27 Temmuz 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 16

27 Temmuz 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

158 Hayattan Bir SERVETİFÜNUN hikâye: APARTMAN ÖLÜSÜ Yazan: Türkân Tangör O nu sokak satıcıları benden evvel tanımışlardı. Maçkanın hâlli sâkinleri ve ayak esnafları ona «merdiven anıtıcıl» diye seslenirlerdi.. (Bu lâkabın manâsını uzun zaman an- layamamıştım. Bir gün yoğurtçu Osman Ürta Anadolulu şivesile izah etti; — Gülsüm karşımızdaki yedi katlı Devâsâ apartmanın besleme- sidir. Edremitli yağ tüccarları onu dokuz yaşında bir maşacının kol- larından satın almışlardır... İşte o yaştanberi; tam on senedir bu apartmanın yedi katlı daracık ve karanlık merdivenlerini her gün sabunla artır. Yoğurtçu içini çekti. Durdu, gözlerini çamurları kurumuş çıp- lak ayaklarına indirdi. Kaldırım- lardan kaşağ kokusile karışık 81- cak bir katran tebahhur ediyordu. Osman alnında incelenen terleri kolunun yeniyle sildi, sonra mırıl- danmaktan ziyade küfüre yakın bir tonla: «Bütün İstanbulun de- likanlıları da ona âşık bel..> dedi.. Sokaklarda gene katran kokulu bir öğle sıcağı vardı. Gölgeler sinmiş, küçülmüş, sıcakvan delik- lerine gizlenen Xöstebekler gibi ortadan yok olmuşlardı. Karasi- nek sürüleri havayı bombardıman etmekteydi. Tramvayların çanları sokakların kulakları dibinde; öğle uykusuna yatan adamın uyanma zamanını haber veren bir buçuk liralık şimendifer saati gibi zırlı- yordu... Ogün yoğurtçunun sesi duyul- madı. Karşıki upartımanın merdi- venleri bugün parlamıyordu.. Gün- ler birbirinin sırtından atlıyarak birdirbir oynamakta idiler... Ilık bir yaz akşamı idi.. İkisi ni beraber gördüm. Gülsümün üzerinde «Mahmudpaşa» dan alın- mış sarı bir fistan vardı... Osman, yakalıksız bir mintan, çarliston paçalı bir pantolon giymişti. Kı- zın yüzünde eğlameklı bir hâl vardı, Delikanlı alnına dökülen kıvırcık kâhküllerini sağ elinin orta parroağile karıştırarak sinirli sinirli yürüyordu. Üzerinde kiğne- meğe hazırlanan cins bir arab ay- gırının tavrı vardı. Kavga mi ediyorlardı, yoksa yeni günleri için kararlar üzerinde mi bulunu- yorlardıf. Anlaşılamaz... Yan sokaklardan birine sap- mak üzere idiler. Osman ellerini ceblerine soktu. Kıllı göğsünün kabarıp indiği fark ediliyordu. Birdenbire tokatlar bir kırbaç süratile birkaç defa şakladı. Ve sokâğın yamacına yıkılıveren ka- dıia bir kere bile bakmadan 88- vuldu... Günler birdirbir oynuyorlardı... Bir sabah erken erken Gülsümü Edremitlilerin apartmanı merdi- venlerinde eski işi ile meşgul gör- düm. Artık gülmüyor, kendisine takılarak şakalaşan ayak esnafla- rına başını kaldırıp bakmıyordu bile... Yalnız, Osmanın nidası apartman duvarlarına çarpa çarpa sokağa aktığı zaman Gülyümü bir telâş alır, kovalarını, süpürgelerini olduğu yerde bırakarak merdiven- lere tırmanırdı.. Yoğurtçu deli- kanlının eski yumuşak sesini aan- ki bir hırs kemire kemire bitirmiş ve onun yerine bir uluma ver- miğti... Osman penceremin önünden ge- giyordu. Seslendim.. Durdu... Küfe- lerine el attı, yoğurt tartmağa ha- zırlanıyordu.. No. 2940—553 — Osman, dedim niçin Gülsü- mü aramıyorsın artık?. Gözlerimi Kamaştırıcasına, bak- biz Gülsüm mü? o benim değil ki hanım!. — Senin değil mi1. Kimin e hal- el Kimin mi?. Altın köstekli herifin,. Edremitli yağcının... Kar- nını görmedinizmi Gülsümün 1. Na- sıl kabarmış ?.. O güne kadar apatımam sahi- bini tanımıyordum. Osman sağ 6©- lile evvelâ kasketinin önlügünü düzelterek kolunu havaya kaldırdı. Bir yumruk karşiki Oapartımanın yedinci katına kadar uzanmış gibi idi.. yedinci katın açık pencere- sinde kestane kabağı kafalı bir 8- dam ba yumruğa sırıtıyordu sanki... Osmanın kara gözleri, buğulan- mış bardak eriği halindeydi. Kendi kendine söyleniyordu. «Erkek ağlar mı hiç1,. ağlar ya... Sevgilisine kadar el uzatırlarsa...» Elinin tersile gözlerini sildi, yoğurt teknelerini gırtladı.. sok&- ğın kıvrımına sapmak üzere idi.. Gülsüm merdivenlerden, çıplak yaklarının topuklarına (basarak usul usul iniyordu. Yerde su kova- ları, fırçalar, süpürgeler ve yarı kullanılmış bir kalıb sabun vardı. Sabunun sağ ayağının altında kaldığını gördüm. seslenecek ol- dum. Gülsüm kovalara ve trabzan- ların demir parmaklıklarına çarpa- rak birsütun gibi dimdik yuvarlan- mıştı, Gürültüye, yolun nibayeti- nde kaybolmak üzere bulunan ©8- man bile yetişti... Kızın kafası sus- talı ile kesilmiş bir karpuz gibi kırmızı bir çizgi halindeydi... Göz- leri açık, yalnız Osmana bakıyor. Konuşamıyerdu. Delikanlı alnı ya- rılmış gebe sevgiliyi kucağına ala- rak, apartımanın yedinei katına kadar çıkardı... Gülsüm bir kaç saat sonra öldü.. Yalnız âpartıman sâkinlerini değil, bütün mahalleyi bir telâş almıştı; ölüyü apartımanın yedi katlı dar merdivenlerinden nasıl indiriceklerini düşünüyorlardı... Tabutçu sinsi sinsi güldü: ve -bunun güç bir mesele olmasına rağmen bir kolayını bulabilirim.. fakat para mukabilinde dedi- Kıranta yağ tüccarı susuyorduz

Bu sayıdan diğer sayfalar: