spor caket ve a- ,kordiyonlu keten eteklik vardı. Elindeki kitabı dizlerinin üzeri ne koydu. Derin, siyah gözleri canlandı, fransızca cevap ver- birden yuvarlanırlarken Cev-'de bir kanapede kitap okurken |di: det bey uyanıyor. Bu dolgun rüyalar muhtelif şekillerde bir kaç defa geldi,| geçti. hırslı terini silen Cevdet bey kendi kendine söyleniyordu: — Kâfir mahıluk, beni çıldır- | farlı görünüyordu ki, zaten me | kadar deği! tacak yahu! Civarda küçük, çamlar için- de bir elm e dım vardı, Sinirlerinden hasta olduğu için bir (sezon ) geçir- mek üzere buraya gelmişti. Cevdet bey bu kadının uzak- tan yürüyüşünü (Hale) ye benzetiyordu. Bir sabah gezintisinde karşı- laştılar. Cevdet bey bütün göz aşinaları komşular arasındaki samimiyete riayet pi se niç kadını Bu tatlı esmer öç gözleri gere e İgördü. Vadiye hâkim bir yer- in geçen bu yolun güzel bir manzarası vardı. .Genç kadın şraflı ağaçları altında, yeşil göl jgeler içinde okadar hazin ve es lankolik çehresi, Cevdet beye daha fevkalâde göründü. Se- lâmladı. — Bonjur, mösyö, Birbirlerinin kim olduklarını tanımıyorlardı. Bu ecnebi mem lekette ikisi de birbirine ecne- biydi. Cevdet bey birbirini ta- kip eden tesadüf ve aşinalık- lardan cesaret alarak birdenbi- — Fena değil efendim, yol üstü olmasa! Cevdet Bey lakırdıyı uzatmak | Her uyanışında “hurslı yolun birbirine kavuşan iki ta-| için hemen devam etti: — İnzivayı seviyorsunuz ga- liba. Yol sizi rahatsız edecek il ki... İhtimal ben- den banka kimse geçmedi. Genç kadın kitabını kapa- mıştı. Çantasından küçük bir mendil çıkararak dudaklarmda j gezdirdi. Artık mutalaaya de- vam etmemeğe karar vermiş gi bi kitabı sıranın üstüne bırak- tı: mış bir erkek hayali canlandı. |4j, İı post restant gişesine ilerledi | Postrestant mektuplar | çekti ve genç kızın yumuk be-| yaz eline uzattı. Kız derhal inektubu kırmızı | çantasının içine soktu ve hızlı hızlı yürüyüp gitti. Fatma artık her posta geli- şinde mektuplar arasında mavi bir zarf arıyor ve tanımadığı sa rışin kızı sevindirmek havesile | kalbi çarpıyordu. Beş gün sonra nihayet iste- diği oklu. Sâda için ikinci bir mavi zarf daha gelmişti. Bir gün sonra genç hız gene geldi ve mektubunu aldı... Bu mektuplar, bir iki, üç, tek rar etti. Bir gün Sâda gene gelmişti. — Mektüp var mı?.. diye sor du. Bu sefer mektup yoktu. Fat- ma âdeta sıkılarak ve mütees- sir olarak cevap verdi: — Bu gün çıkmadı. Belki pos tada gecikmiş olacak! Birden bire genç kız kıpkır- muzı oldu. Hani dokunsanız ağ- İryacaktı, Sadece: — Demek yok? dedi ve bu se fer yavaş yavaş ilerliyerek u- zaklaştı.... Mektupların arkası kesilmiş- i. Genç kız her gelişinde eli boş, kalbi boş dönüyordu. Kim bilir sevgilisi belki de (kendisini unutmuştu. Nihayet postahaneyi ziyaret- lerini seyrekleştirdi ve artık bir daha uğramaz oldu. Fatma bundan onun kadar müteessirdi, Bu aşk romanınm artık bittiğini hissediyordu. Ta nrmadığı, esmer uzun boylu tasavvur ettiği adama içerliyor du. Ve bir daha o genç kızım memnun ve mes'ut ayrılışmı göremiyeceğine yanıyordu. Fakat bir gün mektuplar ara sında gene o mayi zarfı görün- ke sevinçten ve heyecandan tit edi... Eline aldı ve zarfı okudu: « Sâda Fehmi Hanım » Eski mektuplar Bursadan ge lirken bu seferki Diyarbekir damgalı idi. Ne kadar uzak!.. Zavallı Fatmanın içini bir ye is bir.gam kapladı: Küçük Sâda artık gelmiyor- İ jda 1. Eğer adresini bilse! Eğer giz liden gizliye haber verebilse... Mavi zarf hâlâ çekmecenin içinde duruyordu. Yakında mür İseli aleyhi bulunmıyan mektup İlar gibi tevkif ve ifna edilecek- ti. Bu ihtimal kalbini sıkıyordu. Kim bilir belki gelir, diye bek- ledi: Yağmurlu bir gün sabahleyin nuz galiba. Köşke kadar yün ye biliriz. Cevdet Bey genç kadının bu arzusunu hürmetle eğilerek ka- bul etti. Yeşil dallar arasında kumlu yolu takip ederek ytürü- meğe başladılar. Mükâleme şuradan buradan ulaştı. Hususi ve samimi söh- bete intikal etti. Genç kadın (Semering) e gelmesindeki se- bepleri anlattı, Bu aslen Mısırlı değil, Cebe- Hi Lübnanlı bir kadındı. Beyrut fransız mektebinde okumuş, yüksek ve zengin bir Dürzi ai- lesinin kızı idi. Mısırda yazı ge çirmek için (Zahal) e gelen bir Mısırlı zenginiyle evlenmiş ti. Kocası onu Kahirede bir sa- raya koymuştu. Genç kadm (Cebel ) de geniş ve serbest bir — Geç olmuş, siz ar ür Meklepiler müsabakaş Kadınların : hakkı.. Mektepliler müs. 46 inci hafta ikincil tasaray lisesinden 64 B. kazanmıştır. Yazı “ Haftanm en müh önümüzdeki seneye ti siyede yapılmasına | len tadilâttır. Bü tadilâtla Türk | siyasi bütün hakları ve mebus intihabı b olacaktır. Halk fırkasının 1 dahil olan tek dere fusulünün tatbiki zan kılâp zamanlarına m vekayiin sevkile sırf letini müzir telkinler maruz bırakmamak i olarak tehir edildi. Bugün; bu usulün başlamak vatanda c ve inkılâp prensipleri men ve hiç bir kuvvet yacağı derecede yarle terir, Diğer taraftan kad keklerle ayni siyasi h lik olması Türk kadır lâp sayesinde; terakk katettiği mesafeyi gö Daha on sene evve addedilen Türk kadı ve fedakârlığınm sen rak erkekle her husus viyede bulunmağa hi mıştır.,, sokakta bir genç kı benzetmişti, Yürüdü « Romanmın kahıram sından koştu. Fakat heyhat, o di Sâda değildi. Sonra meyus, tekra gitti. « — Fatma Hanım, de ihmal ve tekâsül g; sunuz. Bakın mürse bulunmamış bir mekt rindeki tarih 3 Kâ halbuki bugün 21 M: bu mektubu ifna etm Her mektubu böy sanız sonra ne olur?.. Bu postahanenin şe Fatma başını iğdi. eleyi anlatamazdı. Z mak ta beyhude idi. mavi zarfın üzerine k| Temle koca bir «b; çekti ve sonra: — Ne intizamsızlık| diye söylenerek uzakl Fatma, bu kadar bu aşk romanı karşı reketsiz kalmıştı. Mavi zarfa uzun Bu bakışlarda bir elveda manası vw mektubu titreyen elli tu ve sepete attı. Nal MÜMT. bu pürüzler, genç öyle bir hale getirmil leri bozulmuş ve nihel sından habersiz, ailes na kaçmağa muvaffzj Orada doktorlar srht nirlerini bozuk bul ay kadar burada isti sine kârar vermişler, da bir işi olan amu çerken buraya bırakı te alıp gö Adı Suveyde, ken lik, Türkçe pek â vi Genç kadın, k ki poletikacı mahareti ğu sualler karşısında bütün safhalarını a ler zamanındaki hsediyordu. — Tanıştığımıza — İnziva bir ihtiyaç “haline İcemiyet içinde yaşarken mısı- | nun oldum, dedi, b gelirse sevilir efendim, dedi. rın bu harem hayatı onu iki se- genç kadınla konuşmağa ka- | Fakat usanç getirirse İztrrap ve İne içinde hasta etmişti. Bun- rar verdi, Durdu Fransızca ola- rak sordu: — Ne güzel yer intihap et- mişsiniz! rir değil mi? Ve Cevdet Beyin cevap ver- mesine vâkit bırakmadan kol taha bakarak GE mke lila Di iliği dan başka kocasmın sarayda bir kaç cariyesi ve bir de İngi- liz karısı vardı. Birer birer meydana fikiel Yİ pek severim, görüşel Ve bir an gözleriyi rek ilâve etti: — Öğleden sonra Piyorsunuz. İkindi

Bu sayıdan diğer sayfalar: