5 Nisan 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

5 Nisan 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ip -Ylliyet ların windesi “Milliyet” tir 5 NİSAN 1931 i İDAREHANE — Ankara caddesi 51 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs- nbul, ğ ) Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 AEONE, ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için ii 400 kuruş 800 kurup pu. vee 7, Gelen evrak geri verilmez «4 Müddeti geçen müshalar 10 kuruş f. Gazete ve matbaaya mit iler İ, On müdiriyete müracaat edilir. ÇÖ, Geretemir iller cöe'uiyetin | İİ bel etmez. ©, Bugünkü hava Min en fazla bararer Beniz | Cİ -(W Bugün mezgir mutevassıt ve keşişleme hava balatla Ay tutuldu! Bahis tutulur, zabıt tutulur, ev tulur, çeşni tutulur, hamur tu lur, insanm eli, dili, beli tutu-| ; >, İâf tutulur, bazan hırsız, der olarak yankesici tutulur * ak tutulur... daay tutulmaz ? Zaten ay da yankesiciler gi- İ pek az tutuluyor. Evvelki ak- m ay tutulduğu zaman bizim zetenin ileri gelen bir rüknü- Sn başmdan tuhaf bir vak'a İi İ/çmiş.. Bakınız nasıl? «Bu söylediğim zatin evinden Sİ “dört gün evvel bir hak sec- & iş İle çalınmış, tahkikata gelen #lis demiş ki: — Efendim! Vaz'iyete haza- 1 sizin halıyı çalan. hırsız bi- 7 mıntaka hırsızlarından de- .. Hariçten... Maamafih ta- ri edeceğiz Siz müsterih o 741 Her halde tutulur. O günbu gündür, bu zat, > hırsızın tutulup tutulamıya pir tetkik ve tefahhus ile ğu. Evvelki akşam evin- "bir ahbabile pençere önünde au Ni görmüş ve hemen bağır- — > Tutuldü, ay tutuldu! 28 in de derhal heyecan- atan bizim halı elinde mi? n Tabii bilâhare anlaşılmış ki “ isi si aydan bahsediyor, öteki (44, “ay” kelimesini edatı istiğ- el * telâkki edip halıyı çalan hır ni tutulduğunu zannediyor... “Bu tuhaflığın ilk te'siri - geç- İs 4 &, zen sonra mesruk halı sahibi ia etmiş: © Ne yalan söyleyeyim! Ay © Orulacağına bizim hırsızm tu- yon tercih ederdim. “Histanbulda arada bir ay tu- ması faydadan hali değildir. İbi © suretle İstanbul Polisi İstan i şeşlm ornağma kadar silâhlı İi , Uğunu öğrenmiş olur. Ay tu- bd silâh. atmak adeti tam * * , ,bedâvet âdetidir. Medeni ol- “junu iddia eden bir şehir hal- bi bir kısmın böyle hare- te medeni li > air becğii — ” PAN Beğ ün zulırdım; biraz çiflikte kümes- akşam gezintisi yaptık. Ecve| e E sevineceksin ki,. Fikir, © rurken, ahbabr aym tutuldu-| HAMDI BEY MÜZ. İstanbul Asârı Atika Müze- leri Müdürü Halil Beyin vazi- fesinden mütekaiden infikâki, müzemizi tekrar günün mese- lesi haline getirdi. Bu hu susta intişar eden yazılarda! bu müessesenin tevsi ve tensiki hususunda merhum HAMDİ BEY in tutmuş olduğu mevki ir. Filhakika Çinili — Köşk'ü muvaffakıyetle o tamamlayan MÜZE ile HAMDİ BEY nam larını, bu iki ismi, biribirinden ayırmak kabil midir? O sebep- ten naşi, maruf tâbiri veçhile, “Kayserin hakkını Kaysere ver mek,, isterim. Mümtaz devlet ricalinden Sadrazam Etem oğlu olan HAMDİ BEY 1842 sene- sinde dünyaya geldi. Çocukl uğundan beri resime istidat göstermiş idi; 16 yaşın- da tecrübe olarak kurşun kalem le yaptığı bazı resimler hâlâ mevcuttur, İlki sene sonra, yani 1860'da, Paris'e hakuk tahsili için gönderildi. Fakat orada kendisinin tabit meyil ve isti- dadı üst gelerek san'ati hukuka tercih etti, ve benam ressamlar- dan Güstave Boulanger'nin a- | telyesine girdi. Burada, kezalik mahir ressamlardan olan, G& rome kendisinin mesai refiki idi. Hamdi Bey bu san'atkâra karşı daima çok hürmet ve me- veddet besler ve o zamanki tla- yatından büyük bir haz ile bah- sederdi. Paris'te on iki sene kal dı ve bu müddet zarfında atel- yelere, müzelere ve kibar ma- hafiline devam etti, Bir Parisli gibi fransızca söyler ve mükâ- lematma ekseriya nükteli ve” zarif sözler katardı. Fransız â- limlerinden Mösyö Th, Reinach bir eserinde şunu yazıyor: “Av- rupa medeniyeti Hamdi Beyde adi ve sathi bir cilâ ve ekseri- ya tesadüf olunduğu üzere çar- çabuk kapılan ve o kadar çabuk terkedilen bir görünüş değil i- di, O, bu medeniyeti tamamile temessül etmiş, ve maamafih vatanperver bir Türk olmaktan da fariğ olmamış idi.,, Memleketine avdetinde ken- disine hükümet tarafından bir çok memuriyetler tevdi. edildi ise de daima resim yapmaktan, levhalar naksetmekten geri dur tiyat ifade etmez.. Dün Tİ an-| bula gelen 280 Alman polisi bu cephede sanırlardı. Gerçek! Dikkat ettim! Her keste - benden başka - bir silâh merakıdır gidiyor. Doktorlar- dan, kalem erbabına kadar. Benim bildiğim, silâh, tesbih gibi elde oynamak, yahut sale- vat çekmek için değil adam vur mak için taşmır... Eğer hep bu fikirle silâh - taşıyorsak adam vurmağa nekadar teşneyiz. Be- reket versin ki bu silâhlı zeva- tn ekserisi tetik çekmiş, hattâ İ yetkârlığı mayarak Paris'in veya başka memleketlerin salonlarına ekse riya tablolar göndermiş, ve bu suretle altm ve gümüş bir çok medalyalar almıştır. Bu tablo- lar cami manzaraları, hâne iç- leri, türbe, v.s, gibi" şarka âit sahneleri eenmektedir. Bu eserlerinde çiniler, bakır mamu lât, sadef kakılı ahşap eşya ga- yet sarih olarak tasvir edilmiş- tir, ve bunlarda nadir bir meha- ret, gayet doğru bir görüş, $€- kil ve ziyanın şahsi bir duygu- su göze çarpmaktadır. (1) Fakat bütün bu meşguliyet- ler onun gayretini tüketmeğe kâfi gelmiyor idi. Zira âlim ve diplomat gibi nadir sıfatlara za mimeten büyük bir faaliyete malik olmakla da temeyyüz et- miş bir zat idi. Abdülâziz za- manında teşrifat müdürü ol oğlu muş, ve muahheren 1876'da Tür kiyeye bahşedilen o pek kısa ömürlü Meb'usan Meclisinde de bulunmuş idi. 1877'de Viya- na sergisinde Türkiyenin umü- Türk mimarisine ait olan ve bir çok levhaları havi bulunan Miiyüik kitap elli ye. pg: Lâkin 1881 senesinden itiba- rendir ki asıl kendi meslek ve sahası hududuna girdi, çünkü bu tarihte kendisine Müze Mü- dürlüğü tevcih olundu. İşte bu meslekte san'atkârlığmı dira- ile mezç ve telile muvaffak olmuştur. dediğimiz gibi Topkapı sarayı müştemilâtımdan yalnız Çinili Köşk dahilinde bazı aantikalar bulunuyordu. Pek eskiden Aya İrini ismindeki Bizans “kil sinde (bugünkü Askeri müze- sinde) hıfzedilen bu antikala- rı ise, fazl ve kemalile müm- taz ve meskükât ilminde seref- raz olan merhum SUPHİ PA- ŞA, Maarif nezaretine tayinin- de ciddi bir müzenin teşkil ve tesisi lüzumunu takdir ederek 1875 senesinde Çinili Köşke naklettirmiştir. Fakat o zaman müze müdü- riyetinde bulunmuş olan Mös- yö Döthier bu âsarı atikayi hiç Bu zamanda ise yukarıda) “Mizah, Edebiyat, ihtikârcılardaki hırs ve tama-| ya Boğazları elde edemiyeceği ım tehdidi altında muhakkakjni anlamakla beraber hiç olmaz surette sakatlanmaktan ve tah)sa kendi nüfuzu altında almak rip edilmekten kurtarmağa mu-| istemiştir. vaffak oldu, yavaş yavaş vatan| £ Bir asır evelki maziyi bir ta daşlarına mazinin bu şahitleri-| rafa bıraktıktan sonra umumi nin kıymetini takdir ettirebil-| esmasmda Rusyanm İstanbul di. meselesi karşısında takip etti- siyaseti göz önüne getirmek lâzım gelirse bu cihetin ne ka- dar ehemmiyetli olduğu bu ve saikin okunmasından anlaşılı- yor. Umumi hatp esnasında çarlık Rusya tereddüt gösteri- İ yandu. Yeke aldığı cereya- na göre gâh İstanbulun Rusya- ya ilhakını ilân etmek, gâh da tıpkı Hünkâr iskelesi gibi mu- ahede aktederek Boğazları el- de edemezse bile azami nüfuz ve istifadeyi temin etmek ara- sında tereddüt gösteriyordu. Rusyanın siyaseti böyle bir te- reddütten kurtulamıyordu. Ma- amafih ne olursa olsun Rusya bu sefer başkaları karıştırma dan işi halletmek sevdasmday dı. Hakikatte Rusya umumi harbe niçin girmişti?. Almanya ile Rusya arasında harbe sebep olacak ciddi bir me sele ve ihtilâf var mıydı?.. Bu böyle olmadığı için Rusyanm 'mi Deruhte ettiği bu vazife ha- kikaten ağır ve külfetli idi, zi- ra her türlü teşebbüsatıa o za- manda mevcut olan ve bugün anlaşılması mümkün olmayan $ İzulm ve istibdat hail olmakta idi. Müze hakkında nezarete, sadarete, bizzat padişaha lâyi- ha üstüne lâyiha verdi.. Asari âtika ilminin kesbettiği ehem- miyeti, ve kendisine tevdi edi- len ve bir müzenin yalnız ismi- ni taşıyan vedianın da kifâyet- sizliğini, ve bunun acmacak de- recede bulunan hâl ve vaziyeti ni lâzmgelenlere anlatmak hu susunda bütün gayretini sarfet ti. Gösterdiği sabır ve metanet sayesinde bazı dindeki şevk ve iştiyakı telkine ekseriya muvaffak oldu. Pederi nin dahiliye nezaretine gelme- sinden istifade ederek vilâyet- lerle geniş ve devamlı bir mu- habereye girişti, talimatı ile ve mahallinde bizzat kendisi- nin hazır bulunması ile onla- Pa gayret ve dikkatini uyandır dı, ve takip ettiği esere onları)” ” dk allkadar bik nihayet ken| sinde Londradaki Rus sefirine disine müyesser oldu. harpte müttefikler kazanır ka- (Devami var) VAHİT Zanmaz İstanbulun Rusyaya ve Neşriyat Hayatı rileceğini vadetmiştir. Fakat umumi harp büsbütün Fransada neşredi- başka bir netice ile bitmiş oldu e Rusyada Çarlık yıkıldı. Onun len mühim eserler Fransada yeni neşredilen €- yerine büsbütün başka türlü İbir idare geldi. Osmanlı impa- İ catorluğu da tasfiyeye uğradık serlerden biri de İstanbula ve tan sonra bugün yepyeni bir | Boğazlara taallük etmesi itiba- | Türkiye vücude gelmiştir. Bu rile bizi alâkadar edecek mü- İim bir kitaptır, Büeser pek| mühim vesaiki ihtiva etmesi iti İ Türkiye muzaffer olan bir Tür barile beynelmilel siyasetin se kiyedir ki Lozan konferansın- da Boğazların mukadderatı mü yir ve inkişafını takip edenler için pek kıymetli olmak lâzım- nakaşa edilirken Sovyet Rusya Hariciye Komiseri Çiçerin Bo- gelir, Çünkü Çarlık Rusyası- nın Hariciye Nezaretine ait Zazlarm Türk hâkimiyeti altın pek çok vesikâlârm tamamile da kalmasını müdafaa etmiş- tercüme ediletek bu kitaba kon İtir. Hulâsa bu kitap pek ehemmi duğu görülmektedir. Bir vesaik | mecmuası demek olan bu ese- İyetli bir mevzu üzerinde en mü him vesaiki ibtiva etmektedir. rin ismi Constantinople et les letroits,, dır. Umumi harbin nn, Meklplier müsabakası nasıl çıktığı, bu felâketi iy A e layan âmiler tetkik edilmek | Almanya - Avusturya istenirken İstanbul ve Boğaz- ların aldığı ehemmiyet izaha muhtaç değildir. Bir devletin siyaseti cografiyası demekti 'Napoleon'un meşhur bir sö- zü vardır. hakkından her vesile ile temi- nat verilmiştir. Umumi harbin 98 inci haftanm birinciliğini Galatasaraydan 1126 Hayred- jdin Faik Bey kazanmıştır. Ya-liçin. zısı şudur; Bu haftanın en mühim habe- başladığı 14 senesi Teşrinisani | yor. Genç adamın kalbinde son zamanlarda bir şüphe peyda ol du. Şüphe. Uykumuzu kaçıran zihnimizi bütün gün işgal ettik ten sonra geceleri de huzur ve sükünümuzu bozan bu üzüntü kadar elim ne vardır?... Dostum kendi derdini anla- tacak samimi bir dost bulmuş- tu: Ben. İşte bana kimseye söyleyemediği bu sırrmı açar- | iken dedi ki: — Bilmezsin şüphe kadar €- Him hiç bir şey yoktur. İşte ben | bu dert ile kaç zamandır ıste Tap çekiyorum, Bu şüphe başla dı başlayalı artık zevcemle ara mızdaki eski samimiyet te kal-| madı, Evet... Samimiyet kal- madı. Fakat bunun yerine şid- detli bir muhabbet başladı. Öyle hissediyorum ki zevce- iü şimdi daha çok seviyorum. Samimiyet karşılıklı ve derin bir emniyetten doğar. Halbuki şüphe samimiyeti öldürürken, öyle diyeceğim ki, aşkı dirilti- Bu nereden başladı?. Zevce- min kendisine takdim ettiğim genç bir dostumla konuşmasın dan, sonra başka bir yerde 6- 'nunla dansetmesinden.. Ne dos tumun, nede zevcemin hare- kâtında benim şüpheme vücut verecek veya bu şüpheyi arttı- racak bir şey mi görmüştüm. Doğrusunu söylemek lâzım ge- lirse hayır.. Fakat zevcemi bi- yüzüne bakarak, gözle içini 1 tetkik ederek mânalı bir tavırla: — Gene düşüncelisin,. Son zamanlarda sana böyle bir dal- gınlık geldi!.. Demeğe başladım. İlk za- manlarda bundan bir şey anla- mıyan zevçem sonra benim ne demek istediğimi farketmeğe ibaşlaymca uramızda münakaşa lar, yeminler, ağlamalar, hülâ- sa geçimsizliğe meydan veren neler mümkünse hepsi oldu. Zevoemin bana verdiği temi- nata inanmamak kabil değildi. Hakikaten kadın vakur ve ma- sum halile benim bütün şüphe Terimi izale ediyordu, Fakat, heyhat, yalnız kısa bir zaman , Ondan sonra içimden bir — Aldanma. . Bilmez misin Sarvat ZLiKAYE Ve alışırdın dostum ! bir ilmi tasnife riayet etmeye-| “Her devletin siyaseti cog- rek öylece oraya yığmıştı. İşte| rafyasındadır., O halde Rusya bu noksan ve şekilsiz rüşeym-| nın daima İstaribula - inmek 6- dendir ki: Hamdi Bey, - tasnifİmel ve hulyasından da coğraf- ve tensiki bugün nümune itti-| yanın icabatndan olan bir haki haz olunmağa lâyık dünyanm|kat yok mudur? Rusyanm kuv en büyük müzelerinden birini| vetli olduğu zamanlar daima yaşatmağa muvaffak o olmuş-| hakikat mevkiine çıkarmak i: tur. Bu mütavazı âlimin en bü-| tediği bir'emel ve gaye olarak yük ilmi meziyeti ve hayatının | kalmıştır." bu maksa en ziyade iftihara lâyık - eseri | dına vâsıl olmak için takip etti bur. ği yol 'her fırsatta Osmanlı im Eski eserlerin. istihfaf ve| paratorluğunu zayıf düşürmek hattâ istihkar edildiği bir de-| ve ikide bir hamp açmak olduğu | virde bir çok san'at eserlerini | mal halkta o zamanki cehaletin ve ümdur. Yalınz geçen asır-| 1833 de Sultan Mahmut ile aktedilen Hünkâr iskelesi tokat atmış adamlar değildir. FELEK Nur Tahsin — Beni sevindirecek hiç bir bi dolaştıktan sonra beraber | şey yok, Nazan. — Nasıl yok? Meselâ Nerime | Cavidi sana tanıtsam, sevinmez ©) — İki mektup vardı, Füsun, | misin? | gelecek makalelerin ; birinde daha u- (4) Hamdi Beyin nakş tarzından | muahedesinin Türkiye - Rusya arasmda bir dostluk safhası açılmış old: —Fena m: yaptım, Fahri? Sen çok «alâkadar oluyondun — Vallahi yalan değil, Fah-'da.. —O halde bütün alâkadar — İmkânı yok, dedi, Füsun 'olanlara tavsiye edeyim de se- edebiyatçı olabilir, fakat bir ,ni bulsunlar. Nerime Cavit. . Ne münasebet? | o — Gene alaya başlama, ku- Onu inandırmak için bütün, zum. bana gönderdiğin mektupları Biraz sustu, Sonra senin ne- getirdim, hepsini okudük ve ni-'rede olduğunu sordu: hayet kani oldu ; | — izmirde dedim. — Ne yazık, dedi, demek! — Bu seyahat nereden aklı- aylardanberi tanışmak için sıl na geldi? Hiç bahsetmemiş- | zunca bahseder nimle alay mı ediyorsunuz? de- di. . İmüddet için- tahdit eden emir- İtihadı. münasebetile Almanya- ri Alman reisi devleti Mareşal “— kadınlar kendi masumiyetle Hindenburg'un şüphesiz hükü- inandırmak-için — hemen met tarafından vaki olmuş bir Göeyeşi dökerler!., tekliki kabul ederek neşrettiği| Bu işte şüphenin sesidir ki ve Alman milletinin kanunu €-| onu dinlememek elimden gel- sasile müeyyet, daha doğrusu,| miyor. medeni tekâmülile müeyyet ta| Buraya kadar zavallı dostu- e bii, siyasi ve sair hukukun -bir| mmm recelerine vasıl olmuş çok âlim namedir. çok medeni, cesur bir milletin Bu > emirmamenin icap ettiren “sebeplerden biri Alman - Avusturya Gümrük it- na almmasını icap ettiren pek mühim sebeplerin mevcudiyei- ni göseteren bu hâdise, bahu- sus neticelerini ve durak nokta- larını bugünden kat iyetle tayin mümkün olmadığı için, benim talebe fikrimce bu haftanın en mühim mesel nın dahil ve haricinde hasıl o- Jan türlü türlü hareketler oldü- ğunu son gelen haberler bildi- riyor. ün en yüksek de- dım. sının gözüne girmek istemiş- — Nazan! Nazan! Ben sana | tir. yalvarsam bile sen bunları bana Sühanın mektubunu yanıma yazacak kadar zalim olmama- ile braber bahçe- Jıydın. Diye hıçkıryordum. Kaya yastıklarımm arasın- dan beni zorla çekti. — Ne oldun, bir felâket ha- beri mi aldın? Diye sap sarı bir çehre ile soruyordü. Ona, Nazanla aramızda ge- jsen şeylerden hiç bahsetmemiş- tim, Mektubu eline verdim. O- kuyunca: — Nazan bu münasebetsiz- liği neden yapmış? Dedi. Senin istemediğini o kadar. bildiği halde, şimdi herkese yaymak?, — Ben Fahriye söylemesine müsaade ettim de ondan, — Nasil oldu? Hepsini anlattım. Kayacığım benim gönlümün içindedir. Fakat derdinden ha- beri olmadan.. $il çardağın altındaki alçak is- kemlelere oturduk, oSühanın mektubunu okumağa başladım. Önün içli satırları beni o kadar müteessir ettiki.. Birdenbire ak- ıma yep yeni bir fikir geldi. Ben mes'ut olmayorsam, baş- kasma saadet vermezmiydim? Zavallı Sühacığımı mes'ut - et- | mek te benim için bir teselli ola- maz mıydı? Başımı mektuptan kaldırdım. — Kaya, dedim, ben nişanla- nıyorum, — Ciddi mi söyliyorsun, Fü- ; sun? Süha izdivaç mı teklif edi- ; yor yoksa? O zamana kadar ona Süha- nm aşkından da bahsetmemiş- — Üzülme, . Füsun, o dedi.İtim. Anlatınca; Şimdi biliyorum: Fâhrinin bu/ — Amanne güzel bir şey na gönderdim, dedi. Birde bire: dırdığım Nerime Cavit Füsun-!ti. 5 Koşa, koşa odama çiktim. — Ciddi mi söyliyorsun Na-|muş öyle mi? Sonra: İh Birdeh bire karar verdi, çev hi Nazândan, biri Sühadan-| zan? — Hay küçük arkadaş hay! dedim. eğ Evvelâ Nazan mekte) . —Evet. Koca bir sairmşi te haberim İşte böylece, Füsuncuğum, edeği mi #çtim. “Canım Füsunum,,| © «— Ohalde beni çok yalvart- yokmuş. Diye ilâve etti, Yü. | uzun, uzun senden bahsettik.. rd başlıyordu; “sen müsaade|ma.. Zünde garip bir mâna vardı. 1 | Fahri ikide birde: ' bi ağ sonra, ancak dün gece| o — Cebimde senin eskiden! o — Bu sırı yalnız Kaya ile|. — İnsan tasavvurlarında ne imi iriye haber verebildim. Bera-| yazdığın bir mektubun vardı.|sen mi biliyorsun?.. Dedi, kadar aldanıyor! Benim tasav- fari — bahçede idik. O gene senin| İçinde güzel bir şiirini yazmış, | — Evet. vur ettiğim Nerime Cavitle, ice dan bi, mırıldanı- |nami müstearından bahsetmiş, — Niçin namı müstear kul-! Füsunun, hemen hiç münasebe msi Talu. Birden bire: ikimseye söylememekliğim için|lanıyor? Niçin kendini tanıt-|ti yok, diyor, kahkahalarla gü- abii — Fahri delim, sana bir şey | uzun uzun tenbih etmiştin.. Onu |mayor?.. Jüyordu.,, al Mm çıkardım, eline veridm; okur 0-| © — Ne bileyim? Füsun bu.) Mektubun sonunu okuyama- pie “- Ne söyleyeceksin? kumaz kahkahalarla gülmeğe Aklına nie eserse onu ya: |dım, Başımda, kalbimde kay- İsejili — Yo, dedim pek sakirisin!|başladı: par. nayan, sıcak bir şeyin bütün da-| p felâ heyecanlanman lâzim.| — Haydi, Nazan, rica cde-| © — Peki öyle ise, neden bana marlarıma yayıldığını hisset- rim, Füsunla birleştiğinizde'be-,haber verdin? tim, Yatağım üstünde yığıl-! haberi karşılayış tarzma kız- (olur Füsun, dedi. Düşün ona ne dın. Fakat ehemmiyeti “yok. |büyük bir saadet vereceksin., Ne yapsın? Çocukcağız nişanlı-| ' Hemen odama ciktim. Bana | isdarmı| ansızın bir takım kayıtlar altı-|lerce şımdaki müziç ateş dağıldı. Ye- —Fransızcadan— mu dinledikten sonra dedin ki: — Bu şüpheni haklı göstere- cek şimdiye kadar hiç bir delil buldun mu?... — Hiç... En ufak “bir delil bile bulamadım. Nihayet zev- cem artık bu hayata tahammül edemiyeceğini söyliyerek ayrıl İmamızı ileri sürdü. Ayrılmak! | İşte benim hiç hatırıma getir jmek İ şimdi onun tarafından bunun teklif edildi İbaşımdan gi — Evet, d dedim, daha serbest kalabilmek için buna lüzum gö rüyorsun değil mi?.. Bu söz kâfi bir hakaret, ağı bir itham değil miydi?.. - Zev- cemin nasıl mukabele ettiğini bilmiyorum. Yalnız ben ayrıl- mak teklifini reddettim, Şimdi işte böyle acı, korkunç bir ha- yat geçiriyorum. Artık zevcem le hiç bir samimiyet kalmadı. ne düşünüyordu: — Çok seviyorsun, dedim, fa şüphe nereden geliyor biliyo! musun ?. — Deminden beri anlatma dım mı?,. — Hayır, dostum. Sen zev cen sadık bir kadın olduğu için kendisinden şüphe ediyorsun, Eğer hakikaten şüphe edilecek bir kadın De hiyanetini ça > Müze . Ve alışırdm dostum". Bir polisin kaydi terkin edildi Beyoğlu polis merkezi sabıl pansiyon ve apartıman memir ru Tahsin Ef. hakkında bir mü İdetten beri tahkikat icra edil mekte idi. Yapılan tahkikat neticesin de kendisine isnat olunan işle rin bir kısmı sabit olduğu cihe' le kendisinin zabıta mesleğin den kaydının terkini kararlaş mış ve bu karar doktorlara teb kikat evrakı da İş imdi ve rilmiştir. Posta ii süratle tevzi ediliyor Paket postahasine üç gün- den beri tatbik edilmekte olar yeni usul çok muvaffakiyetli racaat ettikten nihayet 10 da- kika sonra eşyasını kişeden al- a a mid müddet zarfında paket postahanesindeki memur ihti- Yüp valedesi MAÇ Glen öle; verilmeyen saadeti Sühaya ver- mek için içimde kuvvetli bir ar- Zu vardı. Muvafakat ettiğimi iher şeyi hazırlamasını, on gün dım, Mektubu gönderdim. Bü- yük ıstırabım kadar, gönlümde büyük bir memnuniyet, büyük bir sevinç © vardı: Başkasını mes'ut etmek sevinci... Füsunun defterinden “Bursa” Süha, beni Mudanyada karşı- Jiadı. Koyu yeşil gözleri minnet- tar sevgi ışıklarile yanıyordu. Ellerimi hararetli avuçlarmda sıktı: — Beni ne kadar bahtiyar ettin, Füsun! Dedi. Tirene bindik. İçimde büyük bir neş'e vardı. Kahkahalarla igülüyordum. Bursaya gelinceye kadar İstanbuldan, Kayadan, çiflikten o mütemadiyen söy- İledim. Beni derin bir zevkle İ dinleyordu. Sühanm çok güzel, çok zarif mini mini bir evi var. Ellerimi (sitptm: j Gitmedi) istemediğim bir şey ki? i duyunca aklım Sonra gözleri daldı. Kimbilir |

Bu sayıdan diğer sayfalar: