25 Temmuz 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Temmuz 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Afacan — Ciagöz, çt bakkal Yo- wana fena kızgınımı. Ge gün üç ekka patatesi eve gördarmedi de bana taşıttı. Senin arkadaşın Nurinin evinde telefon var değil mi? Temiz Şeker! Afacan büyük — babasına bir | şeker vermişti. Adamcağız şeke- ri ağzında erite erite yedikten sonra afacan yanına geldi. — Büyük baba... Dedi. Ver- diğim şekeri beğendin mi? — Beğendim, yavrum. Çok güzel bir şekerdi. Niçin sordun? Afacan : — Hiç... dedi. Demin o şeke- ri iki defa komşunun köpeğine verdim, her iki defasında da ağ- | zından çıkarıp attı da ... Acaba fena mi idi diye merak ettiml.. Hasan Bey — Afacan sana saat kaç diye soruyorum. Ne bekliyor- | sun? Söylesene... Afacan — Söyliyeceğim, baba... | Saat çalsın diye bekliyorum! B ae a AFACANIN DEVRİÂLEM SEYAHATİ Afacanın Tefrikası: 16 Mulâsa — Arkadaşı Cingözle bera- ber devriâlem seyahatine çikan Afacan —Amerikada kendini — Türkiyenin en meşhur çocuk sinema yıl- olarak tanılıyor — ve inandırarak bu sayede para — ve şöhret kasanıyor. Afacanı bir filim çevirmek — için — Holivuda davet ediyorlar. | Nihayet bizim filmin çevrile- ceği gün geldi. Mister Makmik filmin mevzuu hekkında bana birçok şeyler anlattı amma, hepsi bir-kulağımdan girip öbür kula- ğımdan çıktı. Bu işi taşçatlasa be- ceremeyeceğim! Benim zaten çok- tan aklım- kesmişti. Malüm a, yalancının mumu yassıya kadar yanar | Türkiyenin en meşhur çocuk sinema — yıldızı da bütün Amerikaya nam verdikten sonra * Ayol, ben sizi ahmak yerine koyup aldattım! Ben sinema yıl- '& ı | | şuna gitti. Afacan — Allo.. Bakkal Yuvan | sen wisin? Burası Bican Beyin apar- tımanı. . Çabuk bize altı tane fran- câla, beş okka bur, irilerinden üç tane kavun, otur tane yumurta... AFACA Arkamdan çıkmaz mayde. | Ördek miszin mübarek! | Banyo üstüne banşöm. Ördek misin mübarek! Tenbih! Afacan misafiri karşılamış, misafir odasına almıştı. Annesi | hazırlanıp gelinciye kadar evde | misafirle beraber oturacaktı. Ço- cuğun nazik tavrı misafirin ho- — Gel bakayım — yavrum... Kucağımda otur da seni biraz seveyim... Afacan kanapenin köşesinde oturduğu yerden kımıldamadı. — Gelemem ef'eııılinı... Neden ? — Annem tenbih etti. Annen ne diye tenbih etti? “Ben gelip oturuncaya ka- dar sakin kanepenin köşesindeki yırtığın üstünden bir yere kımı- dama da misafir yırtığı görmesini,, | Diye tenbil- cttil Büyük Kazâl.. Nasreddin Hocanın — entarisi merdivenden aşağı düşmüş. Hoca karısına : — Yahu.. demiş. Büyük kazâ geçirdim. Entarim merdivenden aşağı düştü. Ya içinde ben olsaydım |.. — dızı falan değilim... , demek te işime gelmiyordu. Onun için bir kurnazlık düşünüp işi gürültüye getirmekten başka çarc yoktu.. Cingözle konuşup lâzım gelen tertibalı tan sonra güya fi- lim çevirmek için stüdyoya gittik. Çevireceğimiz sesli bir filim- di. Yine projektörler — yandı. Mister Makmik — megafonu elinde, yüksek kürsüsüne çıktı. | Ses seda kesildi. Rejisörün bir işareti Üzerine oyun başladı. Bu sırada Cingöz arayıcı fişeği gibi ortada dolaşıyordu. | Bu dolaşması derhal tesirini gös- terdi. Aktörlerden biri Üüştüste iki defa aksırdı. Mister Makmik derhal oyunu durdürdü. Bu va- kitsiz aksırığile filmi bozan aktö- rü azarlamak istedi. Fakat bütün aksırmıya başlamışlardı. mer Mıkınllî te aksırıyordu, | kadaşlarınızla Bakkal — Au adım «tendim, an- Tadım... Siz hiç merak etmeyin... Ç rağı Bahkpazarına yolladım. İstedik- lerinizi şimdi kendim apartımana | getirir m.. Bican B. — Sen rüyamı görüyor: | sun usta Yuvan? Sana kim telefon | | etti?.: Hem birim övde düğün - yok, davet yok... 'Bu kadar şeyi ne ya- payım?.. Afacanla Cingöz — Bakkal Yu vana, voyvolu A A LAŞ — — Canım ister; batarım! Yüzenlere çatarım.« Herkese su atarım! Ördek misin mübarek! Afacanın Oyunlarından... Beş altı çocuk bir araya top- landığınız. zaman Şşu — eğlenceli oyunu oynıyabilirsiniz: ç Çocuklardan birini kendinize eş tutarsınız. Eşinizin adı Ahmet olduğunu farzedelim. Diğer arka- daşınıza dersiniz ki: — Çocuklar, Ahmedi dışarı çıkaralım.. Bu odada bulunan eşyadan birini seçtikten sonra Ahmedi odaya çağıralım. Baka- | hm ne seçtiğimizi anlıyacak mı? Ahmet dışarı çıkar. Siz ar- beraber — meselâ maşayı seçersiniz.. Ahmet odaya girince siz sorarsınız : — Seçtiğimiz tay maşa mı? — Hayır.. — İskemle mi? — Hayır.. Odanın — içindeki birçoğunu sayarsınız. Ve niha- yet: * Maşa mı? , Dersiniz. ve Ahmet hiç tereddüt etmeden “ Evet! ,, der. Öteki arkadaşları- nız zihinlerinde - tuttukları bir şey Ahmedin — anlayışına hayret ederler... Halbuki mesele gayet sadedir. ben de aksırıyordum. Stüdyoda kim varsa hepsi aksırıyordu. — Hapşul.. Hapşu;.. Hapşul. Bütün stüdyo aksırık sesi ile çın çın ötüyordu. Herkes neye uğradığını anlamamıştı. Cingöz vazifesini hakkile yap- mış, kimseye sezdirmeden bütün şeylerden stüdyoya aksırık tozu serpmişti. | Oyun yarıda kalınca bir derin | nefes aldım. Stüdyoya aksırık tozu serpil- diği anlaşılmıştı. Hiddetten küp- lere binen Rejisör Makmik ortalığı kırıp geçiriyor, bir taraftan da dur- madan aksırıyordu. Şeytan çocük tozu da - öyle serpmiş ki... Mister Makmik stüdyonun bü- tün pencerelerini, kapılarını açtır- dı. Vantilâtörler alabildiğine işle- miye başladı. Aksırmaktan kimsede mecal kalmamıştı. Nihayet stüdyonun havası te- mizlendi, aksırıklar seyrekleşti ve bir müddet sonra büsbütün ke- gildi. O zaman Mister. Makmik ya- nıma geldi. ğ ya SAĞAF VU N e aa DA Karadaki Afacan Denizde daha yaman! Yüzerim hiç durmadan, Ördek misin mübarek! Afacan Babasına Benzetmiş! İ Afacan babasile konuşuyor: — Baba, bugün mektepte bir çocuk bana ne dedi biliyor musun? — Ne dedi? — “Sen tıpkı babana benzi- yorsun!,, Dedi. — Peki sen de dedin? — Benden büyük çocuk ol- masaydı, ben ona diyeceğimi korktum!.. Siz Ahmetle evvelâ konuşur- sunuz ve kendisine dersiniz ki: | “Sana birçok şeyler soracağım. Sen hepsine: “ Hayır ,, cevabı- nı verirsin. Yalnız meselâ “saati- mi? , — Dedikten sonra nenin ismini söylersem anla ki tuttu- ğumuz şey odur! Bu süretle Ah- met bütün suallerinize — hayır cevabını verir. Yalnız: “Saatimi,, Dedikten sonra ona da — hayır der ve ondan sonra - soracağınız şey ne ise onu seçtiğinizi —an- lar ve “evet,, der. — Mister Afacan! dedi. Si- | nema tarihinde misli görülmemiş | bir muziplik işimize mâni oldu. | Bu kadar senedir bu işin içinde- | yim, başıma böyle hal gelmedi... | Sesli filim çevrileceği zaman stü- dyoya aksırık tozu serpilsin ?.. Bu hangi şeytanın aklına gele- bilir ?.. Böyle bir küstahlığa kim dür'et edebilir.. Herhalde size karşı çok mahcubuz... Size ziye veriyorum. Ben dargin bir tavırla cevap verdim: — Ben meseleyi anladım. Bu bana karşı; şöhretime karşı ya- pılmiş bir. suikasttır. Bugün bura- da filim çevireceğimi haber alan Amerikalı rakiplerim para kuv- vetile bu oyunu oynadılar. Mak- satları beni çalışmaktan men'et- mek... Görüyorsunuz ki istedik- lerini de yaptılar. Artık bu vak'a üzerine burada filim çevirecek değilim. — Beni — New-York'tan kaldırıp buraya kadar getirdiniz. Sonra burada da bana karşı böyle bir muziplik yapılmasına mâni olamadınız. Bu işten şirke- tiniz mes'uldür, zarar ve ziyanımı bilirdim amma dayak yerim diye | lar- | Ağzındaki Ne İmiş ? Muallim sınıfa girince Afacan çağırdı. — Ne o yine Afacan, yinı avurdunu şişirmişsin... Çıkar bar | kayım o ağzındakini. Afacan yüzünü tutarak cevap | verdi; — Ah efendim, onu çıkarmas okadar koloy olsa çürük dişi ağ zımda tutar mıyim hiç |.. Cingöz — Yüzme bilmediğim için babam denize girmeme izin vermiyor, Afacan — Ne ziyanı var... Send Öğrendikten sonra denlzi tazmin ediniz.. Mister Makmik gözlüğünü dik| zelterek cevap verdi: ; — Hakkınız var, Mister Afı can! İstediğiniz parayı elbettel vereceğiz... Hakikaten de verdi'er. Eh tık kendimi milyoner olmuş adde debilirim. Aman yarabbi, bu mü barek memlekette para kazanmaki ne kolay şeymiş... Bu işi bir izzeti nefis meseie- si yaparak oyunu — Yarıda bıra- kışım ve bir daha oynamak istemi yişim Holivutta epeyce dediko duya meydan verdi, fakat aynil zamanda benim için de mükem- mel bir reklâm oldu. Yine şere- fime ziyafetler verildi. New- Yorka hareket edeceğim gün bütün Holivut artistleri istas- yona koşuşlular, Bana buketler, hediyeler.. Bu karğaşalık içinde Mister - Jefsoni hâlâ Lana tarziye vermiye çalışım yordu. Nihayet “ Hip, bip, hurra.,, sadaları içinde trenimiz hareket| etti. Selâmet!l.. ( Bitmedi ) M 5e

Bu sayıdan diğer sayfalar: