8 Mart 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

8 Mart 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 — Geri kalan bir görüşme ir hafta on günden beri bütün Avrupa'nın alâka ve merakla bekleiği siyasi hâdise İngiliz Dış Ba - 1 Sir John Simon'un Berlin'i ziyareti i i, Bu ziyaretin yapılmasını icap etti- ren sebep, saygıdeğer okuyucularımızın batırlıyacakları üzere, şu idi: 3 şubatta İngiliz ve Fransız devlet adamları ara - sında Londra'da bir görüşme yapılınış ve bu görüşmeden sonra da bir beyan- name neşredilmişti, Beyannamede Av - rupa barışının takviyesi seye bağlı ol- duğu izah ediliyor ve şu noktalar üze - rinde duruluyordu İ — Garpte bir hava mukavelesi im- zalanıması, — Orta Avrupada Avusturya'nın i3- tklâlini koruyan Roma protokollerine il- tihak. edilmesi, 3 — Şarki Avrupada hudutları müte- kabilen kefalet atına alan bir mukavele İmzalanması. Almanyanın da bu üç mukaveleye gir- mesi teklif ediliyordu. Almanya Londra beyannamesine karşı verdiği cevapta hava mukavelesini kabul etmekle beraber, diğer iki noktaya te - mas etmedi. Ancak bütün bu meselele- rin İngiltere ile Almanya rasında yapı lacak hususi müzakerede görüşülmesi- ei ileri sürdü. Bu teklif Londrada İyi ka- bul gördüğünden Alman hükümeti, İn- iliz Hariciye Nazırmı Berlin'e gelmek in Tesren davet etti. Sir John Simon, Berlin'e gitmezden evvel, Bir kere daha Fransrzlarla görüş- mek lüzumunu duydu. Ancak Berlin zi- yaretinin arifesinde Fransızlarla görü » #üp te anlaşmış ve ondan sonra Berline a a siyasi meseleleri görüşmek için de de İngiliz kanıma esasisi hakkında | bir konferans vermek için Parise gidi - yormuş, Bu ziyaret geçen perşembe Bü yapıldı. Sir John hakikaten P, Salle Gaveau'da bir konferans ver dan sonra da uzun uzadıya Berlin ziya- yeti hakkında Fransız devlet adamlarile görüştü. ... 2 — Paris'te neler görüşüldü? u görüşmelerin mevzuu, temin z 9 edildiğine göre, şark misakına ait meseledir. Hakikaten İngilizlerin de en ziyade takıldıkları ve çok karışık gör- dükleri iş bu Şark Lokarno'sudur. Şirk Lokarnosu, malüm olduğu üzere, rülen Fransız Dış Bakanı Barthou'nun fikri idi, Barthou'ya göre Rusya, Alman- ya, Lehistan, Çekoslovakya, Baltık dev. İetleri ve Fransa şarkta istatükonun de- vamını temin için aralarında bir muka- yele imzalamalı idiler. Almanya bunu ğa r sa, o Fransaher halde Almanyasız da olsa, bu Şark Lo- karnosunu imzalayacaktı. Ancak Oo za- man Şark Lokarnosu bir Şark Lokarno- #u olmıyacak, Fransız - Rus ittifakı o- lacaktı. İşte bu Şark Lokarnosu fileri 3 şubat Londra beyannamesinde de yer bulmuş- tur, İngiltere Fransayı memnun etmek için buna taraftar olmak! , her halde bu moktada pek ileri gitmek te | istemiyordu. Almanyaya gelince; Hit - ler'in buna şiddetle aleyhlar olduğu ma- lümdur. Bunun için Berlin müzak“re - leri arifesinde Şark Lokarnosu vaziyetini bir dofa dahn Fransa ile müzakereyi giliz Dış Bakanı lüzumlu görmüştü görüşmede neye karar verildiği hı malüm olmamakla beraber, bazı İngiliz gazetelerinin neşri: göre, İngiliz Dış Bakanı, Şark Lokarnosunu hafifleş- tirmiye muvaffak olmuştur. Barthou'nun düşündüğü ve 3 şubatta Londrada beyan i sürülen teklif, şerkta bu - iekabilen kefalet altma alan | bir mukavele idi. Söylendiğine göre Pa- ris görüşmelerinden sonra bundan vaz- geçilerek bunun verine bir ademi teca- iv misakı imzalanması düşünülmüş. İlki ne: dam Zağinik mecbi ğeri ise yalnız tecavüz etmemek gibi bir vazife tahmil ediyor. Yani daha hafifti Ancak bu anlaşmanın mahiyeti İngiliz bir karanlık yerden çıktı, bir ka- ranlık yere daldı ve büyücek bir madeni kutuyu getirdi, ağanm ö- nüne bıraktı. Ağa belinde küçük bir anahtar çıkardı. Bir zilli kilide soktu. Ve kutunun kapağını açın- ca Nazri bu kutunun altıp ve gü- ağıza dolu olduğunu gördü. Ağa bir avuç mecidiye alıp gez adamın önüne fırlatıver- — Kâfi mi? Öbürü cevap vermeden mecidi- yeleri toparlamıştı. Susması mı ho- Şuna gitmişti ne? Bir avuç mecidi- ye dai r. Sonra — Şimdi... — dedi — sıra merdi- vene geldi. Ve tekrar el çirptıi — Reşido, kantarı getir! lo Hizmetçi bu emri de derhal yeri- “e. getirince, kaymakam setten | Dep Bakanının Berlini ziyaretinde belli » 8x 3 — Hasta Hitler İloyozan içime"atanı be barekotin vebali şu yolda izah ediliyor: Güya Hitler Sar'ı | ziyaret ederken hastalanmış ve Sir John Simon'u kabul edecek vaziyette değil- miş, Ancak bunun diplomatik bir hasta- hk olduğu söyleniyor ve hakiki sebep görle izah ediliyor; Bir mütdetten beri | ngilin hülüümeti dünya silâh vaziyeti hakkında bir Beyaz Kitab hazırlamakla idi, Bu kitap ahiren neşredilmiş ve di- or devletler arasında Alman silâhlarına yer ayrılmıştır. Almanya hakkındaki, | yazılarda silâhların artmasından dolayı | Almanya'yı mes'ül göslerir bir eda var- dır. Demek İsteniyor ki Almanya silâh- lanma konferansından — çekildikten ve kendi başına silâhlanmağa başladık» tan sonra diğer devletler de silâhlarmış- lar ve bu, dünya silâhlarının artmasma sebep olmuştur. Berlin ziyaretinde görüşülecek ehem- miyetli meselelerin biri de Almanyanm silâhlanması olduğuna göre, bu ziyaret arifesinde Almanya hakkında İngiliz hö- kümetinin taşıdığı fikir ve kanaatın böy- le neşredilmesini Alman hükümeti yer- siz görmüş olabilir. İşte İngiliz Dış Ba- kanı ile şimdilik görüşülmek İstenilme- mesi bu sebepten ileri gelmiş olen go rektir. Bu, cidden Hitler usulünde bir karardır. Ancak İngilterede bunun yapa- yük olsa gerektir. Kim ngiliz Dış Bakanı Berlin'i zi- yaret için yola çılımak üzere man, bu defa İngiliz Dış Bukanı “hasta- lanmış, olacaktır. Bütün Avrupa'nın bu siyaretten büyük netice beklediği bir a- rada hâdiselerin aldığı bu cereyan her tarafta ve yerinde bir endişe uyandır - muştur. “e » 4 — Yunan İsyanı ncak Türk efkârı umumiyesi en büyük heyecanı Yunanis - tan'dan gelen haberler karşısında duy - muştur, Martın birinci günü Yunan do- nanmasının bir kısmı arasında isyan çık- mış, AÂverof dahil olduğu halde birta - kım gemiler karadan ayrılarak denize a- çılmışlardır. Bunu, Adalarda, Giritte ve e da bir takım isyan hareket. i Şi şudur:, İntihabatta başından çekildikleri gün- çeviren Venizelosçular, bu defa da umüu- mi bir ayaklanma ile Yunanistanda ikti- öm ei geçirmeğe çalışmışlar. Atina'da, ire'de, Makedonyada, Adalarda, ordu- di donanmada kıyamlar olacak ve Ve- nizelosçular hükümete vazıyet edecek - lerdi. Böyle geniş bir isyan hareketi ha- zorlamak kolay değildir. e Hesaplar iyi yürümedi. Atinadaki — isyan muvaffak olmadı. Makedonya'daki ihtilâl inkişaf edem .“i. Binaenaleyh ilk hamlede mu- vaffe olamayınca bütün hareket kendi liğinden sönmeğe mahküm kaldı demek- tir. Gerçi henüz isyan devam ediyor, Fa- kat bunun çıkmaz bir iş olduğunu isyan erbabı anlamağa başlamış olacaklardır. | Görit'te bulunan — Venizelos'un Musra | kaçmağa hazırlandığı bildiriliyor. Yet- miş yaşını geçmiş olan eski başvekilin böyle bir harekete önayak olması “hırsı piri. denilen haleti ruhiye ile izah edi- a 5 — Bir ihtilâfın halline doğru i talya ile Habeşistan arasında- ki dava henüz halledilmiş de- ildir. Fakat her halde ihtilâf eslsi hâd şeklini kaybetmiş görünüyor. Böyle sa- kin bir safhaya girmesinde İngilizlerin âmil oldukları anlaşılmaktadır. Tagi? izler her iki tarafa da itidal tavsiye mişlerdir. Habeş İmparatoruna Italy: nm müfrit görünmeyen metalibatını bul etmesi için tavsiyede bulunmuşlar İtalyaya ında imzalanan bir mukaveleyi hatırlatmışlar. Gerçi İngil- tere ile İtalya arasmda şubat 1906 da imzalanan bu mukavele ile İtalya ve İn- giltere Habeşistanın tamamiyeti mülki. Ör abilinidei Öz dili irid Girid adası, tarihteki kanlı rolü- nü yeniden ele almış bulunuyor. Ö, girid ki, vaktile bütün kalkın- malar, bütün ayaklanmalar oradan kopardı. Akdenizin dibinde, tek başına, için için tüten bu yanardağ parça- sı, gene lâvlar kusmağa başladı. Korsanlığa açık biraktlan bu de- niz kapısında, yirmi beş otuz yıl önceye kadar Osmanlı bayrağırı parçalayanların çocukları, bugün de, Yunanlılığı parçalamağa üzeni yorlar. Eski bir ozanımız, Giridin Os- manlılıktan ayrılmağa — çalıştığı günlerde, adanın başından geçen- | leri anlatırken: “Giridin çok yaşamış yırtıcı bir kartala Sorunuz, kaç kişinin beynini bel' etmiştir,, Diye yazmıştı. Bugünkü Giridin görü, kalırsa, anlaşılıyor ki Gi yaşamış yırtıcı kartalı insan bey: yutmağa doyamadı. Salâhaddin GÜNGÖR ÇAĞIRIŞLAR Ken”re tehiri Eyüp fakirleri koruma derneğin - den: 15 mart 935 cuma günü kongremiz toplanacağı ilâm edilmiş ise de görülen lüzum üzerine 22 mart 935 cuma gü- nüne tehir edilmiştir. e — — yesini taahhüt ediyor ve bundan maada şu kararlar da veriliyordu: İki devletten biri diğerini izrar edecek bir imtiyaz al mayacak. Habeşistanın iç işlerine karışıl. mayacak, Karışılmak icap ederse bera ber yürünecek. İngiltere hükümeti İtal- yanın aldığı son vaziyeti bu 1906 muka- velesile telif kabul etmez görmüştür. Esasen Mussolini de Habeşistandan bü- tün istediklerini koparmak vaadini aldı- ğmdan ortada mesele kalmamıştır. An- cak İtalya hâli Habeşistana askeri kiyat yapıyor. Gazetelerin yazdığı re 5 martta Habeşistana gitmek üzere Italyadan çıkan kıtaat yirmi iki bin beş yüze baliğ olmuştur. 6 — Çin - Japonya zak Şarlta Çin ile Japonya &- rasındaki münasebet garip ve garp devletlerini endişeye düşürecek bir cereyan almaktadır. Japonya'nın Uzak Şark'ta takip ettiği siyaset, Milletler Ce- miyetini, garp Avrupa devletlerini ve A- merikayı çinden © uzaklaştırarak bu b re 2 Japon nüfuzunu takviye et- ir nevi Uzak Şark Moi ros ey si kurmak. Çin bundan kurtulmak için Milletler cak Mançurya meselesi Çine göstermiş- tir ki Milletler Cemiyeti Japonyaya kar- 4! Çini bimayeden ârşzdir. Bu anlayıştan sonra Çinde bir intibah uyanmış ve doğ- rudan doğruya Japonya ile temasa gele- rek bu kuvvetli devletle iyi geçinmek si- yaseti kuvvetleşmiştir. Japonyanın da aradığı bu idi. Ancak Japonya bir takım mütehassısların geri gönderilmelerini, bunların yerine Japon mütchassıslarının tayinini, mali müzayekada Japonyadan istikraz yapılmasını ve buna benzer bir takım işlerin yapılmasını istiyor. Şimdi Çin bunları kabul edecek diye, Amerika başta olmak üzere, Çinde alâkaları olan devletleri bir telâştır aldı, Bunların ka- bulü, şu ve bu munbedeye mugayirdi diye itiraza hazırlanıyorlar. Japonya ise mukavele ile bağlı olmadığını bir kaç ke- re göstermiştir. Çine rağmen, Uzak şark- ta hegemonya tesisine muvaffak ark yolunu tutan Japonyanm, şimdi Çin ile birlikte bu hedefe daha kolay varacağı meydandadır. A. Şükrü ESMER Ve küfeyi | Reşido ile beraber mermer kapıdan çıkardı. Kayma- kam da arkalarından çıkmıştı. Nazmi açık kapıdan bu küfeyi, üstünü kalın bir bezle örtüp deve- ye yüklettiklerini gördü. Ve biraz | daha dikkat edince esnaf kılıklı Müailifi: Nazmi Şahab omuzladığı kalınca bir odunun ö- bür ucunu omuzuna aldı. Kantarın çengelinde on beş yir- mi basamaklı bir merdiven salla | nıyordu. Ağa para kutusunu kucak layıp yanlarına gelince esnaf topu- m oynatarak bu merdiveni tarttı; ar tamam olunca parmağını çekkiğe bastı: | — İşte burası... doğru mu? il Doğru... | — ir bakalım. Merdiveni bir köşeye dikkatle dayadılar, bu sefer çengele küçük bir küfe asmışlardı. Ve Nazıninin gözleri hayretten bir kafiş açılılrken ağa bu küfeyi mecidiyeler ile doldurmağa başla. dı. Kutudakiler gelmeyince bir kutu daha getirildi. Nihayet es- naf istemiye istemiy: >> Tamam. — dedi 0 merdi- | diye toka ettiği adamın kaymakama bir avuç meci- ide şezdi. Bu sı- rada Reşide içeri girmişti ve ağa değeri okkalarla ölçülebilen gümüş merdiveni muayeneye koyulmuş- | Yemekten sonra kaymakam ile beraber ağanm kapısından çıkar- larken merakla sordu: — Kuzum efendim.. Bu merdi - ven nedir? — Gümüştendir. Bir kız evlendi- recek de.. — Kız evlendirmek için gümüş merdivene ns hacet? Bir elmas... bir inci falan alsa olmaz mı? — Elmasın işi başka, bunun hile met: gene başkâ... ?U?t. — Buralarda karyola kullanıl. maz. Gelin odasına üstüste on on beş... hattâ yirmi şilte koyup yük- sek bir yatak yaparlar. Eh, bu ya- 2 sini zin bir merdiven lâ- | birk Muallâ oOAdnan, çok mesud olduğu gözlerindeki ışıktan belli, şen şalır eski tanıdıklarından Ba- yan Fevziye ile konuşuyor ve anla- tryordu: — Evet Fevziciğim, Adnanla on iki senedir evliyiz, bana karşı muhabbetinin bir gün eksildiğini sezmedim. Öyle sanırım ki, biz yer- yüzünde biricik karı kocayız. Hele ç Zamandan beri sevdası mı ta zelendi, nedir, bana öyle bakıyor, en küçük arzularıma bile öyle dik- kat ediyor ki.. Hediye üstüne he ye getiriyor. O kadar çok işinin i çinden çıkıp ta eve geldiği zaman, bana düşen işleri bile üzerine alı- yor.. Çiçekçiye abone oldu. Şimdi evin her köşesi her zaman çiçekler içinde. ikinci bir hizmetçi daha al- dı. Bu kadar işin altında nasıl uhhati bozulmayor, şaşıyorum. Ya- zıhanede sabahtan akşama kadar meşgul.. Ne bileyim, ihaleler, mü- nakasalar, müzayedeler, komisyon- lar, hani hiç aklımın ermediği şey» ler.. Fakat Adnana kazandırıyor. Kazansın. Benim kocam öyle para- siyle övünen kendini beğenmiş a- dam değildir. Onun zevki evine sarfetınek... Bilsen Fevziyeciğ böyle bir kocaya düştüğüm için Al- laha ne kadar dua ediyorum. Ve başını sallayarak ilâve etti: — Bu zamanlarda.. Munllâ Adnan otuz iki, otuz üç yaşlarında bir kadındır. Güzeldir, sevimlidir. Şen bir karakteri var- dır. Belki biraz uçarı gibi görünür, bir fikri uzun zaman takip edemez. Fakat kendisini her cihetçe ken- disinden çok yüksek kocasınm el. lerine bırakmıştır. Onun nasihat- lerini körü körüne dinler, ona ba- yılır, ona pereştiş eder, Bayan Fevziye gitmeğe hazırla- nıyordu. Muallâ Adnan kolundan tuttu: A, dedi, gel! hemşiremin dairesi yim. Leylâ koca: ze geldi. On ay var ki beraberiz. Sizinle de görüşmeyeli bir sene olu- yor galiba. . — Doğru, hemşirenizin sizinle beraber oturduğunu bana yazmış!;- | Diz. Yukarıya çıkarken (o tesadüfen Leylâ ile merdivenin başında kar- — Sana misafir geliyoruz, dedi. — Buyurun, buyurun... — Fevziyeciğim de odalarını gör sün. | z — Ah hanmnefendi, bu ablamla eniştem doğrusu benim için ne ya- pacaklarını bilmiyorlar. Genç bir ses, güzel bir kadın, yir- mi üç bahar görmüş taze ve levent bir vücut... rı hemşiresine benziyor. O da şen, şuh... Huviyetinde bilinmez nasıl bir miknatısiyet var. Muallâ, Fevziyenin kulağına i- giliyor: — Değil mi? diyor, bu yaşta dul kalmak ne feci şey! Hakikaten Leylânın eniştesinin evindeki ayrı dairesinin hiçbir ek- siği yok. Banyosuna kadar hepsi tamamdı. Mobilyalar, halılar, du- vardaki tablolar, her şey ayrı bir zevkle intihap edilmişti. — Bunu bazıları cevizden, bazt- ları da gümüşten yaptırırlar. Altın- dan yaptıranlar da vardır. Fakat evlenecek kız, uzak akrabadan bir öksüz olduğu için ağa pek ilerisine varmadı. Ahırlardan — aygırların sürekli emeleri geliyordu. Ka; am üne bir arkadaş muamelesi e- diyordu. Ahırlardan birine girdi- ler. Bir köşede, yerden biraz yük- sekçe, iç içe iki ooda vardıki,az eri iyice döşenmişlerdi. Bunlardan irini gence, göstererek; — İşte yeriniz.. — dedi — O zaman Nazmi diline kadar ge- len şu ikinci suali sormamazlık e- demedi: — Bilmem dikkat ettiniz mi? Ağa.. ilk pazarlığı yirmi mecidiye» ye kesmişti, Hattâ herif dayak ye- meden de razı olmadı idi. — Evet... —., Halbuki iki avuç para attı. En azdan yetmiş seksen mecidiye verdi gibi geldi bana. Kaymakam şakrak bir kahkaha ile cevap verdi: — Kulak asma... ki Sayı saymağı | rürmüsün? demişti. | Bizim otomobil! İ Leylâ pek çabuk sevişmişlerdi. Hat Karakterce aşağı yuka- | | yerleştiler. Leylâ minnettarlığını izhar et- mek için bir kere daha ablasının İ boynuna sarıldı. Adnan bir kaç za» mandır ona da bir otomobil almak sevdasma düşmüştü. — Sen bunda bir mahzur gö- — Hayır ama, ne lüzum canım? ilimiz yetişmez mi? belki Leylâ oto- mobili kendisi sürmek ister. Onun da ayrı zevki var. On gün sonra Leylâ alınan &, ki şilik spor bir otomobil, garajda avasun otomokilinin yanına çe- kilmişti. Muallâ sevincinden ellerini çır- pan hemşiresine: — Aman Leylâ derdi, bilirim, otomobil kullanırsın ama, ne olur ne olmaz dikkatet, olmaz mı? Bir akşam Adnan karısına bir yüzük getirmişti. Yüzüğü karısma verdikten sonra: — Şunu da, dedi, Leylâ için al- dım, bilmem beğenecek misin? Adnan bir kutu açtı. Enfes bir inci gerdanlık çıkardı. Muallâ da inci gerdanlığın güzelliğine hayran kalmıştı: — Adnan, dedi, hakikaten sen iyi kalpli adamsın. Muallâ geçen gün kocasını bii kenara çekti: — Bana Safi Bey isminde bir tü- tün tüccarından bahsettiler. Gali- ba Leylâyı da bir yerde görmüş, be- ğZenmiş. Bu Safi bey zannederim bir gün bize de gelmişti. değil mi? Acaba Leylâya münasip değil mi- dir dersin? Bu kızım istikbalini şünmek, doğrusu bizim vazifemiz- dir. O da hayatını yeni baştan tan- zim etmelidir. Adnanın yüzü birdenbire geril- — Hayır, hayır, dedi, ben Safi Yi tanırım. Bir defa (hiç hoşuma gitmez. Sonra Leylâya göre yaşlı- dır. Daha sonra (o vaziyeti de pek sağlam değildir. Ben hemşiren İ- çin birisini işünüyorum, vakti gelince sana söylerim. Kim biliyor musun? Bizim Ankara şubemizin müdürü Sacit. — Tanırım, güzel adam.. iyi dü- şünmüşsün A: — Eminim ki Leylâ onunla mes- ut olur, Bir defa namuslu adamdır, gençtir, çalışkandır, zekidir. İster. sen onu da İstanbula alırız, bu - suretle hemşiren de senden uzak kalmamış olur; Muallâ kocasının boynuna atıldı. Altı ay sonra İstanbula gelen Sa- citle Leyfânın düğünü yapıldı. An- sybesinin eski Müdürü ile tâ Adnanın ısrarı ile başka bir ev tutmağa lüzum görülmedi. Evin üst katındaki hazırlanmış daireye Kimse, hiç İcimse, hattâ yeni ko- casının yanında saadetinden taşan Leylâ bile Adnanın bazan kendisi- ne ilişen gözlerindeki derin büz - mü sezmedi. Günler geçtikçe Adnanın sıhhati bozra'yordu. Sene sonunda yatağa düştü. Doktorlar bir türlü hastalığı nı anlayamıyorlardı. Zavallı adam- cağız beslenmiyen bir alev gibi ya- Faiz.. Eli sıkı bir ihtiyar tanırım. Deh şetli para babasıdır. Şuna, faizle para verdiğini söylerler. Geçen gün, yanında faiz oluyordu. İhtiyarın din damarları: nı depreştirmek ü için, sordular: — Faiz yemek Müslümanlıkta haram değil midir? Gözlüğünün üstünden baka * rah; —Elbette haram. Haram ol maz mı hiç? Haramdır #ahir. di ye söylendi. Bunun üzerine: — Peki ama, dediler, siz m oluyor da faiz yiyorsunuz? vam olduğunu bile Bile... Vaktile bir çok kadi hâtiplikle rinde bulunmuş olan ihtiyar, gül€ rek cevap verdi: — Ben, her kelimenin nerede” geldiğini araştırarak hükmü on? göre veririm. Faiz, arapça fe den gelir. Feyz de bereket “demek tir, Faiz, ismi fail olduğuna gör bereketli mânasınadır. “Bere gelince, buda o Mübarekle ayfi köktendir. Feyizli vemübarek © * lan bir şey, haram bile sayılsa, onu müsaadenizle güle oynayâ rim evlâtlar.. z Kulakmisafir! Bugünkü program ISTANBUL 12,30 plak neşriyatı, 18 otel Teb lıyandan nakil çay saati, (| telsiz ©” 19,20 Çocuk saati: hikâyeler, Esat mil. 19,50 Haberler. 20 Senat nata, Bethoven, plâk. 20,30 Havaye” kitar. Dirat ve arkadaşları, 21 Bay” Babisyan (şan) piyano ile, 21,20 59” haberler, borsalar, 21,30 Radyo tras, 22 Radyo caz ve tango örlesi”” ları , 23 Kh VARŞOVA, 1345 “dn. 20,50: Sözler; 21,1 Senfonik h Şiirler. 2348, Könferanı. Zir Sözler, 2409 Dee vee 832 Kh. Mom 0 V ge ink. Şarkı e memnikini. 214 Haberi aa ÜNEL maşriyan Zi “iprecde ve Grsitzsek,, adı piyes. 23: Haberler, #P" 21,20: Karo konseri. 24: Gece muniklel. S8 Kar BUDAPEŞTE, 500 18,30; Orkestra konseri. Simi bal eri, 18.50: Siemegrafi der, seri, 20: Tiyatro mumihâsi, 23,50: Budapeşte ee 105; Son haberler. TTK, Yarınki program ISTANBUL: 17,303 İnkılâp dersiz Universiteli, nakil, C.H.F, Genel yazganı İİ 18,30: Jimnastik Bayan Azide. 1! Lafavorita operası Ronicetti » pik 1 Haberler. 19,40: Spor Eşref Şefik, 20 e" konf: z Üniversite nam, Hifzı (Eski ve ir kadının vaziyeti.) 20,30: Bayan Tüzin - Demircaz. 21,151 Son haberi. 21,30: Radyo orkestrası. 22: Rady9 ve tango orkestraları lerinden çok ileri gittikleri için 9“ ölürler. Loylünın iki gün ağımı b oyak i açmadı. İçinden hans s€s ona, bu adamın kendisini der. den sevdiğini, fakat sevi, pek bilmez de... « Sonra kim bilir ne düşündü de i- vaş yavaş söndü. Bazan insanlar (© vazife- nr görecek olursan bir şey-tmayım deme.. Ben hiç bozmam onu... hem bozarsan kızar. Bülbüller, serçeler uğramıyor- lardı. Bütün kuşlar, başka taraf- lara göç etmiş olacaklardı her hal- de.. ki sabah, güneş doğarken ne bir bülbül sesi, (ne bir güvercin “huhu huhut!,,su, ne de bir serçe cr- yili işitiliyordu. ele eğ ve kısrak e ai aşlayı Bazan bir horoz ie sa- bah konserine başlamak istiyordu. İşitilir gibi olan çatlak bir sesten anlaşılıyordu bu... Fakat o anda bet baht, yanılarak bir hatada bulun. susuveriyor, hattâ kanat- ile çırpamıyordu. Evet.. Bu- rada Local ve aygırlar saltanat sürüyorlardı. Nazminin yattığı ahırda belki üç yüz hayvan vardı. Diğer iki a- hır ise ondan daha My Ve bü- bunlar be - çıkarı va iz Geçirdiği zincirleme sefaletten sonra yarı serbest olarak ve böyle Mezopatamyanın bir ahırı i iş inde bulunmak ona büyük bir sevinç ver a Adeta içi e sığamayan bir belli etmiyerek gi büsbütün kapadığını ökretmiği rinin iin sayim, N yaklarına köstek £ takılı aygi incirlerin şakırdalaraı yun cins kısraklar ve küheylânlar yırların ötesine berisine d: ken beyaz don ve gömlekli birak dam kaymakamlık dairesinde” nayak fırlamıştı. — Demek ki orada da var — diye düşündü. Va karan vebepal si İn inş Günal bip kapa dalıverince beyaz donlu bir e ka adamın da kaymakamın. ed da dolaştığını gördü: ri ad ce seslendi; — Efendi buyur! Omuzlarında bir o asker beri vardı. Nazmi bu ceketin düğTEyig rinde Britanya krallığını gö silâhendazlarına ait işaretle! rün kul — dedi — bu me? Bİ bor de len ayal b i ie İar gâyurun... — Haklısın! Diyarbekirdek | ka düğmeler gönderdiler a! a8 öiştirmeğe vakit bulamadık" burada kim görecek. ie yılda bir giyiyoruz. O, bir mangal yakmış ve cezvesini sürmüştü. Kas ren jandarmanın bıraktığı kül gözü ilişince titredi:

Bu sayıdan diğer sayfalar: