12 Kasım 1931 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15

12 Kasım 1931 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No, 1839—154 SERVETİFÜNUN 379 Aşk olmasa, manası nedir faslı baharın Aşk olmasa, bifaideder müru melihat Aşk olmasa, inmezdi yere çir'ii terine Sevmek... bü heves olmasa doğmazdı dehaet! Bir zaman sustular, Önündeki kâğıt yığınına avdet eden fakülte reisi birderi aklına gelmiş gibi yuvarlak iskemleşi üzerinde döndü.” — Siz o mide ameliyesini demek bugün yapı- yursünüz? — Öğleilen sonrü on dörtte, — Dün yemekte sertabip anlatıyordu hastamız yüksek yastığa alışık olduğu için iki gecedir rahatsız olmüş.. hemşirelerden bir yastık daha istemiş. Fakat temin edilemiyeceğini anlayınca Yusuf Beye söylemiş. «Pek tabii haklı görerek depodan mazbata ile yastık gikartip verdime diyordu... Bu gönçte ekseriyetimizin alıştığı muzur ve manasız tevekkülü görmeyince ho- şuma gitti, — Tahsili iyi. Açık fikirli, çalışkan bir çocuk. annesini hatırlıyamıyormuş. Babasını Balkan harbinde Bulgarlar şehit etmişler. Muhacir olarak “İzmire gelip yerleşmişler... Amcasının himayesinde «köllej»i bitirmiş. Bir müddet amcası namına Istanbulla ten ret yapmış. İşgalde İstiklâl harbine iştirak ederek İzmir'e döndükten sonra amcası çök yaşamamış ve kendisine bir mikdar ayazi birakmış... Şimdi mahsulü islâh etmişler, iş büyümüş, Amerika ile incir ve tütün müsmelesi yapıyorlarmış... — Evli mi? — Üç yaşında bir oğlu varmış, bir de yolenları.. — Efendim, müsaadenizle, Nurettin Bey! artık ye- evlileri tarafımdan da Itüfen,. — Hay hay, değilmi efendim! B Müderris operatör Ahmet Besim, yarım saat sonra mühim olduğu kadar nadir tesadüf edilen bir mide ameleyesi yapacaktı. ; Ameliye saati, fakülte methalindeki büyük siyah tahtaya usulen bir gün evvelinden yazılmıştı. Muh- telif laboratuvarlardan çıkan yiiksek sınıflar, asistan- lar, stajiyerler, muavin ve mnallimler; ismi her yerde bürmetle ve son bir ümit gibi söylenen müderrisin yapacağı ameliyeyi görmek için istical ediyorlardı. Esasen her zaman öyle olüyordu. Ahmet Basimin operasyon yaptığı günler vak'a hertüe olursa olsun «anfitenire muhakkak dolar, boş yer görülmezdi. Müderris, salondan kristal cidarlarla öyrilan 4me- liyathanede kollarından maada İer tarafını örten uzun, tertemiz bir gömlek giymiş, dirseklerine kadar açik kollarını yirini dakikadır “antiseptik» sabunla firçi- lıyordu. İki munvini hastayı hazırlamışlar, kloroform veriyorlardı. Anfiteatrin demir sirsları beyaz gömlekli talebe ve doktorlarla hemen dolmuş gibi idi, Geç kalanlar evvelü kapının önünde nefeslerini dinliyorlar, sonra adeta bir mnbet havasi esen bu İlim yuvasında en ulak bir gürültü etmekten sakınarak boş bir yere ili- şiyorlardı. Biriz sonra ameliye bağladı. Genç muavinler mükemmel bir «üarkoss elde etmişler ve 27-38 yaş larında zaifçe bir genç olan hasta derin bir uykuya dalmıştı. Şimdi herkes dikkat denilen hüsletin üdeesem birer tirisali idi. Bütün gözler operatörün sulmlet ve emniyetle hareket eden neşterini, hikim parmaklarında neşterin en ufak hareketlerini takip ediyorlardı. Bütün salonu dolduranlar sanki tek bir göz has linde idiler.. Dakikalar ilerledi... Operasyonun en ince ve en mübim maktalarına gelmişlerdi. Ameliyathane intizamı ve genişliği nis petinde sıcaktı. Muayinlerin alınlarında iri ter dam- laları toplanıyor, etrafında pervane gibi çevik hare ketlerle dönen hemşirelerden biri mütemadiyen gazlı bezlerle alınlarını kuruluyordu. Gazlı bezlere ihtiyaç göstermiyen, yalmız, ilmin saçlarını beyaz konfet lerile süslediği müderristi, Bunu doktorlar uzun me- sai senelerinin ona kazandırdığı bir hususiyet ola- rak kabul ediyorlardı. Müderrisin parmakları kâh ince kızıl birkan fıs- kıyesini anında bir pensle zaptedıyor, kâh bir damarı süratle bağlıyor. ve yine muti meşterini nazik na- bhiyelerin üzerinde sihuletle yürütüyordu, Birkaç dakika sonra, şimdi hiçbir şey hissetmi- yen hastayı günlerce yütakta o kıvrandıran mühlik sebep ortadan kalkmış bulunacak, yaşlı müderris hastasının elile sayısız şeref taçlarından birini daha giyecekti. Salonda çıt bile yoktu... Operatörün nadiren münvinlerinden birile bir iki kelime konüştuğü dudaklarının hareketinden belli idi. Ulvi bir sessizlik içinde arasıra yekdiğerine de- gen penslerin devamsız gıkırtısı sönüyordu... Bir kaş dakika henüz olmamıştı bile, Bu derin şüküneti yırtan bir hadise, Az evvel dikkat ve tak- dirlerle döl olarak müderrisin neşterinde birleşen nazarlarda elim bir endişe dolağlı, sür'atle kalplere, hislere hâkim olmağa başladı. Çünkü demindenberi aşağı katlardan yükselen gürültülere siyah duman- lar da karışmıştı. Operatör muhakkak ki gürültüleri duymuştu, Fa- kat yekdiğerini velyeden infilâklar olmasaydı bağını belki dahan Kaldırmıyacaktı. Nazarları bir san Ng içinde salondakilerin pencerelere bakan gözlerinden dışarıya kaydı. Şimdi siyah dumanlar burkula burkula yi arasıra geniş pencereleri yalıyor, salona hafif b akşam loğluğu veriyordu. Önddedeki kalabalık gittikçe büyüyor, büyüdükçe dalgalamyordu. Operatörün parlak siyah gözleri bir an bulutlan- dı. Fakat kat'i bir karar vermek azmile gözlerini bu korkunç manzaradan ayırmadı. Buktı, baktı... Hastasının göğsü elan urltihı nefeşlerle inip kalkıyordu. — Devamı 382 inci sayfada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: