3 Mart 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

3 Mart 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

illiyet | Asrın umdesi “Milliyet” tir 3 MART 1931 MİN İÜ İDAREHANE — Ankara caddesi İSİ Nor 100 Telgraf mdresi: Milliyet, Ie: £ ği Telefon mumaraları: 0 atanbeni 24311 — 24812 — 24318 & . ABONE ÜCRETLERİ | : G Hariç içim; eni e. 750 . 1409. a m, »* Cu Gelen evrak geri verilmez 4“ 4 Müddeti geçen müshalar 10 kuruş İ | ber. Gazete ve matbaaya ait işler b) , odçin müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilniarm mesuliyetini kabul etmez. Bugünkü hava Dün en fazla hararet 16 enaz 6 di. Bugün © rozgr lodos ve hava Amizma E Kabadayılık ! “Türkiyede kökü kurudulmak lâzım gelen bir zihniyet var: « Kabadayılık.. Siz bunu mertlik , vecesurluktan mürekkep mezi- © 4 miz: Bu benim bahsettiğim şey Ii. © Külhanbeylik,, tir. di p Bu külhanbeyliği yüzünden “a biz de her sene yüzlerce kişinin 4 kanı dökülür ve hayatma kayr- ür, Daha iki gün evvel Beyoğ- “lunda bir sporcunun ölümile ne « ticelenen vak'ada bir adam öl- mesini mucip olacak hiç bir se- 1 44 bep yokmuş. Sadece kabadayı- Z hık... Bu kabadayılar, zannetme) NN” "5 yin ki, acize yardım, haksızlığa | jl isyan eden ve insanlığı her ş6- © 4 yin fevkinde tutan adamlardır. ,/ Bunlar en iptidai ahlâk mef- © «© yet telâkki eden esafildir. Onun ine istediği ne istemediği belli- # dir. EK silâhsız've yalnız iken « sıçandan korkak olurlar, Ve o- "aft, ça nun içindir ki, hep adam öldü- fişas, © rürler. Polisin en bizman şekil- İys', 7. de mücadele edeceği smif bu- lee; ie dur. İstanbulda böyle türemiş jişr?. “© ve kadına çocuğa çoluğa tosun * luk etmeye alışmış hazele var- dir. Bunlar, ilk fırsatta nafia hiz- * metlerine gönderilse vücutlerin ; den me kadar istifade edilir!? Türkçe yazmak için , Dostlarından birisi yeni bir Wi hüvviyet cüzdanı almış. Bu cüz 4 danların lüzumundan o büyük » kıt'ada olmalarına bir şey diye- ii, cek değiliz. Yalnız . içerisinde “e yazılı olan bir şey gördüm, Cid den içerledim. Bakınız nedir: Malüm ya biz de vefat etmiş * adamlardan bahsedilirken “mü- - teveffa,, yahut “merhum,, der- ler. Bizim nüfus dairesinde her * şeyi Türkçeleştirmek isteyen bir zat olmalı ki, bu “ mütevef- fa,, yerinde “ elimesi kon- muş ve isim şöyle olmuş: “Ölü Bulgaristan komiseri filân bey,, Bunu yazan zatin Türkçe bil-i mediği muhakkaktır. Çürkü ö- lü demek “ ceset, 'na'aş,, de- mektir, Müteveffa demek de- Fi yete alem olan mânâda almayı- y M © Selim Nüzhet : “ Türk temaşası,, komşuna Ecdadımız temaşaya lâkayt yıt değillerdi ve bu sanât biz- de revaç bulmamış değildir. Meselâ “resim, o sanâtından mahrum edilmiş olan Türk me deniyeti ayrıldığı muhtelif şu- belerile “temaşa, ya malikti. Türkler gibi canlı ve kalabalık bir müllet içinde beşeri temaâ- yüller ve hasletlerin hemen hepsinin biraz mevcut olması ve yaşaması tabidir. Bizde de temaşayı sevmiş ve buna ömür lerini vakfetmiş olanlar gelip sit Evvelki sene “Türk matbe- acılığı, eserinde bizde matbaa-|maşa dıliğin tariheçesini yazmış olan Selim Nüzhet “Türk temaşası,, ünvanlı kitabile de, takdire lâ- yık bir himmet ve gayretle, te- maşanm bizde ayrılmış olduğu üç şubenin “ Meddahlık,, Ka- ragöz,ve"orta oyunu, nun tarih çesini yazarak bize ecdadm na- sıl duymuş,düşünmüş ve eğlen miş olduğunu hikâye ediyor. Ve samimi bir ilim ile in bu eser hakikaten bir hikâye ka dar cazip gelerek zevkle okunu or. Meddahlık bütün Şarkın, İs- lâmiyet diyarlarmın ve Türk el- lerinin en eski temaşası sayıla- bilir. Hangi tarihlerde başladı- ğı ve revaç bulduğu malüm ol- madığı gibi meddahların eserle ri maatteessiif mazbut değildir. Hep şifahi kalmıştır. San'at ve şahısları hakkında da elde mu- fassal malüâmat yoktur. Eski sa rayların bendegânı arasında meddahların da bulunması bir teamüldü. Meddahlar hem teş- rifatma dahil oldukları saray- larda hem de halk içinde rağ- bet görürler ve bedit ihtiyaçla- fi tatmin ederlerdi, Bu günkü romancılarm cedleri sayılabile- cek bu hikâyeciler eserlerini şi- fahen vücuda getirirlerdi. Ek- serisi yazı şekline şüphesiz hiç inkilâp etmemiş olan bu hikâ- yelerin en çoğu zayi olmuş ve bu gün elde ancak üç tanesi kal mıştır. İşte bunların “içinde 1268de ili olarak basılmış olanı “Hancerli Hanm. bizde ilk mesinde bir de ölülere. karşı hürmet mündemiçtir ki, pek kıymetli bir histir, Kaldı ki, âle min baba ve anasına (merhum) veya (müteveffa) demeyi Türk geye karşı günah telâkki eden nüfus idaresi evvelâ kendi ismi ni Türkçeleştirsin, o hüvviyet cüzdanına bir isim bulsün.. Hat tâ ileri gitsin, Maliye, Dahiliye Hariciye gibi vekâletlere tam Türkçe, -uydurma değil isim- ler bulsun da ondan sonra böyle gülünç tercümeler yapsın. İşin tuhafı Türkiye de (merhum ) sözü (ölü) kelimesinden * daha ziyade müstameldir. Köylüler çok defa “merhiim oldu,, diye bir de fiil kullanırlar. Maksat Türkçeyi zenginleş- tirmekse bu yol oraya gitmez. Diger lisanlarda da (mütevef- fa) ya ölü demezler başka ısti- lâh vardır. gildir. Sonra “ merhum, keli- 'p mış, hissiyatıma doğrudan doğ- ruya hükmediyor ve beni kamçı layıp götürüyordu. durdum. Bir an kulâğıma ayak sesleri geldi. — Eyvah görülüyorum... Diye ürktüm. Fakat, kimse © gelmedi, sesler uzaklaştı. Orada da kapıyı dinledim. Gene hiç bir tıkırtı bile yoktu. İlk önce: — Burada da yoktur... Diye yürüyecek oldum. Son bulut bütün şuurumu da kapla-| FELEK Etem İZZET — Aç... , Dedirtti, Burayı da öteki ka- Jp! gibi usulcacık açtım. ! Başımı korka * korka “ içriye Yatak odasınm önünde de) uzattım. Oda karanlıktı, sessiz- di. Hiç bir şey görünmiyor, işi- dilmiyordu. Bir saniye durdum düşündüm: — Ne yapayın?,. Elimle duvarı araştırdım, elek- trik düğmesini buldum. , Lâmbalar birden yandı. Bu oda da hiç bir şey değiş- miş değildi. Mazi, seneler baş döndüren bir süratle görlerimin önünden geçti. Hatrlarım; İlk vahıva hendadilAiğime sim ET SALI 3 MART ebi musahabe ; “Gülme , ve “Salıncak safası,, Türk romanı demektir, mekten mürekkep bir his tevlit Mutlakiyet devrinin hemeneder. Bu Hacivatla Karagöz son zamanlarına kadar İstanbu-| mükemmel, “belki de müebbed Jun her mahalle kahvesinde bil iki milli tipimizdir. hassa kış ve bilhassa ramazan; oOyunun diğer eşhasıda, ek- gecelerinde hikâyelerini dinle-! seriyetle köylü tipinde bir Türk ten meddahlâr ' vardı, Bazıları|de dahil olduğu halde, Arap, meddahlıktan ayrı bir san'ât 0-| Acem, Arnavut Çerkes Kürt- lan mukallitlik de yapatlardı.| Lâz, Rum, Ermeni ve. Yahudi, Bu zamanlarda meddatı başlı ba | hüldsa bütün Osmanlı impara- şına öyle bir tiyatro teşkil eder | torluğunu teşkil eds: o muhte- ki müellifi, dekoratörü,cejisörü | lif unsurların birer timsali tip- aktör ve aktrisleri bir tek şahsı| leridir. Ve bü oyunu onların mütekellim, yani hep kendisi-| hepsini perdede toplamak, v& diz, 5 tıpkı bir resihi geçitte gibi göz- Karagöz yahut hayal ise te-|lerimizin önünden birer birer vasfına meddahlıktan dâ| geçirtmek, bütün husüsiyet ve ha ziyade lâyık bir oyundur. O| hüviyetlerile sözlerile, seslerile da bütün Şarkta rağbet bulmuş| ve telâffuzlarile . canlandırmak ve yayılmıştır. Bu oyunda da) ve yaşatmak ve hepsilede eğ- bütün eşhası yalnız bir tek kişi|lenmek imkânını vermiştir. söyletir. Fakat o ellerinde oy-! o Bu oyunun asıl zevki cinasta nattığı bütün bir temsil heyeti | taklitte, hayatta, hülâsa asil in- İne malikir, İce san'attadır. Yoksa maksat â-| Karagözün büyük bir müm-'di ve kuru vakaların taakup ve taziyeti “stilise,, edilmiş bir ha- teselsülünden ibaret bir. insi- kikat olmasıdır. Oyunlar bir cam ile “Acaba neticede ne ol- remz, birer timsaldir. Ve onlar muş?,, tarzında çocukça ve â- İdaki bütün eşhas da birer tip-|miyane bir merak uyandırarak tir. Bu: oyunun da: büyük birl entrikalar içinde yuvarlanmak san'ât kıymeti vardır, Sahneye! değildir. Hayalin san'ati bu a- yani perdeye: diliğe hiç düşmemiştir. Ve bu “Ezeklen hibe bazım, ta ebeti itibarla ince bir zevk ve yüksek mestane geldim benl,, diye çi-| bir noktai nazarı mahsulü ve kam Hacivat yani en mühim |eseridir. bir rüknü ile bu oyun san'attan | Oyunlarının ekserisi hayal- ve hattâ bazan tasannudan bile|den alınmış olan, kuklaların ye kaçımmaz, Musanna ve seci'li| re inmesinden ve hayalin perde konuşıtalara bile bazan güler, | üstünden meydanm ortasma bazan iltifat eder. Hayal, asıl| gelmesinden doğan ve ilk mil- milli san'atlar gibi, müsterek |Ji tiyatromuz olan orta oyunu bir san'attır ve böyle bir san'a-İda, tıpkı hayal gibi, doğrudan tın teşekkülünün mükemmel|doğruya san'ata ehemmiyet ve bir numünesidir. Oyunlar bul itibar vererek oyunların — birer günkü an'anevi şekillerini bu-| vesilesi mahiyetinde kalan her luncuya karar kimbilir kaç san! türlü entrikaları ikinci safta br- âtkâr kaç binlerce geceler mes|rakır. Bellidir ki bu entrikalar alelerin ziyası yanında iştiyak-| çocukluktan ibarettir. Eserler, la ve ilhamla, neşe ile ve zalı-|bir çok Prehhiz “piyesleri" gibi metle, aramakla ve tesadüfle) höş söz ve güzel cinas iğiri, hü- bu maddeyi; bu Jisanı'bir balllâsa nükte we san'at içindir. Se mumu gibi eritip incelterek ya-| im Nüzhet: vaş yavaş ilâve ve. tashihlerlel © “Orta oyünüda mevzu ister. ona bu günkü mutena şekilleri | se mahdut olsun, mevzuun hu- ni vermiş, onları bugünkü. mâ-|dutsuz çerçevesi, ufuksuz il nalı cinaslarla süslemiş, hülâsa | hamları, sözlerin ebedi. elâsti- onlara bu manidar simaları ve| kiyeti ile o kadar yenileşir, gü- bu zengin hüviyetleri bahşet-| zelleşir ve değişir ki insan hiri- miştir, hi diğerine benzetmek imkânını Hayalde birer.nevi Don Çui |bile bulamaz!,, diyor. Orta oyu: chotte'la Sancho Panva gibi zıd| nunun da büyük bir “meziyeti, iki tabiat ve : zihniyet - çarpışır | hayalde olduğu gibi, taklitler- ve söyleşir ve oyun: bazan biri-|dir. ne bazan ötekine hak. verir ve| - Evet, mazimizde temaşaya bazan biri bazan diğerile eğle-incizap duymuş san'atkârlar ve İnir. Hacivat Acem, Arap, ve Bi) onları. beğenmiş ve takdir et- zans medeniyet ve-san'atlarının| miş seyirciler yok değildir. Fa- terbiye ve nüfuzu altında kal-| kat muhtelifisebeplerin tesirile İmiş bir. Osmanlı. -şehirlisi, bir|bu san'atlarıi bulduğu rağbet İİstanbul efendisidir. Onun kar-| ve revaç bağzı hudutlar dahilin- şısında onun bazan his ve fikir-| de kalmıştır. Ve bu-san'atkârlar İlerini, bazan da hattâ sözlerini | içinde bir az refaha konmuş 0- İbile anlamayan Karagöz halk-' lanlar nadir, servete benzer bir dan bir tiptir. Avamın aklı seli- şey elde edenler de enderdir. mini temsil eder-ve bunun Ekserisi hiç bir şey kazanma- dir ki onların muhavereleri bize mışlar, yalnız rintmeşrep imiş- bu kadar âlâka ve taraftarlık iler, kendi mizaçlarma göre ya- uyandırır. .Hayalde san'atkâr| şamanın zevkini çıkarmışlar ve Karagöze bazan bir ümmü cer- | kendi cömert ruhlarının heves- bezesi ile kaba saba cinaslar (lerine ram olmanın tadını tat- ! söyleterek ve Haciyata ise ah-|mışlar. Çok “para kazanmıyan İlâk ve fazilet dersleri veren bir|bu san'etkârlar pek çok şeref hâkim sıfatı bahşederek seyirci | ve muhabbet de kazanamamış- ler üzerinde lar, Gülenler daima hotkâmdır. muş! Ve o zaman onun: — Sensiz yaşamam... Deyişinin doğruluğuna ina- nacak, belki de biraz yumuşaya- caktim. Saatı aldm, kulağıma götürdüm kulağımı delecek gibi | işliyor, çarkları sanli bana: — Hey gafil; hâlâ mr bu akıl. dasın... Diye dönüyorlardı. bu -işle- yiş bana müthiş bir tesir yaptıki | imi bütün bütün arttırd. O! hızla saat masanm üzerine at-| tam, — Onu mütlaka bulmalı- yım.. Diye odadan çıkmak, tekrar tekrar aranmak için yürüdüm. Bir kaç adımdan sonra bir fikir geldi; — Niçin bu saatt almıyor- sun? Bu akşama yiyecek ekme- r li gin var mı?, Doktora gitmek Eğer daeş bon ona şuliçin Halimin para birakmasmnı müânayı verecektim: bekli; satar, on. gü — Paşa yatak odası ile bera- ik ia ki “a gülmekle d bu odaya kapatılmış ve uzun saatler yapa yalnız burada hıç- kra hıçkıra ağlamış, — Cahit.. | İ (Diye döğüne döğüne ağlamış İtem, Dalgın dalgın, hiç bir şey düşünmeksizin biraz ilerledim karyolanın başma kadar gittim. Yatak derli toplu ve.. İçine hiç girilmemiş benden sonra içine hiç yatılmamış gibi duruyordu. | — Acaba Paşa başka yerde, mi yatiyor..? Dedim, yatabilir ve burasını folduğu gibi bırakmış olabilirdi. Fakat başımı çevirip diğer eşya ya göz gezdirdiğim zaman masa nın üzerinde Paşanın altın, pır- lantalr cepeaatini gördüm. En çok kıymet verdiği ve sevdiği şey bu idi, Onu orada görür görmez: İşliyor mu, işlemiyor mu?. 1931 izah, Edebiyat, San'at Onlar bu hotkâmlık karşısında kendi ömürlerini harcayıp git- mişler ve bunlarsa eğlenceleri- nin hadimi olan bu hizmetkârla Ta kendilerini ayrı bir borç ile mükellef tutmamış, onlarla meşgul olmamışlar. Çoğunun hangi tarihte öldükleri malüm amma hangi tarihte doğmuş oldukları belli değil, Hele ihti- yarlayıp sahneden uzaklaşdılar mı metrük, münzevi, sefil bir hakle ve şurası ayrıca rikkate dokunuyor ki kendileri de bu se faletlerini tabii bularak ve buna razı olarak ve ölümden unutulmuş olmanı ünü tü darak göçrüşler gitinişleri Binaenaleyh bir hikâye gibi çazip gelen ve zevkle okunan bu eser bizi bazı milli nakısala- rımızla karşılaştırarak tarih ka- dar düşündürüyor ve müessir geliyor, Muharrir bu kitabına birer zeyl gibi “Gülme komşuna!” invanlı t#âm bir orta oyunu ile “Salınçak safası” ünvanlı tam bir hayal oyununu tesbit ederek ayrıca iki küçük kitap şeklinde tabettirmiştir. Ve bunu yapmak la pek isabet etmiş. Zira ihmali- miz bir az daha fazla temadi et- se belki bu oyunlardan elde bu kadâr bir şey kalması bile temin edilemiyecekti. Selim Nüzhet “Salıncak safası” nm O esasmı teşkil eden kısmı Alman müsteş riklerinden Doktor Riter'deki hayal oyunları kolleksiyonun- dan aldığını, sonra birçok © ve- Saite müracaat ederek tamamla diği: kaydediyor. Orta oyunile hayali * seven- ler bu iki küçük kitapta kendi- lerini o kadar oyalamış ve eğlen dirmiş olan muhiti, nüktedanlı- gı, eşhası, hülâsa iklimi bula- caklar. Burada iptidai ve milli eserlerin halis, ceyyit, o saf ve müessir şive ve (e tesiri vardır. Müptedi bir safvetle hayli tec- rübedide bir istihza karışıyor. İkisi de en güzel kısımlarında lâkırdı dinlemiyen ve anlarmı- yan adamların halile onların karşısında derdini dinletemiyen ve anlatmıyan, âciz kalan ada- mın halini tasvir ediyor. “Gül- me komşuna” nu bazı parçaları Ahmet Vefik Paşanm Moliğre den adapte etmiş olduğu “Zor niha'i ile dikkate şayan müşa behetleri var, Gerçi bittabi bunlar da niha- yet birer taslak, birer züptedir. Ve bunları temsilleri esnasında asıl canlandıracak san'atkârlar- dır. Meselâ taklit kısımlarında- ki kıymeti bittabi onların şivesi ve hakikatı hatırlatıştaki mu- vaffakiyetleri temin edebilir. Fa kat muharririn sayi meşkür ol- sun ki bize mazinin bir-kaç nük-| lar tesini ve bir kaç kahkahasını tes bit etmiş oluyor. : - © Abdülhak ŞİNASİ “pi ekl p Ter müsabakası Gazinin seyahati 93 üncü haftanın 3 üncülüğü- nü Kumkapı Sen-Jan Dark mek tebinden Neylüfer Hm. kazan- mıştır, Yazısı şudür: Büyük Reisimiz Gazi Hazret lerinin bir iki aydır devam eden teakik seyahatine ve bu seyaha tin memleket için verdiği mü- başına kadar gittim. Saati elime aldım. Fakat birdenbire elim a- gırlâaşmıştı; onu avucumun için de sıkıp mantomun cebine götür mek için güçlük duyuyordum. Ve bu ağırlık hislerime, fikrime zihnime de çöktü, Şiddetli bir akis ile onu masanm üzerine tek rar bıraktım: — Sen bir hırsız değilsin, Belkiys. Aç ölebilirsin, fakat, hirsiz olmağa asla tahammül e- demezsin... Dedim, yürüdüm. Belki, bü- tün bir hayati kirli trmaklarile didik didik etmekten çekinme- yen bir adama karşı o saatt o masanın üzerinden almak, sat- mak, parasmı keyif ve hevesle yemek yerinde bir şey olabilir! Yırtık elbiseli Gosüğl kararı... — Fransızcadan-— Annesini bulan çocuk sevin$ li bir hareketle oradan ayrılır) ken biraz evvel kendini güldü” ren bu tuhaf çocuğa başı ile s€-) lâm vermekten ve tatlı bir tebe$ sümle ona bakıp gülmekten ken) dini alamamıştı. Annesi fakir gocuğa. bakmamıştı. Lâkin kü: çük kız annesine bir iki kelime| söyledi. Genç kadın fakir çocu: ğa baktı. Sonra küçük kıza bif| şeyler söyledi. Kiz yırtık elbise: Ti çocuğa: — Bizim eve gelir misiniz de: di, sizi beklerim. Sonra evin bü lunduğu yeri de söyledi. İki ço'| cuk biribirlerine birer tatlı tebes| sümle bakıştılar, Fakir çocuk ol rada daha fazla durmağa lüzum görmedi. Kızı da annesi alıp gö türmüştü: Fakat bu davet k sında fakir çocuk bir müddet dü şünme'kten kendini alamadı, BU daveti kabul edip zengin evine gitmeli miydi?Zengin O artık, bir müddet evvel gükl dürdüğü kızın zengin. çocuj olduğunu anlamış, hükmetmi: ti. Fakat anasmı kalabalıktı kaybeden kızı güldürürken te bir zengin çocuğuna tuhafl etmek istemiş değildi. Fakat o lar böyle anladı isc..? O zaman yırtık esvaplı cuk kendilerine karşı bir deteli Çocuklar arasmda bir “rabıta vardır. Bunun farkına hepimiz varırız. Kalabalık bir caddede büyük bir mağazanın önünde du ran camekândaki eşyayı merak ve tahassürle seyreden bir ço-. cuk gördüm. On on iki yaşıtıdan fazla değildi. Uzaktan kendisi-. ne bakıyordum. Yırtık elbisesin den pek eski ayak-kaplarından çocuğun fakir olduğu hemen ani laşılıyordu. Soğuktan üşüyen ellerini delik pantalonunun cep- lerine sokarak durduğu yerde hem sıçrayan,hem camekândaki eşyalara bakan çocuk meşe- siz, bedbaht görünmüyordu. Fakat bu aralık gözüne ufak bir kız çocuğu ilişti. Bu çocuk ta mağazanm önünde durmuş, şaşkm ve ağlamağa hazırlanan gözlerile etrafma bakınıyor, bir şey arıyordu. Bu süslü bir “kız çocuğu idi.. Onu gören fakir er- kek çocuk yanma yaklaştı. Tür- lü türlü hareketlerde bulundu, kaşlarını * oynatarak, gözlerini sağa, sola çevirerek tuhaflıklar etmeğe başladı. Süslü kız çocu- ğu kendisini güldürmeğe çalı- şan bu tuhaf çocuğun kar- şısmda bir müddet için o zamana kadar kendisini üzen endişeyi unutmuş görünüyordu. Fakat gülmemişti, Fakir çocuk nihayet buna da muvaffak-oldu. Süslü zengin kızmı güldürdü. Sonra da bu muvaffakıyetinden cesaret alarak küçük kızın yanı- na yaklaştı. Sordu — Kimi arayor sunuz.? — Ahncmi, annemi. — Hayır, dedi, ben oraya gifl mem. Belki bana bir elbise i bir çift ayakkabı vermeğe k karlar,.! İP Sinema - Tiyatro Kızcağız gene bir ağlamağa arülbedayi hazırlanıyordu. Fakat bu sırada i.BD > kürklü bir kadı di, hı keli mk e Zee — Neredesin, dedi, seni ara- m Sah günü akşamı sasi 21,80 da Yalnız mw- allim ve a him neticeler haftanın en mü- him hadisesidir. Halkın ihtiyaçlarını yakından alay görmekisteyen büyük Teisi vata nın her köşesini dolaştı ve çok Ml Müddetumurn! kıymetli nutuklarile bütün mil- DE) leti tenvir etti. Gazi Hz.nin Tİ hi bilhassa C. H. F, nım programı 'Nabi Zeki B ve siyaseti hakkında Türk ocak şatları türk gençliği €ceği yolda çok kıy- metli bir ders olmuştur. Büyük Gazi mıntakalarında bütün genç liğe fırkada gayretle çalışmaları nı çünkü cümhuriyetin gençlik ten büyük hizmetler beklediğini işaret buyurmuşlardır. Cümhü- riyetçi Türk gençliği de hiç şüp hesiz en büyük fedakârlıklarla ve binlerce Türk şehidinin temiz kanr ile yapılan aziz inkilâp ve cümhuriyeti için hiç bir fedakâr lıktan çekinmeyecektir. Cümhuriyet halk fırkasınm ve onun büyük şefi Gazinin gös- terdiği yoldan yürüyecektir. — Seninki — hırsızlık değil, |ladı. Kalbim çarpıyordu. K: yerinde bir kin! Bu kinin teza- İmın içinden bin şey geçiydl hürü bundan daha mükemmel| du: i Gişe her gün san 13 ten itibar Altı. yapmdan aşağı göcekii tyairoya kabül edilmez. Ferah sinemada Bu gece halk gecesi Sinems Tiyatro, Varyete Koltuk 25 kurp Ekler Tiyatrosu Yunan Operet Revüsü Bugün 16,45 “Frini” İ, Rİ çiardinin, Ucuz fiatler koltul 100—60 Galeri 40, Loça 400“ kında; Bayadera, Yiro stin aği li, bir şey olamazdı!. —Acdba o mu? i Fakat ben ne de olsa kin ve) * — Geriye dönsem mi? fazileti bir mânada alamayorum| © — Gelen'adamm üzerine #f Biz kine: lıp.. Sus. Diyeyim? Mukaddes... — Yatak odasına girip safi Diyoruz, Kutsiyet faziletin| nabilir miyim??, eşi vearkadaşıdır.Ve onun bütün Ve ben daha hiç bi d bekaplari, brskeleri açıktır,or| rar vermemişken “aşa Dizdi ti Ir, gizli görülebilen| pi, ön il Keys 8 bire dönemeçten koridora — Fena... liyordu.Henüz beni gö: Diyorum!, Bilmem, belki de| Duvarm içine girecekmişi hatalr, sakat bir inanış tarzi?. gibi geriye geriye çekiliyor, N Ben oda kapısmı çekip te tek| ce arkama yaslaniyordum.H4f rar parmaklarımın ucuna basa) tımda hiç bir an kalbimin bu basa dışarıya çıktığım zamanldar çarptığını ve gözleri” di. Buna, ihtimal: i — Hırsızlık değil. O Aksine mükemmel bir. şey o senin bü- tün hayatmı yedi bitirdi de fena lık olmadı. Senin bir saatı ye- men mi cürüm oluyor?... , Diyenler de lir ve beni ilk önce; aydınlığa simsiyah olarak 2€ — Öhö... Öhö... dığını görmemiştim. Kalbim Bir öksürük sesi aldım. Bu-| rinden sökülecek gibi idi, GÖR nu ayak sesleri takip etti. arka-| sümün ortâsında sanki çırp mı duvara verdim, biraz bekle-! Kocaman bir kuş vardı. dim, Ses yakınlaştı ve koridorun | larım patlayacak gibi idi, S€ h rürüyli-! DOĞ; nd 'n

Bu sayıdan diğer sayfalar: