14 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

14 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ea i Teşrintevvel TİMURLENK —-ll4— Muhacril : X4 »t Beyazıt Aleyhine Yapı- lacak Ka_t’î lllamle Büyük adamın bu işleri, şüp- © yok ki, çirkindir, kendinden klenilmiyen küçüklüklerdir. Lâ- kin tenkit ve tayip ederken endisini bırçınlaştıran, titizlendi- Ten sebepleri de düşünmek icap €tmez mi?.. Bugün, herhangi bir rengilinin yaralarından irin aka aka — bizi öpmesine — tahammül *der miyiz ki Timur tüzamlı bir tahsın - belki de hastalığını bu- laştırmak fikrile - kendisini öp- Nesine göz yumsun!.. Makedonya Kırah Pirüs'ün bir kiremit taşile Öl_dür(.ıdngnun bilmek lâzımgelen imur, ayni şeyin başına atılma- tına karşı — kayitsiz kalabilir miydi?.. Demek isteriz ki o, Sı- Vüsta ağır işler yapımıştır. Fakat Yaptığını mazur gösterecek se- *ple-den mahrum kalmamıştır. < Roman çerçevesine fazla ta- Tih sokmamak için Timurun mü- feakıp muharebelerini tafsilâtile Mkâye etmiyeceğiz. Yalnız onun | lalep ve Şam seferleri, çok en- teresan hâdislerle dolu olduğu için Okuyucularımızı oraya giderken kendisini takip elmiye davet tdaceğiz: Aksak Cihangir, Sıvası ter- k_“"'edı-n evvel — rüzaamesini Eîlıdc.. geçirdi, hâdiserin günü Bönüne kaydolunduğunu gördü, torra, Tevekkül Hanima, bilim Mez kaç yüzüncü olarak, uzun T mektup yazdı, htcranlarını Bolattı, iştiyaklarını anlattı, ta- ammülsüzlüklerini — anlatb, ve Sonu - her mektupta yaptığı gibi ü cümle ile bitirdi: | Sen iyi *l ki ben de iyi olayım. Yoksa :"" karışacak, dünya karışacak, Prağın altı Üstüne yelecek. €m evlâdının gülmesi, benden 'm"yh görmesi, gül yüzünün Külünşemesine bağlı! - Sen gü- Mezsen herkes ağlıyacaktır. | Ordunun gedeceği yolu ka- "_"'lhrmık için kumandanlarile "' kinkaş | müşavere demektir ) n"’—irlurl:-:ıı “ Yârı canım, cana- kı_'?" diye hitap ettiği Tevek- du'd“n bir mektup — geldi. İlk 'ş olmak üzere kız, kendi ka- Şnile birkaç satır yazmiştı, " nseslerden Çulpan — Ağanın uüzoliu.ına kadar gelip hatırını Srduğunu, bu nezaketin kendi- riç., Minnettar - biraktığım - bidi- Yordu, ayni yamanda Çulpan Y“ğlau';':,:: mektubunu da Timura Prenses, Timurun hemşire- idi ve aile içinde en sevdiği P 'Üfldandı. Onun Mogolistana İ Mesi, Tevekkülle - hasta gün Gütde - yoldaş olması Aksak “d.'"g"i soun derece mütehassis * gözlerini yaşarttı: .ın;ıî;ırhudır ol_ Ç_ulpıı. diye k'un dıı._' yüreğimi — büsbütün Ve sonra onun mektubunu :f'r okudu. O, hemşirezadesinin yide bir kâğıt gönderdiğini çok O Sdiyordu. Halbaki kadın ıde::“_'k şeyler yazmıştı, adeta “lüıeîı..h" banıp kullanmıştı. eei o kadar yakıcı idi, itekim Timur da daha ilk satır- itibaren mütcessir olmuştu, Unun sızladığını duymuştu. Mektupta ne vardı? Bunu kaplmak için bir siyast hâdisenin #ur olunmasi lâzımgelir. Çuk | tadesi | ile, pan Hatımun kocası, Timurun en meşhur kumandanlarındandı, “Ot- lamış Koçiti, adımı taşıyordu. Bu adam, bir muharebede Karako- yunlular Emiri Kara Yusufun eline düşmüştü va hediye olarak Misir — Sultanina — gönderilmişti. Fereç ismini taşıyan bu sultan, Timurün — cihangirlik yolundaki hamlelerini hoş görmüyordu, ya- hut o hamlelerden bir gün Mısır topraklarının da müteessir olaca- ğını seziyordu, Bu sebeple gön- derilen hediyeden memnun oldu. “Otlamış. Koçiti , yi, Timurun damadını zincire vurdu, zindana att. Aksak Cihangir, ne rica ne tehdit ile damadını kurtaramamıştı, Beyazıtla arası açık olduğu — için de Mısır- hlar aleyhine sefer açamamıştı, diplomatça bir kayıtsızlık gösterip susuyordu. sulpan Hatun İşte bu mact- rayı düşündürücü, utandırıcı ve ağlatıcı bir lisan ile hatırlatarak kudretli dayısına şu- sitemleri haykırıyordu : — Şehirler yıkmak neye ya- | rar? Yeğeninin kırık gönlünü yap. Tahtlar devirmekten ne | çıkar ? Benim temeli çöken yu- vamı sağa çıkar! Yengem Tevek- küle şifa veremedin, benim göz yaşlarımı dindiremedin. Biz iki hasta, göz göze verip talihsizliği- mizi biribirimize hikâye ediyörut. Sen, ey ulu hâkan, bu yanık hi- kâyeleri duymuyorsun. Kös vur- durup, nakkare çaldırıp yadellerde safa sürüyorsun, kendine hergün yeni bir ün örüyorsun. Biraz da bizi düşün. Zindanlarda yatan Otamış — değil, senin — haysi- yetindir ! Timur, yeğeninin bu acı söz- lerini bir daha ve bir daha okudu : — Doğru, dedi. Misir sultanı benim şerefimi zincire vurmuştur. O zinciri, Beyazıdın kafasından evvel kırmak farzdır. Biz hata ettik, işi geri biraktık. Ve ayni zamanda Tevekkülle Çulpanın binlerce fersah uzakta başbaşa verişlerini tahayyül etti. Onlardan biri kendinin yüreği, diğeri de ciğeri demekti. Onlar ağlıyorlarsa, onlar ıslırap çekiyor- larsa kendi yüreği ve ciğeri de ağlamalı, sızlamalı değil miydi ? CArkası var ) Gemeszı SON POSTA BNT LAT NSE A Yevmi, biyasi, Havadis ve Halk gazetesi » Tİütanbul: Eeki Zaptiye İdarei Göziçeşme sokuğı 20-1 Telefont İstanbul - 20203 Posta kutasu İstanbul — 7e! Telgrafı İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Gene 2700Kr— 750 » GAy 1400 ,, Hanlardan — mes'uliyet alınmaz cevap için mektuplara (6) kuruşluk pul İâvssl lüzımdır. Aâres değiştirilmesi (20) kuruştur. Gazetemlade çıkan resim ve yanlarıa bütün hakları mahfuz ve gazetemlze alttir. SON POSTA Öz Ve Temiz Türk Diline Doğru Sayfa 9 Lâfla Peynir Gemisi Yürümez, Eser Göstermek, Misal Getirmek Lâzım İki Eserin Mukayesesinden Çıkan Bir Hüküm! Yazan; Kanter Ağası Zade Salâhattin — Torahim Neemi Efeme — Sakin bir akşamın telik erguvanını Yırtarken ihtiraz Hle destl siyahı şep Duşunda bir günün yükü bir zilli pürteap Ufuklara — eevketmede paylgılranını Yukarıya iki tasvir astık, iki: de akşamın resmidir. Birini zamanın büyük şairle- rinden, ününü göklere uçurduk- | ları bir zat yapmış. Öbürünü kim bilir kim, hangi adı sanı be- | lirsiz halk Aşığı... İlkini yazan, meşurdur. Hatta bir de yıldönümü vardır. Rab- | mete kavuştuğu günün her sene başında, nice zatler, yanlarında öbek öbek delikanlılar olduğu halde, onun destanlarını okuyup ıııü:._iııi ederler. Ötekini yapan malâm değik- dir. Meçhul asker gibi.. Amma bir çeşit meçhul asker ki ne adını anan, ne ruhuna fatiha okuyan vardır. Şimdi bu iki tasviri seyredin. Hangisi güzel, hangisi doğru? Nasıl bakacağınızı biliyor mu- sunuz amına? Ben salık vereyim de o yöntem bakın. a Birincisini temaşa için yaz- haneye girmeli. Kaykılın şu kol- tuğun Üste, şu kitapların karşı- | | bademe, dudaklarıni kiraza, gere sına... Tamam... Şimdi okuyun, anlayın da sonra tarif edin. Evvelâ, anlamak için arapça, acemce — bilmeli! Yalmız bilmek yeter mi? İçinde öyle kelimeler var ki manalarım değme — vaız hocaları kamussuz çıkaramz!, A- n şu “Ahterii Kebir,i, arayın şu “tetkik,, kelimesinin yerini... ne demekmiş? Duvak, yüz pecesi ha? Bunu da öğrendik!. Gelelim şimdi ötekilere: Desti siyahı şep, zılli pürtaap payi giran... Bun- larda ne demekmiş? Gecenin ka- ra eli, çok yorgun gölge yahut karanlık, ağır ayak ya da adım.. Ötekilerin aranmasını size ba- gışlıyorum, hani, karnınızdan bi- lirsiniz diyerkten... Şimdi gele- lim manaya: Yazıhane içinden akşamın nasıl olduğunu görece- ğiz, sinamada Hazreli Âdemin Cennetten çıkışını syretmek gibil. Başlıyalım mı: “Durgun bir akşamın ebrulu duvağını gecenin kara eli çeki- no çekine yırtarken sırtında bir günün — yükile — yorgun — argın koyu bir gölge (yahut karanlık) ağır ayağını gidenlere sürüklü- y“hi_uı töürkçe karşılığı bu olsa gerek. Fakat mana doğru "i bir'akşam, onun ebrulu Wm fena değil. Açık, rüzgüârsız lerde akşam olurken ( afukta ) n görünüşün ufa- çıktan bir tablosu.. Fakat birden- bire gelen gecenin kara eli burada yabancı, hele yorgun bir gölge- nin omuzunda günü taşıması, bütün bütün yaban adamı! Ya düz İle geceyi biribirine bu B 2 Uzatmıyayım, akşam — böyle olmaz. Tabiatte bu yoktur. Kaç gün yaşadınızsa o kadar gün akşam olduğunu gördünüz. Lâkin rahmetli Tevfik Fikret tarafından resmi çıkarılan şöyle bir akşamı Ömrünüzde gördünüz mü? Hani bazı âşıklar; yarlarının yanaklarını — şeftaliye, — gözlerini Bir halk ve saz şairi danlarını matda kaymağına ben- zetmişler diye mezakaya alırsınız? Tanrının güzelim akşamını, böyle palyaçolardan — beter — kılıklara | koyanlara neden ses çıkarmaz- sınız? Gelin ettiği akşama Sudanlı bir güveyi münasip görmüş. Arap damadın kara eline ak geli- nin pembe duvağını yırttırmak hoşuna gitmiş. Geceyi de — ha- mal etmiş, günü sırtina yüklet- miş ilh... Nerenin zevki, hangi balonun kotiyyonu bu ? Gelin, şimdi de halk şairinin akşamını seyredelim : Şu tepenin üstündeki şü ağa- cın dibino oturan. Akşam yakla- şiyor. Dikkat : Akşam erer. Sular kararır. Gün gökleri aşar, yurduna varır. Bulutlar küçelir, dağları sarar." Akşam erdi yine sular karardı Gün aştı gökleri yurduna vardı Küceldi bulullar dağları sardı Çöktü bir durgunluk 1ssız avaya Bunu daha başka türlü de okuyabilirsiniz. İsterseniz yukarı- daki aslı gibi şiir olarak, isterse- niz nesir yaparak: Yine akşam erdi, sular ka- rardı, gün gökler aştı, yurduna vardı. Bulutlar küçeldi, dağları sardı. Çöktü bir durgunluk ıssız ovaya, : İşte akşam böyle otur. Tanrı- nın akşamları bep bu çeşit erer. Türesinde değişik yoktur. * O kim olduğu belirsiz. halk şairi, tablatin akşam faslını bü- tün rengi, dilberliği, nağmesi, inceliği, basreti ilah... ile öyle tasvir etmiş ki Allah ta olsa bu kadar yapar. Öteki, büyük kitap şairi ise akşamı öyle acayip bir kıyafete sokmuş ki ne okuyan anlar, ne de anlıyan bir his duyar. Dil yönüne gelince: Halk şa- irinin şu dört satırlık deyişi ka- dar türkçe bir eser meydana koyabilmiş ne içlerinde ne içimiz- de kimse var mıdır? Allahın akşamını karmakarış etmesini o kitap şairinin hevesine bağışlıyabiliriz. Lâkin Türkün dili- ne ettiği açık kasti bağışlıya- mayız. Buna kanunda taammüt derler, cezası idamdır! Halis türk- çe duvağı, türkçeleşmiş peçeyi, halkın da — anladığı nikabı, hiçbirini beğenmiyor da, arap- ların — bile — lügatsiz — bileme- dikleri —( Titik) — gibi — söyle- mesi de çirkin, peltek, ahenksiz, büsbütün yabancı bir kelimeyi onlara üstün tutuyor!Tiktiki ergu- vanını yerine gülpembe duvağını yahut erguvan nikabını; duşunda yerine sırtında ilah... Deseydi sanki kıyamet mi kopardı? Lâfhan kısasıt Her iki resim yanyana durüyor. Baksınlar bak- sınlar da hükmü ona göre versin- ler. Lâkin çizmeden yukarı çık- mamak... ricasile! Issız ovaya durgunluk çöker, erşeecArEKER AAA AAAT sA AAA LALEAAASARALASARASA ĞAA *i RADYO * : ooio—owowşşşw Ha sakdk Ai MA 60 dAA KA AA AAASSS AA AAA SAA * 14 Teşrinievvel GCuma İstanbül — (1200 metrel) 18 Vodia Rıza ve Bölkis Hanımların iştirâklerile alaturka Baz, 19,5 orkesira, 21 İnci, Eliza ve Cennet Hanımlar tarafından konser. . Bükreş — (Ö94 metre) 20 Radyo Partilfünunu, 90,40 gramofon, Si ko- medi, 24,465 muhtelif eserlerdea — bir konser. Belgrat — ( 430 motce ) 20 Fran- gızca dere, Si millt şarkilar, 21,90 kuvartet, 22,45 radyo orkestrası. Roma — ( 4di metra ) 21 gramofon, 21,40, Polis müdüriyetinin orkesrası. Prağ — (488 metre) 20,15 konsar. Viyana — (B17 metre ) S1,16 Amc- rika'dan nakil, 22,30 akşam hatborleri ve akşam konseri, ee Peşte — (650 motre) 20 Marika is- miade bir oproet. Varşova — (14(1 motce) 90 m 20,45 radyo gazetösl 21 mu: gababo, 21,15 seufoni, £4 dan Berlin —( 1638 metre ) 20 dok tavsiyöleri, 21 konsör $3,80 Va ton'dan nakil. 15 Teşrinievvel Cumartesi İstanbul — (1200 metra) 18 Bükreş —(394 metre) 20 radyo gu- zeteti, 20,40 gramofon, S1 kemat kon seri, 21,90 iki kişilik komedi, 21,130 orkestra, Belgrat — (430 moetce) 20,80 — Mlit şarkılar, 21,90 askeri baado, 23 nün haüberleri, solo orkestra. Rome —( 41L mets) 21,45 İlkba- bar havası isminde bir oporet. Prağ — ( 488 metr, 0 kol £0,15 konser, adan nakil, Viyana — gib 19 gen n hörşey İyl: Ü ki bir kome: ( ÖS0 metra ) (İMEL matro ) 50,48 21 halif konser, 28,0ö Varşova râdyo gaze Şöpen kön sıizca dera, 28,30 günün bavaları. haberlerinden sonra dane

Bu sayıdan diğer sayfalar: