17 Mart 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

17 Mart 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i e AM © Daha birkaç ay evvel iktisadiyatımızın ön yıllık blânçosunu yaptık. Adetlerin bo- liğ şehadeti ile memleketimiz istihsaliten- da göze çarpan bir artış olduğunu anla- dık. Osmanlı İmparatorluğunun uzun yı!- larında — hattâ onu takip eden Moşrut yet devri de dahil olmak üzere — ithali Ümuz fazla idi. Bunun hesabinı yapanl 1878 senesinden 1915 senesine kadar it- balâtımızın “994,, milyon, ihracatımızın da “556,, milyon Türk altını olduğunu tevsik ediyorlar, o Yani 37 senede “338, milyon altın milli servetimizden tüket mişiz, Ne miras yedicesine iş, değil mi? Ama bakikat bul. İşte bu yüzden saltanatın sefahati mi öde mek mecburiyetinde kalan bugünkü Türk nesli, bir biri ardı sıra patlamış harpler, yer yer fışkırmış iayanlar, iğtişaşlardan da harap memleketi imara borçlandırıl- muşta, Halbuki 14 milyon nüfusun bu bâ- dire ile beraber elinde kalan miras 17 - 18 milyon altın kadar tutarı bir tomar kâğıt. Buna mukabili deviz veya altın karşılıklı Merkez Bankamız tarafından çıkarılmış birkaç milyon da ilâve edilirse adam ba- şma düşen nakit 12 - 14 kâğıt Türk hira- sı kadar bir şey eder, Senelik devlet büt- çemiz de aşağı, yukarı mevcut nakitle ba- şa baş gelir, Maaşat | vesmire dolayısile maliyemizde daimii bulunması müstelz: yekün ile banka ve bazı mi müessö- salta bloke edilmiş paralar da tedavülden çıkarılmca ortada dönen nakdin miktarı daha epey azalır, Unutmayalım ki, nüfusu muz da bir taraftan artıyor. Bir nispet kurmak için — Milletler Cemiyeti istatis- tiklerine atfen — Fransadı (o bu miktar adam başına “160,, Türk lirasını aşi yazabiliyoruz; bu gibi ticareti ve sana; i kökleşmiş müterakki memleketlerde ii bar ve çek muzmelâtınin bolluğu da mü- il teşkil eder, Vakıa bizim de praklı madenleri, orman- Biri, her yeri birer muazzam servet yı- larıdır. Fakat işlenmek, kıymetlen Crilmek şartile.. Eski ibmallerimizin, ticaretimizin bo- zuk düzenini ayarlamak . için sakin bir hayata, muttarit ve ahenkli çalışmağa ih- tiyacımızı şu kısa ve acıklı izah pek açık olarak gösterir. Bunu da muvaffakıyotle başarmağa başlamıştık. Türkiye ifk ilra- cat fazlalığını — Alınan semereli tedbir- ler sayesinde — 1930 da 3,910,000 lira- lik bir farkla idrük etü, Bu taribten iti- baren beynelmilel piyasa ile alış » veriş blünçomuz — bazan daha da az olsa — Hep lehimizdedir. e Şüphesiz bu vaziyet bel bağladığımız istikbaldeki ümidir ibresidir. Yalnız bir ümitli ci la ilerlerken zama- attı Dünyada ikti- Bundan müstahsillerimizin zarar görme- mesine imkân tasavvur olunamazdı. İhra- catımız yükte ağırlaştı ama. bahâda ha- fiflendi. Bittabi bu hâl ticarelimize de te- sir etti, Şimdi tevakkcuf edilmesi lâzımge- len en mühim dertlerden biridir. Vakıa garbin az mal alımına karşılık biz de onla- ra az para verecek esbaba tevessül ediyo- tuz. Biz de onlar gibi kontenjan koyduk. Deviz takyidleri yaptık. Bu kazancı ve iş hacmini arttırmadı, bilâkis daralttı. Pek tabii değilmi ya, nihayet iktisadi hayatı- nı bu yolda teşkilâtlandırmış bir kasım. vatandaşların fanliyetleri tahdit edildi. Lâ kin bu tedbirler hiç kimsenin itiraz ede- 'miyeceği kadar yerinde ve muhiktir. Harik Hayat ÜNYO f İktisadi bahisler | Satınalma kabiliyeti Kaza ve - Milliyet'in edebi tefrikası: 25 Artık kendi ihtiyacımızı kendimiz kar- şılamak için fabrikalar kuruluyor, mem- leket sanayileşiyor. Binaenaleyh, boş, on sene sonra dünya piyasasında daha çok müsait şeraitli mevkimiz olacaktır. Bu mes'ut neticeye kavuşuncaya kadar yük- sak programımızı hafifleştirirken birçok güçlüklerlede karşılaşacağımızı da inkâr edemeyiz. Çünkü biz müterakki diyarlar Gibi yalnız ticari inbilâl ile çarpışmıyo- ruz, ayni zamnda tahrip edilmiş yurdu- muzu, ihmal olunmuş ferdimizi muasır- ları derecesine yükseltmek mecburiyetin- deyiz, Bir fabrika kurarken ferdin satn alma kabiliyetini düşünmemiz icap edi- yor, Garpta bir köylünün istihlik sahası i üzün ise bu hus Bu kısım da nüfusumuzun dörtte üçünü teşkil ediyor, Bir de buhran (o yüzünden iştirâ kudreti noksanlanmış kütlemizi bu- na ilâve edersek iktisadi. cidalimizde bu cephemizin ne kadar takviyesi icap ettiği tezahür eder. Evet, ferdin alım kabiliyeti. ni artırmalıyız. Tutulan yol ile bu arzu da yavaş, yavaş hâdis olabiliy: Öyleya, madem ki her ihtiyacımızı kendi miz temin edeceğiz; kazancımız bizde lacak demektir. Hariçle de müvazeneli caretimiz de devam ettikten sonra memle- kette zamanla bir refah birikintisi mey- dana gelebiliyor. Fakat bu tedrici, yavaş hareket bizim diğer sahalardaki yükseliş bızımiza belki bir aksaklık veya bir en- geldir. Hattâ bu düzeliş hareketi füzla bataetle olur ise bir fasit daireye girilmiş hissini de verebiliy. İştirâ kabiliyeti noksanlaştıkça iş daralır; iş daralınca ka- zanç azalır; kazanç azalınca iştirâ kabili- yeti kalmaz... Devlet bütçeleri de böyle değil mi7.. Bütçe daraldıkça vergi mik- tarı artar, vergi arttıkça tahsilân azalır. Tahsilât azaldıkça bütçe daralır. Bun- lar bynuna böylece de döner, gider. Bu el ın biri zayıflarsa veya hırpa- lanırsa diğerleri de ayni süretle mütezar- rır olur, Bittabi o bumun aksi de caizdir. Yani birinin kuvvetlenmesi diğerlerinin. canlanmasını temin eder. o Binaenaleyh: her şeyden evvel piyasamızın bu vaziyeti- ne çaresaz olmaz — hiç değilse — sun- *i bir forahlık aşılamalıyız. Bu da ancak işin ve bilmetice kazancın — çoğalması ile kabildir. Elimizdeki 180 milyonluk kâğıt e beraber 772 bin kilometrelik ihmara muhtaç arazimiz ve İ8 milyona çıktığı tahmin edilen refaha susamış nüfusumuz tür. Bunu gözöni nü 'kümetimiz faydalı tedbirler almıştır. Hü- kümet kendi hesabına yaptığı fabrikaları bütçeyi akmadan ve sıkışturmadan obli- gasyonlara ve diğer bazı pi hedef- ler için karşılıklı para vermesi ile temine yi 'Bu görgülü derin mali düşün- ce mahsulüdür; hem çok titiz davranılan paramızın kıymetine — halel verecek enf- İasyondan çok uzaktır. Belki vatan ser- ismar edecek bir o emisyondur. Suskriptörü de şahsi menfaat değil doğ- 'udan, doğruya memlekettir. Çok temen- > olunur ki hükümetimizin bu sahadaki teşebüs ve faaliyeti genişlesin, şümullen- sin de daralan piyasamızda iş, kazanç ve satın alma kabiliyeti artsın. Bu tarzı ha- reket “iktisadi programımızın me etindeki süratte başlıca âmil olabiliyor. Bu suretle şarkın muhayyel zenginliği de bin bir gece masallarının dekorluğundan kurtulur. SADRETTİN ENVER Otomobil Si: I Galatada Ünyon Hanmda Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : Beyoğlu 4.4888 1214 KANLISIR 'a'nın atı şahlanmış ve kah- ae kekin doğru savlet et- miştir. Kahvenin camekânı bu sav lete mukavemet edemiyerek kırık. mış ve kahve derunundaki dra- pezlerin ikisi devrilmiş, yiz İer bir heyecanı müthişe kapıla- rak kaçışmağa başlamışlardır. esnada sokaktan geçen efendiden bir zat, şahlanan beygirin yapışmış ve muhakkak bertaraf etmiştir. Bilâhara yapılan tahkikata na- “zaran bu zatın, İkincikordonda bir otelde misafireten mukim İs- tanbullu Hüsrev Bey olduğu anla- şılmıştır. “İzmir gazetelerinden kesil- miş bir parça” Hüsrev Beyle mülâkat “© — İkitilkilikteki vaka kahramanı © Hüsrev Bey nezdine gönderdiği i irimiz. maalesef Hüs- tehlikeyi is wwuharririmi Je yularna | Yazan: Mahmut YESARİ rev Beyi bulamamış ve fakat otel- den mumaileyh hakkında âtideki tafsilâtı almıştır: Hüsrev Bey, İstanbulludur ve berayı seyahat şehrimize gelmiş- tir. Kimse ile görüşmediği ve mün zevi bir hayat imrar eylediği nmektedir. Kendisi, gayet d ve çevik bir zat olup nezaket ve mülâyemeti herkesçe tasdik olun- maktadır. En garip olan cihet, Hüsrev Beyin, e küre, lan cam parasmı tediye etmiş ol- masıdır. Ahmet ağa, Hüsrev Beye “Hızır Bey” demektedir. 4 Eylül Hızır Bey, bu, ne gülünç talih?. Talih de değil, talihsizlik, Eğer bu beni her yerde tak'p edecekre hayatıma mı talihime mi hangisi- ne lânet edeceğimi bilemiyorum. Demek bana uzun müddet İzmir. de de oturmak. nasip olmıyacık. Demek ben, serseri yahudi gibi €- Asri peçeler, git gide öyle çoğal- dı ki, sokakta peçesiz — ama ne peçe!. — genç bir kadına rastla- mak imkânsız oldu. Bu asri peçelerin inceliğine de hiç diyecek yok. Soğan zarı, bun- ların yanında, apartıman duvarı gibi kalıyor. Geçen gün, yolda — ben değil ha... bir arkadaşım — tanıdık bi; hanımı, yüzünde bu peçe ile görün- gi başını çevirdi, yürümeğe başla- ir. Peçeli Hanım, bizim arkadaşın bu görmemezliğe gelişinden alın- dı ve teklifsizce koluna dokuna- rak: ie o, beyefendi? dedi, bugün iltifat etmiyorsunuz? Hazret, hiç farkma varmamış gibi, birden irkildi: — Affedersiniz, hanımefendi.. tanıyamadım! Peçeli hanım, kahkaha ile gülü- yordu: — Nasıl tanımazsınız, canım... Bende değişmiş ne görüyorsunuz? izim ahbap tagüldü: pek farkedeme- üzünü: dim!.. Peçenizi kaldırsanız da sizi doya doya bir görsem!,.. M. SALÂHADDİN PİL —.Z g ÖĞÜTLER İş ve istirahat günlerini nasıl geçirmeli? Çok kimselerin» Cuma tatilinden sonra Cumartesi nü iş başmda bu- lunmak hoşlarına gitmez. O sabah yataktan mutattan fazla uyumaktan hâsıl bir nevi miskinlik hali ile kalkılır. Acele gitmek, her zaman- kinden daha çabuk kahvaltı etmek, sessiz sadasız biraz şey yedikten son ra hemen sokağa fırlamak olur. Iş başına daireye geç gidilmiş gün ler olursa her halde bunların Cumar- tesi günleri olduğunda şüphe yoktur, ogün daima işe hiddetle ve isteksiz başlanır ve çalışmak insanım maddi ve manevi hayatının müvazenesi temin eden bir vasıta olduğunu düşü- nerek ona karşı bir şükran hissi bas- liyecek yerde İânetler savrulur. İstirahat ve tatilden sonra işe baş lamak için duyulan buvisteksizlik ©- yun ve eğlenceden birdenbire işe av- det hissinin bi anı Taahiyetinde değildir. Bu daha ziyağş © zaman sıhhatça iş görmek için hiç te uyğun ve hazır bulunmadığının bir alâmeti- dir; adelelerimiz yorkün veya aza- mız zehirlenmiş bir halde olur ve ya- but her ikisi de birlikte bulünür. Bir haftalık vücut idmanları ve ha- reketlerini hep bir Cuma günü yap- mağa kalkışmak esasen pek yanlış ve yolsuz bir hareket olur; bu hare- ketler her gün mutedil surette yapıl- malıdır. Böyle hareket edilirse hiz- met son günü olan Perşembe günleri biraz daha fazlalaşmağa mümkün o- lur, Pek doğru olam bu kaideye ria- yet edecek yerde pek çok kimseler Cuma günleri lüzumundan ziyade ye mek yerler ve pek az hareket ve id- manlarda bulunurlar, bunun netice- si olarak Cumartesi sabahı vazife gör mek ve çalışmak için kendilerinde e- nerji ve hayat faaliyeti bulamazlar. Bir çok mektep talebesi ve genç- ler için yarım tatil günü sayılan Per- şembeleri futbol, hokey gibi açık ha- va oyunları veya hayvanlı hayvansız gezinmeler yapmak adelelerimizi kuv vetlendirmek için pek Yerinde olur. Perşembeleri böyle hareket eden- ler Cuma günü ekseri bir gün evvelki yorğunluklar tesiriyle sabahleyin ya- ve yemeklerle istifadeye kalkışma sı biç te esiz değildir. Bu türlü haro- limde asa, ayağımda çarıklar şark tan garbe, garpten şarka durmadn dinlenmeden yürüyeceğim, yürü - yeceğim. Bu, hiç sevilmiyen, istenilmiyen, fakat mecburi bir hayat? Peki ben bu yaşağışa neden mecburum? Hani sen kuvvetli olduğunu sert olduğunu, acı olduğunu, erkek ol- duğunu kendi kendine kabul et - miştin! Peki, o sertlik, o acılık, o erkeklik ne oldu?, 7 Eylül İzmirden de kaçıyorum. Tebed- dül yetişti. İzmirde bu kadar siki- lacağımı hiç ummuyordum. Halbu ki ben, burada çok kalmak, dolaş- mak istiyordum. z “ Istanbul gazetelerinden kesil- miş bir parça ”. İrtihali müessif Vülatı sabıkadan hançeri za- de Tahir Beyefendi, dünkü perşembe akşamı eceli mevudile irtibali daribeka eylemişler ve nâ- şi mağfiret nakişları Teşvikiyede- ki konaklarından kaldırılarak Maç kadaki aile hatiresine vediai haki- gufran kılınacaktır. Ailei kederdi. desine ecri cezil, sabrı cemil temen Yeşil rop Heykeltraş Rasih Beyin karısı Semine Hanım Sinirli, çocuk ruhlu; fakat çok sevimli bir kadındı. Bir gün öğleden son- — kocasının Beyazıt'taki atelyesine gel- iz — Haydi Rasih.. Kalk çarşıya gidelim. Yesil bir rop alacağım. Sanatkâr işi fazlaydı.. — Sen yalnız gitsen olmaz mı? Dedi. — A. Sen ne biçim adamsın ayol, Ye - roplar bu sene moda. Sonra senin de hizim, beraber beğeniri fazla bir şey söylemedi. Elindeki işi bi- ralıtı. Beraberce Divanyolundan yürüye- rek kapalıçarşıya girdiler. Birkaç mağaza dolaştılar. Nİ. tyet son modaya muvafık, koyu yeşil renkli güzel bir rop seçtiler. ibi beş lira istedi. Kadın kocasının yüzüne baktı: — Nasıl beğendin mi? — Sen bilirsin, hoşuna gitti ise alalım. — Canım senin hiç | fikrin yok mu.. Söylesene... Bey karısının birçok şeyleri eve beğenmediğini, sinir i in kabağın başına pat. lamasından korkuyor, onun için meseleyi kadının reyine bırakıyordu. Semire Hanım dükkânci ile çekiye çe- kişe pazarlık etti. Nihayet yeşil robu on üç liraya aldılar, Dükkândan çıkınca tanıdıkları kumaşçı bacıbabaya gösterdiler, adam, aldıkları fiata değer olduğunu söyledi; fakat Se- mine buna kanaat etmedi. Mahmutpaşa- 'dan inerken önüne gelen mağuzalara gös terdi, kimisi, renginin koyu olduğunu, ki- misi kendi o dükkânlatında daha iyi ku- maştan bir robun on liraya verilebileceği- ni söylediler. Heykeltraşın karısı küplere bindi: — Ayol sen ne biçim adamsın... Hiç bir seyden anlamıyor musun. Erkek değil misin, pazarlık bilmez misin, bak gördün- mü işte bizi aldattılar. Rasih Bey müşkül vaziyette kalmıştır. — Canım Semine ama © yaptın. Sen bunların sözlerine ne bakıyorsun. bet için, müşteri celp etmek için böyle söylüyorlar. Kadın bir kere tutturmuştu. Kulağına hiç lâlerdı girmiyordu. o Hem yürüyor, hem de bağıra bağıra horozlanıyordu: —— Sen beni neden kapalıçarşıya götür” dün? — Yolumuz oraya düştü. Sen oradan almayıp Mahmutpaşadan veyahut Bahçe- kapısından alaydın, kabahat bende wi? — Vay sersem vay. Demek kabahat bende ha. Yahu bir kere kesenden faz- la para çıktı. Sonra da bu türbe örtüsü gi bi yemyeşil, maskara şeyi rop'diye aldık. O Sırada yanlarından muhârrir Meh- met Beyle, ressam Ahmet Bey geçiyor- ardı. Karısının son sözleri Rasih Beyin tuhafına gitmişti. Gülmeğe başladı. Bir taraftan da: N — Yahu. Sus. Tanıdıklar geçiyor. Re- zil oluyoruz. Bizi tele £ koyup çalarlar, bunları duyunca b hhat kaidesine uymaz Vet bie hiç bir aklı selim kabul et- “Su yolda hareket edenler ve bü türlü program takip edenler Cumar- tesi sabahları ekseri mideleri bozuk, neşeleri kırık, karacigerleri dol, ve durizun, sinirleri kırın vüc: Yorgun bir halde bulunurlar. Cumar- tesi günleri bir bafta it yapmak ve çalışmak üzere kendini ruh ve beden ihtiyariyle sağlam ve kuvvetli bul mak için Cuma günleri mutedil hare kelier yapmalı, hafif yemek yemeli ve mümkün olduğu halde saf hava al mak için dışarıya çıkmalıdır. En zir yada günü temiz hava almak, ye > şişikmemek ve ber türlü endişed. zade yaşamak lâzımdır. Sağlamlık ve sıbbat için vücut a- : ANDRE ROANNE gibi beş AT EŞ. 5 K /#— HARP | Charles Boyer - | Annabella | Artistik sinemasından sonra bü- yük muvaffakiyetle devam e- diyor. Saatler: 2,30 - 4,30 - 6,30. 20,40. FERAH sinemada o. NİŞANLANMA Diyarbekirde Jandarma mmtaka ku- mandanı Miralay Ziya Beyim, büyük kı- 2ı Muallâ hanımla Diyarbekir askeri has- tanesi operatörü muktedir doktorlarımız- dan Yüzbaşı Osman Beyin nişanlanma merasimi 10 Şubat 934 de Diyarbekir as- keri mahfelinde verilen etibba odasının senelik balosunda icra edilmiştir. Genç | nişanlılar için sandet temenni ederiz. —————— —— diyordu. Semine Hanım kocasının gülmesine ve bu sözlere büsbütün hiddetlenmişti: — Bir de utanmadan. gülüyorsun ha. . Allah alsın senin,., — Yahu kadın çıldırdın mı, ne bağırı- yorsun? burası ev değil... — Ah bir eve gitsek ben sana gününü göstereceğim. Akşam da olmuştu. o Vapura binerek Kadıköyüne geçtiler. Yolda, vapurda hep yeşil rop mü devam etti. Evleri- ne girince Semine Hanım hemen paketi açtı, robu giydi: yari aştı mu7, Diye sordu. emel... Haydi. Alay ediyorsun, — Vallah mükemmel karıcığım. Sen esmersin.. Eemer renke daha fazla koyu renkler gider, Ben heykeltraşım, zevkime itimat et. Sen heykeltraşsınama.. Ekseri beyaz renkle meşgulsün. — Hoppala., Semine aklımı kaçıraca- ğrm, bu kadar israr etme, Öteki aynada kendini uzun uzun mu- syene etti: — Hayır... Hayır bu'top beni açmadı. Bunu yarın götürüp geri ver.. ç — Yok, ben karışmam. Geri almazlar , sonra o dükkânda açık yeşil yok ki değiş- tirelim, Parayı kat'iyen geri alamayız. Bin türlü teminatla karısının gönlünü etmişti; fakat yaldaki dostlarının kavga» larını işitmeleri hatırma geldikçe içerli. yor: — Eyvah, rezil oldum, diyordu. Bir hafta sonra Rasih Bey bir kiraat- gazetesi okuyordu. İç Gazetede (sokakta kavga) serlevhası al. tezda kendisile karısının karikatürleri ya- lmaştı. Semi » koltuğunda bir paket Sürüm Ağzı açık, hiddetli bir vaziyette i- di 'Karikntürün altında şu kısa şekilde bir muhavere bulunuyordu: Kadı — Utanmad, heykel gibi dur- dum., Bir robun pazarlığı edemedin. Erkek — Sus, yanımızdan bildikler giyor. Rezil oluyorum! O sırada tesadüfen içeri Ercüment Bey irmişti, Rasih Beyi elinde, kendi karika- türü bulunan gazeteyle görünce gülerek yanına sokuldu: se | — Ben zaten böyle bir muziplik yapa” | cağınızı biliyordum. Bu, bedava reklâm oldu ama Allah verede bizim ka- | rı görmese.. Bu sefer muhakkak ensem- de boza pişirir! —O.N— ini her gün işletmek ister. Yal dekan sonu Bir gün Küzumundan fazla yorgunluk vermek ve you! ei la fayda yerine zarar ge Byülnde Dr. ŞUKRU ni eyleriz. e 20 Eylâl Acaba Mesture, babasmın ölü- müne acıdı mı? Babası, onun ha - yatında küçücük bir yer yaratma - mıştı ki. Annesi... Annesi... Mesturenin hayatına hâkim olan annesi... Bir şey düşünüyorum. Eğer an - nesi ölecek olursa Mesture, ne o - lacak? O zaman Mesture, destek- siz kalacak. Desteksiz yaşamak, onun için bir felâket olacak. Za- vallı, hayatta topallayacak... Peki, ben, ne diye hâlâ onunla meşgul oluyorum? «25 Eylal Kütahyada, otele girerken Hür - rem Hurşit, beni karşıladı : — Nereden böyle? — Sen, ne diye buralardasın? Hürrem Hurşit, yüzüme garip ip bakıyor: EE Ben, mühendisim. Semt semt diyar diyar dolaşırım. Asıl, sen, bu -alarda ne arıyorsun * ğ Veiiek cevabım yok. Yalnız, yüzüme bakışı büsbütün garipleş- tü: — Ne zamandan beri sen, seya- hattesin? v - kadar oluyor. — Lei hiç ağramadın mı? — Hayır! Bursadan döndüm, va pur değiştirip İzmire gittim. — Evine mektup yazmıyor Mu. sun? PN — Hayırı, , Çe — Evden de sana mektup yaz - lar malda Rİ YO resimi bilmiyorlar ki... Hürrem Hurşit, duruyor, yutku- Buyor snenden hiç bir haber al « madın mı? Bu sual, beni de yutkunduruyor: >“ Sende garip bir hal var. Hürrem Hurşit, kaşlarmı çata - rak elile omuzuma dokunuyor: -—— Hüsrev, annen geçen hafta öldü. Hiç inanmadan bakıyorum: — Öldü mü? — Evet... —— Sen, nereden biliyorsun? Kim söyledi? Nereden öğrendin? — Evvelâ gazetelerde okudum. — Hangi gazetelerde? Bu sualin budalaca olduğunu bi- liyorum, fakat aklım o kadar du - raklamış ki düşündüğümü değil, ağzıma geleni söylüyorum. Bu, hiç iğ > i ARMAND BERNARD - MAKGUEKİLE MUKENU - i , MONİGUE ROLLAND - temsil. edilen GERMAİNE SABLON - büyük artist tarafından ADINLAR son derece neşeli kömedi müzikali Bu çarşamba akşamından itibaren SUMER sinemada başlıyor 14603 | Bugünkü program ISTANBUL ; ibi i 18 Plâk neşriyatı, 19 Muhtelif mes” | riyât, Ajans haberleri. 19,30 Tü musiki neşriyatı (Keman Reşat B. tart bur Mesut B. Kanun Vecihe H. Mu” zaffer B. Vedia Riza H.) 21,20 Ajans borsa haberleri. Bedriye Rasim Hanımın iştirakilf $, dans musikisi. ki piyes canbant, 23,301 Opera konser. Şa orkestrasr tarafındi” 2055: “Güzel Polon; ner melidelerinden ri aberler ve plâkları. 24. Müsahabe, 24,081 D: BÜKREĞŞ, İm. Ruhi musiki, 1 10, Habe serlerinden üç perdelik imli operet temsili. Ben: Milletin saati. VİYANA, SOT m. 17,30: Jozem Hölzer takımı tarafından bi 9,15: Alfred Crünwrald (kenei &#” 9,45: “Trio di Roma,, takımı tari” İn musikisi, 2045: Saat ayarı ve. Zİ. Da Medeli simli ümeçöein, seneleri 3 perdelik opere temalli. 23,185 va Seri (Max Sehönberr; esnfenik takımı). BRESLAU 36 3 17 Mandelin konseri, müsahabe, 19 kon 19,30 “Aeaip Doktor” isimli skeç, 20 21 Tagannili ve müsahabeli danf musiklsi, 23 Müsahabe, 24 Ta, dana par i karışık meş TEŞEKKUR Pek sevgili kardeşimiz Hulüsi'nin © bedi gaybubeti hasebile cenaze merasir mine bizzat icabet ve şifahen ve tahrire” beyanı taziyet ile kederlerimize iştirak lütfunda bulunmuş olan bilümum zev” tı muhteremeye ve merhumun ölümle pek yakından alâkadar olan matbunts ve muhterem erkânma ayrı ayrı teşek” küre teessürümüz mani olduğundan 800* suz teşekkürlerimizin muhterem gazete” nizle iblağını rica eyleriz. Kurukahveci Biraderler namın* HASAN ——————— ISTANBUL BELEDİYESİ Sahir Tiyatrosu Celâl muma, Pazartesi günü köksüzler 121d Yullyet Asrın umdesi ““ MİLLİYET ” bir. Bi ğe eğe Tacaat Gazetesla liyetini kal bul etmez. beklemediğim haber, o kadar gaf” ri munlazırdı ki müteessir olmu “ yorum, omükedder olmuyorum | Garip bir ilâhiyet içindeyim. Inaf | mağa utanıyorum, inanmamağı lünç buluyorum. Hürrem Hurşit korka korka beni süzüyor: , — Hangi gazetelerde olacak, 19 tanbul gazetelerinde. Bunu okü * yunda senin köşküne gittim, seri bulamadım. Alık bir hizmetçi ka” pıyı açtı, senin aylardan beri orf da olmadığını söyledi. 7 Teyinicetd | Beraber yaşamadığımız, bir da geçinip Teri neşir olmadığım” halde, annemin ölümünün hay? tımda bir eksiklik yapması gari Demek ki insanlar, bir arada 9? şamadıkları, mevcutların bile kü" “İ vetlerini taşıyorlarmış! İstanbula dönmeliyim! Bir çok. pürüzlü işler var, onları hallet lâzım... Halbuki ben, bunların 8” birini sevmem); hiç birinden ho$ lanmam... y İstanbul, beni mahvedecek... F? (Bitmedi) kat çaresiz!.. ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: