26 Haziran 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

26 Haziran 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ugün de diyorlar ki.! enç ve zarif meslekdaşi- ikmet Feridun Bey bi İ evvel yaptığı edebi an- rmı bugün büyücek p halinde neşretti. en Eşref Beyin maharet- Btığı bu çığır Hikmet Fe. Bey muvaffakıyetle ta- ti. ket) yapabilmek i ir zekâ, keskin bir g bmalça bir mükâleme Hister, uşen Eşref Bey (üdebayı Y yi istintek ederken bu tin ehli olduğunu isbat et bi. Feridun Hikmet Bey de nu neslini bir mektepli Omiser gibi muvaffakıyet- icvap etti. 230 sahife Pügünün tanınmış edipleri- öhretlerini bülbül gibi söy- ikmet Feridun Beyin dai- pmütebessim duran gözle- İnce bir istihza da vardır. i 1 Onunla ko- eleri otartmalı, uu mümkün mertebe da- malı, ve yeni yeni bücum- karşi atik, tedbirli durm Nun insanı gafil avlamı akladığı silâhlar sizi şaşır İ yaparsınız. Evvelce gazete- sahifelerin- Pek noksan olarak takip e- İldiğim bu notları şimdi ki- alinde görünce seve seve dum, Ve anladım ki Hik- Feridun, kalemlerine güve çok şuirleri, edipleri insaf. bir (cebri âlâ) hocası gibi iştırmış, çünkü bazı şair ve bler iriirlerini kötülemek | bu anketi fırsat bilerek e- yatla, "atla, sorulan su- meşgul olmayarak işi şa- Hara, hususiyetlere dökmüş- leselâ benim için fikri 50. ın bir şair; O Babiâli caddesinin (im toru) dur. Biri de; O edebiyatımızın harp ginidir! demiş! Ne mutlu ki bana kendi dimi soran Hikmet Feridu- “Kendim için ne ediplik, san'atkârlık iddia edenler. değilim. Benim gazetecili. h romancılıktan o kuvvetli- 1” demişim. Harpsonu neslinin anketi (Üdebayı cedide) anketi a- lındaki bariz nokta zaten bu- Ruşen Eşref Beyin söylet- eri ile Hikmet Feridun Be- #öylettikleri arasında harp- 1 evelki neslin ahlâki telâkki harpsonu neslinin mes- ve ahlâki temayülleri ara- da derinliği kadar da acı bir var., (Üdebayı cedide) arasında birini tahkir eden, san'eti- Mesleğini, mevkiimi küçült- | ğ İsteyen kimse yoktur. rin en çetin kavgacısı olan Yin Cahit Bey üstadımız Müuasırları hakkında hür- * ve takdir dolu bir lisan kul naştır. “Bugün de diyorlar ki!,, ©- di bir anket olmakla bera- * iki nesil arasındaki ahlâki kipi kliği tebarüz ettirmek iti © adeta cemiyetin üst ta- pd Ne diyorlar? Bugün de diyorlar ki. Reinzl kütüphahesi, 100 kuruş Halbuki en salâhiyettar ve emektar üdeba ve şüfera o ro- mancı için (çok kuvvetli) di- yorlar. Şu halde bu. cevap sa- mimi değil! son aylarında yazma, ği bir romanın daha ilk tefri- kasında sekiz on tane © görüş, bilgi ve tahkiye hatası yapan bir münekkit te benim için: — Onun romanlarını tersine çevirip okumalı! Diyor. Abe birader o Sultanhama- mında canfes mi satıyorsun. Romanın astarı, yüzü olur mu? Görülüyor ki hiç kimse soru lan suale edebi ve ilmi bir tah- lil yaparak cevap vermemiş. Herkesin yüreğinde kim bilir ne sebeplerle birikmiş kine, hır sa, hasete benzer nesneler var- mış, Hikmet Feridunun müs- tehzi ve zeki gözleri projektör gibi üzerlerine çevrilince foya- yı meydana vermişler. Bakınız, eskiler ne temkin- li, ne dürüst.. Halit Ziya Bey, Hüseyin Rahmi Bey, Sezai B. cevap verirlerken ne muasirla- rını tezyif edici cümleler, ne de yetişenleri rencide — edecek sözler söylemişler... Hattâ oku madıkları gençler için bile onu münkesir etmeyecek, bilâkis müşler. Harpsonu nesli ara- sındaki bu imtizaçsızlık, ahlâ- ki temayüllerdeki bu zaaf yeti. şen nesil için fena bir örnek o- İuyor. Zannediliyor ki muyaf- fak olmak, şöhret tutmak için yükselen şöhretlere hücum et- mek lâzımdır. Bu çirkin telâkki yi kaldırmak için iyi, kötü bu- günün muharrir ve edipleri a- rasında bir dostluk ahengi kur mağa çalışmalıdır. Biribirin- den bir kaç adım uzakta çalı- şan, didişen Babiâli yokuşunda her gün bir kaç kere karşıla- şan bu hatpsonu nesli arasın. da bir mütareke ve sulh tesis etmek lâzımdır. Yetişen nesle diye kadar nankör bir şöhreti paylaşamayan kırklıklar mazi- ye intikal etmeden bu ahlâki vazifeyi ikmal etmelidirler, Bakın (Bügün de diyorlar ki!) nin ilk sahifelerinde bü- yük dâhi Abdülhak Hâmit an- kete cevap verirken ne diyor: — Vaktile Parise üzeri (Bü yük dâhiye) yazılı bir mektup go) ya götürmüşler. Üzerinde (Büyük dâhiye) ismini gören büyük şair hemen mektubu (Lamartine) e yolla- Miş. Lamartine mektubun - üze- rindeki (Büyük dâhiye) cüm- lesini görür © görmez tekrar (Hugo) ye iade etmiş. Mek- tup bu unvan yüzünden iki bü- yük üstat arasında bir zaman gidip gelmiş! Ne yazık ki büyüklerin gös terdikleri bu o samimi tevazua yeni yetişenler, yeni nesiller te varüs edemediler, Bugün İstan bula üzeri (Büyük üstada) ya- zilı bir mektup gelse (Benim- dir!) diye kapan kapana! Hele o mektup Babiâli cad desine düşerse ona sahip çıka. calkar arasında bir kıtal başla- masından korkulur. Hikmet Feridun | teşvik edecek mütalea yürüt. | i daha iyi bir yol zçmak için şim | gelmiş. Mektubu (Victor Hu- | Allah sahici eyliye e Allah belâsını versin | Vaktile bir ressam vardı. Kol- tuğuna paletini aldı ve şehrin ka- pılarından dışarı çıktı, Başaklar arasında tuvaller boyadı. Etüdler yapı. Ona kimse metelik bile ver medi, Sonra bir gün bir san'atkâ dan bahsedildiğini işittim. Kimdir bu? dedim. “Bu adai tıklar boyamış, krizantemden na- türmortlar yapmış, yaprakları bi- in « bunatürmort- teker teker işlen- irer barika imiş. miş portreleri a O, meclis müzakerelerinde faz beraber gazete- lerin birinci e resmi ve beyanatı intişar etmiş büyük | bir söhrettir. ö. | Bizde kıymete nol veren mü- İ nekkit, pembe tırnakli züppe ka- | dındır. Bu soylarının — salonunda | la konuşanlarla dir. Bu kadının kocasma satın ak il birer san'at ese- değil. inde bala elbisesi Li giymiş, allıklı pudralı bir küçük | hana portresi vardı. Enfea bir | sey. Ressam bu eseri yaparken yal nız san'ati düşünmemiş. Bugünün | #an'atina hâkim olan modaya da | bezli iltifat etmiş. San'atkâr, yal- Bız san'at yapmakla mükelef de Zil, moda denen (zevki be: takibine de memur bir efendidir. san'at, içtimai bir müesse- Münekkit; bunları yüksek ses- le ve yüksek bir salâhiyetle söyle- di. Madem ki münekkit, intibala- rını kaydeden adamdır. bil, şarlatan ve edep de harp mi açacaktır? remam vardı. Başak topladı, in gölgesi onlarla kaldı ve unutuldu. Elif NACİ “Şair” olmak kolay bir iş değil di. On beş, yirmi şiir yazıp meş İ yetmek insanı san'atkâr © yapmı İ yordu. Na'tı şerif, zamanın padi- imethiyeler, şu gazel, tah- , tarihler, kıtalar, r, beyitler, tazminler, mes nevi, mutammat, lüçazlar, müam- malar, müstezatlar, ve > daha bir cok şeyler © vücude getirmek, bir divan neşretmek lâzım geliyordu. Bu şekil edebiyatçılığı tefes- süh edince, taraftarları, kendile- rinden sonra gelen vebü kaide- lere riayat etmeyenleri istihfafla karşıladılar, onlara san'atikâr bile demediler. Tanzimatta yetişenleri cihaletle ittiham ettiler. Tanzi- matçılar, kendilerini takip edenle 'Ne söyledikleri anlaşılmayor, dediler. Ebüzziya “Tevfik Bey “Nümunei -edebiyal omaniye” sinde Abdülhak — Hâmitten bahis bile etmiyor. Kitabının 1329 tarih li son tab'ının mukaddemesinde. “Otrz bu kadar sene sonra da- hi bu mecmuai asara yehi bir şey | ilâve edemediğime ne kadar esef İ han olsam azdır. Bu otuz sene zar imda yeti Ne söylemeğe dilim variyor; ne de söylemeden geçmeğe arzuyu terakki rıza gösteriyor! Gönül ister di ki Kemali, oyahut Sadullab'ı (Sadullah Paşa) Ziyayı (Zi şa) gölgede bırakacak hatı marifet, veya müce dap zuhur etmiş... yi Edebiyatımıza garp Gilkir, has ve tekniğini getiren o edebiyatı cedide san'atkârlarından ise ir fafla, daha doğrusu cihalet timsa Ti bir lisanla bahsediyor : “Bir millet, kendinden müterak ki bir milletin sanayini, usulü ti- caretini, maarifini takl faideler de milletin hi Lâkin öhar yadını, ahi i lâkımı, taklide çalışırsa pek gülünç bir yol tutmuş olur.” Burada kimin gülünç © olduğunu lüzum yoktur. Ebuzzi. Bey Abdülhak Hâmidi | söylemeğ: ya Tevfik J eski Babrâli Edebiyat Hodbinlik ve Bedbiniik!. ! Klâsik divan edebiyatında | Söz arasında Bir Teşhis ve Teselli. Etem İzzet Buhran yalnız bankayı, tüc | buradadır! carı, sanayii değil, herkesi ve her müessese gibi gazete mü- essesesini de saralı, bus gazete | sütunla- rının üstüne © çökmeden evvel her gün kari'le başbaşa kalan ve.. konuşan güzideler vard: Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı, Fazıl Ahmet, Ah- met Rasim, Yahya Kemal, Ruşen Eşref, İsmail Müştak.. gibi. Şimdi. gazete sahifesi ve. gazete kasası bütün bu ağır siklet şöhretleri kaldıramıyor. | lerin sütunları elinde kaldı. Bunla ve.. eni Anka: panla, caddesinde: — Ştaynburg ebediyat üle- ması, Diyenler de var. Eğer Manto ve Ştayabürg'un resimleri olmayan san'atkâr Rat&- | Sirkecide olduğunu öğrenme. | miş olsaydık edebiyat üleması adını - alanların O'bu kadar , kuru ve. © kof olabile- ceklerine akıl © erdiremiyecek- tik, Kıymet ve şöhrete hücum Ştaynburg üleması ve.. on- lar yalnız boş, kuru ve.. kof de- gildirler. Mütecavizdirler, Kıskançtırlar,. Liyakat düşmüanıdırlar.. Şöhret yağmacışıdırlar. Ehliyeti kıskanırlar, Liyaka te hücum ederler. Kazancı çe- kemezler. Söhreti kendi vehim ve kendi kürsülerinde lâşe edip ya karga, yahut ta hodgâ katçı gibi paylaşmaya ü ler. Sebebi kendisi O yapamaz; yaratamaz, yazamaz, yazdığını | okutamaz. Ve.. bütün. bunları yapabileni de çekemez, Tehlike ve çapal var? Aç kedi ciğere ve insan yü- züne atılır. Bu tip muharrir de güzideye saldırıyor! Şöhret kalesinin burcunda oturan güzidenin sükütu ve mukabelesizliği şrmarıklığı art tıriyor ve.. onlara el ve dil bir. iği fırsatını veriyor! Tehlike var! Kari okuduğunü bilir. Oku yacağını bilir, Kendini, zevki. ni bağladığı şöhreti tanır. yi Tehlike güzide için değil. iri, Tehlike müesses şöhretler için değildir!. Tehlike Türk edebiyatının öz ve temiz eserlerini bulutlandır. mak isteyen bu el ve dil ğinin tahripkâr kastında Ehliyet ve Tiyakatm omuzunda yükselen güzide; asil vekar ve sükünetini muhafaza ettikçe tahrip ve gaz bombası bu edebi yat düşmanı ve şöhret yağma. | cısmm elinden düşmeyeceletir, Bomba halkin edebi * Zevkine, bilgisine ve telâkkisine atılı , ” İyor! Sahipsiz ve değneksiz köyü kurt basar. derler! ie Güzidesi susan Türk edebi Di ce çapulcu baskınına uğ. radı! Tehlike ve.. çapul budur, tarihimizde ilk ve son edebi tep kurdukları zehabında ii Milli lisan ve vezinciler edebi ek den sonra san'atkâr gelmediğine kanidirler. — Harpsonü edebiyatımızın “âmin” cileridir. Onlara göre sekiz sene var niden ne san'afkâr gelmiştir ne de eser yazılmıstır. Her neslin parulasi şudur: * Eyvallah! !Bizden sonra san' atkâr yetişmiyor. Edebiyat saha- .. anlığın ruhi A | yazacıları | ye | Münekkit Çapulcu âlim, baskıncı mu- | harrir ve.. Ankara caddesinin: — Ştaynburg edibi! ! Yalnız güzidenin, yalnız şöh ret ve İiyakatin, yalnız eser ve san'atin değil münekkidin de düşmanıdır. Münekkit filitredir. Bu filitre sadece emeğe, sa- dece liyakat ve san'ata süzgeç olan unsurdur. Kendisinde bu filitreye vu- rulacak emek, ehliyet ve liya- kati bulamıyan yağmacı mubar rir ve mütercim münekkide de saldırıyor ve.. ona: — Sus. Diyor. Güzidenin sükütu, münekki din av'ave ve — tecavüzden sa- kınışı, buhranm sütun kele- pircisine verdiği | fırsat simdi yalnız onun sesini kulağımıza getiriyor : -—— Hâmit yok!. Fikret yok!. Yakup yok!. Haşım yok! Falih yok! Şu yokt, Bu yok!, Biz varız!. Yani: Kıskançlık, kofluk, şöh- ret yağmacılığı, kin ve.. baskın yar!, Nurullah Ata'ya imzalı im- zasız durmadan yapılar hücum ların bir mas da budur. Yağmacı teşkilâtlanıyor Güzidenin susuşunu, mü- nekkidin çekinişini, o buhranı büyük liyakatleri sütun başın. dan uzaklaştırışını fırsat bilen bu edebiyat çetesi ne yazık ki teşkilâtlanmak fırsatını da bu- Vuyor! En büyük tehlike bura. da. Yetişmişin ehemmiyeti yok. Yetişeceklere yazık! Onlar bu mutasallıt ve şöhret yağmacısı çetenin av'avesini edebiyat ve san'at sanıyorlar. Onlara: — Edebiyat bu.. San'at bul. Alim bul. Deniyor. Fıkrayı ondan okuyor. An- keti ondan dinleyor.. Tenkidi ondan görüyor. Romanı, nesri, şiiri onun ağzından tatiyor. Ta rihi ondan öğreniyor! Tahripçiler, na'racıları, bo. razancıları, tenkitçileri, mutaar rızları, mettahları, garezkâr. ları ile fakir piyasayı tutuyor ve,. yetişecek neslin kafasında bozgun yapıyorl. Kitapçıya taarruz Tahripçi ve.. bozguncu ki. tapçıya da taarruz ediyor. Ki. tapçı muharrir sarrafıdır. Kim okur, kim okunur, ki. min kitabı basılır ve satılabilir?. Bunu en iyi bilen odur. Eski adı: — Babıâli.. Yenisi: — Ankara caddesi. ! Olan piyasanın eski kurdu ve mahir sarrafı bu çeteye sa. kalın kaptırmamıştır. Çetenin kitapları basılmı- yor. Çetenin kitapları satılmı. i yor! Çetenin kitapları okunmu- yer.. Hiddet bundan, taarruz bun- dan, şamata bunun için! Kitapçıyı bendetmek, bir kaç gazete sütununu fethet. mek kadar kolay değildir! Teşkilât kendisine yakışır bir kitapçı arayor, var mı? Teselli Yukarıda da söyledik: Öz kari okuduğunu bili 0. İ laşılmaktadır. Bu tiyatrolarda Lope dö Vega 1800 eserin müellifidir Rönesans'ta halk tiyatroda ye. yip içer, iskambil oynardı BİNA DAHİLİNDE TEMSİLLER 17 nci asırda seyirciler oyunu sahneden seyrederlerdi Bildi tiyatro binaları rönesans'ta inşa edilmeğe baş- ladı, Duhuliye kesmek röne- sans'tan iptider eder. Tiyatro. lardan ilk defa Darülaceze his- sesini Fransa almıştır. İngiltere İlk tiyatro binalarının 16 ncı asırda Londrada yapıldığı an- ha güzellik arıyordu. Onuncu Löon tarafından tertip edilen Vatikan tiyatrosunda Machina. yel'in Mandragore'u temsil edi- liyordu. Ferare, Urbin, Man. toue, Milan saraylarında, bil. hassa Floransa'da Medicis'le rin sarayındaki tiyatrolar fev- | kalâde süslü ve ağır dekorlu (idi, Dekorları L&'onard de Vi. nci ayarında ressamlar tersim ederdi. Marlow, Greene, Kid gibi müelliflerin eserleri oy namıştır. Tiyatro binasını ilk defn 1576 da aktör James Bur- bage küşat etmitşir. Eski bir manastırın tiyatro haline ifra. Espanya ç Cervantes velope dö Ve ile zenginleşen espanyol tiz sı pek çabuk rağbet bulmuş ve beynelmilelleşmitşir. O devir- de Madrid'te bu tiyatroların adedi de şayan: hayret bir su- rette arttı. 21 milyon mısra tu- tan 1800 eser sahibi Lope dö Voga doğduğu zaman iki ti- yatro binası mevcutken, öldü- ğü zaman arkasında 40 tiyatro binası vardı. 1562 den 1635 e kadar yani 73 sene Madrid'te 38 tiyatro inşa edil. miş demektir. Tiyatro binaları 16 ncı asır da hayli tekemül etti, 17 nci asırda bilhassa Fransa'da bu te kâmül son merhalesini buldu- Fransa 1548 de Roüsard 1552de © Jondelle eserlerini © sahneye koyarak, fransız tiyatrosunun temellerini attılar. 1636 da Cor heille'nin Cid'i © muazzam ve mükellef dekorlarla oynandı. 1637 de Richelicu kendine © mahsus bir tiyatro inşasını em (| retti, Büyük bir tiyatro inşa e. dildi. Bu tiyatroda, Richekey © nün Desmarets ile beraber yaz © dıkları “Mirame,, eseri temsil 1666 da Viyanada bir temsil ğı müsaadesini beth'ten almıştır. Bu tiyatroya giden bhâlk, mevkilerinde (yeyip (içerler, hattâ iskanbil oynarlar, biri- birleri ile şakalaşırlardı. Mys- töres, temsillerinde olduğu gibi bu tiyatroda dekor falan yok- tu. Yalnız perdeler bü perdele- rin üzerinde de vak'anın nere- de cereyan ettiğini yazan yaf- talar vardı. kraliçe Elisa- Oyun başlamadan evvel üç kere trampete çalınır, perde a- çılırdı. Shakeâpesre'in bütün eserleri böyle temsil edilmiştir. 1594 te açılan “Glob” 1585 te açılan “la Rose” tiyatroları da bu ilk tiyatrodan daha mü- | edildi tekâmil, daha lüks değildi. i i Ondan sonra, Fransa'da ti. yatro inşaatı & Faaliyeti talya aüdi, er O devirde, İtalya biraz da- Selâmi İzzet ve bakımsızdır.' | (Hikmet Feridun) Beye te- sma çevrilmiş bir rahiyat | t Feridun) | | kitabına alır ki, © vakitler | haletini ifade eder Deruni hedi | kuyacağını bilir, Kendini, zev. iç tifidir. Genç Hikmet Fe. | şekkür edelim ki e binlik biüsini, Perici öleme karşı | kini bağladığı şöhreti tânır. |, *debiyatla beraber harp | muzım derecesile börake de gön | yorlardı. Her devirde — böyledir. tekler”. edat yaar Güzidenin tesellisi budur: e Pöonu neslinin ahlâki se- | vaziyeti şi Her nesil san'atkârları kendileri. — Kari'le konuşamayan bu sini de tesbit etmiştir. terdi. dota Hazreti Muhammet gi- “İadamlar kendi kendilerile ko- son peygamber zannederler. Kendilerinden sonra san'atkir gel meyeceğini söylerler. Gençleri ca- Mütemadi faaliyette bulunan kâi, | ruşuyorlar, bir esas, bir kaide || | Diyor ve. (Bugün de diyorlar ki!) ki- Hemel dir. Hegel'in dediği gibi “ayni s0 yalnız edebiyat tarihinin ka aliniz muharrirlikle alâ- ar olan bir hanım genç bir | tabı ve ediyorlar: slekda, bir parçası değil, harpsonu mes | hillikle, snçmalıkla ittiham eder | kakı i ; — Seslerini öğmek isteyen. n Yaren yelesi ea bunu, hüviyetini aydın. | ler. © e > Dee en geze akay: ül m iilelei —; İstan bir vesikadır da! Edebiyatı cedidecilere * göre, | | Her nesil , olmayan 2 Keen | işemdilerinden sonra san rumi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: