9 Kasım 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

9 Kasım 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/(9 TEŞRİNİSANİ 1930 IDAREHANE — Ankara caddesi / No: 100 Telgraf ndresl: Mülliyet, İs- © llanbat, Telefon numaraları: İstanbul 3911, 3018, 3913 ABONE ÜCRETLERİ ii a “Türkiye için Hariç işin Mi 3 aylığı 5 El e00 kuruş | | We, 70 , 1400, liz 1400 “, 4700, i in © Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen 10 İruruş işler Bugünkü hava Dün en çok 10 hararet en ax 11 derece idi. Bugün ruzgir mürehavvil Evkafın sebilleri Evkaf idaresinin sebilleri kira 'ya vereceğini lerde oku- dum. Vakıâ bulunduğu- 'muz zamana yılı,, dendik- vaktile halka hem su versin, de şehri 1 etsin diye yapılmış olan İlerin kiraya verilmesinde mashur tasav- vur edilme. Lâlcin ici şey akla “1 gelir. Birisi bütün bu hayrat bi © clüaları kiraya vermeye başlıyan #Vövkatm hususi bina sahiplerile rekabetinin sonu neye İldincisi, birer birer hayır mü- esselerini kiraya veren ve satan “Evkaf akibeti ne olur?. * Bedmestlerden illâllah!.. Geçen sene oturduğum apart kurtulacağımı u- meğer bir berbat meyha 'nenin civarına düşmüşüz. Şimdi yalnız nara değil birde zabıta vak'ası ile bihuzuruz.. Her akşam düdükler, feryatlar, kavgalar ve polisler. Evveli ca- 'milerin bilmem ne kadar yakini lardı, Şimdi © bu kayt yok.. Bari oturulan ma hallerelere meyhane açtırmasa- lar, eğer açılmış varsa bari 12 , de kapatsalar!.. dai Hani zabıta halki gece rahat- sız edenleri tecziye ederdi?!, Ha © niya?.. yi > FELEK İ bir insan gibi hemen kaldırıla- cak, heme ngötürülecek, hemen! paşanm kolları arasma bırakıla- cağım! Bundan korkuyordum, “buna ağlıyordum, — Cahit beni kurtar!... Diye inliyordum. Benim ar- © kamdan annem de geldi: — Ne oluyorsun kızım — Ne varı... — Neye ağlıyorsun?. Diye beni canlandırmaya, kendime getirmeye, teselliye “#ğzımdan bir kelime almaya ça Tışıyordu. Halbuki, ben hiç bir sey işitmeyor, hiç bir şey duy- Fikir, Ül İPLE 77. TE Beş hasta var! eserlerden, hiç olmazsa bunla- rn bir kaçından bahsetmek is- tiyoruz. Fakat bunlardan hangisinden evvelâ bahsedelim?. ... reddüde lüzum görmeden söyli- yeceğiz: Almanyasının » eski ve meşhur Başvekili Bernhard Von Bülow cüme ve neşri olmuştur. İmperatorluk Almanyasının en yüksek bir makamı demek olan Başvekâlete kadar çiktık- tan ve o makamın bihakkın eb- Ji olduğunu gösterdikten sonra imperatorun gözünden düşerek faal siyasi hayattan çekilmiş bulunuyordu. Almanyanın uğradığı hezime ti görmüş, memleketini çok se- ven bir adam sıfatile titremiş tir. Kendisi bir sene evvel İtalya da vefat etti. Şimdi Almanca ve! Fransızcası ayni zamanda ve cilt cilt neşredilmeğe başlanan hatıratı kendi vasiyeti mucibin- ce vefatından sonra neşredilmiş oluyor. Doğrusu, bu büyük devlet a- damından ne kadar bahsedilse Bir devlet adamı nasıl yeti- şir, devletinin harici ve beynel milel siyasetini idare edecek bir adamda ne gibi evsaf bulunma- hdır?.. İşte müteveffa prensin hatt rat okurken bunları birer birer görüyoruz. Fakat hemen söyliyelim ki bu eski diplomat, busmeşhur Başvekil bize bunla- rı anlatırken öyle soğuk ve mâ nasız bir azamet tavru takma- rak ve kendini beğenmiş olarak söz söylemiyor. Bir dakika için bunu böyle kabul etsek hemen koca kitabı elinizden fırlatmanız lâzım ge- lir. Halbuki hatıratı okurken sizi sonuna kadar teshir eden bir cazibenin tesiri altmda ka- cek geniş bir irfanı, ömrünün kısmı azamını hariçte geçirmiş olmakla dünyayı görüp tanıma nın verdiği o hudutsuz tecrübe bilgisi ve bütün bunlara pren- sin her şeyi tasvir ederken sa- hip olduğu güzel üslübunu ilâ- ve ediniz... Hatıratın cazibesine bundan dolayı mukavemet edemiyor- uz. Bernhard Von Bülow çok adam tanımış, Avrupanın ma- ruf diplomatlarını ve hükümdar larını görmüş, konuşmuştur. Bülow 1849 da doğmuş, 929 da ölmüştür. Hatıratında (o çocukluğunu, gençliğini, siyasi hayatını sıra- sile anlatıyor. Bunları, okurken can sıkıntısı duymak şöyle dur sun Avrupanın siyasi tarihinin mühim bir devrini, umumi har- bi hazırlıyan esbabı gösteren meraklı safhaları eşhası, veka- yi ve canlı tefrr. stile ruz, ve göreceğiz. Çünkü dört ciltlik hatrratm çıkan ilk cildini Etem izzet Deyiş soyuna ağlıyordm. O da, ısrarla devam ediyordu: — Kızım sus. . Ayıptır!.. — Kız mı değilsin?. . — Birisini mi seviyorsun?. . — Adamı mı beğenmedin?. . — Niçin ağlayorsun? — Beni nedeye üzüyorsun?.. — Anne âcmayor msun?.. Ve.. Son bir söz beni âyılttı, cesaretlendirdi: — Ucunda ölüm yok ya. . İs- temeyorsan varmazsın!.. | Öyle ya.. Ucunda ölüm yok- tu. Bir mahkeme kararı yoktu. Bir kanun yoktu.Gırtla; da- yanan bir satır yoktu! İstersem! evlenirdim, istemezsen evlen- Hiç te-| MİLLİYET İcektir. | Prensin Almanya imperâto- ru, Avusturya imperatorü, İngil tere kralı ve daha bir çok mü- him simaları tasvir edişi cidden meraklı, güzeldir. Meselâ Alman imperatoru ne | Fransız neşriyat âleminin en (biçim adamdı?. . Bunu bize Bü-| aramalıyız, İnkitama muhakkak İbüyük hâdisesi imperatorluk|low çok kuvvetli bir kalemle|nazarile bakılan müzakerat ara- lanlatıyor. İ İ İmerator heyecanlı bir adam- un çok kıymetli hatıratının ter-'dı, kabma sığamaz, bu yüzden tesadüf edilen siyasi hâdiseler- bilhassa harici siyasette Başve kilini çok kere müşkül mevkile- re düşürürdü. Buna mukabil Avusturya im- İperatoru ihtiyar François Jo- zeph ise son derece sade bir ha- yat sürer, pek ihtiyatlı bir a- damdı. İhtiyar imperator kabt- na sığamayanAlmanimperatoru nu sevmezmiş, ,. Onun hemen isık sık ziyaretlerinden hoşlan- İmazmış. . | İkisi arasında derin. bir mi- izaç farkı... Alman imperatoru nun Başvekili pek şayanı dik- kat bir noktaya temas ediyor. İmperator kabına sığmıyan bir adam olduğu için etrafındaki resmi adamlarla teklifsiz olu- yordu. İhtiyar Avusturya impe- ratoru ise bilâkis bu noktaya çok dikkat edermiş. Bülow bundan bahsederken bir hüküm darın kendi Başvekil ve nazır- larile senli benli olmasındaki | mahzurları sayıyor. İmperator kendisine senli benli hitap et- memiş. Kendisi buna çok mem- nun. Diyor ki: “Hükümdar ile nazırın biribirlerile lüzumundan teklifsiz olmaları işler i- çin iyi değildir. İngilizler tek- Mifsizlik istihfafı tevlit eder; der ler. Lüzumundan fazla büyük bir teklifsizlik hükümdarı nazırma ciddiyet atfetmemeğe yahut ba cağının altında imiş gibi mua- mele etmeğe kolaylıkla sevket- tiği gibi nazır da hükümdarmı memleketin saadetinden mes'ul devlet reisi olarak addetmeyip | fakat kendisine muhalefet edil- İmek ve kendisini gücendirmek istemiyen bir dost gibi telâkki l etmeğe sevkeder.,, i Blow Almanyanm umumi | harbe girmesi meselesini de şa- yanı dikkat bir muhakeme yü İ | TE PAZAR 9 | Mektepliler müsabakası : 78 inci hafta birinciliğini ka- Ali Beyin yazısı şudur: Son günlerde bütün dünya nazarlarını “Gazi Türkiyesi” ne çevirmiştir, Bunun sebebini hiç phe yok ki.dahili ve harici si- yasetimizin bütün dünyayı alâ- kadar eden bir şekil almasında sında M. Venizelos'un memle- ketimizi ziyareti dünyada: az dendir. Yunan ve Macar başvekille- rinin misaferetinden sonra Ga- i in nutukları “Ankara 1 ayni heyecanla takip ettirmiştir. Bilhassa Reisiciüm- hur Hz, nin memleket dahilin- de yapacakları seyahat çok şü- mullu hir mahiyeti haizdir. Gazi Hz. son nutukların*a | En mühim haber | 1g Mizah, Edebiyat Neşriyat hayatı | Fransada neşredilen mühim eserler Fransada neşredilen mühim | birer birer diğerleri takip ede-|Zanan G. Saraydan 838 Bürhan | Bugünkü gençleri Altmış yaşında olmasına rağ- men ancak ellisinde görünüyor vu. Zevcesi de genc bir kadın değildi. Saçları ağanağa çok- tan başlamıştı. Fakat zarif bir kadındı, Hiç çocukları olmamıştı, O nün için yakın akrabadan ariasız babasız bir çocuğu alarak büyüt müşler, evlât edinmişlerdi. Bu gocuk büyümüş, güzel bir deli- knalı olmuştu. Senelerdenberi mes'ut bir hayat süren bu aile her akşam yemekten sonra top İlanır, üçü de bir müddet konu-| şurlardı. memleketin bütün meselelerine temas etmişler, o bilhassa yeni frrkanm doğuşu etrafımda fazla | durarak bu tecrübelerden Cüm- huriyetin bekası için istifade et- mek lâzım geldiğini izah buyur muşlardır ki bu Saatırlar tarihe altın ile yazılmaya değer bir kı- ymettedir. İşte büyük Gazi'nin | seyahati bu fikirlerini tahakkuk ettirmek gayesine matüftur, Reisicümhur Hz, bir buçuk | ay süreceği tahmin edilen bu 8e- yahatleri esnasmda halkla te- mas edecekler, onların dert ve dileklerini bizzat ağızlarından dinleyecekler ve onlara doğru yolu göstereceklerdir. Gazi Hz. nin bu tetkik ve ir- şat seyahatlerinin memleket bünyesinde çok hayırlı semere- ler vereceğine şüphe edilemz. Muhakkak ki Türkiyemiz ye- ni bir inkılâp devresi geçiriyor. ———— | | maktan kendini alamıyor. Prens Almanyayı hariçte tem sil edenlerin'lâzım gelen Iiya- kati haiz olmadıklarından müş tekidir. Alıfiatiların her yerde, Kaba diye tavsif edilmelerine bu liyakatsiz mümessiller sebe- biyet vermiğtir. Yoksa bu kadar büylk edip ve şair, bu kadar san'atkâr yetiştiren bir millet! bu tavsife lâyık değildir, İ Müteveffa Başvekil bu Husus ta o kadar #tizdir ki bu şikâye- ti kaydettikten sonra daha ile- Bir akşam gene konuşurlar- ken delikanlı kalktı müsaade ii tedi. Henüz Darülfünunu bi memişti, odasına girip dersleri- ne çalışacağını söyledi. O gittiliten sonra yaşlı adam karısına: — Bu çocuğu merak ediyo- rum, dedi, dikkat ediyor musun, bir zamandanberi: Düşünceli görünüyor. — Evet. Bunu evvelâ ben farketmiştim. — Doğru... Bu hal gittikçe artıyor. Ben de merak ediyo- rum. Yirmi yaşını geçmiş olan bir genç böyle endişeli görünür se bunun derin bir sebebi olmak lâzımdır... Ben de o yaşta iken böyle bir buhran geçirmiştim. Bunun sebebi ancak aşk ola- bilir. Ve bu çocuğun aşk yüzünden git gide düşünceli olmasının se bebi de bir kaç tane olabilir... Meselâ genç bir kızı seviyor, o nun anası babası buna razı de- gil. Güzel bir kadm seviyor, fa- kat kadının kocası vardır. Ya- hut kadın cihetinden mesuttur da parasızlıktan üzüntü içinde- dir. Bana söyleyip fazla para is temeğe de cesaret edemez... İş- te hatıra gelen sebepler... Sonra aklına mühim bir ça- re gelmiş gibi: — Ben bu çocuğa işi itiraf ettireceğim. O zaman derde çare bulu- n eskil sonunda geliyor: — Peki, peki kendini. üzme. Ben bu parayı öderim. Fakat İmesele yalnız bundan ibaret mi?.. Söyle, saklama!. Bir ka- dn sevdin.. Onun için borçlan- İdın değil mi?.. Vaktile benim de başımdan geçen şey. — Ah tahmin ettiğiniz. gibi değil. Ben para kazanmak için iborçlandım . Birde otomobil j alacaktım .Bu iş çok iyi gidiyor du. Fakat... — Peki oğlum, peki... Ben borcu öderim. Artık çekilip gi- diyorum. Müsterih ol.. Zevcesinin yanına geldiği za man kadın kocasmı biraz en. dişeli gördü. — Ne oldu, ne öğrendin?. Bir tehlike var mı?.. diye sor- du. Yok yok.. Yalnğ'bir otomo bil işi varmış ki, fena gitmiş. İş bundan ibaret. Sonra sustu. Karısı buna i- hanmadığını gizlemeğe lüzum görmedi. İkisi de susuyorlardı . Fakat karısı birdenbire kahka- ha ile gülerek: — Sen, dedi bu işte yalnız ka dın meselesi olduğunu hükme- diyordun. Her şeyi anladığını söylerken onun kadın yüzünden borca girmiş olması ihtimalin- den bahsettin. Senin anlayışın işte bu kadar. Bugünkü genç- ler görüyorsun ya yalnız kadın larla değil, otomobil işlerile de meşgul. Aleni teşekkür “Balkan harbinde Lüleburga- zm sukutu” esnasında © ailemi kayıp ederek senelerdenberi İs tanbulda kimsesiz kalmıştım. Yazdığım bir mektup üzerine ailemi bulmak, ve beni haberdar etmek gibi pek büyük bir mürüv vetkârlık eden Kaymakam Ni- erden, farkı tediye etmek lâzım ve hürmetlerimin arzma kıymet ki ceridenizin tavassutunu . rica ederim efendim.,, rüterek büsbütün başka türlü'ri gidiyor. muhakeme etmektedir. İlerde İmperatorluk zamanmda Al- İneşredilecek ciltlerde bu husus-!manyayı hariçte temsil edenle- İta ne söyleneceğini bilmiyoruz.|rin sevimli olmak, kendilerine Fakat bazı münasebetlerle u-| ve temsil ettikleri memlekete mumi harbe temas ederken şu-| hürmet ve muhabbet celbetmek ruz. dedi. Çeşme kolu karyesinden Sonra bir sigara yaktı: Zehra Pervin — Ben gidip şimdi kendisini) #8 Reşat Enis göreceğim. Her şeyi soracağım. Beni bekle. Kılıcımı nu demek istediği Almanya harbe girmemeli id Umumi harbin mes'uliyeti kime aittir?.. Bu suale cevap verme- den evvel Almanyaya niçin har be girdi?.. diye düşünmelidir. Düşmanlar ona böyle bir tuzak kurmuş olabilirdi, Almanyanın mukadderatını idare edenlerin vazifesi işte bu tuzağa dişme- mekti!.. Yukarda söylemiştik. Blow ömrünün uzun zamanlarını memleketinin haricinde geçir- | miş olmak itibarile bir çok yer gezmiş, pek çok adam tanımış- tır. Eski Başvekil bir münase- betle söyle bir şikâyette bulun- “Jmezdim. Niçin korkuyordum,| neden çekiniyordum? Bu kurun tu, bu korkunç vehmi kafamdan sıyırıp atmak lâzımdı. .. — Olmaz... Derdim olmazdı! Bunun öte- si yoktu, beni bağlayamazlardı. Cebredemezlerdi, işkence €- dip sürüyemezlerdi! | Onun içindir ki, annemin son sözü kafamda kurtarıcı bir ay- dınlık yarattı, gözlerimdeki ya- şı kuruttu, zihnimdeki darma dağnıklığı giderdi, beni ayağa kaldırdı . Annem , — Hah .. İşte böyle otur, sus;. Ne oluyor ki di, Fakat, ben de hemen — Rica ederimanne şimdi benden hiç bir şey sormal.. Dedim, odadan hızla çıktım. ... Bir odadan çıktığımı, birde Balta limanı korusu arkasında ki tepede, fıstık ağaçlarının «1- tında yorgun argın oturduğumu bili l hususundaki muvaffakıyetsiz- likleri bir tarafa dursun umumi harpten sonra da, yani şu son on senelik devirdede iktidar mevkiine gelen Alman ricalinin bu hususta muvaffak olamadık- ları fikrindedir. Bülow memleketi hariçte tem sil hususunda son derece titiz- dir. Onun için bir mümessil pek hususi bir takım evsafa malik olmalıdır. Fransada neşredilen mühim c- serlerden “bahsetmek İstiyor- duk, Fakat bu hatırat bizi çok gal etti, Siz de görüyorsunuz ki diger eserlerden bahse bugün lük yer kalmadı... Evden nasıl çıktım . Buraya kadar nasil geldim?.. Ne zaman geldim?.. Ne vakittenberi otu- ruyorum?.. Ne düşündüm, ne düşünerek geldim?.. Hiç bir şey bilmiyorum, hiç bir şey hatırla- yamıyorum. Demek,, beyni çıkarılmış bir a dam gibi, şuuru yok olan canlı bir makine gibi; hatıralarını, ya şadığı anları ünutan bir burak ruh hastası gibi gelmiştim. Bir köpek beni uyandırdı; o- nun havlaması, onun çırpınması onun toprakları savurması, ©- nün yerleri kazıyıp pençeleme- sit Ve.. Burada, bu tepenin üze rinde, bu fıstık ağaçların altm. da, bu köpeğin havlayışı karşı- sında boğazm rüzgârını alev a- lev yanan ciğerlerime doldur- dum, doldurdum, yüksek sesle serseri bir sesle, rüzgârlara ka- tılıp dünyayı bir uçtan bir uca dolaşacak sesle haykırdım: — Cahit... — Cahitl... | | — — Oğlum, diye söze başladı, sen eğer beni sevsen benden giz Mi bir şeyin olmamak lâzım gel mez mi?.. Söyle, saklama, ben senin derdine çare bulabilirim. seni ayıplıyacağız. Gençlik bu Ben de gençtim, ben de sevdim. Söyle yoksa borca mı girdin? Delikanlı kıpkırmızı önüne baktr.. — Evet, dedi, borçlandım. — Peki.. Ne kadar borçlan- dın?. . Söyle. .. -— Yirmi bin frank Ve... Yeniden yürüdüm. hitle berabermiş gibi yürüd onun kolları arasındaymiş gibi yürüdüm, gözlerim onun gözle- rindeymiş gibi yürüdüm, onun dudaklarındaki aşk şerbetini içe içe, damarlarıma sindire sindi- re yürüdüm ! Aşk, cesarete arkadaştır.. Cesur yürüdüm. Göğsümde ki darlığı, kalbimdeki çarpıntı- yı gidere gidere yürüdüm, güne şin daima dünyayı aydınlattığı, karanlığın gözlerimizde olduğu nu bile bile yürüdüml!, *# 'Tekrar eve döndüğüm zaman cesurdum . Evde yalnız annem vardı, be- ni görünce : , — Kız sen delisin!,. Dedi. — Nereye gittin öyle?... —$öyle biraz dolaştım. Ha- va aldım... Dedim. Babamı sordum: —Rüştü Efendi evde mi?, Gitti, Onun odasma geldiğini .. gören genç delikanlı hayret et- suruyorum ti. Fakat yaşlı adam: ğ Neşriyat mevsiminin ilk ve Sen zannediyor musun ki, biz| olarak |! en kuvvetli eseri olacaktır. AHMET HALİT Kütüphanesi Yakında çıkıyor — Rüştü Etendi .. . l dememiştim. Rengi hafif değişti: — Hayır, yok .İşinde.... Dedi, rar insan işe gider mi?.. vam ediyordum : ferahtım, kendime hâkimdim,|di. yorulacak değil ya?... Bir kaç kandilli selâm, beş on “Allah ömürler versin,, le yine ya seni, ya beni Paşaya piş keş çekerdi!... * san'at yazi Beyefendiye ebedi minnet! bal edi s4 ve otomobil Galatada Ünyon hanında kâin ÜNYON Yaptırınız. Türkiyede bilâ fasıla icrayı muamele etmekte elan ÜNYON kampanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız amma Telefon: Beyoğlu - 2002 sana — İyordum.Fakat, ne yapayım, b” Deyişime bir az alındı gailba.İmek lâzımdı. Kendimi tutar Ona, şimdiye kadar hiç böyle| yordum, ağır da olsa söyliyo” — Nasıl olmuş ta gitmiş! Iki | kapılanmak istiyordu! Bu 78" yüz altmı bir de arkasında dağ | hissetmesini bilen kalpler i€' gibi koca Paşası olduktan son-|müthüş, boralı bir isyan kay" Annem, sustu, Fakat, ben debi — İşi ne yapacak?.. Efendisi | şefkatli idi. Babamı, onun di ona bugün de beş on alt veririntişünü haklı çıkarmak ve . - Yükü ne ... Taş atıp ta kolu | ğunu anlatmak istiyor : Annemin hiddeti gittikçe ar.|du. Bazan sinirin en hırçın İtayordu. Baktım, eli ayağı titri- |betlerine tutularak, yor. Bin de üzülüyordum, ben|rek, yumuşayarak ann: ilde kendimi kaybetmeğe başlı- Bilmecemiz 123 4$ 6789101 bilmecemizin halledilmiş şekil 1234567809100 Bugünkü bilmecemiz Soldan sağa ve yukardan Türkiye Başvekili (9) Yama (2) Yemek (2) leri (3) Bir artist (4) 4 — Teşekkür ederim (5). Hic bet (5) $ — Mayhoş (4) Yamalı (4) 6 — Para (3) 8— Bir alaturka tatlı (5) Evlât($. 7 — Kama (4) Feryat (4) 8 — Bir alaturka tatlı (5). Evi (0. g3 10 1 2 3 Birinci (3). İsyan eden (3 11 — Yunanistan Başvekili (9). İs. B. Darülbedayi ii | LI | in Raşit Riza ve arkadaslar Fransız tiyatrosunda 13 teşrini” MELO 3 perde 18 tablo Yazan: Hi. Bersişteym Tercüme eden: Fikret Ala yaşından aşağı çocuklar dyatroya ka | edilme. sani perşembe akşamı 21,80 da ve 14 teşrinisani cnma günü matinf 1530 da gece 21,30 da (ik Gambas) vodull 3 perde. Nakleden: Mahmut Yesari Bey. Millet Tiyatrosu bu akşam Müdiriyet şerefine NAŞİT BEY Merhum komik Hasın ef ol rak sahnede ( Ballı Baba ) 9 p- (Yavram kümser ) 1 p. Hafiz Bar han Bey sar heyeti. rtalarınızı İGORTASINA cımı çıkarmak, nefretimi dö dum. İçimden öyle bir his c09' yordu ki, Paşanın beni istem” sinden ziyade babam beni on kollarma sürümek, kendisi ğridi. Fakat, annem bana benim 8 mukabele etmedi. O, ber V Kitki gibi yumuşaktı, ince Bi neticede benim menfaatim old! — Kızım, baban da fena d€ miyor ya. Paşa gibi bir koc olmanı kim istemez. Senin iy” ğin içini, Diye, müdafaalarını yapıyor bazan in€ emle b (Bitmedi).

Bu sayıdan diğer sayfalar: