3 Şubat 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

3 Şubat 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İlk önce soruyu şu şekilde for- müle etmek gerektir: Kitaplarımız pahalı mıdır? Fransız eserlerinin orijinal başı- İariyle bizim kitaplarımızı karşılaş- tırırsak neşriyatımızın pahalı de- ğil belki ucuz olduğu — neticesine varmamız mümkündür. Halbuki ba zı şartları hesaba katmadan verece ğimiz böyle bir hüküm bizi yanılta- bilir. Her şeyden önce Fransada telif ücretlerinin yüksekliğini gözönün- de tutmalıyız. Yeni çıktığı ve bu yüzden fazla telif hakkı ödendiği için 15 franga satılan bir kitabın basılış itibarile ayni olan bir baş- ka kitap, müellifi © yarım asırdan önce ölmüş ve telif hakkı düşmüş olduğu için 8, hatt 6 franga satılı- yor, Müellifi hayatta olan bazı yük- sek tirajlı eserlerde de fiatin 5 franga kadar indirildiğini görüyo- ruz. Kâğıt ve basıda daha az müş- külpesent davranılan ayni hacim ve değerde bir kitap fiatinin 3 franga | kadar indirildiği de vâkidir. Bizim neşriyatımızda, mektep kitapları bir yana bırakılırsa, te- lif ücreti hesaba katılmaya değme- | yecek kadar ehemmiyetsizdir. Te- lif hakkının bası masrafını geçtiği İkinci olarak dikkate almması gereken nokta, bası masraflarmın bizde Fransaya bakarak pek düşük olmasıdır. İstanbulda öyle matbaa- lar vardır ki âdeta işçilerinin bo- ğaz tokluğuna çalışırlar. Bütün bunlar gözönünde tutulun- ca kitaplarımızın maliyet fiatinin Fransaya bakarak çok düşük oldu- ğu görülür. Kâğıdın bizde biraz da- | BENCE Kitaplarmız Niçin pahalıdır? | kitabın bütün masrafını temin ettik ha pahalı olduğu söylenilirse de e- sasen eserlerimiz az tirajlı olduğu için bu husus, kitap fialeri ara- sındaki büyük farkı mazur göstere cek mahiyette değildir. Memleketimizde basılan kitapla- rın pahalılığını haklı i çin ileri | sürülebilecek en mühim sebep, hiç şüphesiz ki, satışın az ol- ması keyfiyetidir. 500 nüsha bası- lan bir kitabın maliyet fiati 50000 nüsha basılan ayni kitaba bakarak birkaç misli pahalıdır. Çünkü ikin ci takdirde maliyet fiati hemen he- men kâğıt değerine kadar düşer. Fakat en az basılı eserlerimizin bile fintleri maliyet fiatlerinin 3,4 mislidir. Halbuki kitaplar arasında az veya çok basılı olduklarına göre büyük bir fiat farkı olmadığı için, 3 4bin satan eser erde bu nisbet 6,7 misline çıkmaktadır ki asıl bunu mazur gösterecek — bir şey bulun- maz. Yeni işe başlayan bazı bası kurumlarımızın kitap fiatlerini bir hamlede yarıya kadar indirebilmiş olmaları da bu düşüncemizi haklı gösterecek bir delildir. Memlekette muntazam bir kitap dağıtma teşkilâtı yapıldığı, eserle- İ rin hem geniş ölçüde £ dağılması, hem de satılan kitaplar ücretleri. | nin emniyet altına alınması başa- rıldığı zaman bugün en aşağı sa. | yılan fiatlerde daha çok düşürüle- libecektir. Kitaplârımızm Anadolu. | & tefrika: 91 Cağaloğiundan Nuruosmaniye ye saptı. Çarşıyı geçti. Beyazıt cami inin içinde tespih ve hacıyağı sa- tan sarıklıların — arasında dolaştı. Sonra yavaş yavaş Şehzadebaşına gitti. Küçük çaycı dükkânlarının ke- penkleri açılmağa başlamıştı. Biri. birine sürtünerek piyasa yapan ta- ze çarşaflılarla hovarda kafalıları katıldı. » Orada bir çarşaflıya söz atan Haydarla karşılaştı. rünce kızın peşini i elini uzatarak; — Be birader. Hangi cehenne- min dibindesin.. — dı teni a- ramadık yer bırakmadım. Nihayet kardeçine sordum. Seyahate.çıktı- ğını anladım. — Kardeşim, benim ( seyahate erktiğimı mı söylüyor? Bahriyeli Fatih parkına | koyu nefti.| da okunabilmesi için memleketin hayat standardına uygun fiatler ta- şıması şart olduğunu unutmamalı. yız. Neşriyatımızın fazla fiatleri ol- masında rol oynayan başka bir nok ta daha vardır ki bunu da kaydet. meden geçemiyeceğiz. Kültür O Bakanlığının neşriyatı koruduğu ve bu itibarla bazı eser- lerden birer miktar satın aldığı ma- lümdur. Talim ve terbiye dairesi eserlerin iç değerini tetkik ederek muayyen miktarda satın alma ka- rarını verdiği ve üzerindeki fiatle meşgul olmadığı için, kitaba ne ka- dar fazla fiat konursa o kadar faz- la kâr temin edeceği âşikârdır. Dr- şarıda satışı az olan bazı kitapla- rm bütün masrafı bakanlığın alaca- ğı 200 vey 300 o nüshaya yükletil- mek istendiği için kitaplara, ona göre hesap edilerek, yüksek fiat. ler konulmaktadır. Zahiren meşru olan bu hile yolundan istifade edi- lerek öyle eserler basılmıştır ki yal- nız bakanlığın satm aldığı miktar ten başka sahibine kâr bile bırak- mıştır. Bu takdirde ayni eseri ba- kanlığın niçin bizzat basarak kârı- nı da kendisine ayıçmadığı akla ge- len bir sorudur. Bu ihtikâr yolunun ne dereceye kadar suiistimale uğra dığını göstermek için, “Kültür Ba- kanlığınca mekteplere tavsiye edil. miştir.,, ibaresini taşıyan 3- 4 for. malık bir kitabın üzerinde bir lira fiat görmüş © olduğumu söylemek yeter sanırım. Bir dostum, bazı ba- sarların kitaplarının bakanlığa sa- tılacak nüshalarile piyasaya, çıka- rılacak nüshalarma ayrı ayrı fit- ler koyarak bu suiistimale daha bü- yük bir genişlik vermiş olduklarını anlattı. Bu mülâhazalardan da anlaşılı. yor ki bakanlığın koruma sistemi bugünkü tarzile halkın ve okurla- rın zararına bir netice vermektedir. Halbuki bunun önüne gayet basit bir usulle geçileblir. Bakanlık sa- tın alacağı eserlerin ücretini üze- rindeki fiate göre değil, eserlerin bası ve yazı (O mahiyetlerine göre önceden tesbit edilmiş formüllere bakarak ödese, kitaplara değerin- den çok yüksek fiatler konulması- nın önüne geçmiş olurdu. Kültür Bakanlığın satın alacağı eserler i- Şirk bir ağ? koyması hem kı- sa bir zamanda kitap £ fiatlerind. hissedilir bir düşüklük temin e cek ve hem de hiç bir değeri ve hiç satışı olmayan bazı kitapların sırf bakrzlığa satılmak üzere basılma- smın önüne geçecektir. Yaşar Nabi NAYIR Öz dilimizin yeni büyük kılavu- zunu yapmağa uğraşan Dil derne- ğinin bulduğu türkçe © karşılıklar arasında gerçekten çok güzelleri var. Sözgelişi “erkinlik,, kelimesi tiklâl,, karşılığı olarak ele alınmış. İstiklâl sözündeki yüksek ve de- rin anlam, “erkinlik,,de, hiç olmaz- sa istiklâl kadar belli oluyor. Üste- lik, erkinlik'in, öz oluşu, ötekinden çok bizi kendisine bağlıyor. “Hürriyet,, karşılığı olan özgen- Lik'i ele alalım. Hürriyet derken, göğsümüzün şiş tiği de gösterir ki bu keli ü kabına sığamamazlık, iç bir genişlik var. Geniş'in köklü o- lan gen ile öz kelimesinin birleş- mesinden doğan özgen, bize bu ge-| nişliği, aratmadan veriyor. “Ben ürüm, yerine ben, özgenim,, deme nin şimdiden tadına doyulmuyor. Kulaklarımızın bir dayuşta alış- tığı kelimeler dilimizi bize birkat daha sevdirecektir. Geçen gün, bir yazımda kargaşa sözü geçti. Kılavuz üstünde çalışan dil kolunun bu sözü anarşi karşıl- ğı olarak ele aldığını söylemişlerdi. Demek, böylelikle, dilimizden düşürmediğimiz sözlerden biri, be- lirsiz bir değişme ile, yalnız sonun- daki “lık,, eki atılarak en çok kul. lanılan bir Fransız kelimesinin ye. rini tutacak. Kargaşa ve kargaşalık köklerin- den alınma olduğunu sandığım yeri! kargış sözü de vardır ki Azeriler arasında beddua demeğe gelir. Eski savaşlarda kullanılan kargı- nın da, kargaşa ile yakından bir ilişiği olsa gerek. Diyeceğim, -araştırıldıkça, dili- mizin köklerindeki zenginlik orta- ya çıkıyor. Türkçede karşılığı olmayan tek kelime yoktur, derken, hiç te ileri gitmemiş olduğumuzu şimdi daha iyi anlamağa başlayoruz. Salâhaddin GÜNGÖR ER TE, EÇ RE MÜESSİF BİR IRTİHAP* Bay Ernest Hoffer, bay Emanüel Hoffer Bay ve Bayan Daut Möte- la, Bay ve Bayan Saül Dvek've çocuğu sevgili refikası, anneleri ve kayın valdeler BAYAN EMMA HOFFER in vefat ettiğini büyük bir e- lem ve keder içinde bildirirler. Cenaze merasimi bugün saat 2 de Yüksekkaldırım Aşkenazit si- nagonunda icra edilecektir. ik Sigortalarınızı Galatada Hayat Kaza Cemil, Nazıma sordu: — Dün ne yaptın? Nazım cevap verdi: — Sabahleyin kalktım. Sütümü içtim. Yazılacak mektuplarım var- dı. Öğleye kadar onlarla meşgul oldum. Öğle yemeği ikten son- ra evden çıktım. Yazıhaneye gel- dim, Yazıhanede bekliyen iki ki- şile işleri hakkında kısa bir görüş- meden sonra (o çıktım. Galatada bir ressamla randevum vardı. O. nu da buldum. Bir kaç bira içtik. Ayrıldık eve döndüm. Cemil — Sen bir budalasın. Nazım — Niçin? Cemil — Bana bunları niye an- lattın?. Senin sütünle, yazılacak mektuplarınla, öğle (o yemeğinle, yazıhanedeki bekliyenlerinle, res- samla olan randevunla, içtiğiniz biralarla benim ne alâkam var? Nazım hafif tertip bozuldu: — iyi amma dedi. Sen sordun da söyledim. Cemil — Cidden budalasın Na- zım!, Nazım — Cemil — Bak söyliyeyim, Ger- çi sana “dün ne yaptın?,, & diye soran bendim, fakat. Nazım — Fakat?, Cemil — Fakat bu cevabında gerçi doğruluğun güzelliği var am- ma faydasız ve beni alâkadar et- miyen bir iyilik, Halbuki. Nazım — Halbuki, Cemil — Halbuki... Sana bir hikâye anlatayım, Dinle. “Vaktile bir balıkçı © varmış. Her gün deniz kıyısına, kumsala balık avlamağa gidermiş. Oltası- nı durgun suya salar ve bekler - miş. Akşam olunca torbasındaki diri, taze balıklarla pazara dönüp onları satar ve parasını cebine yer- leştirdikten sonra her zaman ar- kadaşlarile buluştuğu bodrum mey banesine gelir ve atıştırmağa baş- larmış, İ Arkadaşları ona sorarlarmiş: — Bugün ne yaptın bakalım? Balıkçı onlara neşeli, tatlı, se- vinçli bir sesle gülerek başlarmış. anlatmağa: — Bugün mü? O... Bugünü hiç sormayın. Sahile indim. Ol- tama balıklar düğüne gelen da- | vetliler gibi geldiler, Onları tut - makla uğraşıyordum. Birden mu- siki sesleri işittim. Denizden ma- vi sulardan - tüllere | bürünmüş üç deniz kızı çıktı, Dans ettiler. Dans ettiler, dans ettiler ve yor - #i Otomobil Ühyon Hanmda Kâin ve UNYON SIGORTASINA turmmuz. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız, Telefon : Nazmi Şehap > Hayır öyle'demiedi.. Valizle- Hini aldı, gitti dersişt. Eh ben de se- yahate çıktığına hamlettim. Sana bir Maber. “abesle — Bizim Ulvinii karımı gebe. ” — Deme... — Hem karnı yle” şişmiş ki za. vallı ikiz doğuracağından korku. yor, > Korkuyor mu dedin? iniz > ne ile beneyecek? iyat zabiti arın, öbür gü e his edilücde. © Ai Çalışır. > Kolay zlmiiliğö nı gali iş nerede? dayi — Herkes simdi bunu dü yar. Ordu terhis nce millet hep iş arayacağı — için, iş bulmak 4.4888, i a an birinde O oturanüç arkadaş, kendilerine bakıp gülüşen iki kı- zın arkasına takılmışlardı. Onların yerine oturunca Haydar yerde du- ran bir gazeteyi alarak; — Bak... — dedi — gazeteleri- ni de unuttular. Ne ise biz okuruz. Bu da gazete değil ya... mendil... İkisi birden gazeteye göz gezdir- meğe başladılar: ; A tebligi resmisi.. Baka- ım Parisi gene zaptetmişler mi? — diye mırıldandı Haydar — dört senedir palavra okumaktan imanı mız gevredi. Gene mevzii muvaffa- kıyetlerden bahsediyor. Bulgar teb ligi resmisi.!! Her tarafta vaziyeti muhafaza ediyoruz.,, o buyuruyor lar; işin yoksa inan! Gazeteyi elinden atacak Nazmi ; — Bana ver şunu... dedi — Ve kıvırıp cebine koydu. Bu sr- rada Haydarın az evvel peşinde do laştığı kadın, yirmi otuz adım öte- de durmuş, peçesini açıp kapamış. tı. Bunu gören Haydar eteği tutuş- muş gibi yerinden fırladı — Şimdi gelirim Nazmi... Genç bir müddet onun gidişini oldu. Haydar — güslerecek... Gel / şuraya ilişelim dalgın dalgın :sonra yerden m gun, terli vücutlarını oköpüklere | bıraktılar, suya daldılar, kaybol. | dular, Arkadaşları gülüşüyorlar. — Aferin baba, aferin baba, ne bahtlısın, derlerdi. Ertesi gün gene bodrum mey - hanssinde buluştular. Arkadaşlar. | ona; — Bugün ne yaptın bakalım? diye sordular, Balıkçı: — Bugün omü? O... bugünü hiç sormayın sahile indim. Olta fasının son sütununa gözlerini dik- ti ada dört beş satırlık şu kü- vardı: “Muhbir arayoruz — gazetemiz tahrir heyetine yeniden iki muhbir almacaktır. Müsabakaya ( girmek arzusunda bulunanlar yarın öğle- den sonra tahrir müdürümüzü gör- melidirler, Lisan bilenler tercih edileceklerdir.,, Yarm,.. — diyor — acaba bu gazete bugünkü gazete mi? Başlığına baktı: v2 id Teşrin 334. ri yete ğer ün çarşamba ise bir ümit belirdi eli Yook..bugün per- beg ise bu i. — Affedersiniz birader; bugün çarşamba mı perşembe mi? Bu yirmi yirmi iki yaşında bir gençti. Evvelâ “benimle alay mı e- diyor,, gibilerden Kazmiye sert sert baktı. Onun ciddi bir sual sorduğu. nu anlayınca güldü: Ve cebinden | bir muhtıra defteri çıkardı: — Vallah biliyordum ama, unutu verdim. Şuna bir bakalım. Bir iki yaprak karıştırdı, sonra parr... ını bir kelimenin © üzerine bastırdı. Nazmi bu kelimeyi zevk ve ile okudu: Yi — Çarşamba... teşekkür ederim ma balıklar düştü, Birden musi « ki sesleri işittim. Sudan üç deniz kızı çıktı dans ettiler, dans etti - ler, dans (ettiler . Ve yorulunca suya daldılar. Kayboldular, Arkadaşları gene gülüştüler: — Aferin baba. Ne güzel ta - lihin var dediler. Balıkçı ertesi gün gene sahile balık'tutmağa indi. Oltasını deni- ze attı. Balık (Obekliyordu. Fakat o ne? Hakikaten musiki sesleri i- şitmeğe başladı ve hakikaten de - nizden üç deniz kızı çıkarak dans elti, dans etti ve suya atıldı. O akşam bodrum meyhanesi- ne geldiği zaman arkadaşları he- yecanla ona: — Bugün ne gördün bakalım. Anlat kuzum dediler. Balıkçı kaşlarını çatarak cevap verdi: — Hayrettir. Çocuklar bugün hiç bir şey görmedim. Nazım! Sen hakikaten buda - lasın bana işime © yaramıyacak doğru yerine tatlı ve güzel bir ya- lan söyleseydin şu balıkçı kadar zeki bir adam olurdun. Makbule ADNAN Fatal Beiğiçösl KM ŞehirTiyatrosu TIYATR MM ig NN iu Saat (20) de Insanlık Komedisi Fransız Tiyatrosunda Bu akşam saat 20 de 4 Perde DELİ DOLU Yazan: BALZAK Yazan : Ekrem Reşit. Besteleyan: Cemal Reşit. 6 Ylilliyet Asrın umdesi. “MİLLİYET ” tr. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK LK KIYAMET | ZEY gi Bugünkü program ISTANBUL: 18 Otel Tokatliyandan arana Çay saatı, müzik telsiz caz. 10 tk Selim Sırrı Tarcan, 19,30 19,40 Zekeriya ve arkadaşları Hava) kitar, 20,10 Ziraat Vekâleti nama ferans, meyvacılık ve ağaç sevgisi nat, 20,30 Bayan Nimet Vahit Sat yano ile, 21 Operet parçaları plâk, Son haberler, borsalar, 21,30 Radr9 ©. kestrmsr, 22 Radyo caz ve tango ork raları, VARŞOVA, IS m. 832 Khe. MO SK O V A, (Stalin) SÜ an valalar (01öt Sİ (Ma Karışık kane a) (HAS 3) VE — Mandite caz bando orkestrası. 19,20: Sözler; 1. 2: Konfernme, 21,38: Öl 24,0: Charly Gandrio cazı, 1 Çingesn ernst, 785 Kh. LEİPZİG3E2 m. 20: Tuhaf hikâyeler. 20,30: Aktünlite 10: Dans plâkları, 638 Khz. PRAG, 70 m. 17: Bratislavadan: k 823 Kh. BÜKREŞ, 34 m. 12: Kilise korosu, 12,30: Radyo orl w. 1330: Sözler. 13,35: Populer Rome ini. 14,15: Haberler. o 1440: Orkesiefi 15: Popüler Romen musiki amı. 20: K onlarana: 20:20; PİMİ Tiyatro, ZL4S: Senfonik konser, 22301 14 feranı, 2245: Radyo orkestrası, — Ha 23,40: Neşeli plâklar, 574Khu.STUTTGART,BZİM 19,30: Neşeli kabara neşriyatı. ( | 20,40: Parten kirehnden kış opera. 211 “gil tan ile kemancı oyumu) adlı Pagani | balladı. 22,30: seri Yarınkı. program ISTANBUL: N 18; Frnsızca ders. 18,30: İstanbul! kev soysalı yardım şubesi nama by ferans, (Çocuğum ameli hayata tiştirilmesi Selçuk kız mektebi Ahmet Asım) 19; Dans musikisi. Haberler. — 19,40: Neman solo - Bayan Küzım. 20: Konferans; Seli” rı Tarcan, 20,30: Bayan Rita MaPi) şan: Piyano ile. 21: Müzik Lejer. 21,20: Son haberler. 21,30: Bayan riye Tüzün şan: Radyo caz ve tang?” kostrası GÜNLERİ Büyük harbe sid yegâne ve müstesna bir raportaj olup tenkidi, CLAUDE FARRERE'n sert kalemine medyundur. KIYAMET GÜNLERİ| yaşanmış bir dram kavvetini huiz ve bütün dünyayı alâkadar ededektir. KIYAMET GÜNLERİ #ilmi stadyodan değil cepheden gelmektedir. ve sizi de son derece memnun ede KIYAMET a SUM yakında efendim. | Ve Bozdoğankemerine doğru bir İ Sğğiremiyiki eküklüşirUnlinoanın dan Şişhaneyokuşuna ve oradan mektebe nasıl gitmişti? Bunu ken- disi de anlayamamıştı. Sanki o ye- rinde dı ve kaldırımlar ayak- ları altından bir şerit gibi kayıp ge- çerek mektebi ona yaklaştırmışlar- dı. Müthiş bir sevinç içinde idi: İş bulmuştu iş!.. Tahsin bey rakı masasını bu se- fer kendiliğinden kurmuş, onu bek- liyordu. Nazmi kapıdan girince, tam zamanında geldin. — Şerefe! — Şerefe! yapacağımız büyük iş- lerip, kazanacağımız yüz binlerin şerefine! — Hay yaşayasın Tahsin bey... işeler gene birer ihişer geçit res me başladılar, Kafalar tütsülen- die bahisten bahise atlayorlardı. Bir aralık Tahsin bey; — Azizim... — dedi — sen be- nimle ol aldanmazsın.. Benim gir- GÜNLERİ E R sinemasınf — Gazetecilik te yaptınız — Hem senelerce... Hı gazetecilik sayesinde bitirdi zetecilik zaten darülfunun © lerine mahsus bir o sıfattır. doğrusu fakir talebelerin ni bitirebilmeleri için ku sanat... — Anlayamadım. — Seni ağın, Ör fi nun talebesinin az paraya iht olur. Yani başka adamın yü? yapacağı işi darülfununlular liraya yaparlar. Gazete : ise ucuza adam çalıştırmağ? rırlar, bunun için bizim m te gazetecilik ya açlıktan öl9“ dedenlerin, yahut “ne yapalı”, silimizi bitirmek için bu katlanırız,, diye düşünen fa” lebelerinin elinde kalmıştır” — Zor mudur? beylii — Aslına bakarsan bir b#7 yf alması lâzım, Fakat bizde "Öf vi lpesent olma" ef için bu iş bir nevi o havada” kazanmak işi olmuştur. Fars? meyyizler yorulmamak için * 4 şe nöbetleşe | çalışırlar. YAPİN anlayacağın her mümeyyiz "yf mediğim kalıp kalmadı. Ben neler yapmadım? Nahiye müdürlüğü mü, lık mr, muallimlik mi? gazetecilik mi? DELEN iki gün çalışır, diğer gün'siğİ daşlarınn top'adıkları havf kopya eder, işte bu kadar: * 4 N ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: