5 Nisan 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

5 Nisan 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANAT MUSAĞEBESİ Resim san'atı Geçen sene Londrada Acem âsa rma ait büyük bir expositien açıldı maattecsüf gidip göremedim. Fa- kat buradan getirttiğim nümuneleri tetkik ettim bunların içinde kaymet- li minyatürlerden tutunuz da bugün kü modern pentür telâkkisinde kom püzisyonlara kadar vardı. Dünya tasavvur ettiğinden çok Yülesek bir Acem pentürü karşısında idi, Her resimde Japon ve Çin res- minde olduğu gibi Asyalı ruh der- hal hissediliyor. Hiritiyenlık ve Avrupalılık yok bu resimler: znideriz intibabındaki © asil #ovk, o Ornement telâkkisi He çi zilmiş desen tezyinat. tevsiindeki ruh, kontürlere verilen ehemmiyet ve desenlerdeki pureti beyazm ve siyahm bir tablo sathındaki mevki leri ve sevimli pers peetifini ayrı ayrı görüyoruz. Halâ sürprizler de var, Atlı Po- ho oyununun o mucidinin Acemler olduğumu da öğrenmiş ( oluyoruz. Ne sakin ne medeni devirmiş 0. Böyle kibar sporlar o ince devir de oynanırmış. Süvariler atlarınm kuyruklara bile kendi #evklerine | göre iti şekiller vermişler, oyuna refakat © den bir de musiki var. Ah eğer Türk Acem resmile te- imasında resim de yapsaydı. Bugün kü iyi kötü edebiyatımız yanımda bir de resmimiz olacaktı. Şimdi biz edebiyatımızın misali. ni ve takip ettiği safhaları göz önü ne alarak Acem resminden başlaya biliriz, Başlamakta bizim için bir zarar yoktur. Zaten içtimai zevkimizin temelleri ve temayülleri tetkik edi- lirse instinetivement, yalnız. figure müs resminin Örnement telâkkisi tesi- in 'atimizi o vöcude receğiz. Bu Çal NE 5 kadar bana yakın ki biraz safiyetle, Acem san'at kârmmn bunları bizden — aşırdığına Yükmedeceğim geliyor. Dünyada bana benim zevkimi bu kadar özlü çizen ve boyalayan bir resim bilmiyorum. Benim zevkimin kökleri neden İrandadır. Bu, benii tetkik edeceğim mesele değildir. Mi mari intöricur'lerimizi süsleyen mo: üfleri tetkik edelim, halılarımızdaki tenk komşuluğuna ve ahengine dik kat edelim, Hat güzelliğine küfi Acem yazı- larına ve Arabosgue'lere olan inhi- makimiz bütün bunlar o gösteriyor ki bizim resmimiz Decoratif ve hat- tâ Ornemenlatif olacaktır. Bunun böyle olması tabii ve hat tâ zaruridir. Hem bu suretle biz Avrupa © pentürüne hiç te yabanci kalmış olmıyacağız , Zaten burünkü modern peinture içinden edebiyatı atmakla resmi ta- mamen ve münhasıran gözü mem Hun eden bir zinet (o san'ati haline getirmiştir. Resmin fikri de tatmin en tâk derecede ehemmiyetli. ir Tam bizim tezyini san'atimizin OÖrnement telikkisine yaklaşmamış- tar. Bir satiş yaprak, dal, giçek tez Yini şekillerile süslemekle göz, Tun, ağız Ornementlerile veya bu üç dört türlü © Ornementin bir araya &elmesile husule gelen figürlerle süt İsmek arasında ne fark vardır. yaprak (bir dal göz birburun sif daha karışık o daha canlı dha cok fileri tatmin eden — zinet- Fakat Ornement telâkkisi itiba- tile aynidir. Çin, Japon ve Acem © resimleri İstkik edildikten sonra, resmin bir Asya san'ati olduğuna hükmedece- e Evet, resim bir Asya san'ati- te plate, Asyalı san'at in dehasının icadıdır. Pera pectif'i Çinlilerin Pers pectif'idir. Avrupalı resmi Asyadan aldı Cinir - Obscur'u icat etti, Ağrien bere peetiPi de resim sokan renais- Vânce olmuştur. Resime bu tehlike- i ölöment sokulduktan sonradır ki satıh san'ati olması lâzım gelen re- timde derinlik Aörien pers pectif ile temin edilmek istenmiştir. Hal- ki resim san'ati bir satıh üzerin ğe renk oyunlarıdır. Rengin bassa arından istifade etmesini daha çok | düşünen ve bilen Asyalı sanatkâr sinte plate ile Çinlilerin pres poe- ÜPini kullanmış ve piet ural san'ati sin kendisini vücude getirmi üsünkü modern san'at Asyaya tevecüh etmiştir. | Bize sazaran Asyaya daha — lan Manet eğer Japon mem eseydi. Rönesansm çok yüklü ır peinture'i yerine Olympia ğer eserlerile taptaze bu sade 1 sevimli peinturai yaratabilir miy Velasguez'i Manet'ye tercih - e- “en devir bitmiştir. bu-| MILLIYET Ar Amedeo Modigliani b İbilâkaydüşart beynelmilel ta- nınması için fazla mikdarda ka çık (Kaçık: Türkçemizde isi İdatlının tercümesidir.) olması | İve vefat etmiş olması lâzımdır; | Size kısaca bahsedeceği Modigliani de böyle (sacrö ani | mal) lerden biridir. | Kendisi bir İtalyan Musevi si olup bütün gün sarhoşmuş | kafayı çektiği zaman ne Cafe du döme'da ne de Rotonde'da| dövmediği kimse kalmaz ve | monparlaslılara kendisinden il- | lallah dedirtmitşir. Çalışa çalışa ve dehasının yardımile yeni ifade.yolu bul- muş her artist gibi (Modigliani nin) tablolarmı kimse anlamaz | ve beğenmexmiş. Parasız açbi ilâç olduğu halde bile dehasın- dan emindi. Yaptığı eserlerden hayatı zamanında alelhesap bir sıcak çorba bile içmemiştir. Ba İzan sirf parasızlığından dolayı bir iki frank mukabilinde öteki- İnin berikinin portrelerini çizer ve herkes bunun portrelerini İalay membar bulurlarmış. Az| İolan hayranları arasmda Pi. | casso, ve Derain gibi bugünün berhayat dahileri varsa da o za man (Modigliani) ye hiç biri maddi yardım edecek vaziyet- te değillerdi. (Modigliani) genç yaşında verem oldu, bakılamadı, pek genç öldü. 37 yaşında. Yanm- da ölü kocasmı gören karısı| kendisini pencereden attı. Erte si gü ie cenaze kalktı. Aradan seneler geçti. Bu- gün (Modi) nin ruhu müsterih | olsun, çünkü onun kahvede bir iki frank mukabilinde | çizdiği portreler bile klâsik oldu, bey- İnelmilel şöhret kazandı.. Vefa | İtmdan beri on iki sene geçti Bu satırlarla ne o büyük ölü! nün kendisinden, ne de onu e serlerniden bahsetmek bir cür' | et olur. İ den kurtaran ve onu sadeleştirem dâ | hidir. İ Zola'nın portresinin kuvvetinde | İ görülen Japon istampları Manet'in | İ me derin bir zevkle atelyesinin du varlarını Japon istampları ile süs- lediğini gösteriyor. İmpressionniste | büyük Van Goch bile Roden müze- indeki ibtiyar portresinin kuvve- İ tina Jai n bi ince bir itina ile vesmetmistir. İ iapon ve Çin resmi bize Rene- sans resminden daha yakmdır. Acem resmi ise, kökleri Çin res dir, Japon ve Çin resimleri ya- nında bize Hayyamı sadisi elena” leri, ve cam meclislerinin mi İ sohbetlerini tasvir eden nef'i kadar İ | akımdır. p Böyle sağımızda solumuzda taş: | mayan fakat için için kaynayan san- | 2 merabalar dururken Yunan mer bama değil, bugünkü Fransız resmi | gibi Asyaya mz in ların, İsaların, Musaların, Muham amda daha kim bilir İyi yeli Ter ruhuna hükmedecek olan bük İideniyetin kaynağına tevee meliyiz. x lapondan ve Çinden uzanıp ye ile geçerek Acemin 8 alar keralığını de çağıran Asyai dir Bir raftan da, yanı biye esi iii ie kor halinde, karıştırınca hemen parlayı e Rİ kan bir medeniyetin, bil altını üstüne getirdiğim te sonradan bizi mi ma kıskandıran ve ” SA Ammupa medeniyetine Romen sa bütün bir feyiz ve hayat kira Bizans medeniyetie de niçin doğru Piza oraya, tanasubun aramıza ör düğü fikir, duvarını yıkarak temin. sa girmiyelim. apmak istediğimizi Bi- se niyetle ilk tomasımızda yapsaydık, biz de çoktan Rönesansı z pin e me Ense olucaktık; yeni fikir. lerimiz, cemiyetimiz, edebiyatımız, renmimiz ve beykelimiz... bir kelime | ile harsimizle. , Zararın hangi noktasından dön- Sk Yarda malletinizin * seli ve heykel istidadı mevzuu. bahsolu- m————ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ————— — İ yaptığını soracağı geliyor. İ kedili kız) daki minyatür var mr de | Bugünkü modern pentürün memba Asil bir şahıs ve asil bir res- m olan (Modi) ninne için sarhoş gezdiğini neiçin bir (Burjua) gibi yaşayamadığını anlatmak uzun ruhi tahlillere mühtaçtır, Dediğim i, onun vefatın dan beri on iki sene geçti, bu- gün Paris kütüphaneleri kendi sinin hayatından ve eserlerin- den bahseden kitaplarla dolu- dur. Onu herkes tanır, herkes sever, her gün sarhoş olup po- lislere dayak attığını bile, hat- kodese girdiğini bile de affe der, Bugün onun eserleri Bern- heim Jeune gibi galerilerde &« serleri iki yüz bin frankla ya- em milyon arasında kapış ka- pışa satılıyor. nül isterdi ki alelhe- hayatı zamanında dehası- nın kudretini maddeten görsey | di. O eserleri, asil ruhlu (Mo- di) nin oraya bursya, ahmakla ra verdiği resimleri. Ben, (Modigliani) nin ne hazin hayatı gibi güzel ve mu| nis bakışile portrelerini, ne de hep aç geçmiş günlerin yek, İe doldurulmuş bir hayatın ya- zılarını sonuna kadar okuyama | dığımdan, üzerlerinden (nob- les) akan o güzel eserlere ba- kamadan uzaklaştım. Son İodigliani eserlerine verdi zengin ruhunu oraya buraya| hediye etti. ! Netice onun eserlerinin kıy- metine paha biçilmez, ne yarım milyona, ne milyona neon milyona... Madem ki o hayatı: | nı herkesten fazla refah hak! ettiği halde sefaletle imrar et- ti, Bugün mezar taşı bile belli olmayan bir dehanm yüzünden | tablo simsarları milyoner olu- yor... Acap (Modi) nerededir!. Fikret Muallâ ler nasıl kabiliyetlerinden veya zih- ni melekelerinden birini istimal et meye onların bu kabiliyetleri körle- siyorsa, asırlarca resim ve heykel yapmayan cemiyetimizin de bu isti dadı işlek bir halde değildir. Onun bu istidadimr uyandırmak, resim zevkini heveslendirmek lâzımdır. Heyecanını bu kadar zaman ca- i, çeşme, sebil, tezyinat, şiir, kâr: bundan sonra sensatian'! neden resim ve heykel ile de ifade- ye çalışmasın. Çinilerimiz, halılarımız, nakaşları mızla bir tezyini san'atimiz vardır. Milletimizin eli ve gözü heykelden ziyade resime yatgın ve işlektir. Avrupalı ressamlar içinde en çok Asyalı bence Matisse'dir. Matisse'- in tablolarındaki Ornement telâkki si o kadar sarklı zevkin zinet müba lğasma yakındır ki Şu atlas yastıklar, canfos perde | ler, ipek minderler, halılar insana bir Acem veya Türk odasının Mys. tigve mahrumiyeti i Kulakları küpe lı, sırma mintanlı, kaygusuz bir bülye gibi Odalisgue bir saraylı r benziyor, Atlas yastıklara başını koyup i- pek minderler üzerine şarkkâri bir Mouvemen''le uzanan (Boz külot lu kadın) (“) Fransız mıdır? Hiç te değil, Matisse'in Luxembourg © müze sindeki kırmızı şalvarlı Odalisguc'i görseniz o kadar Türktür ki insanın bu tabloyu hansi Türk resenmınm (Siyah uzanan sariyeye ve sen, ve kuvvetin o ahengi © kadar Acem ki ben Matisse'in Acem res- minin ve zevkinin şiddetle tesiri al- tında kaldığını iddia edeceğim. Dünyanın bugün hayattaki res samlarının &n büyüğü olan Henri Matisse'in resmi gözümüzün önün- de çok canlı bir misaldir. olan Asyanın — bize en yakın olan Acem resmine... bence Türk resmi Acem resmini modern Conception ile alıp, coğrafi vaziyetimiz ve har tesirleri ile alükamız olan, Bizans pentürü ile aşılıyarak doğacaktır. Hamit NEJDET (9) Gris ke SALI 5 NİSAN | Heykeltraş gözile Eşrefe açık Mektup San'at diyarından memleke te dönen dostlarını Milliyet'in san'at sütunlarında (Ota Erzu- rumdan selâmlayan koca Eş- ref; burada üç aydan beri da"| ima “— Senin halin böyle ne olacak?” cümlesinden ( başka bir şey duymayan kulaklarım, senden“memleketin san'at cere yanını ne yapacaksmız?” diye bir sual işitmekle, sana çok minnettardır. Vatana avdet ettiğim gün, maatteessüf ecnebi ellerde alı- şıverdiğim sıcak bir san'at mu- hitinin yoksuzluğunu birden issederek; san'atkârı muhitin öldürdüğüne kani ; olmuştum. Fakat üç ayerk O zarfında gör- düm ki yanılmışım, Biz san'at kârlar biribirimizi gırtlal rak kan kustura kustura İrüyoruz. İ Dostum, ben de senin gibi| Fındıklı sarayında pâk nasiye- li ilâh tıla boğazlanmasma tahammül edemiyerek, isyan ile titreyen dudaklarımı, dişlerimle kemire rek kan içinde bırakıyordum. Fakat bugün düşünüyorum. Pa ste de Mnihte de gözel san'- atlar mektebi kahbe akademiz mi “Titen” lerin “Poussin” le rin şaheserlerini yarattı; sik san'attir diye bir sürü 78 vallıya, bir asırdan fazla yut” turduğunu hatırlıyorum. Fakat bütün bunl men dünya san'atini bir noir” bir “Derain” bir “ din” bir Maillol,, sürüklüyor. Memleketin sanat çereya- nmdan beni ümitsizleştiren; dünyanm her tarafında olduğu gibi boş bir zihniyeti ta müdafaa eden akademi deği dir. Asıl mühim olan, şimdiye kadar memelkete dönen genç kütlenin arasında, makalende ından - gayri i akademi le mücehhez buraya dönme leri; ve sonra dahâ fecii diğerle rinden hiç bir noktaca farklı ol mayan bu “Acsdemie Julien” ve “Ecole de beaux-arts” ım prötenticux çocukları hâlâ öte- - | kilere manasız hücumlerile biz leri gülünç yapmaları, mefküre kelimesini ağza alınamıyacak İbir hale getirmeleridir. Pariste, bazılarının mesaisi ni senin de pek iyi tanıdığın bu zevat akademizmin en koyu İsunu kendileri yaptığı haldı eskilere, bunu s8: iş gibi göstere göstere ti yapanların adedi bir prop. gandayı yapmış oldular, Şimdi, bu dehala mış kimseleri sönirükileci » biç - | yaptıkları bir çok fena taşkın- lıklardan sonra, nasıl istersin ki bizlere inanılsın da memle. kete hakiki 8.n'ati sunabilelim. Artık bunun imkânı bizim için kalmaıştır. Bunu gelecek nesil için hüsnü niyetle temen- ni edelim. İşte dostum; ilâbi sân'atin akademi veya oradaki iskem- lelere göz dikenler arasinda bo #azlanmınsını görmeğe taham. | mül edemiyenler senin gibi, Zeki gibi, Halil gibi buradan kaçıyor. Ta uzak yerlerden mü cadelesine yalnız kendi kendi. ne çalışmak suretile devamı ter <ih ediyor. a Ne yazık ki işlerimi daha hâ lâ rare ir ye beni zaklaştıramadı. buradan w: şi ZÜHTU ——— e —— Haydn 200 üncü yıl dönümü Viyanalı Omaruf obestekâr Haydn'in 200 inci sensi devriyel velâdeti Viyanada tesit edilmiştir. François Joseph Haydn 1732 de Vienne ye yakın Rohran Yariye. sindi Çocuk iken Vi- 'yanada Çathedrale Saint - Etiem, A zn “ NA i m'atin bağırtıla bağır | upla | Koca (Mimar Sinan'ın senei devriye İ si münasebetiyle 30 mart 93Z per şembe günü Halkevi Güzel san'at lar şubesinde müderris Ahmet Re- fik Beyin bir konefrans vermiş ol duğunu evvelce yazmıştık. Tama mını dercetmeğe sütunlarımız mü İ sait olmadığı için konferansı telhi sen karilerimize takdim ediyo: Tuz. Muhterem Hanımefendiler, Be yetendiler, bu gece, ölümünün 334 cü yıl | dönümünü azim bir vect içinde İ tepcil ve tekrim eylediğimiz Koca Sinan, Türk harsınm yetiştirdiği en yüksek simalardandır. Türkün iği unvan şudur: Sermi- maranı cihan Koca Sinan. Sinan, © (Kesi) bağlarında bir gül gibi yetişti. Daha çocukken, köyünün bağlarında, bahçelerin de su yolları açmak, kümesler yapmakla meşgul oldu. Tam dev şirilecek bir çağa geldi. Kayse: ye giden Yayabaşılar Simanıda seçtiler. Anadolunun genç ve gür büz çocuklarile beraber İstanbula ler. O sene Yavuz Sultan , Şark eyaletlerini Türk pen şesinden almak isteyen Şah İsmai lin kolunu © kanadını kırmaya ha zırlanıyordu. Sinan bini Abdulmennan, — İstam bul'da Acemi oğlanlar mektebine verildi. O zamanlar Acemi oğlan lar mektebine verilenler bem o- kur yazarlar, hem ameli vazifeler le meşgul olurlardı. Sinan, ameli işlerden mimarlığı tercih etti, Ma hir ustalar maiyetinde cami, han, çesme, hamam inşaatında, amele lik vazifesini gördü. Türkler (Çaldıran) © zaferini kazandık! zaman, Sinanda beraberdi; Türk ordusu (Tebriz)e İ tantan sarayları, (Tebriz) in gü- zel binaları Sinan'ın gözünden kaçmadı. Sinan, İstanbul'da Bi- buna İran bulundu. Kahire'nin nefir rı, Arap tarzının hendesi güzellik. Türk kölemenlerinin şaheserle- ikkatini celbetti. Anadolunun genç çocuğu, fıravunların mühteşem Ehramları arasında günlerce dolaştı. Kanuni nda, genç Sinan asım oğlanlıktan kapıya çıkmış, genç ve tuvana bir yeniçeriydi. Mü- İ selsel zaferler, ona Yavuzun acı- sını pek çabuk unutturacaktı. Ni- tekim öyle oldu: Rador'ta Yunan san'atını, Muha&'ta Türk © ordusu nun en parlak meme gi O zaman Sinan, atlı sekban sıni- tı. Türk ordusu (Bu Türk satvetinin maha ıda boyun eğen kıral- ler, banlar, bütün ve | Zörlmde büyük bir tesir husule ge tirdi. Sinan, ordunun İstan'bula dö- nüşünde, Yayabası, biraz sonra Zenberekçibaşı oldu. (Budin) alım dığı zaman, camie tahvil edilen kiliselerin içinde müftü zaman Ebüsuut Efendi Hazretlerile be- raber, Zenberekçibaşı Sinan Ağa da dolaşıyordu. Bağdat seferi, artık Sinan için, son san'at dersi oldu. Füzulinin namile Tük ruhunda müebbeden yer tutan “Bağdat Behşeti Abat, Türk le doldu. Bu gaziler at zevkile mest olan tek bir asker vardı: Genç Sinan, şimdi, Harunu Reşidin muhteşem beldesi ortasın İda Arap san'atı. tetkikle meş- i guldu. İ— Sinanın bütün bu yüksek zafer lerde hinsesi vardı: Askeri inşaat ta, köprüler yapmakta en ziyade meharet her zaferi, onun için yeni bir ders İdi. Onun 'her eseri seferde orduyu zafere isal eden vasıtalardan olu yordu. Sinan, ordudan kat'iyen ayrılmak istemiyor, ona her zafer de bir ders kazandıran askerliğe candan bel bağlıyordu: Sinan Şark seferlerinde büyük hizmetler gördü. Lütfi Pa; raber (Van) kalesi “. Haseki Sinan, Barbaros'la bö- | raber İtalya sal Bağdat seferinde, köprüler yapa rak, Türk ordusuna zafer yolları açtı. 1535 senesi idi. Hassa mimari Acem İsa ölmüştü. Yeni Sadrazam Lütfi Paşa, bu mevkie Sinan Ağa yi tavsiye etti: — Mimar, Haseki olan Sinan yubaşı olmak gerektir. Bu ieâre ka- dir kimesn dedi. O tarihten itibaren Subaşı Si- nan, Hassa mimarlarbaşı rütbesi. sa olanlara tayin olunan (Vize) klise ağzma kadar dolardı. 13 ya İ şında iken daha istidadını göster ren Haydn'in bu istidadı İtalyan beliskierem tesiri al inki, girdi. Şah kaçtı; fakat Şahın mu | arasmda ganimetten ziyade san'- | ni ihraz etti, ve, “Sermimaran has | —————— Sinan sancağında vaki (Trolye) vete- vabii” mimar Sinan'a arpalık tah» sis edildi. Sinan, ordudan yine ayrılmadı. Estergo'nun en güzel bir kilisesi vardı. Türkler ona (Kızıl elma) derlerdi. Kilise camiye tahvil olun duğu zaman, minberini Sermimar İ Sinan Ağa inşa etti. İ Artık Sinan, İstanbul'da nefis İ eserler inşasına başlıyacaktı. Sina »'sa ilk büyük eseri, Şehzade ca- iii oldu. Bu cami, Kanuninin oğlu Şehzade Mehmet namına inşa edi İecekti, Sinan, camiin inşasına | 4543 de başladı, 1548 de bitirdi. Ayni zamanda saraylar, medrose- ler, ler, ve türbeler inşasile- de meşgul olmaktan geri durma- . O devirde, İ selesi çok mül tanbul'da su me- di. Vakım Fatih zamanında da Kâğrthaneden İs- tanbul'a su getirilmişti. Fakat Ka- Buni zamanında, Kâğıthane sula İ rını “ilmi hendese tarilince” İstan İ bula getiren, Sinandır s). Halbuki, Istanbul'a su getiril- mesinin aleyhinde bulunanlar da vardı. Bunlardan biri, Sadrazam Rüstem Paşa idi. Kâğıthane suları İstanbul'a ge ürildi. Çeşmeler yapıldı. O 2 man burma lüle (musluk) yokti Sular çeşmelerden gürül gürül kar, herkes bahçelerini ve bustan larmı bu sularla sulardı Mimar Sinan, su yollarile meş gülken, Süleymaniyenin de inş na başlamıştı (1549). Her taraf- tan taşlar, sütunlar getirtiliyor, mimar Sinenhem su yollarına hem camiin inşasına nezaret edi- yordu. Sinan, Süleymaniye cami- ine dört büyük direk getirtmişi İ Biri İskenderiye'den, İ ten, biri Yeni zanı asarındı v : rındaki Bi oymalariyle süslüyordu. Mimar Sinan, Süleymaniye ca- miini yedi senede bitirdi (1556). Anahtarlarnı teslim etti. Sultan Süleyman çok memnun oldu: Hassa mimarlarbaşı Sinan A- ğa, altmış altı yaşında Mimar Sinan, bu tarihten son- ra, İstanbul'un su kemerlerile meşgul oldu. Çekmece köprüsü. nü inşa etti, Kanuni ölmüştü. Osmanlı İm- peratorluğu tahtma Sarı Sultan Selim geçi Mimar Sinan, o şaheserine | 78 yaşında başladı. Ve yapacağı ese in, şaheser olacağına kendi de iyor ki: “Ayasofya kub- i ir kubbe devleti öslüi yede bina olunmamıştır diyen kefe- rci fecerenin mimar | geçinenleri müslümanlara galebemiz var der ler imiş. Ol kadar kubbe doğur- k gayet müşküldür dedikleri hakirin kalbinde kalmıştır.,, Mimar Sinan, Edirnedeki Sul. tan Selim camiinin inşasma, Türk Mimar Sinan, Edirnede Sultan mal eyledikten sonra, vakın pek çok binalar inşa ettirdi; fakat bu cami onun ihti- yarlık © devrinin şaheseri oldu. Sinan ikinci Selim ve üçüncü Murat zamanlarmda, devrin en yüksek simasıydı. Istanbulda -bü- tün inşaat, tamirat, hep onun ne zareti altında oluyordu. Ayasof- duvarlarını o ya yor, saray o tersim ediyordu. Sinanın her dediğini yapıyordu. Mimar Sinan, adeta bütün mimar larm, kalfaların, ustaların, venç- perlerin, dülgerlerin, amelenin, duvarcıların en büyük bir hürmel le tebcil ettikleri bir pir gibiydi. görse, Amelenin © mü derhal mektup yazıyor, amele, ücreti arttırmağa mu- vatfak oluyordu. Zalim mart, Türk topraklarını muazzam binalarla ihya ko ca Sinanın alil vücudüne rahmet medi. Mimar o Sinan, martın sonun cu günü, dehasile ihya eylediği topraklara gömüldü (1588) Sinanım evi, Süleymaniye sem- tinde idi. Bir mektebi, bir de se | bili vardı. Ey Cümhuriyet devrinin nesli ve çocukları! Sinan © doğduğum- ve öldüğünden beri ilk defa yle büyük bir gün yaşıyor asırlar sonra da olsa dünya öm- rile devam edecek olan ömrü için de, ilk defa bu büyük gi Ee Haz>B b İİ ÂLECİNDEİ İhtiyar resim ve I Genç tedrisat k eski bir mazi ve uzun bir | “resim, in mu fisinin iri göz bebeklerine eşinin narin hayalini aksettiren ve tek leltaribin karanlıklarında da sıdk. vefa ile devam etmiştir. Bugün ikiside müsterih; simokin, fırak vaya Mancester şayağından şık spor kiyafette iseler o zaman da vahşi hayvan postlarma bürülü tevahhüş ve endişe içinde idiler. İnsanla doğan onunla yaşayan, © munla son nefesini verecek olan “resim,, in memleketimizde bahtı, yar değildir. Çünkü ona başında kallavi sarığı, sırtında ağır hacı yağı kokulu lavtası, Mekke sürme sile büyülterek halâvet verilmiş küçük hilekâr gözlü, sünneti seni ye bıyıkları, ismi celâl ile kımılda yan torba sakalı arasından misvak li dişleri gözüken sofular, softa- lar, yobazlar, yüzleri, gözleri alpleri makyajlı insanlar musal lat olmuşlardır. San'atkâra: Sümme haşa Alla- | ha serrik koşmak, yarm ahirette verdirmek, cehennemin esfeli | esafiline inmek gayya kuyuların- da ağdalı işkenceler çektirmek gi bi zengin bir muhayvelenin bütün İ ukubetlerini az görmüşlerdir. Ta bidir ki kadim Yunanistan'da he ması okunmazdı. Taasubun gay- zile can evinden vurulmak istenen bu ince ve hissi işin mevkii gönül lerde idi. Onun sıcak sevgisine başımıza zebellahi i net edememişizdir. kamış kalemli, beli divitli Osman ls rık'a nesih, sülüs, cili derken divani ve küfide dekoratör olmuş, yazı ile çektirmeler, kadırgalar, kalyonlar, iki yüzlü hazreti Ali | kılmçlariyle Dessinateur're yaklaş | : kalemile “ah minel k,, lardan gözleri yaşlı nefis porteler çekmiştir. Neden sonra resmi maarif programla; resmen görüyoruz. zaman hatırlatıp arai nm İ cevrini görmüşlerdeki küskünlük ve hicran vardır. İşte uzun bir il mal ve teseyyübün nelic: Maarif hayatımızda bir sürü alay li resim muallimlerinin turemesini | mucip olmuştur. Onlara göre mu İ rabbalarla fotoğraflardan, müpte | zel kart postallardan kopya yap- | tırmak bir hayli maharet, parmale rssırttıracak artisti) ni i duyma, bir çizgisini çizmekten âcizdi Resim yapmak dadı haktır sözü- ne uyarak tabiatin o yüksek v gisini kendilerinde yarım yamı İsk his hattâ his değil vehmetmiş tirler. İşte bu vehme memleket çocuklarının zevkini bağırta bağır ia kurban etmektedirler. Artık liyakatsizlere işten el çektirmek gerekir. Hep biliriz ki terbiyevi gayelerin tahakkukuna medar ol duğu için resim tedris olunur bu meyanda bedii cepheden takviye ve tarsin edilir. Mekteplerimizin ders letlerile, vesaitile galat gö- rüşlerin tashihi imkân < dahiline alınmakla beraber bedii rahne- nin doldurulamıyacak ede korkunçluğu terbiyevi esasatr da aksatmaktadır. Bunun çaresi alçr heykel kopyalariyle 'tet, büst, türs, o ansatil, bavo röbit renk- li, renksiz şah eserlerin röp- rodüksiyonlarınn tedarikidir. Bir çok resim mual leri an ten yetişmedikleri için bu noksan lığı akıllarına getirmemişler. İhti ser miayatürüdür. O sadece is çı karan pis kokulu ispermeçet mu- mile aydınlanan köy yer odaların da büyük bir merak ile okunur ken semizlik içinde dinlenen Fer hat ile Şirin, Kanberle Arzu, Bat tal Gazi, Kankalesi, Kerem ile Asli, Zaloğlu Rüstem, Şah İsmail Arap Zenği gibi Acem taş baz malarının resimleridir. Elimizde bu çeşit eserlerde bedii heyecanı- nı bulmuş yavrular gelyor. Biz İse onların karşılarına o kitaplar daki resimlerden daha cazip ol- mayan bir ligen, çorba kâsesi, çay | demlik ve ibrik ie çıkıyorum” Tar ildir ki eski zevkinden bir adım leri attıramıyoruz. Son söz olarak şunu söylemek isterim modelsi: İ lik en büyük derdimizdiz. Onsuz resim tedris etmek lâboratuarız östermağe benzer. Söyle- lemanlar olmaksızın resim heyecan

Bu sayıdan diğer sayfalar: