2 Mart 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

2 Mart 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A, R. Muharriri: Gülfemin Masalı.. Hassas Kadınlar, Hayallerinde Canlanan Manzaraya Dayanamayıp, Hıçkıra Hıçkıra Ağlamıya Başlamışlardı — Aman sonra?.. — Sonra efendim, sultanım.. bunlar; (fan fin fon) diye bir- takım şeyler sormuşlar. İçlerinde, yarımyamalak Türkce bilen bir gemici varmış. Bu gemici şehza- deyi istintak etmiye başlamış. Şehzade, — kendisinin — şehzade olduğunu saklamış. Gemi hemen yelkenlerini aç* mış, enginlere açılmış, yedi gün, yedi gece sonra, bir İlmana var- mış. Geminin kaptanı şehzadeyi karaya çıkarmış. Götürmüş, esir pazarında harac, mezad : satmiş. — Vah.. Vah.. Vah.. — Tesadüf, bu yaaa?'. Şehza- deyi bir değirmenci almış. Değir- mencinin de genc bir karısı varmış. Herif şehzadenin güzelliğini gö- rünce kıskâanmış, hemen pazara gitmiş, bir işkembe alıb getirmiş, şehzadenin başına geçirmiş. Sakın değirmenden dışarı çıkma, sonra seni öldürürüm; diyede, sıkı sıkı tembih etmiş. — Hay, zallm herif, hay. — Ah elime geçse de. Cım- bızla etlerini çeksem. — Sonra, Gülfem kalfa?. — Sonra efendim.. Bu hain değirmencinin değirmen — taşını çeviren hayvanı da o sırada ölü- vermez mi?, — Eccey?, — Hiç, Cinevir kâfirinde mer- hamet — olur mu?. — Şehzadeye, gel bakalım buraya; demiş. Za- vallı yavrucağı hayvanın yerine yağlayıvermiş. Bu hassaş kadınlar, hayalle- rinde canlanan manrzaraya daya- lar, hıçkıra bıçkıra ağla- mışlardı.. Masalının bu tesirinden coşkun bir hale gelen Gülfem kalfa, sesine daha müece- sir bir ahenk veriyor ve başını iki tarafa sallıya sallıya devam ediyordu: — Şehzade sabahtan akşama kadar o kocaman değirmen taşını çevirirken zâri zâri inler.. Ah, ne ettimse kendim ettim. Kul, alnına yazılan — yazıyı görse — gerek; der.. Gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar dökermiş. — Zavalllı, yavrucak. — Böylece günler — geçmiş.. Haftalar aylar geçmiş.. Günün birinde, birdenbire hava kararmış, Gökler gürlemiye, şimşekler çak- miya, yıldırımlar düşmiye başla- miş. — Yer; yerinden — oynamış.. Her tarafı seller basmış. Bu sırada değirmenin kapısı açılmış. Tepeden tırnağına kadar sırsıklam olan bir kadın içeri dalmış. Meğer o esnada da Şeh- zade başındaki İşkembeyi çıkar- miş. O, sırma - gibi saçlarını ta- rarnaş.. Değirmencinin — tenbihi var Ya; Şehzade kadını görür görmez hemen işkembeyi başına geçirmiş, yine en taşının kola koşularak - inleya lüleye çe- virmiye başlamış. Fakat, şehza- denin bu hali, kadının gözünden kaçmamış... Kadının arkasından değirmene bir takım sırmalı ei biseli adamlar girmişler. Hemen değirmenciyi çağırarak ateş yak- masını emretmişler. Değirmenci kadını görünce şaşırmış, önünde yerlere kapanmış, zavallı şehzade de bu hale, şaşa kalmış... Me- 'Tefrika No.: 44 ğgerse bu kadın, Fransız Padişa- hının karısı imiş. ÖO gün şöylece tebdili kıyafetle bir “Lıılııtl yap- mak istemiş. Halbı fırtınaya tutulmuş, arabasının tekerleği kı- rılmış, değirmene can — atmış... Ne ise, elfendim, sultanım.. Ka- dinin Üstünü başını kurutmuşlar. Biraz — rahatlandırmışlar. Kadın değirmenciye sormuş : — Bu delikanlı kimdir ? Demiş. Değirmenci de: — Efendim, sultanım.. — Esir pazarından satın aldım. Bir kel oğlandır. Değirmenin taşını çe- virir. Bizleri geçindirir. Diye cevab vermiş... karısı, çehzadeye işaret etmiş: — Berl gel, delikanlı. Demiş. Şehzade, hemen ka- dainın önüne gitmiş, öyle bir ne- zaketle diz çökmüş.. Başını göğ- süne eymiş ki, kadınla beraber orada bulunanlar, bu hale teac- cüb etmiş. Kadın hemen elini uzatmış. Şehzadenin — başındaki © pis İşkembeyi çıkarıb - atmış. Şehzadenin o büklüm büklüm sırma saçları omuzlarından aşağı lüle İüle dökülünce hepsi hay- rette kalmış... Kıralın karısı, hemen yerinden fırlamış. Değir- menciye : — Bre zalim !.. Allahtan kor- kub, Peygamberden hayâ etmez misin ?.. Böyle bir delikanlının başına kirli işkembe giydirib de- ğirmene koşmak revayı hak mıdır?. Diye bağırmış... Sonra, şeh- zadenie yüzüne bakmış : — Delikanlı !.. Senin çehren- de bir başka hal var. Sen kimsin.. Klimin nesisin.. Bu, belâyı bârane nereden tutuldun. Bizlere doğ- ruca söyle. Demiş... Şehzade, cânı yürek- ten öyle bir; — Aaaaaah... Çekmiş ki, değirmenin taşları, duvarları inim iİnim inlemiş... Za- vallı şehzade, başına gelenleri bir, bir hikâye etmiş. Dini ayrı kâfir olduğu halde kırası derhal merhamete gelmiş... Hemen şeh- zadenin elinden tutmuş: — Senin yerin orası değil.. burasıdır. Diye yanına oturtmuş... Birdenbire hıçkırıklar, kesilmiş: — Ooooh.. — Çok şiiklir. — Elhamdülillâh, şehzade kur- tuldu. — Kâfir olmakla.. Onların da göğsü imanlı, merhametli olanları var. — Sonra, Gülfem kalfa?.. — Sonra efendim, sultanım.. Kıralın karısı, değirmenciyi bir hayli tazir, tekdir. etmiş. Fırtına geçtikten sonra, şehzadeyi ara- basına bindirmiş. — Alınca, kıralın sarayına getirmiş. Vukuu hali bir, bir kırala nakletmiş: — Lâyık olan budur ki, şimdi bu şehzadeyi güzelce giydirib, kuşatıp bir gemiye bindirmeli. Şah —babasına — göndermeliyiz. Türklerin iyilikten hoşlanan, ken- dilerine yapılan insaniyeti unut- miyan bir millet olduğunu işitir durürüuz. Eh, bilinmez.. Günün günü var, saatin saati var. Belki de onlara bir. müşkül — işi- _':'*h fm Omuuııı ıııı.b“ iyiliğiml- na geti müzü hallederler. ae ÇCArkası var) SON POSTA Ulu — Yahu bana bunlarla çok hızlı yürüyeceğimi söylemişlerdi. Halbuki hiç yürüyemiyorum!.. Kayseride Büyük Bir Gün.. Atatürkün Heykeli Canlı Merasimle Açıldı Kayseri, 1 (A.A.) — Büyük önder Atatürk'ün belediye tara- fından askeri kıyafette yaptırılan heykelinin açılma merasimi bugün saat 14'de cumurlyet meydanında yapıldı: Şehir baştan başa do- nanmıştı. Daha sabahtan meydan on binlerce halk İle dolmuştu. Şehirde büyük bir canlılık göze çarpıyordu. Her dükkân ve ev bugünün — şerefine süslenmişti. Saat 14'de artık cumuriyet mey- danında — kımıldanmanın — dahi imkânı kalmamıştı. Vali ve kok ordu kumandanı yerlerini aldık- tan sonra — merasime başlandı. Çok güzel' bir kalde üzerine konan Atatüirk'ün heykeli büyük bir Türk — bayrağına sarılmıştı. Vali ve belediye reisi heykelin açılmasını kolordu — kumandanı General Ali Hikmet Ayerdem'e bıraktı. — General Ali Hikmet heykelin — kordelasını keserken kısa söylediği çok özlü sözleri halkın sürekli alkışlariyle karşı- landı. Heykelin üzerinden bayrak alınırken onbinlerce — halkın “Yaşasın Atatürk yaşa, varol, büyük Öönder,, sesleri ve halkın bu esnadaki özden ve candan gelen tezahlirü —pek büyüktü. Halkevi başkanı, Atatürkün bü- yük şahsiyetinin kıymetini uzunca anlattı ve alkışlandı. Şehir ve gençlik namına güzel söylevler söylendi. —Atatürkün — heykeline vilâyet, kolordu, Belediye, Halk Fırkası, Halkevi, Iş bankası, De- miryolları ve Sümer Bank tara- fından çelenkler konuldu. Bundan sonra geçit resmi başladı. Aske- rimiz, mektepliler, atlı spor ve kayakçılar alkışlar içinde geçtiler. Finlândiyada Milli Bir Yıldönümü Helsinki, 1 (A. A.) — Finlandiya ajansı bildiriyor: Finlandiya balkımı en büyük bir ve sanat timanli olan Kalavala eserinin yüzüneü yıl dönümü hükümet ve birçok hars teşkilâtı tarafından milli bir bayram olarak kutlanmış, bu münasebetle sanat sergileri açılmış, — konserler verilmiştir. Sergi sarayındaki müsa- merede Reisicumhur binlerce davet- lin'n önünde açılış nutkunu okumuş- tur. Bu davetliler arasında 25 mem- leketin mümesslileri, ecnebi teşekkü!- ler, hükümet azası ve elçiler hazır bulunmakta idi. Türkiye mümeesili olarak orta elçi bay Ragıp Raif kendi memloketinin takdir hislerinl bildir- miştir. Cuma akşamı maarif nazırı scnebi mümessiller şerefine bir bü- yük müsamere verecektir. Şenlikler dört gün devam edecektir. Â YE Bu Sütunda Hergün FENA Hilmi uykudan, yanında yatan karısının iniltilerile - uyandı. Ya- takta doğrularak gerindi. Elek- trikleri yaktı, Karısı ağlıyor, yarı kapalı gözlerinden yaşlar — sızı- yordu. — Nen var Şadiyeciğim? Rü- ya mı görüyorsun? Diye genç kadımı kaldırd.. Arkasına yaatık- lar dayayarak yüzünü, saçlarını okşamıya başladı. Şadiye, — korkudan — gözleri açılmış, kinli bakışlarla kocasını süzüyordu. — Sen, sen ki, dedi, beni seviyordun, bana bunu yaptın ha! Ah, ne alçaklık! Uyku sersemi olmasına rağ- men Hilmi işi aşağıdan aldı: — Yavrum, dedi. Aklından neler geçtiğini bilmiyorum. Fena bir rüya gördünse bunda benim ne kabahatim var? — Ne kabahatin mi var? Ateş olmayan yerde kül olur mu? Her rüyanın, ar da olsa, hakikate uyan bir tarafı bulunur. — İnanma böyle şeylere. Rü- yanın hakikatle ne münasebeti var. Uykuda — insanı korkudan titreten hayaller rahatsızlıktan, hazım zorluğundan — ileri gelir, Akşam çok yemek yedin. Bu kara düşlüncelerinin sebebi her- halde odur. Şadiye kızmıştı. — Şimdi alay etmenin sırası değil, dedi. Gördüğüm rüyanın bana hakikati bildirdiğine inan- yorum, Benl artık sevmiyorsun, Bunu itiraf etsene. — Nasıl? Senl sevmiyorum ha! — Evet, sevmiyorsun. Bu rüya yı gördükten sonra, bana karşi takındığın bayağı ve aldatıcı ta- vurların manasını daha İyi anla- dıim. — Eğer heyecanının tesiri al- tında olmasaydın, benimle bu şe- kilde konuşmana müsaade etmez- dim, Ben, her zaman iİçin sana karşı doğru ve temizim. Söyle bakalım, ne gördün rüyanda? — Çok, çok fena bir şey. En iyl arkadaşım Melihayı, kollarının arasında gördüm. Mademki doğ- ru ve temizsin, Melihanın, siyah gözleri, kırmızı dudaklarile seni biraz çektiğini inkâr etmezsin değil mi? — Hayır. Hiç bir tesir yap- maz bu kadın bana. —Görüyor musun? Daha şim- diden yalan söylemiye başladın. Ah bu erkekler... Düşmanlarına karşı merdçe davranırlar da, ken- dilerini seven kadına İse... Meliha kollarının arasındaydı, anlıyor musun? Onu öpüyor, “sev- gilim, ben yalnız seninim,,. Di- yordun. Yanındaki odadan herşe- yi gördüm ve işittim. Size gelip- te, “neler yaptığınızı biliyorum, ikiniz de birer alçaksınız!,, De- diğim zaman, beni göğsümden ittin. *Ben belki bir alçağım, fa- kat Melika asla!,, Diye haykırdın. çılgına dönmüştüm: — Pekâlâ Hilmi, dedim. Ma- dem ki boni sevmiyorsun, sen bu ışıklı yuvada Melihayla beraber kal ve mes'ut ol. Ben de keder ve ümitsizliğimi, gider, 1ssız bir odada saklarım, Sen sözümü keserekı Çeviren: Selim Tiıynet RÜYA — İyi edersin, zaten sana lâyık olan da budur, dedin. Nekadar hissiz ve kalbaiz ot duğunu görüyor musun? Ben hemen bavulumu alarak dışarı firliyorum, Arkamdan kah: kabayla gülüyorsunuz. Derken yağmur başlıyor, kendimi bin güçlükle bulduğum bir taksiye alıncıyakadar sırsıklam oluyorum. Şoför beş, altı defa yolu kaybe diyor. Nihayet bodrumunda ki” ralik odaları bulunan bir binayâ geliyoruz. Inlyorum. Hilmi, karısının yersiz üzüntü* sünü yatıştırmak istiyordu: — Görüyor musun — yavrum! Dedi. Her fena rüyada böyle ak* silik ve manasızlıklar vardır. Niçit bunları doğru diye kabul edk yorsun, — Tabit ederim. Hem set hakikaten suçsuz olsaydın, kem dini böyle bin dereden gu getire" rek müdafaaya kalkışmarzdın. Ah! Rüyanın bundan sonrasi pek feci. Sessiz günler ve geceler geçiriyorum. —“ Bu imkânsızdır. Hilmi mutlaka aşkımızı hatırlaya" rak hatasını anlayacak, gelip benden af dileyecektir.,, diyorum. Bekliyorum. Fakat sen gelmiyor* sun. Bana doğrusunu söyle şimdi Eğer bir parçacık sevmiş olsaydın, gelip beni aramaz mıydın? Şadiye bunları - söylediktet sonra hıçkırarak ağlamıya başlade Hilmi dert anlatamıyacak vaziyete düşmüştü. Karısının gözlerini silde Ciddi bir tavır takınarak : — Ağlama sevgilim, —dedi. her rüyada bir hakikat olduğuna inanıyorsun. Güzel. Fakat düşüt ki gelip seni bulmam için otur” duğun yeri bilmem lâzımdı. Banâ adresini vermiş miydin? Şadiye şaşkın şaşkın kocasınâ baktı. — Hayır, dedi, vermemiştim — Ohalde insaf et. Adresinl bilmeden seni nasıl bulabilirdim? Şadiye biraz düşündü. Koct” sının ellerini tutarakı — Doğru, bakkın var, dedi adrüslmi bülmiyordan. - Kindill beyhude yere üzmüşüm demek- Ve Hilminin bu buluşu, onlarl tekrar eski saadet ve iade etti. aei ğt neneei Gazoz mevsimine aa n a ka Basmaktayız ! Gazoz makine ve | için derhal fiat | A. Faik Limited Şi Sürkeci Tek eöresit “_ı..ı.ı:-l.;_u ğ ı#

Bu sayıdan diğer sayfalar: