18 Aralık 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

18 Aralık 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA İTTİHAT ve TERAKKİ Her hakkı mahfuzdur. — Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. Mahmut Paşanın Parası Bitti. Otel Parasını Veremez Oldu Böyle — yaldızlı — etiketlere, burada gülerler ve metelik bile vermezler paşam; beyhude yere evham ve hayalâta kapılmayın, hazır İstanbul kapısı bütün bütün kapanmadan avdet edin de, köş- künüzde rahatınıza bakın... — Fakat, biz... — E, öyle ise siz bilirsiniz.. istediğiniz yibi hareket ediniz... Münir B., bu kestirme cevap- tan sonra, damat Malhımut paşaya selâm bile vermiye İüzum gör- meden çıkıp gitti. Sefarethaneye geldi. İstanbula şu telgrafı verdi: (Bu adam (amali vasia) ya | kapılmış. | tabi olmuş. Hayalâta Kendisini dev aynasında görüyor. İkna kabil değil. Reyime kalırsa, bu adam burada zatı şahaneye biçbir Fenalık ikama kadir olamı- yacaktır. Şayet böyle bir şeye tasaddi ederse, önünü alırım. Bununla pazarlığa girişmek, ikna yolunu tutmak, zatı — şabhanenin mevki ve şerefi ila mütenasip değildir. Hatta, bana tekrar ha- vale olunursa, — pazarlığa giriş- mem, Çünkü haysiyetimi — ihlâl etmek istemem, Binaenaley, bu adamı halile terkedelim. Birkaç ay sonra parası bitecektir. Eğer İstanbuldan para gönderilmesini nedebilirseniz, burada — parâ ve nihayet avdete kcııdıen talip olurlar.| x Münir Bey tahminlerinde hata etmemişti. pek az bir zaman sonra damat Mabmut paşanın parası bitti. Otel Ücretini vere- miyecek bir hale geldi. Vakıa M. pol isminde bir Fransız, ken- disini arasıra ziyarete geliyor, bugün yarin Meymon'un parise geleceğini söylüyorsa da — para vermek — cihetine hiç yanaşmıs yordu. Zavallı Mahmut paşa, bu wtrap içinde, böylece kıvrana» dursun, — Sofyadaki hükümeti veniye komiserliğine bir adam müracaat etti. Kendisinin (Ber- nard Meymen) olduğunu söyledi. (Komiser, Ferruh Bey) den bu- s«usi bir mülâkat istedi ve: — Eğer, (zatı şahane ) arzu buyururlarsa, — damat — Mahmut paşayı kendilerine teslim ederim. Fakat şu şartla ki: Onun talep ettiği şimendifer imtiyazı, bana ihsan buyurulsun: Dedi. Hatta, gitti : — (Zatı şahane) nin bu lğtfu — diriğ — etmiyeceklerinden eminim... Benim gibi sarayın bir- çok esrarına vakıf olan bir ada- mın ağzını altın bir. kilitle ka- pamak ve ilelebet kendilerine ( bende ) yapmak isterler. Sözlerile küçük bir tehdit te ilâve etti. Komiser, bu teklifi derhal Mabeyne yazdı. Fakat cevap alamadı. Çünkü, babası (Malta)llı bir İngiliz, anası da Bağdatlı Musevi bir kadın olan (Mey- mon ) un, âdi bir şantajcı oldu- ğgünu bilen Abdülhamit, bu tek- NE ve tehdide, sadece gülme. e iktifa etmişti. biraz daha ileri (Meymon ), tam Üç ay bek- ledi. İsanbuldan cevap gelme- yince kalktı, Parise gitti ve derbal damat Mabmut Paşayı ziyaret etti. İki ortağın karşılaşması, çok hazin oldu... Apaşikâr görünü- yordu ki, Abdülhamide karşı oynamak istedikleri oyun parti- sini, artık kaybediyorlard. Da- mat Mahmut Paşa, paraszlık yözünden ( Grand otel ) in muh- teşem dairelerini terketmiş, orta halli ve ucuz bir otele nakletmişti. Meymon ise, elindeki kâmilen — tüketmişti. karşısında yapılacak yalmz iş kalıyarda. O da, mektuplar yazarak Abdülhamidi tebdit et mek.. Şayet bundan muvaffakiyet hasl olmazsa, ©o zaman ( Jön Türklere ) iltihak eylemek... x Meymon, Abdülhamide hita- ben gönderilen mektupların mev- zularını hazırlıyor, Damat Mah- mut Paşa da bunları yazıyordu... Gittikçe tehdit kokusu artan bu mektuplar, — Abdülhamitte bir 'telâş uyandırmştı. paraları Bu vaziyet bir yeni Sefir Münir Beye yine telgraf- lar geliyor, bu mektupların mün« derecatı hakkında izabat talebe- diliyordu. Münir Bey, künkârın bu lüzumsuz telâşıma Fena balde kızıyor, ( Bu adamın parası bitımiştir. sında Müsamere Elhamra sineması meşhur yıl— dız Greta Garbo'nun en eseri olan Mata Hari filmini ya- rından — itibaren — çösterecektir. Bu münasebetle sinema müdiri- yeti dün bir Gala — müsameresi tertip —ederek bu büyük filmi matbuat — mensuplarına irae et- miştir. Film, — wevzu it le umum! harp senelerindeki casus- luk hâdiselerinin en mübim bir faslınını - canlandırmaktadır. min yapılışı da, kadar heyecan ereridir. peranauı B HERüR z | İstanbul Belrdiyesi Üç Saat Öpöreti 3pa>de 27 table Yazan: Ekrem Roşit Besteliyon : Comal Reşit Umuma Bu akşam ope- retin son yeace- sidir. L L akşam saat 21,30 da Elhamra Sinema- | Fi | mevzau gibi , güzel ve kuvvetli, baştan sonuna İ | | ŞehirTiyatvosu | Para bulmak boşuboşuna ihtimali de yoktur. bağırıp — çağırmak- tan başka bir şey yapamaz. Bır rada da böyle şeylere kimse kulak asmaz. Müsterih - olunuz. Evhama kapılmayınız. | Diyor, fakat bu sözler, hün- kârı tatmin etmiyordu... Nibayet bir gün, şifre kâtibi Kâmil Bey« den yise bir te'graf geldi. Mü- nir Bey, buna fena halde hid- detlendi. Şu kssa ve kestirme cevabı verdi: ( Meşgul olacak başka - işiniz muf.. Bu adam, burada tamamen âtl vye meflüç bir hab de kalınışlır.. Eğer paşadan bir fenalık geleceğini tevehhüm edi- yorsanız, aldanıyorsunuz. Ben, bu bapta her mes'uliyeti deruhte ediyorum.| Ve, ancak bu suretle Abdül- hamidin yüreğine, soğuk bir su serpti. Münir Beyin bu son cevabı Üzerine, artık mabeyinden gelen telgrafların arkası kesilmişti. Fa- kat bu derin süküt, damat Mah- mut paşaya da kahir ve ezici bir darbe gibi tesir etmişti... Günler geçiyor, sefalet artıyordu. Gerek kendisi ve gerek oğulları, büyük bir ıstırap içinde kıvranı- ise geldikleri zaman | azametten artık eser kalmamıştı. yok (C Arkanı var ) Pek yakında aa FRANZ LEHAR'ın Nefis musıkisl ve iştiyaklı valslerini BEKÂRLIĞA VEDA fira'ndo di leyecekslriz. MARTHA ECGERT ERNST VEREBES ASRI Sinomada RAMON NOVARRO ve SUZY VERNON'aua temsilleri AŞIK RAHİBE özlü ve şarkalı İ.lnl: Per- ü atinesine kadar devam edecektir. MA Mevsimin en büyük ve aa mükemmel komedisi sözlü ve yarlali 96 non MAHKÜM komedisidir. Bu hafta OPERA'da Müstesna bir gün yaşamak için Bunün MA J İK'e gidiniz. SADA el o Ngis a) D.c ı TAUBER İ A CAİ şan Japon ( Baştaarfı 1 inci sayfada) Osaki'ye talimat ver'yor ve buna O da müâni olunmasını istiyor. Dalsy Grsen'i nezdine çağırıyor. bu kadını sevdanndadır. kullanmak Osaki'nin amirlerinden aldığı talimat, onu, büyük bir yese düşürdü. Çünki bu karışk İş hakkında en küçük fikri yoktu. Bu işte, Fakat bereket versin önünde vakit vardı. Zira Amerika mali mabafilinin umumi efkârı, Japon amelesi aleyhine galeyana getir- propaganda yapması lâz mgeliyordu. — Zira, © - vakte kadar, halk, bu amele meselesi ile hiç meşgul olmamıştı. Onun içindir ki bu propaganda yapr Imcaya kadar önde kâfi derece vakit bulunuyor, demekti. Amerikan sermayedarları, ka- rarlarını derhal tatbik sahasına bu işi idare etmek üzere gizli bir komite teşkil etmişlerdi. Bu komitenin umum! kâtibi genç bir diplomattı. Ayni zamanda Vaşington Bahriye Ne- zaretinde de mühim bir vazifesi mesi için koymuşlar, | vardı. Hükümetinden gelen talimat Gzerine derhal e geçen yüzbaşı Osaki'nin öğrenebildiği malümai, ancak buna inhisar etlik Bu malümat kâfi değildi. Fakat işe koyulmak için de fazlasına şimdilik lüzum yoktu. x4 Dalsy Green, San Diyego lima- nında, kendisine verilen talimat dairesinde çalışıp duruyor, fakat bu iş arlık sinirine dokunmıya bı|lı)orâıı. Onu memnun eden nokta, Japon zabitinden paralarla bankada açtığı cari hesabıma yavaş, — yavaş fakat muntazaman yükselmesi idi. Bir bu aldığı adamlarla — alâkasını ara, | kesmeyi bile aklından geçirdi., ünkü — mütemadi — surette | sefahat içinde yuvarlanmak artık ağrına gidiyordu. Bu sırada, kendisini yüzbaşı Osaki namına angaje eden memur goldi. Fazla izahat vermeden Nevyorka gide- ceklearini söyledi birlikte — yola çıktlar. Maamafih kadın da te- nevvür etmek için fazla israr etmedi. San Diyeğonun alkol kokan meyhanelerinden ve daima sarhoş babriyelilerinden — kurtul- Eskidenberi gezen ileğüde eai özlediği — Brodvay'a kavuştuğu zaman sevincine payan yoktu. İki gün Nevyorkta serbest serbest dolaştı. Bu müddet zarfında hiç kimse —ocu —arayıp — sormadı. Dalsy Green, geçirdiği sefahat hayatı zarfında bir parça şişman- lamıştı. Eski sefahat ve ihtişam devirlerindeki o ince endamından eser kalmamıştı. Fakat — halâ güzel bir kadındı. Onu Nevyorka götüren memur bankadaki hesa- hına müracaat etmiye üzum kal- mıyacak — sürette harçlık birak- mışt. Küçük bir otele yerleşti ve eski arkadaşlarını aramıya koyuldu. Bunlardan bir kısınını aile sabibi olmuş gördü. Bir haylı dâ çocuk peydahlamışlardı. Bir kısını ise hâla muzik hallde çalışıyorlardı. Fakat diğer bir parçadan ortada eser kalmamıştı. Maamafih — içlerinden biç- biri, tiyatro bayatının aşılması cidden müşkül olan şöhret tepesine yük- selememişlerdi. Bu da ona hük-. mettirdiki bankada biriktirebildiği ufak servetle o, hepsinden — fazla muvaffak olmuştur. Her — görüştüğü — arkadaşına, geçirdiği falâketlerden soura ce- | Kâcünueel — 1B aa — DiplomatlaraHükmeden GizliKuvvetler Şimali Amerika'da Çalı- Casusları nup mın(ıluuını gittiğini, oralar- da modistiralık yaptığını, bir ara küçük bir mağaza sahibi bile ok duğunu anlatıyordu. Fakat o, Nev- yorkta bir aşağı, beş yukarı de- laşarak gençlik hatıralar nı ihya ile neş'elenirken Osakinin adam- ları tarafından adım adım takip ve tarassut edildiğinin farkında değildi. Bütün söylediği sözler, muntazamen, Osakiyo yetiştirili- yordu. Japon zabiti, kadını bir boş boğazlık yapıp yapmıyacağını me- râk ediyordu. Fakat memnuni- yetle görüldükü, kadın, sır ifşa eden takımdan değildir. Bundan dolayıdır ki yine bir gün ser azat bir surette cadde- lerde dolaşırken, temas edegek- diği esrararengiz adamlardan biri kolundan tuttu ve yine esrarengiz bir surette bir otomobile bindir- di Doğruca M. Osakinin daire- sine götürüldü. Getiren memur çekilip gittile ten sonra M. Osaki ile beraber asıl çalışma odasına girdiler. Be- rası, apartımanın en geniş odası idi. Bir divan vardı, kitap dolu raflar göze çarpıyordu. Odanın ortasında ise büyük bir yazı ma- sası ve yanında geniş bir koltuk vardı. Yüybaşı Osaki hemen her Ja- pon gibi kısa boylu idi. Odadan içeri giren Daisy neyapacağ n şaşırmış, ayakta duruyor'du. Yür başı Osaki derhal masasının ba- şına geçti, iskemlesine oturdu. Genç kadın, adamı, bir. odun kütüğü arkasına saklanmıya çalr şan bir maymuna benzetti. Kadın hâlâ ayakta idi, Yalancı kürk mantosunun Üzerine atılmış tüylü bonsı, gözlerini kısmen ka- pıyan geniş kenarlı şapkası ile bemen dışarı İçıkmak ister gibi bir bali vardı. İki elini, hafifçe kalçaları üzerine dayamıştı.. Dw varlara göz gezdirdiği zaman hiçbir tarafta, hiçbir resmin asılı olmad ğını gördü. Kendisini sü- zen Japonla gözgöze geldi ve anladı ki, eciddi bir muayeneye tabi tutuluyor. O andan itibaren bu —müsabakayı — muvaffakiyetle bitirmiye ve o güne kadar ka- zandığından daha fazlasını ka- ranmıya azmetti. Bu sırada Japo- nun ağzından şu kelimeler dö- küldü : — Soyununuz ! Daisy Green, bir emri andıran bu sözden, maymuna benzettiği Japonla mülâkatlarının uzun sü- rebilec e bükmetti, Evvelâ şapkarsını, sonra mantosunu çıkararak divanın Üzerine attı va bekledi, fakat karşsındaki adam masasının üzerine eğilerek yazı yazmıya başlamıştı. Bir ara baş- nt kaldırarak kadına baktı ve emrini hkb'u'i etti: ı — Çal soyunun Dıısy Green bu sözden sou derece mütehayyır oldu. Acaba bu adam lıııdiılı: ta San Diye- 'dan buraya bunun mi ::m(ııl'u? Iytdııııı hal 'g: ha- reketine bir defa daha baktı. Gördü ki önünde duran kâğıda yazı yazmıyor, vakit geçirmek için resim yapıyor. Çarnaçar ka- rarını verdi, divanın bir kenarına ilişti ve tekrar sordu: — Büsbütün mü soyunayım ? Japonyalı, adeta homurdanır gibi cevap verdi: — Daha evvel de size bunu söylemiştim, zannediyorum. (Arkası var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: