4 Kasım 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Kasım 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“TIYATRO, İstanbul Şehir - Tiyatrosu — sa- natkârlarından M. Kemal, yani hepimizin çok sevdiğimiz Küçük | Kemal, Tiyatro ismi ile bir kitap | çıkardı. İlk sayıfasında şöyle: bir ithafiye var: “İlk kitabım ilk tale- belerime.,, Çünkü Kemal, sanatini hakikaten seven herkes (gibi bir muallimdir, yani bildiğini, tecrü- belerinin mahsı ü kendinden sonra gelenlere öğretmek ister. Zanaatkârlarımızda hâlâ mevcut olan çırak yetiştirmek arzusu, bu necip arzu insan oğlunun yer yü- zündeki saltanatının temelidir. O- nun söndüğü devirlerde inhitat a- lâmetleri gözükür, her şeyin sırrı- nı yeniden keşfetmek lâzım gelir. Bu sönüş daima ferdi hodgâmlığın, asıl gayeyi unutturacak kadar ru- humuzu sardığı zamanlarda olur. efle kaydedelim ki bizim fikir | lerimizde, mesleğimizi bizden sonra devam ettirecek çıraklar ye- tiştirmek arzusu günden güne kay- boluyor. Eşsiz, nazirsiz . kalmağa büyük bir muvaffakıyet sayıyor, bizden sonra gelenlere. kendimizi rakip diye bakıyoruz. . Doğrusu ustalık edememizde bi- zim pek kabahatimiz yok; çünkü bizim de çoğumuz, hemen hemen hepimiz ustasız, kendi kendimize yetiştik. Biribirimizin dilinden iyi- «ce anlamamamız, ibirimizin maksatlarını sezmekte'ki kabiliyet- sizliğimiz belki hep bundan geli- yor. Eskiden kalan fikir, sanat “a- dâp ve erkânı;, bozuldu, yerine he- nüz yenileri gelemedi. Biz onların teessüsüne, hiç olmazsa (bundan sonra gelecekler için müşterek e | saslar bulunmasına gayret etmeli- yiz. Bu söylediklerimin originallik lüzumunu inkâr eden bir o manasi yoktur; sadece tecrübelerimizin fe- da edilmemesinden, çalışma, anla- ma yollarının tesbitinden bahsedi- yorum. Frenklerde büyük muhar- rirler, gençleri yanlarına kâtip di- ye alır, onlara mesleklerinin nasıl icra edildiğine alıştırırlarmış. Bu, o gençler içinde hakikaten cevheri bulunan, şahsiyet sahibi olan © hiç kimsenin bir mukallit olmasına s€- bep olmamıştır. Ressamlar da bir | ustanın ateliesinde çalışmakla ori- ginalliklerini, bittabi varsa, kay- betmezler. Kemal bir muallimdir; hastalığı | yüzünden sahneye pek çıkmadığı bu sor seneleri, Halkevi'nde bazı gençlere mesleğin esas bilgilerini öğretmeğe hasretmiştir. Bu kitabı- nı o dersler meydana getirmiştir. Vakıa dersle bir adamı sanatkâr etmek kabil olmadığını, bunun için kabiliyetle beraber bilfiil tecrübe lâzım geldiğini o da söylüyor; fa- kat asırlardan beri herkesin tecrü- besi ile sabit olan şeyleri niçin öğ- retmemeli? niçin yenileri de onları bir kere daha keşfe mecbur etmeli? “Btihadı Kitap tiyatro nevileri hakkında muhtasar, hattâ fazla (o mühtasar malümat verdikten sonra aktör, re- gisseur, dekor ve seyirciden bahse- diyor. Bu son dört bahis, kuru bir ders kitabı olmaktan çıkıp bir be- diiyat kitabı oluyor; Kemal bun- larda, meşhur sanatkârlardan aldı. ğı parçalardan da istifade ederek kendi sanat ve sahne ( telâkkisini i anlatıyor. Aktörün hisleri ile, he- yecanları ile değil, muhakemesi ile oynaması lâzım geldiğini söylüyor; Diderot'nun Paradoxe sur le coı dien'ini zikredip ona iştirak ettiği ni bildiriyor. Bu yalnız tiyatro için değil, sanatin her şubesi için doğ- rudur; kitabın hiç olmazsa bu par- çasını yalnız tiyatro sevenlerin de- ğil, sanata heves eden bütün genç- lerimizin okuması çok hayırlı olur: Kemal, aktörün muharrire, yani oynadığı eserin metnine, manasına hürmet etmesi lâzım geldiğini söy- liyenlere de iştirak ediyor. Çünkü bu hürmetin, bu itaatin sanatkârı küçültmiyeceğini, bilâkis büyülte- ceğini bilir, Asıl maharet kendini göstermek değil, eserin ruhunu kav rayıp onun icap ettirdiği (kalıba girmesindedir; aktör kendi seciye- sini göstermez, kendinden istenen seciyeyi gösterir. Samimi (olma- makla mükelleftir. Samimiyet bel: ki her sanat için yıkıcı, mahvedici bir unsurdur; herhâlde aktör için muhakkak öyledir. M. Kemal seyirciden de bahsedi- yor ve onu tiyatroyu sükünla seyre davet ediyor. “Alkış seyircinin ak- töre en sonunda vereceği bir ihsan olmalıdır,, diyor; bittabi ıslığın da yine en sonda gelmesi r. Va kıa haksız değildir; seyirci küllü gördükten sonra hükmünü verme- lidir, yani o da sanatkâr gibi hisle- rine, heyecanlarına hâkim olmalı. dır. Fakat bu biraz ileri gitmektir, çünkü bir piyes de, bir aktör de ne olduğunu daha baştan belli eder. Aktör halkın tezahüratmdan müte- essir olmamağa alışsın ve seyirciyi istediği gibi harekette serbest br- raksm. Onun bir iddiası £ vardır, öynuyor, faaldir; fakat seyircinin iddiası yoktur, faal (odeğildir. O kendini aktöre beğendirmeğe ça- lışmıyor, fakat aktör beğenilmek is tiyor. Bunun için elbette ki seyirci, aktörün müteessir olmasını düşüne- miyecek kadar serbest olabi Kemal'in kitabının iki eksiği var: tiyatronun bir tarihini yapmamış, daha doğrusu tiyatro tarihi hakkın- da malümat veriyorsa oda bunlar bahislerin arasında kayboluveri- yor. Bundan başka o muharrirden bahsetmiyor; halbuki aktör hak- kında söylediklerini itmam için bu muhakkak lâzımdı. Narullah ATA : a Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Galatada Ünyon Hanında Merkezi idaresi : Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: (İnkılâp Romanı) seye, iyi yemeğe ve iyi karşı içimde kuvvetli bir heves var. Kader, tali beni daha sekiz on ya- şımda yerden yere vurmağa başla- dığı halde içimdeki bu meyil bir türlü sönmedi. Bugün içine karıştığım bu aile « nin hayatına imrendim. Buraya hi- maye edilmeğe mühtaç bir zavallı gibi girmeme rağmen bu kibar ha- yatına hemen alışıverdim. Yemek- te onlar beni sofralarına ald. Zaten bir karı koca idi de beş altı hizmetçi ve Şoför de onlarla beraber. Bi de insanlar bu karı koca için çalışı yorlar. Yemekten sonra Hanımefendi bana Bütün maceramı anlatırdı. Bu acı hadiselerle dolu tarihi o kadar çok anlatmıştım ki eskisi gi- bi kalbim sızlamıyor. Adeta baş- kasıan ait, ezberlenmiş bir hikâye gibi geliyor. Hanımefendi benimle çok alâka- dar oldu. Yatmak için ayrılırken Mahir Be ye: — Yarın yazıhaneye © öğleden sonra gitsin. Ben sabah onunla be- raber çıkayım. Öteberi alırız. dedi. Mahir Bey muvafık buldu: — Hay hay. Ben Reşit Beye te- lefon ederim, öğle yemeğini hanr- e le beraber yerken kendi. mi adeta eskidenberi bu hayatta ye tişmiş, pişmiş zannettim. Baştan a- şağı değişmiştim. Hanımefendi beni bir çok mağa- zalara götürdükten sonra otomo! dolusu paketlerle eve dönmüştük. | İskarpinler, ipek çoraplar, Elbise- ler, mantolar, eldivenler, sokak kı- yafetl, Hanımefendi yemekte benim yeni kıyafetime bakıp: — O kadar değiştin ki o Çiçek. Bai Bey bugün seni tanıyamıya- Kadın Ahmet Bey, yaşı ilerilediği çin tekaütlüyunu talep . etmişti, Şumdi Göztepedeki köşkünde sa- kın ve müsterih bir hayat geğiri- yordu. Evli değildi. Sabahleyin balık avına gider, akşamları bahçesinde | ki çiçeklerle uğraşırdı. Bir gece tam yatacağı sırada bahçe kapısının zili çaındı. Ah- | met Bey şaşırdı. Bu vakitte kim Ziyarete gelir? Maamatih gidip kapıyı açtı. Karşısında genç bir kadın gör- dü: — Beyefendi, sizi gecenin bu vaktinde rahatsız ettim. İki adam peşime takıldı, yalnızım, “kork- tüm, ne olursa olsun diye kâpınızı çaldım. — Çok iyi ettiniz Hanımefen- di, giriniz. Heyecanınız “geçsin. Belki o vakte kadar sizi takip e- denler de defolup giderler. Gönç kadin içeri girdi. Ahmet Bey salonu açtı ve hanıma bir kol- tuk gösterdi. Cidden güzel bir ka- dındı, esmer, iri, siyah gözlü, u- zun boyiu bir kadındı. Anlatıyor- du: — Efendim , İhsan Beylerin köşkünde idik. Annem hasta ol- duğu için benimle gelemedi. Niha- yet saat ona kadar orada kalacak: tim, Dereden, tepeden könuşurken oyun oynarken, bir de baktım ki, saat on ikiye gelmi Alelâcele kalktım. Yanıma birisini vermek istediler. Kimseyi rahatsız etmek islemem. Sonra Göztepe gibi bir yerde kadınların arkasından gide- cek serseriler olduğu kimin aklına | Biz. Çünkü bana sizin gibi guzel bir kadınla tanışmak şerefini ver- di. — Rica ederim, ben bilâkis sizi rahatsız ettiğime mahcubum. Belki de yatacaktınız. — Zarar yok. Ben yârın, canım ne zaman isterse, o vakit kalkabi- lirim. Bir müddet sonra genç kadın ayağa kalktı: i — Teşekkür ederimi"Beyefen- i, artık gideyim. — Müsaade ediniz de, pencere- den bakayım, herifler orada mı?. Ahmet Bey pencereden dışarı- ya baktı. Evvelâ bir şeyler göre- medi, Genç kadın da pencereye geldi ve baktı: — Eyvah, hâlâ orada duru- yorlar, dedi, görüyor musunuz, şu solda ağacın altında iki gölge var, işte onlar. ş Ahmet Bey de filvaki iki göl- genin orada kımıldanmakta olduk- larını görmüştü. Eh, şimdi Ahmet Beye bir vazi- fe terettüp ediyordu: Genç kadını evine kadar götürmek... Bu teklifi kadın büyük bir minnettarlıkla | kabul etti: | . — Yarabbi, dedi, bu gece sizi | İ ne kadar rahatsız ettim. Çok mah- İ| cubum Beyefendi, çok mahcubum. Fakat siz de ne kadar âlicenap- sınız. Benim yüzümden bu adam- lar başınıza bir felâket getirmese- ler. . — Siz hiç merak etmeyin Ha- | Öğleden sonra Mahir Bey otomo- bili yolladı. Hanımefendi ile tekrar çıktık. O yolda bir ahbabında kaldı. Otomo- bil-beni Galataya, Reşit Beyin ya- zıhanesine indirdi. Bu yeni kıyafetimi hiç yadırga- madım. Yalnız (o hanimefendinin kostüm dediği bu elbiseler boyumu biraz daha uzun gösterdiği için si- kılıyordum. Hanrmefendinin dediği oldu. Ben içeri girerken * Reşit Bey mahkemeye gitmek için çantasını hazırlıyordu. Beni görünce tanıya- madı. Şaşkın şaşkın baktı. Sonra gülümsedi: — Maşallah. . bravo. Doğrusu bu mucize, dedi Başımdaki lâcivert bereden aya- ğırmdaki yeni iskarpinlere Okadar süzdü. — Hayret, hayret! diye nt salladı. re — Bugün geciktim efendim, de- dim. Mahir Bey telefonla haber ve- recekti zannederim. — Evet, evet, haber verdi. Şim- di ben çıkıyorum, gelinciye kadar | bir kaç mektup var, Masanm üze- rindedir. Onları yaz. Sonra telefon fendi nımefendi, ben yaşıma göre değ- me delikanlıları cebimden çıkarı- rum, Ahmet Bey yukarıya çıktı, ne olur, ne olmaz diye tabancasını da yanına aldıktan sonra, genç ka- dınla beraber çıktılar. Kadın koluna girmişti; taze et- İleri tir tir titriyordu. Ahmet Be- yin ihtiyar kalbi de otuz yaşında ir delikanlı kalbi gibi çarpıyor- du. ler. Ahinet Bey bâhçesindeki gül- lerini met etti. Kadın bilhassa gül leri çok sevdiğini söyledi. İ önda bulunacaktır. Bir müddet konuşarak yürüdü- — O halde ne zaman arzu bu- yurürsanız, geliniz. Bahçem zindir. Ahmet Bey arada bir arkasına dönüp bakıyordu. “İki sersesi ta- | kipten vazgeçmişlerdi. Ahmet B. bundan biraz da gurur duydu: - Gördünüz ya, takip edeme- diler. — Teşekkür ederim efendim, sâyenizde kurtuldum. Siz olmasa; dınız, kim bilir neler yaparlardı? Bu adamlardan korkulur, Yirmi dakika kadar yürümüş- lerdi. Nihayet genç kadın Ahmet Beye elini uzattı: — Artık ayrılalım efendim, de- di, bizim köşk işte şurası.. — İyi ya, sizi kapıya kadar bi- rakayım.. — Sakın yapmayın. Eğer gö- rürlerse o mahvolurum. Biliyorsu- | nuz, bu Göztepe ne dedikoducu muhittir. Annem de kalbinden hasta.. Maazallah bir felâket ge- lirse, ben ne yaparım? Ahmet Bey kadının eli öptü ve kadın da şayet annesi iyileşir de, o taraflardan geçerlerse, gül bahçesine uğrayacaklarını vadet- ti. Bu suretle ayrıldılar. Abmet Bey yirmi dakikalık yo- lu bu defa yalnız, fakat bir çok tatlı hayaller içinde dalgın ve mes'ut yürüdü, öşküne geldiği zaman bahçe kapısını açık buldu. Olur a.. Çıkar- ken kapatmasını unutmuş olabi- ir , Köğke girdi. Lâmbayı yaktı. Ortalığın perişan manzarasını gö- rünce aklı başıma geldi. Her ta- raf allak bullak olmuştu. Bütün konsolların gözleri açılmıştı. Kü- çük yâzıhanesine koştu. Orası da tarümar,. Yazıhanede bir zarfın / içine koyduğu sekiz yüz küsür liranıfi yerinde yeller esiyordu. Kadının fendi bu defa da erke- ği yenmişti. Göz Hekimi Dr. Süleyman Şükrü Birinci sınıf mütehassıs (Bâbrali) Ankara caddesi No, 60 — Olur efendim. Reşit Bey düşünceli idi. Çantasını kapadı. Odacı Ahmet pardösüsünü tuttu. Ağır ağır çıktı. O gün yazıhanenin işlerini biraz anladım. Gelip giden, telefonla a- rayıp soran pek çoktu. Bir iki saat makine ile meşgul oldum. Elim yattı. Reşit Bey muntazam bir adam. Dosyaları, defterleri pek temiz. Telefonda onu bir çok erkekler. le beraber iki de hanım aradı. Karşılarına bir kadın sesi çıka- cağmı ümit etmedikleri in ilk hamlede şaşırıyorlar. Sonra benim: — Avukat Reşit Bey yazıhanesi! Diye daha ilk açılışta verdiğim ce| vap onları teskin ediyor. Diye sordu. Bu, galiba dün gör- düğüm sarışın, şık hanımdı. — Ben kâtibesiyim efendim, de- dim. — Sonra gene ararım! dedi. Ka- pattı. Reşit Beyin işi pek çok olduğu- nu kâtip söylüyor. Ona fazla bir şey sormadım. Fakat vaziyet gös- eden olursa, cevap ver. Kim olduk- larmı kaydet, J 2 dili ij di teriyordu ki Reşit Bey çok tanımış ve oldukça zengin bir adam. Balkan konferansı ! (Başı 1 inci sahifede) I tassiu şu beyanatta bulunmuştur: — Balkan konferansı bu toplan- tısında bilhassa iktısadi meselel tetkik edecek ve Balkan milletleri rasında | il di itilâflar akti in bir proje hazırlanmış. | tar. Bu proje bir kaç ay evvel, İstan- | bulda bir komisyon tarafından tetkik | edilmiştir... Ayni komisyon 3 teşrini- | sanide, tetkikatna devam için Selâ nikte toplanacaktır. Konferans, aybi anda Balkan konferansı heyeti umümiyesi tarafından son defa itti- haz edilen kararların tatbikatı ile de meşgul olacaktır. Balkan konferansma iştirak ede- cek Bulgar murahhasları Mösyö S kizoff'un ve Yugoslav murahhasları da Mösyö Yuvanovich'in reislikleri al- Bu iki heyeti murahhasa 30 kişiden mürekkep ola- caktır. za Bulgarlara mahreç (Başr 1 inci sahifede) la istedi, Fakat bu istek büyük devletle- rin murahhasları tarafından kabul edilme | di, Yunan murahhas heyet uzlaşma düşün | cesile hareket ederek bir kira mukavele» namesine başlanmak şartile Bulgarista- na bir demiryolu ve bir liman ter İ selesini tetkik etmek üzre beynelmilel bir komisyon teşkilini teklif etti. Yunanista- nın evelce giriştiği taahhülerin çerçeve- sini bile aşan bu yeni müsaadekârlik ta Bulgaristan tarafından reddedildi. “ 1924 te teşekkül eden Bulyar.Yunan hakem mahkemesi reisi M. de Labarre bu | iktisadi mahreç meselesini hal için Bul- garistana bazı kazançlı tekliflerde bulun mağa Yunan hükümeti tarafından mezun | kılrıdı, fakat bu yeni teklifler de Bulgar hükümeti tarafından reddedildi. “ 1925 te Balkan komitesi azasmdan sör böyle ile M. Bukston Times gazetesi. ne bir mektup göndererek Bulgaristana adalardenizinde bir mahreç teminini is. | tödiler. O sıralarda İngiliz hariciye neza- yeti müsteşarlığında © bulunan M. Mac Neil Times gazetesinde çıkan bu mektu- ba verdiği cevapta bu meselenin ve Yu- nan hükümetinin gösterdiği müsandekir Iıkların bir tarihçesini çizdikten sonra Yunan hükümetinin uzlaşma maksadını tığı opstrüksyonu ehemmiyetle kaydetti. “ Milletler Cemiyetinin 1925 yılıda yaptığı umümi heyet içtimamda Bulgar murahhası M. Kafof'un ileri sürdüğü şi- kâyetlere cevap veren Yunan murahhası bu mahreç meselesinin halli için Milletler Cemiyetine müracaat edilmesini teklif etö, fakat bu sarih teklife Bulgar harici- ye nezareti tam bir sükütla mukabelede bulundu. Yeni naşriyat Kadın sesi Türk kadın birliği tarafından cüm huriyetin onuncu yıldönümü münase - betile (Türk kadın birliği « Kadın s6 si) diye bir mecmua neşretmiştir. Mec- munda Halide Nusret Hanım; (Ka- dın: İnkılâptan evvel ve sonra) İffet || Halim Hanımın (Onuncu senenin ka- || dını), Aliye Halit Hanımın (Dünkü ve bugünkü Türk kadını) gibi makale- | ler vardır. DOKTOR Hafız CEMAL Dahiliye hastalıkları mütehassığı Cumadan manda bergür öğleden sonra saat (2,30 dan 5 e) kadar İstan bulda Divanyolunda 118 sumaralı hu- susi dairesinde dahili hastalıkları mua- yene ve tedavi eder, Telefon: İstanbul: 22.498. 6061 gözeden vaziyetini ve Bulgaristanın yap-| © 8 Teşrinisani Çarşamba akşüli İPEK SİNEMASINDA MUNİR NURETTİN ve arkadaşları KONSERİ ve SİNEMA Klasik parçalar yeni halk şafi kıları zengin program. Mevki ler şimdiden temin edilebilir. Telefon : 44289. (9444) ISTANBUL BELEDİYE$ Darülbedayi Temsilleri Ibsen Halk göcesi. Bu gece Saat 21 de PER GÜ İl | Yazan: He ilen B: iyeni İN E Geler Türkçeye çeviren Seniha Bed 5 Perde RADYO Bugünkü proğram İSTANBUL £ 2100 Gramefon, 22 Anadolu Ajansı, Borsa haberleri saat ANKARA, ISIS m, 12,30: Gramofon, 18: Orkestra, 1845 19,30: Dana musikisi, 20: Ajans VARŞOVA, 181 Örkestra konseri, orkostrast, ve koro heyeti. (Dohmamyi ve in eserlerinden). 23,25: Macar balk musiki 20:Şiirler. 20,40: musiki, 21 54Peyieden malla Gani ke 23,20: Son haberler. 23,35: Macar hlk: imi MİLANO : TORİNO - FLORANSA 19: Kadın santi. — Ecmebi - Plük. Ziç45: Milli marşlar, PRAG, diöm. 1735: Çocuk neşriyatı. 18,20: İktnadi neşri 2015: Bando müzika. 21.20: Budapeştedet mumi konseri sakil, 23,15: — Budapeşi Macar halk musikisi ROMA, Sülm, 18.201 Radye orkestrası. 19,404 . Arsaviit ebi Jisanlarile baherler, 21: Hal asr umdesi “MİLLİYE T» gir ABONE ÜCRETLERİ : Türkei, e işin Hariçiçin LK e BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy rasat merkezinden aldığımı? malimata nazaran bügün hava kısmen be” lutlu geçecekti Dün hava t la hararet 18 Ortalık kararmıştı. Reşit Bey geldi. Hanımefendi bana yazıhanede giymek üzere lâcivert satenden bir önlük almıştı. Beni bu sefer bu kı- yafetle gördü. gitmişti. Adeta bütün (dertle! unutmuştum. Mektep hayatı, kin sesizlik beni kendi işimi yalnız b* şıma görmeğe alıştırmıştı. Onun ” çin sı rn, — Aferin, dedi. Tam çalışma kı- yafeti, Büyük çantadan çir çok dosyalar çıkardı. üzerine attı. Yorgun görünüyordu: — Arayan oldu mu? diye sordu. İsimlerini yazmıştım, söyledim. mra: — Arayanlar hepsi verdiler, dedim. Yalnız... — Yalnız? — İki hanım sizi sonra tekrar a- rayacaklarını söyliyerek telefonu kapattılar. Reşit Bey omuzlarını kaldırdı: — Ehemmiyeti yok! Reşit Bey telefonda kendi soranların bir çoğunu aradı. Gi melerinden anlıyordum. Sigorta ketleri, vapur şirketleri ismi geçi- yordu. Telefon işi bittikten sonra bana yeni bir kaç müsvedde verdi: — Bunları yarın o hazırlaymız, isimlerini dedi. Bu şekilde çalışmak pek hoşuma Reşit Bey geç vakit beni çağ" in. — Çiçek Hanım, kızım, dedi. — Buyurun efendim. İ Önüne bakıyor. Söyliyeceği ş€Y” düşünüordu. Sonra başını kaldırdı : — Vazifenize alıştınız değil mi! — Alıştım efendim. — O halde kalacaksmız! — Siz bilirsiniz efendim. — Yazılarınız iyi. Tabii daha d* alışacaksımız. İstidadınız, zekân” aşikâr. Şimdilik size ayda elli hir vereceğim. Bu size kâfi gelir zaf” nederim. Mahir Beyin evinde kal yorsunuz değil mi? — Evet efendim. O halde mesele yok. Mahif Beyin hanrmi İstanbulun en kibaf bir hanımıdır. Çocukları da yoktufi Size bir evlât muamelesi edecekle” rine şüphe yok , — Çok doğru efendim. (Arkası var.) A ga EEİETOERER li sese sasıs mma dei

Bu sayıdan diğer sayfalar: