11 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

11 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TU Ç t 10 Sayfa -— TÇT —a SON Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Altın peşinde.. Üç Serseri.. Üç Milyoner Kaptan Hul eski hesapların tasfiyesini atiye — talik etmekle beraber — teşebbüsün daha ilk günlerinde kendisi için kuvvetli bir mevki temin etmişti. Makar ise iki genç çocuğun ba- şında Kondisini mükemmel bir ge- minin kakimi zannederken(Sıkrit)in işe ( Hul) uda teşrik etmesi Üze- rine bütün düşüncelerinin altüst olduğunu görmüştü. Makar — o insanlardandı ki, tasavvurları apaçık göründüğü za- man bilâkiş inadına kapkaranlık- bır, Makar öyle hissediyordu ki, Hagton — ile Tilman parmakları arasında balmumu gibi istediği şekli alacaklardı, zenci Ceki ise keyfine göre kullanabileceği bir aletten ibaretti. Fakat mücadele plânının ma- hiyetini şimdiden kat'iyetle tes- bit etmek mümkün değildir. Bu- nunla beraber bu plânın, defineyi Sıkrit, Hagton ve Tilman ile ali- cenabane bir şekilde taksime raz: olduğu içtimada, kafasında hazır- bulunduğu tahmin edilebilir. ve bu plânda defineyi taksim işinin hiç bir rol oynamadığına emin olunabilir. Bir tarafta yarım milyon altın lira, diğer tarafta binlerce mil uzakta kalan Sıkrit ve nihayet aldatılacak — veya — öldürülecek, sadece Hagton ve Tilman gibi iki genç.... Dâhi bir adam tarafından idare edilmek şartile muvaffa- kiyetin bütün amilleri bir nok- tada toplanmış gibiydi ve ilerde görülecektir ki, Makar bir dâhi olmasa bile çok kurnaz ve des- sas bir adamdı. Sıkrit düşünürken Makar gibi bir adamın yarım milyon altını kul- lanamıyacağını ve bu itibarla mu- hakkak ( Sidney) e avdet etmeğe mecbur kalacağını tehayyül et- mişti. Bununla beraber tahminin doğruluğundan emin değildi. Bu itibarladır ki kaptan Hul tesadüfen önüne çıkınca onu bir silâh olarak kullanmıya karar vermişti. Netice de şu oldu ki, Makar tam yelkenleri çekerek denize açılacağı sırada kendisinin ne mahiyette bir adam olduğunu bilen güçlü, kuvvetli izbandut gibi bir düşmanının başına nö- betçi olarak dikildiğini gördü. Bu nöbetçiyi vaktile iki de- fa dolandırmıştı, fakat hiç şüp- hesiz o adam artık dolandırıla- mıyacaktı, gözünü dört açmıştı. * İşte bu dakikada şahit oldu- ğumuz abval bütün bu hâ- dislerinin — bir — neticesi — idi. Makar bir sıçrayışta yerinden fır- hyarak ! kaptan Hulün karşısına dikildi ve: — Cehenneme kadar yolun var, diye bağırdı. Kim oluyor- sun da her şeye karışıyorsun, he- pimize emir vermiye kalkışıyorsun, rıkhtım faresi.. edebinle otur, yok- sa herşeyi yüzüstüne - bırakırım. Sesinin bütün kuvvetile bağı- rıyordu. Kaptan Hul yumruğunu / sallamak üzere bir adım geriledi, fakat Hagzton ile Tilman iki Kaptan Hul İle l Muharririt Stakpool —- Mak_ar Arasında Beklenmiyen Bir Zamanda Şiddetli Bir Kavga Çıktı masanın bir tarafına öbürünü de diğer tarafına oturmaya icbar ettiler. Tilman: — Budala gibi hareket et- meyiniz, diye bağırdı. Bu vazi- yette aramızda döğüşülür mi? Defineyi ele geçirmeden evvel ne yapacağımızı münakaşa etme- nin faydasız olduğunu düşünmü- yor mısınız? Soğuk kanlılığını yeniden ik- tisap etmiş olan kaptan: — Evet vekayia intizar edelim dedi. Bu domuz yavrusuna do- kunmıyacağım. Fakat — ağzıtdan tek bir kelime daha çıkarsa mw- hakkak boynunu koparırım. İşte söyliyeceğim bundan ibarettir. Ve sırtını dönerek güverteye çıktı, Tilman ile Hagton da onu takip ettiler. Ay yükselmişti ve gölün sathı iki sahilin ağıçlnnl arasında bir ayna gibi parlıyordu. Hagton kendi kendine bütün | dünyayı dolaştığını, fakat şimdiye | kadar bu kadar ıssız ve belki de bu kadar meş'um bir yere ayak basmamış olduğunu düşündü. Siyah — Gemi Ertesi sabah kahvaltıda kavga havası zail olmuştu. Makar şen görünüyordu. — Vakıâ — kaptan | Hul ona karşı müstehzi tavrını | tekrar takınmıştı, fakat 0, buna Bayram ehemmiyet vermiyordu, daha doğrusu vermeze benziyordu. Yemekten sonra gemide da- ğinik eşyayı topliyarak muhafaza altına almıya başladılar. Sonra sandal seferlerine lâzım olacak eşyayı bazırlamıya — koyuldular. Güverteye küfi derecede yiye- cek, elbise, yerlilere verilmek üzere — bıçak, — saat, — tütün, pipo gibi müteferrik eşya ile silâh cephâne ve bir de çadır yığdılar. Bu iş bittikten sonra Tilman : — Şimdi hazırız, hükmünü verdi. Hagton ile karşı karşıya geçerek pipolarını yaktılar. ( Arkası var ) HER NEVİ uşxiışıuâ_n_ SBLİ Pıza İsmail İSTANBUL Ankara cadd.o5 TELEFON , 25990 MECCANİ İZTİ/ANE Günlerinde Türkiyede YALNIZ BiR GAZETE ÇIKAR Bütün Memleket Sadece “Hilâliahmer,,i okur. “ Hilâliahmer ,,de çıkan ilân yüz binlerce halka hitap eder. Şimdiden yer tutmak için İstanbulda Ankara caddesinde İstanbul İlânat b Odasına müracaat ediniz. Tel. 20085 MENSUCAT SANTRAL v suc Tel, 21128 YEDİKULE YÜN boyar büker PAMUK » Boyar Büker Kasarla: Parlatır (Merserize eder) İSTANBUL Tel 21128 FLO Ş iplikle büker boyar Grizet Yapar İpek Pamuk BOYAR KASARLAR Mensucat ve Trikotaj Fabrikalarına lüzumu olan noksanları SANTRAL TAMAMLAR. Yün Bezleri ÜTÜLER GENİŞLETİR Himayeyi SANTRAL dan arayınız. | AA A NN Nioci ti ÂYE Bu Sütund-â*Hergün YILANLI YÜZÜK Tanıştılar, konuştular ve se- viştiler. Bütün —bir — ilkbaharı, uzun yaz günlerini yanyana ve başbaşa geçirdiler. Hergün bulu- şuyorlar, aşk yeminini, — sevda peymanlarını her sabah ve akşam tekrar ediyorlardı. Bütün Şişli bu yeni sevdaya inanmıştı. Her- kesin ağzından ayni cümle dökü- lüâyordu: — Seviyorlar, sevişiyorlar. Evet yalan değildi. Genç kız çıldırasıya seviyordu, Genç erkek ençliğinin başına yemin etmişti: lecek, bu sevdayı inkâr — etmi- yecekti. Birleşen bu iki kalp, yaşlı kadınları — mestediyor, sevdaya dudak büken genç kızları -bile kıskandırıyordu. Serin ve rüzgârlı bir yaz akşamı iki sevgili yine başbaşa ve yanyana yemin ettiler; — Evleneceğiz. — Hayatımızı mes'ut bir izdivacın gölgesi ak tında kavaşturacağız, Bu son yemin, iki sevdalı kalp için yeni bir hayat başlangıcı oldu. Genç kız yalmz kaldığı zaman istikbalinin hayallerini sı- ralıyordu : — Şefik iyi bir çocuk. Emi- nim ki mükemmel bir koca da olacak ve ben onu ölünciye ka- dar seveceğim, Genç erkek kendi kendine kaldığı zaman yeni hayatının ha- ritasını çiziyor ve söz veriyordu: — Nedret temiz, çok temiz bir kız. Onu bahtiyar etmek için ölümden bile korkmayacağım. * Kızğın güneşli uzun yaz gün- leri artık can çekişiyordu, Belli ki yaz son nefesini verecek, hır- çın, buysuz ve uğursuz kış - tek- | rar hortlıyacaktı. Nedret, sonbaharın ilk günü yataktan kalktığı zaman dışarısını dinledi ve ansızın ürktü. Ufuklar- dan serin bir sonbahar rüzgâr- nın fısıltısı geliyordu. Genç kız hemen yatağından fırladı, anne- sinin yanına koştu ve hıçkırır gibi mırıldandı: - — ÂAnne, bu gece bir rüya gördüm. Çok korkuyorum. — Hayırdır. inşallah kızım. Rüyadan ne çıkar. Haydi yüzünü yıka da kahvaltı edelim. Annenin müşfik sesi, genç kiz örpertisini hafifletti. Fakat içindeki korku üzüntüsü büsbütün kay- bolmamıştı. * İki gün sonra genç kız ve genç erkek yine buluştular: Genç kızın babası mühim bir vazife ile Anadoluya gidiyordu. Şark - vilâyetlerinde bir ay geze- cek ve bu seyahate genç kız da iştirak edecekti. - Babası öyle istiyordu. Genç erkek üzüldü, sarardı ve canı sıkıldı: — Nedret, dedi, dogru söyle. Bir ay sonra.,. j Genç kız atıldı : — — Mutlaka, diye bağırdı, bir ay sonra mutlaka burada, yine başbaşayız. Şefik, gözlerini ufka çevirdi, biraz düşündü, ağlıyan bir sesle | yalvardı : -— —Nedret dedi. beni unutma, d Seklir Muharriri * N, F, Ve parmağındaki pırlanta yılane — h yüzüğü çıkardı, sevgilisinin ince parmağına geçirdi: — İşte, dedi, sana nişan yüs züğüm, — Fakat beni unutma Nedret, * 3 Bir ay, bitmez, tükenmez uzun yıllar kadar uzun sürdü. Şefik hergün Haydarpaşaya ge- çiyor, istasyonda tren yolcularını araştırıyordu. Fakat giden sevgili gelmiyordu. Biray ve biray daha geçti. Yok, Nedret yoktu. Gek memişti ve gelmiyecekti. Son- — baharın kamçılıyan, yaprak dök rüzgârlı bir akşamında Şefik oda-« sında yapayalnız oturuyordu. Hatırk defterini açtı, geljmiyen sevgili- nin o defterin hemen her sayfa« sındaki yazılarını okuyor, okuduk- ça ağlıyordu. Hıçkırığı boğazını tıkadığı bir anda kapı açıldı ve anne içeri girdi: ğ — Al Şefik, dedi, sana bir mektup, Mektupta kısa bir cümleden ve bir imzadan başka bir şey yoktu: “Şefik, beni bekleme. Nedret,, Şefik, yaşlı gözlerini, başucun: da duran annesine dikti. Tıkanan — hançeresi, yalvarmasına bile ims kân birakmamıştı. Annesi, teibb" cümle ile bu sevda tarihinin son — sahifasını kapadı: — Ben bilirim, dedi, yılanlı yüzük ugursuzdur. Sayfiye Arıyanlar ! İstanbulun münasip bir sem- tinde yazlık bir ev istiyorsanız; Ev sahipleri! Siz de evinizi mevsimlik olarak kiraya verecekseniz SON POSTA ya hemen bir ilân veriniz. Müşteri bulaca- ğınızdan emin olabilirsiniz Dr. A. KUTIEL Cilt ve zührevi hastalıklar müter hassısı. Karaköy büyük mahalleblel yanında 34 J SON POSTA NÖ SAA A AY İ di

Bu sayıdan diğer sayfalar: