August 25, 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

August 25, 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

rın umdesi “Milliyet” tir. $ AĞUSTOS 1931 JAREHANE — Ankara cadde- 2: 100 Telgrei adresi: Milliyet, bul, Telefon numaraları? 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ Türkiye için Hariç için aylığı 400 kuruş 800 kuruş 750 , 1400 1400 2700 elen evrak geri verilmez Müddeti geçen nüshalar 10 kuruş Gazete ve matbaaya ait işler müdiriyete müracaat edilir. iazetemiz ilânların mes'uliyetini ul etmez. “ Bugünkü Hava Dün azami hararet 28, argari 19 derece idi. Bu- gün rüzgâr poyraz hava açık Haftanın yazısı Parça parça Hayatımda ilk defa İzmire diyorum ve ilk defa İzmir va tile seyahat ediyorum. İnsan hayatında ilk ve son fa iki şey o yapar, bir defa ığar ve bir defa ölür. İzmir vapurunda © birlikte yahat etmek tadını tattığım tadımız Übeydullah Efendi ina dedi ki — insan ölürken büyük bir hevi zevk duyarmış! Ben sordum: — Geri gelen birinden mi iyorum geri geleme- velerinin sebebi gelmek isteme işlerinden mi, yoksa İstan- ulda tramvayların “pan,, a uğ adıkları gibi vessiti nakliye ira mükâfat © verecek bir cö- nert gazete bulsam fena olmı- İzmir vapuru tenha idi. Bu sattın en tenha zamanı şu gün İ erdir. Eevvelce gelenler daha lönmediler.. o Sonbaharda ar Jet başlar ve kalabalıklaşır. İntihar vak'alarını yazmak sılırsan da frenk sicimile asıl!,, derler. İnsan da seyahat edi ce güzel bir vapur ve şirin bir kaptan ile seyahat etmeli.. İzmirin süvarisi Aziz kapta- Bı tanımıyanlara acırım.. İn. İ sanlar vardır aktığı za- | man adama ferahlık verir.. A- İ ziz Bey debu kısımdandır. | Bir de bunun aksi vardır. Yü- zünü gördünüz mü, neş'enizde bam muşmula yemişi gibi bu rukluk hâsıl olur.. Buna da mi- ama, geçelim. Bey kaptandır idaresine Benim de merakım var. Bir otomobil idare etmek için yalnız merak kifayet et- mez.. Evvelen (o bir otomobil sonra bir otomobil idare müsa- adesi olmalı.. ama, de mer “ Otomobil LE Mz diye- lim, lâkin müsaade kolay alın maz.. Her yerde hazır ve na- kik etmesi lâzımdı tetkik olmazsa (size müsaade verilmez. Ve siz otomobil ida- re edemezsiniz, Bu tetkik ve imtihan piy. delerin lehine (bir hareketti Onları çiğnetmemek içindir. Unutmayın ki; bütün adam çiğ neyen şoförlerin elinde beledi- yenin şehadetnamesi © vardır. Çiğnenen zevatın bu noktaya âh olmaları İâzımdir.. Aziz Bey bir müsaade al- mak için belediyeye müracaat etmiş. Belediyede bu işe me- mur olan bir tekaüt zat Aziz Beyin İzmir (o süvarisi ve Âli Ticareti Bahriye Mektebi me- zunu olduğunu bi halde Evvelen (yenisharfleri okuyup yazar olup & olmadığını anlı mak için) eline bir gazete suna rak : — Bir satır ibare okur mu- sunuz?.. demiş! . Okuyup © yazma bilmiyen kaptan olur mu?. İzmire süva- ri olur mu?. Bu suale cevap ve recek ben değilim.. Yalnız bir fıkra hatırladım: Sultan Hamit (o zamanında Bahriye Mektebinde İngilizce imtihanı o oluyormuş. İçeriye giren çapkın bir talebeye İngi- lizce lektür kitabından bir hife açarak uzatmışlar.. Ki hocanın elinden, karşısındal talebenin eline geçerken ters de geçmiş ve talebe harfi ile tanımadığı kitabı ters tu- tarak güya okumıya çalışmış. Çocuğun bu halini gören he- cası fena halde hiddetlenmiş ve: — Çık dışarı! Sen daha ki- tabı doğru tutmasını bilmiyor- sun! diye koğmuş.. Talebe, dı. ikınca © kapının önünde kendinden sonra içeriye girme- ğe hazırlanan arkadaşına de- miş kiz Ulan Mhmet! ters veriyorlar mandepsiye basma! İmtihan odasında mümeyiz de hocaya demiş ki; — Canım efendim! Zaten bir şey bilmiyorlar, bari siz de kitabı ters verip büsbütün şa- şırtmayın! Hoca bu söz üzerine gelen talebeye doğru © vermiş fakat talebe kitabı tersine çevirerek: - Muallim Bey! Biz ters akmıyacak kadar enayi demiş... İnsana sakın len, anlaşılan İngiliz- ce kitabı ters tutacak kaptan- lar varmış ama türkçe bilmi- yen ummam ki Koyun olmak kolay mı aca | ba! Vapurun baş tarafında yüz lercesi baş başa vermişler iç- lerinde yalnız bir tanesi öksü- rüyor,. Ötekiler “me” bile de- Yemek içmek te . Dikkat ettim.. İz- mirin güğertesindeki koyunla. rın yekdiğerine olan mesafesi- le İstanbul © tramvaylarınm içindeki yolcuların birbirine o- lan mesafesi arasında hiç fark yok!. Yalnız burada koyunla. | rın bir rahatlığı var ki; oda aralarında biletçi © ve kontrol | anı: 3 Milliyet'in Edebi Romanı: BAŞI DÖNÜKLER geniş alnının an. kestane gür kaşlarının altından ışıklar saçarak bakan derin bakışlı, elâ gözleri, düz. gün burnunun kenarlarında ha fifçe yumrulan yanakları, bü- yücek ağzı yuvarlak çenet le, kümesin içinde bir horoz gibi, bi rı etrafına toplamıştı. Yan ma- salardan bile bazı gözlerin bu tarafa doğru döndüğü görülü- yordu. — Garson, bize şampanya | getir! — Fazla olacak, Beyfen. — Aman efendim, Re: «Beyin masamıza gelişini kutlu- lamıyalım mı? h! hah! “kutlu. de nereden bul va İbrahim Necmi — Niçin Hanımefendi? Pek güzel türkçe bir kelime işte.. Köpüre köpüre açılan şam- buzlu kovaların ko- yunlarından ayrılarak bardak- lara dağılıyor, ekşimiş tatlari- le midelere yayılıyor. Ötede Neriman Çemşit Ha- nım, kâvalyesi Lütfi Beye 80- ruyor: — Kuzum, bu locada her- İkesin etrafına toplandığı adam kim 7 — Tanımaz mısmız Hanıme | fendi? Reşit Bey.. En mukte. | dir muharrirlerimizden,, — Beni tanıtsaniz'a, ku- zum! eBn de kendisini şöylece tanırım sma... — Yoksa kıskanır mısmız? Neriman? İ düf ettiği Türkçe memleket i- Plitbahirin İ purlarda günde yedi | da da kuş sütüne kadar Birden — teklifsizleşiyeren MİLLİYET Bu büyük memuru gezmiyor.. bir fayda. geçerken Amerikaya nasıl gittiğini hatırladı.. Ve oradan tikal ederek Amerikada tesa- simlerini bana anlattı . İmlâlarını aynen yaza mı ummadığım bu isimleri ze söyliyeyim. Amerika hükümetlerinden bizim galet olarak Ohyo dedi- iz yerin asıl ( ismi Ohâyo imiş ki; üstat (o bunun “Oh, “Eyu,, den bozma olduğunu söyledi. . (Kentuky) nın manasına ve orada (fazla kan döküldüğüne delâlet ettiğini, Ayovanın (Ay) ve (Ova) keli- melerinden mürekkep olduğu- nu hep ondan öğrendi Eğer kaideyi bütü re tatbik edersek Cİ: (Mir) den, (Engü (gür) kelimelerinden, (İstan- | bul) (usta) (bol) dan mürek- | kep olabilir. Ve Londraya bile bir kulp takmak mümkün olur. Bunun için fazla şeye lüzum yok! Biraz gayret ve biraz da | hüsnü niyet! “Kan Töki “ex Çanakkale boğazını geçer- ken Kilitbahirde bir Bektaşi tekyesi olduğunu (— görüştük.. Ben bu münasebetle Ki Iba- hirde (Yazıcı zade) nin kabri olduğunu ve harp esnasıda Ki bombardıman edil halinin bu zatın ru dim. Üstat iddia etti ki; Yazı cı zadenin kabri Geliboludadır. Ben de bu kabrin Kilitbahir. de olduğunu iyi biliyordum. İn | ın iki cesedi olmıyacağına göre buna bir çarei hal bulmak lâzım geldi. Ve merhumun ya zın Geliboludaki ve kışm Kilit bahir sırtındaki kabrinde yat- tığına hükmetmek zaruretinde kaldık.. Diriler sayfiye hayatı sürer de ehli kubur bakar mı? » . Kavun dondurmasını kavu- nun kabuğuna dolduruyorlar. Bu, tabiate karşı bir nevi mey dan okuyuş oluyor. en tat- sızın yaparsın ama biz içini boşaltır, tekrar dolduru- ruz Hem de leziz bir şeyle,, di ye! Eğer her dondurmayı böyle kabına doldurursak, kaymaklı dondurmayı manda derisi için- de yemek lâzım (gelecek bilmem ikbal buyurulur mu?.. Dondurma deyince intikal etim. Şimdi elektrikle soğuk- luk yapan makineler icat etmiş ler. Ben bu gidişi beğenmiyo rum. Ve anlıyorum ki; elek- | trikle mizah yazısı yazdırıla: | ve İ kadar, ne kadar hava kahrama- | götürmüşler ve akıtmışlardır. SALI Hava âleminde.. | Biz ne zaman Atlas denizini havadan aşabiliriz ? İki Amerikan hava kahra- manının (Nevyork) tan kal kıp İstanbula konmak suretile eşsiz bir rekor yapmaları, Türk | ef umumiyesinde haklı bir hassasiyet uyandırdı.. Esasen kendisi kahraman yaratılmış olan milletimiz. Bu | yüksek kahramanlığı çok de- l rinden takdir ve tepcil etti.. Ve | hattâ imrendi.. Onun için de gazetelerimiz- de, biz ne zaman Atlas denizi- | ni aşıp da, Amerikaya gidece- | ğiz?. Bizde hava (o kahramanı| yok mu? Tayyare (cemiyeti, bizde sivil tayyareciliğin doğ- | ması, büyümesi için ne yaptı? | Veya ne yapmalı? gibi birçok sorgular soruldu.. ve cevaplar verildi.. Biz şöyle'düşünüyoruz: Atlas denizini aşıp ilk Av- | rupaya konan ( (Lindenberg) | lerden itibaren. (Bortraanlar) | (Polandolar) a gelinceye | nı varsa, dikkat edelim, hepsi | kendi milletinin kahramanlığı- | na, ancak kendi (o milletinin, kendi milli san'atinin eseri o- lan tayyarelerile örnek olmuş- lardır . Onlar, havada çizdikleri yol dan gittikleri ülkelere, yalnız milli kahramanlıkları (o değil, milletlerinin hakkındaki yük- sekliğini, ilim ve fen âlemin- deki olgunluğunu da, beraber Onların kahramanlıklarnı ilim âlemiyde, © fen âleminde çalkalardıran en büyük ömil de budur. . ülkelerinde, lerinin eseri olan tayyareleri ile evvelâ id- man yaparak, onunla oynaya oynaya ona hâkim * olduktan, o alete istediğini yaptıracağı. na, aletinde onun i apacağına tam bir itimat hı sıl ettikten (o sonradr büyük teşebbüslere gü ve muvaffak da oluyorlar.. Ve gittikleri yere; Kahiramanlıkla- rile atbaşı beraber olarak mil- letlerinin hakkındaki, yenilikle rini, ilimdeki yüksekliklerini, fendeki olgunluklarını da be- raber götürüyorlar. Ve böyle olduğu içindir ki bu türlü kah- ramanlıklar ciharşümul kryme ti haiz oluyor. Bize gelince : Esasen tabiri caiz ise (ebâ- anceddin) kaliraman olan, bü- tün tarihi kahtamanlık ile dolu | olan bir milletiz.. Ha tihkar, ölümden korkmamak, | cak gün uzak değildir . ... Vapurlarda © en çok nazarı | dikkati celbeden © şey yemek meselesidir. Mevkiler değiştik çe yemek artar. Rivayete inan | mak isterseniz, bazı yüksek va defa ye- Her defasın. | bulu- Seyrisefain Dört defa mek verilirmiş.. nurmuş.. Bizim mutedil bir idaredir. yiyecek verir. . Bu dört öyün yemek Übey- | dullah Efendi ile bir sofrada | konuşmayı kocanın seriçe se si kesiyor: — Neriman, lim! — Kuzum Alf, daha biraz. Tangodan sonra gideriz . — Ama ben yarın, Neriman Cemşit (Hanım annesinin bir göz işaretile sö- zün alt tarafını beklemeden u- zaklaştı, Kaynana da güveysi- ni başka bir lâfa tuttu. Tangonun tatlı o nameleri etrafa yayılıyor. o Oyuncular- dan pek azı ayakta. Muhteşem Nihat Hanımefendi, Reşit Bey le, Süheylâ Hanım Nihat İlhami Beyle, Semiha Nazmi Hanım Ferit (Necdet Beyle, Neriman Cemşit Hanım dok- tor Lütfi Beyle (oynuyorlar. İnce figürlerin kıvrılmaları ara sında ağızdan kulağa sözler ; — Reşit, bu artık gide- İ yüksek ve milli maksatlar uğ- ———— bulundum. Üstadın gönlü ve gözü gibi iştehasınm açık ol- de ettim. Bu münasebetle size | merhum (Mösyö o Tahsin) is- | mindeki filozofumuzun ondan öğrendiğim bir beytini nakle. derek sözü kesiyorum: “ (Dejöne) © 2 ne zarar mı getirir 7 «bilsem yer ner): di- “Ramazanı © idim.,, FELEK — İçimde bir mış bir haldeyim . — Koca hebek, benden de mi usandın ? — Karınızın Reşit “Beyi bu kadar aramasına sebep? | Sebep, ne olacak? Hoşu na gidiyor . — Siz de buna ehemmiyet vermiyorsunuz, demek ? — Süheylâ, sen varken. — Ha igapkam. — Bu Reşit Bayi de ama saldırıyorsunuz, ha! “| — Kim? Ben mi? — Öyle yaf Onun karşısma | geçmek için benim yanımdan ayrılıverdin . — Haksızlık etme, Ferit! — Sen de'beni kıskandır. | ma, Semiha! akşam nen | var — Hiç! — Hele hele! Benden tak- İ lama Bir türlü gelmek istemi yorsun , | —Dermik bu Reşit E dey bu — ği ier'lsn mutlaka bu adamla tanışmalıyım . İ bir teşebbüsün henüz İ badeli malları rica olunur. usanç var, | Muhteşem. Her şeyden usan. | ğım? | — Canım, çocukluk bedri “İ çen taze kadın İ Kâmille Kemal runda ölümü göze almak gibi hassalarda, dünyaya ders ver- letin evlâtlarıyız. Atlas denizini tayyare ile aşıp Amerikaya git mek kahramanlığını (o göster- mek istemiyecek bir tek tayya recimiz de yoktur kanaatinde- yiz. . Esasen (Nuri) ve (Sadıklar) dan itibaren (İhya) lara kadar henüz pek genç Türk tayyare- cilik tarihi kahramanların me- nakibi ile doludur. Fakat: © tayyar: henüz kendi yapamıyan, tayyareleri- ni başka memleketlerden satın alan memleketimiz için böyle zamanı gelmemiştir . rak benimseyemeyiz . Çünkü böyle bir muvaffakı- yetin, müteşebbis kadar, mü- teşebbisin cesarcti kadar, maha reti kadar, o kahramanı taşı- yân aletin kıymeti mükemm2 liyetinin, ilmi san'atça yüksekliğinin hissesi vardır . Bu şöyledir ki, biz türk va- tanında, türk fabrikalarında yapılmış katatlara malik olun- caya kadar böyle büyük uçuş teşebbüslerin gireceğiz ve gir meliyiz. Atlas denizini aşarak, türk kahramanlığını, türk san'at ve tekniğinin e Âmerika- ya konmasını istiyorsak, her şeyden evvel vatanımızda türk tayyarelerinin vücuda gelmesi- ni temin etmeliyiz. İlk merha- le budur.. Bir kere o yaratıl- dıktan sonra, Amerikaya ayni yoldan, ayni kahramanlı- ğı indeye mukadder türk hava kahramanı, her zaman buluna bilir , O zamana kadar, yapabile- | ceğimiz şeyler, birkaç kere bu sütunlarda yazıldığı — veçhile İbu gayeye varmak için, işe ev- velâ memleketimizin sımırları da mevkileri arasında “hava pos- taları tesis,, inden başlamak lâ zım gelir. Bu da, içinde bulun duğumuz haller ve şekillere na zaran hususi teşebbüslerden zi yade, devletçe bir teşebbüse başarılabilir bir ii Yeşilköy: A. R. Türkiye İş Bankasından Bankamızın tesisi senei de- vriyesine müsadif 26 Ağustos 931 Çarşamba günü İstanbul ve Beyoğlu VEFAT Mülga Yıldır tekkesi Şeyhi E t etti. Ç camii şerif müteakip cenaze namazı maksusasına ehibbanın bul 2 — maberei defnedilecektir. İhvan Eyüp Torunu: Recai doğrudan doğ — İyi ama ben sene ya! Sen her val Masalarda Li Cevat Bey düşünceli düşünceli oyun- culara, en ziyade Reşide bakı- İzi Şeyda Kâmil Bey fırlak özlerini biraz daha fırlatarak, kehdini birden bire solda sıfı- ra indiren bu adamı süzüyor. Kemal Reha Bey tek gözlüğü- üne takmış, önünden ge vücutlarını, mütehassıs bir o bakışla ölçüp biçer gibi.. Atıf o Cemşit Bey kaynanasının sözlerini dinler gibi yaparak, © karısını gizli gizli gözden geçiriyor. | Meb- rüke Numan Hanım, Şeyda Rehanın ara- sında taze yüzü parlıyan Nev. zat Süreyyaya yiyecek gibi ba kıyor , Ve bütün bu oynuyan, sıç- rıyan, seyreden halkın üzerine cazbandın nameleri, © onların başlarını döndüren sert bir iç- ki gibi, dökülüyor, dökülü- uça- | rak Bortmanlara, Polandolara inde, muhtelif münasebet | şubelerimiz kapa- | İ duğunu memnuniyetle müşahe | lı bulunacaktır, ne olaca- | Bir Kânunusani soğugun- da Baba Buğarel kasketini göz lerine kadar indirmi; ceplerine sokmuş — hızlı hızlı istasyona doğru gidiyordu. Treni kaçırmak korkusu ile ayakları kanatlanmış” gibiydi. Sonra Baba Bugarel hayatında ikinci defa trene di Tuluzda görülecek bir sından dolayı böyle uzun seyahate mecbur kalmıştı Zaten birinci tren seyahati zihninde silik bir hatıradan baş ka bir şey değildi Kişede sordulaı Birinci mevki mi, ikinci mi, üçüncü mü 7 cuz olacağını hesaplıyarak, 0- na göre bilet aldı. çıkınca da namuslu o namuslu vegonları saydı. Birinci vagon ikinci vagon, üçüncü vagon.. Ve üçüncü vagona bindi. Hal- buki bu vagon (da aksi gibi birinci mevki vagonlardandı. | — Baha Bı ele yanlış va- gona bindiğini anlatmak için, bütün biletçi , kontrolör, şef İ dötren ve memurların © araya kendisine izahat verme- — Ben üçüncüye bilet al. dım, üçüncü vagona bindim, kimse beni buradan çıkaramaz, | diyordu . Mamaafih kendisini indir- diler ve daha demokrat bir va İgona soktular. Baba Bugarel İbu dersten istifade — ederek, yeni bir graf yapmamağa ka- rar verdi Fakat köyde iken, haydutla rın ara sıra vagon yolcularına tecavüz ettiklerini işitirdi. O- nun için Baba Bugarel çehre- si korku ifade etmiyen bir tek yolcunun bulunduğu — bu va- gonda kendini daha rahat his- setti, Sepetini yerleştirdikten son ra yerde bir de borunun aklarını rahatsız © ettiğini İ gördü. Onu oradan kaldırmak istedi. O zaman karşısındaki köylünün halinden anlamıştı: — Köylü baba, dedi, onu kaldırma. Ayaklarını üstüne koy. İçinde sıcak su” vardır, ayakların ısınır Balfir Bugarel © ayaklarımı İ borunun üstüne koydu ve haki İ katen tatlı bir sıcaklığın par- maklarımın o uyuşukluğunu gi- İ derdiğini hişgedince, yüzü ge- İ nişledi . — Bu çok iyi icat, dedi, her zaman bu boruyu beraber mi taşırsınız? Elbette. Ben çok seya- hat ettiğim için, vagonda s0- ğuklardan donmamak lâzım. Öyle değil mi ya ? — İyi icat dedim ya.. Ama kimbilir ne kadar pahalıdır bu? — O kadar pahalı değil! «| Sonra kullan kullanabildiğin kadar . İnsanın böyle makinesi olmak ne — Ben ilk istasyonda İnece: yor... Reşit Beyefendi, müsa- Köylü üçüncünün daha u- | İstasyona | | ade ederseniz size genç şairle- | | rimizden Neriman Cemşit Ha- İ mmefendiyi tanıttırayım . — Müşerref oldum. Ha- nrmefendi, o şürlerinizi çok zevkle okuyanlardan biriyim. — Teşekkür ederim efen- dim, bendeniz de eserlerinize hayran olanlardanım. o Müsa- ade eder misiniz? Annemle ko- | di camı da muarefeniz şerefinden hisselendirelim. — Minnetle, di. — Hem, bu vesile ile bel- ki bir gün değersiz aile ocağı: mızı da ziyarete tenezzül eder. siniz . — Bendenizi adeta mehcup ediyorsunuz, Hanımefen ti. Hanımefen- Reşit Bey, Atıf Cemşit Bey le Nimet Hanıma tanıtılırken, Kemal Reha Bey de Şeyda Kâ- mile yalvarıyor : — Kuzum, © şu sart saçlı genç kadına beni tanrtsana! | gözler — Fransracadan — ğim. Bu da bana fazla geldi- in, eğer kabul ederseniz, maalmemnuniye size hediye © debilirim . Köylü dayı inanmamış gib açtı: ana mı veriyorsunuz? dedi . — Eğer isterseniz. E, alıp. götürebilir mi yim? — Elbette! — Teşekkür (ederim yav. rum. Eğer siz de bir gün bi zim köyden geçerseniz, Baba Bugareli arayın. Syahat © müddetince Baba Bugarel hediyeyi meftun na. zarlarla okşayıp durdu. Niha- yet tren Tuluza gelince, vagon daki demir boruyu (omuzun! alan kahraman, & istasyondan çıkmağa hazırlandı . Memurladan biri kendisini görünce: Mahkemeye gidiyorum, komşumun bir davası var da, ona Pek âlâ, bu omuzunuz. dakini nereden buldunuz? — Bulmadım, bana verdi. ler, — Kim verdi, nerede ver- di? İyi bir adamcağız bana hediye etti . — Anladım, anladım.. Fa- İ kat sen bunu yine buraya bi- rak. — Hoşunuza memur Efendi. mam. gitti galiba Dünyada bırak — Lâtife yetişir artık! O. muzurdakini bırak buraya di- yorum sana.. Ve memur hediyeye yapış- ti. O zaman Baba Bugarel'in kan beynine sıçradı. o Kavga başlamak üzere idi ki, polis yetişti, Baba Bugarel polisin de ken di aleyhinde “bulunduğunu gö- rünce, sırf kanuna riayet içi hediyeyi oracıkta - bırakmağa mecbur oldu. O gün de darasını kaybet ti ve zavallı adam köyüne & nerken düşündü: — Bu insanlar ne haksız a damlar, ne zalim adamlar.. Yeni neşriya! İktisadi Devletçilik Liman şirketi umumi müdü- rü Ahmet Hamdi Bey ““İktu di devletçilik, bir kitap neşretmiştü Bey bu eserinde “İktısadi ran ve sebepleri - İktu letçilik ve mevzi siyaseti - Vergi siyası rindeki etüt ve mütalealarını serdetmektedir.. 170 sahi de kaydettiği mevzuları bütün detaylarile tahlil ve kendi gö- rüş ve düşünüşlerini izah eden bu eser hakkında gazetemizin iktisat muharriri ayrıca tenkit ve teşrihlerini yapacaktır. — Bebrüke Numan Hanıma mı? Hadi buyurun, gidelim. Bu konuşmaya kulak misa- firi olan Nevzat (o Süreyya da iki adamın arkasına takılıver- di. — Mebrüke Hanımefendi, üsaadeniz!> Paris (o sefareti lerinden Kemal Reha Be- yi size tanıttırayım. j ederim. Paris ten yeni mi geldiniz, Beyefem- — Evet, Hanımefendi, sizi gördükten sonra Paristen ay- rılık acısını unuttum. — İltifat ediyorsunuz efem dim. Hiç Paristen ayrılınır de. acısı unutulur mu? — Emin olun Hanımefen- di, deminden beri size uzakta! bakarken, o kadar zevk duyu yordum Hi... — Küçük Bey, biraderini? mi? — Hayir efendim, Nevzat Süreyya Bey.. Galatasaraydan bu sene çıkacak bir genç.. Siz€ takdim edeyim . (Devamı var) :|

Bu sayıdan diğer sayfalar: