17 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

17 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—SON POSTA & Saşfa 7 Çocuk gibi görünen ve çocuk gibiağlıyan baykuş! Anlatan: Salih Mahmut miştir. Çok görmüştür, çok adam tar ımiş- tır. Buna rağmen aşağıda Okuyalli yazıyı ve bunu tWkip edecek olanları ge- tirip önümüze koyduğu zaman yiraf e- deriz ki anlattığı şeylere inanmakta güc- lük çektik. İstanbulan meşhur avcısı bi- zim şüphe dolu bakışlarımız garşısında lsyan etti. Bütün vak'aların yaşanınış olduğunu, kahramanlarının kumen sağ, kismen ölü bulunmalarına rağmen mu- hitlerinde herkesçe tanındığını, Anlar- tıklarını bizzat ağzılarından dinlediğini ve bunu her zaman ispat edebileceğini olan bu hikâyeleri koymakla beraber ha- kikat oldukları,bahsında kendisini oku- Aşağıda okuya- caklarının — muta- sarnf — mütekaidle- rinden bay Etemin ağzından dinledim : Yağmurlu, soğuk bir hava idi. Sabah erkenden Güze - ci- varında — «Demnizli» mer'alarında avla- mıyordum. Ö gün- lerde çok — çulluk vardı.Daha ortalık Mufasarrıf mütekâ- eyice aydınlanma - İtterden Bay Edhem muş olduğu için ıllıhuıııı;ıllııuhı î:o müşkülât çekiyordum. dağ arası! a a. kan küçük bir dereyi takiben _kbı:ril'nh peşinde ilerlemekte iken derenin diğer l-; tafındaki dağdan kulağıma h'ıçîılk vncu' ağlayışına benzeyen bir ves geldi. İlk defa çakalların ulumakta olduklarını ıııııııde'- tek chemmiyet vermedim. Bir kaç daki- ka şonra ayni sesi tekrar işillim. Bir kaç aylık bir çocuk ağlıyordu derede ve çıfkur- da olduğum için karşı tarahı göremiyor- dum. Mukabil cihetteki sıtta — trmanara! biraz yükseldim — ve dikkatle dinlemeğe başladım. Çocuk bir daha ağladı sesin ge diği yere bakınca karşıdaki sırtla bir çayırlıkta arka üstü yatırılmış sanun elleriyle çırpınarak ağlamakla — ol duğunu gördüm ve şaşırdım. dağ başında bu çocuğu kim birakmıştı? Bu soğuk yağışlı havada nasıl yaşıyordu? Belki ölmek üzere idi. Hemen tekrar des Yeye inip karşı tarafa tırmanmağa — batlar dim. Oralardan ara sıra gelip geçen çinsene- ler tarafından çocuğun terkedilmiş olma- © hatırıma geldi. Yavrucağı almak, bir e- ye sarmak, kurtarmak Jâzımdı. Bütün kuv- vetimi sarlederek sür'atle karşıkı — dağda çocuğu gördüğüm yere kadar çıktım. Ora- ları aradım bir türlü çocuğa bulamıyordum. Yerini tayin ederken yanıldığıma hükme- dip tekrar etrafı dinlemeğe başladım. Artık ses de düyulmüyordu. Ancak karşı taraf yol verdiği için mütehayyir bir halde yine karşıya geçtim ve orada da ıı'..ı;. dar ayni sesi işittim, tekrar çocuğu — gör- düm. Ayni halde çırpına çırpına, katılırca- #na ağlıyordu. Bu' defa bulunduğu — yere ganız || bir halde oraları tekrar tekrar aradım. Ha- küçük | pondisine teşekkü çıplak, |Jatanbul Liman giri " penbe, bir iki aylık kadar bir insan yavru-| jan Bay Emin Bu saatte, | nnn cüpmeneae eyice dikkat ederek yine koşa koşa oraya |kadar çıktım. Fakat, hayret... Çaocuk yak- tu. Ses de kesilm Bu hali neye atfede- ceğimi bir türlü tayin deemiyerek — şaşkın | yar,, çocuktan eser bile yoktu. Köpeğimi | harekete getirmek, ona aratmak — istedim. | Fakat bu da kabil olmadı. Köpek hiç alâ- ka göstermiyerek sükünetle çulluk aramak- ta devam ediyordu. Köpeğimin ara sıra kaldırdığı çulluklara bakacak halde değil dim. Dağlara urmanmaktan kan ter için- de kalmıştım. Bilmem kaçıncı defa aşağı- dan tekrar çocuğu ağlar halde görünce artık tahammül edemedim çiftemi çevirip üzerine iki el boşalıtım. Namlunun pi söyledi. Bunun üzerine biz de çok meraklı || güzü dumanlar sıyrılınca tam çocuğun ağ- | ladığı yetden büyük bir upuhun kuşunun havalandığını hayretle gördüm. - O mel'un kuşu masıl bir çocuğa — benzettiğimi 4 kâlâ anlayamadım. Bu işe bir türlü akıl erdire- medim. Ve hiç bir zaman erdiremiyece- ğim için de uzun uzun düşünmedim. Kuru bir yer bulup biraz dinlendikten sonra çul- luk avlamaya başladım. O akşam köy kahvesinde Wmdın ge- çen bu garip hâdiseyi bazı köylü ve avcı arkadaşlara anlattım. Onlardan Recep :ıd uş isminde biri on beş sene k_ıdıı evvi sir gece köyün civarında «Deli deredev ördek beklemekte iken o karlı, fırtınalı ıı:k cede derenin açık bir yerinde genç SIPİ anmakta olduğunu yeminle ttı. Kahvede her kafa- in Böyle şeylerin mevcudi- d:ı'ııı:ıı'ııı'ıl:ı'ıııçll::ı elıttiycllı idi. Avcıı-Rı— Zep çavuş © gece çok korkmuş olduğunu bu sebeple bir daha gece dereye ınhılmı.— diğamı, ördekleri de vuramaz olduğunu i- lüve etti. ğ Benim fikrimce bunlar tamamiyle mu- yelenin yarattığı şeylerdir. Hepsi birer Başımdan geçtiği halde böyle katın m:vcudi)—eıfnz hiç /dim. İnanmadım çünkü hu yeylere inanmak insanı )ıuıı’:y;;gklı- 'yınlı tefekkür sistemini bozar. A ıh:-' Ümesinde isabet ve selâmet bırakmaz, yi alıi'ııı_ cdq'.( el GN Bay Ftea aa aa T ada keti kantrol memurların- Âlinin başından geçen çok Jatacağım. aaraaresz bir kadının yiki temin ederek anla! hay: efsanedir. fevkalbeşer mahlül (bir zaman inanmaı hâdiseyi an garip bir TAK VİM —— ÇSak 8 I D. ğ 16 Dtar, Aynı erkeği seven iki kız kardeş düello ettiler Dansöz kardeşlerden biri öldü, öteki de ağır yaralı Londradan yazılıyor: Bütün İngiliz gazeteleri Nis sahillerin- de başlayıp Londranın büyük bir otelinde nihayet bulan bir aşk facinsından bahset- mektedirler. Facianın kakramanları dansözlük yap - makta olan İspanyalı iki kızkardeş ile bir elektrik mühendisidir. İki İspanyalı kızkardeş otuz yaşlarında Ceralt Obron isminde bir elektrik mühen- disine âşık olmuşlardır. Büyüğü Felica küçüğü Mari isminde bu- lunan dansöz kardeşler Niste çalıştıkları sırada müessesenin elektrik tesisatına ne- zaret etmekte bulunan bir mühendisi tanı- mışlar ve her ikisi de çılğınca sevmeğe baş- lamışlardır. Bir kaç gün evvel iki kızkardeşin otur- duğu Londranın büyük otellerinden biri- sinde Felica kalbinden aldığı iki kurşunla ölü olarak ve kardeşi Mari de sağ ciyerle- rini delip geçen çok ağır bir kurşun yarasile yaralanmış olarak bulunmuşlardır. Odada kanlar içinde iki de rovelver bu- Tunmuştur. Her iki rovelverde de - ikişer kurgun eksik bulunuyordu. Mütehassıt doktorların - kurşunları — ve yaraları muayeneleri neticesinde iki — kız- kardeşin düelle yaptıkları ortaya çıkmış- Mühendis CeraltObron iki hemşirecin başına geleni haber alınca pek fazla müte- essir olmuştur. Kendisini bulmağa muvaf- fak olan gazetecilere de şunları anlatmıştır: «Teessürümün ne kadar büyük olduğu- nu tasavvur edemezsiniz. Bu zavallı hem- v Felicer ve Mari gireler aleyhine bir takım dedikodulara meydan vermemek için sizinle biraz ko- nuşmmak mecburuyetindeyim. İki kızkardeşle Niste — tanıştım. Önce Felica'yı tanıdım. Kendisine kargı müstesna bir sempati duymuştum. Aramızda müna- sebet tamamile bir dostluk — karakterimi muhafaza etmişti. Felica ile tanıştıktan sonra kendisi kız- kördeşi Mariyi tesadüfen bulunduğumuz bir gazinoda bana takdim etmişti. Mari beni tanımağı çok arzu — etmekte bulunduğunu söylerrişti. Bundan sonraki [öıü.ıneknniıı'lı de aramızdaki münase- bet hiç bir zaman dostluk hududunu aşma» miştı. Niste işlerimi bitirdikten sonra Londra- ya dönmek mecburiyetinde olduğum için kızkardeşlere veda edip ayrıldım. Onla- yın mukaveleleri olduğundan Niste kalma- #a mecbur idiler. Ben bu hale memnun ol. dum. Zannediyordum ki oradan ayrilmak Felicaya karşı duyduğum muhabbeti ge- çirecek, biraz sanra da tamamiyle unut- muş olacağım. Fakat bu zannımda aldan- mış olduğumu anladım. Yirmi gün sonra Prih Edvar tiyatrosu ilânlarında iki bemşirenin isimlerin i gö- rünce Felicayı bulmak için büyük bir arzu hissettim. Bir akşam istemiyerek tiyatronun kapı- wnıt önünde dolaşıyordum. Bir kadın sesi işittim akabiride bir el omuzuma dokundu. dönüp baktım, Mari idi. Mari yakamı bırakmadı. Beni hemşire- | n aöi m;—_î:ı: :.ni tiyatrodaki odasında kabul ctti. O da çok sevinmişti. Buğünden son- ra Marinin ahvalinde bir değişiklik hasil olmuştu. Ben bu halden bir şey anlaya- mıyordum. Fakat bir gün Mari beni sevdi- ğini bana hissei irmişti. Ben anlamamazlı- ga geldim. O 1srar etti. Bundan sonra iki hemşire arasında bazı hâdiseler zuhur etti- ğini duydum, bu vaziyette ne — yapabilir- dim. Felicayı seviyordum, ondan ayrı ya- şamak benim için artık kabil değildi. Ma- ri de beni seviyordu. Hem do çıldırasıya. İşte üçümüzün arasındaki bu vaziyet © kadar karışık Bir bal aldı ki nihayet bil « diğiniz facia meydana geldi.» Yedi okka inci ile işlenen arihten sayfalar: çocuk yorganı Üçüncü Mustafanın bir kızı olun;aîeşiğini yollamak sadrazam koca Ragıp paşaya düşmüş. beşik ve yatak takımı görülmemiş bir alayla saraya götürülmüştü Bir hafta evvel bu süyunlarda, şait Haş- metin Velâdetname adındaki risalesinden geçmiş asırlardaki külhanbey tiplerini nak - letmiştim. Bugün gene ayni risaleden bir be- şik alayı anlatacağım. Şair Haşmet Velâdetnamesini, üçüncü Mustafanın kızı Hibetullah Sultanın doğu- munda ve on gün on gece devam eden büyük donanma münasebetile — yazmıştı. Geçmiş asırlarda ahlâk ve âdetlerimizi, gunlük yaşayışımızı gösteren bu kıymetli vesikanın bir kaç sahifesini de beşik alayı- pa tahsis etmişti. Osman oğullarının eeki saray an'ane - * İlerine göre padişahın bir çocuğu dünyaya İgeldiği zaman doğumunun yedinci günü beşiğini padişahın anası gönderirdi. Eğer a- nağı sağ değilse büyük kızkardeşi yollardı. | Üçüncü Mustafanın anam sağ değildi, kızkardeşi Salihe Sultan da, Divan ede - biyatı tarihinde mühim bir yer tutan sadrü- zam koca Ragıp Paşanın karısı idi. Bu ve- beple Hibetullahın beşiğini koca Ragıp Pa- şa yolladı. Fevkalâde sanatkârane yapılmış — olan beşik yekpare bir altın levha ile kaplan - mıştı. Altının üzerine trüşide elmaslar, ya- kut ve zümrüt gibi kıymetli taşlar kakıla - rak gayet nefis nakışlar yapılmıştı. Beşikle beraber içinin şiltesi ve yorga- ni da gönderilirdi. Ragıp Paşa devrin en kıymetli kumaşlarından yapılmış olan kü- çük prensesin yatak takımını daha evvel - den hazırlatmıştı. Bu şilte ile yorgan, her biri nadide ve kıymet biçilmez iri inciler ile işlenmişti ve bu işlemeler için tanesi bin- lerce lira kıymetinde olan incilerden tam yedi okka sarfedilmişti. Donanmanın yedinci çarşamba — günü, yüz binlerce liraya malolan bu beşik ile şil- te ve yorganı, büyük bir alay tertip edile - rek sadrâzam konağı olan Babâliden a - hındı ve Topkapı sarayına götürüldü. Ala- ya iştirak edecekler, rütbelerine, kudretle- Tine göre en parlak elbiselerini giyerek Ba- biüliye geldiler. Alay Bebiğlinin avlusun- da şu süretle tanzim edil En öne divanı &âli çavuşları geçti, sonra sırtlayında samur erkân kürkleri ile ve - zir ağaları, onların arkasından da gedikli ve zaim ağaları kadan sadrâzamın «i - lâhtarı ile gedik a; rı ve yanları sira yüz nefer atlı enderun ağaları geliyordu. Bun- lanı, Salihe Sultanın helvacıları ve kethü « daları ağalar, muhzır ağa, bostancular oda- başısı ağa, sadrâzamın selâm ağası, kapı - cılar kethüdası ağa takip ediyordu. Bun- ların arkasında sadrfizam mektupçusu e - sonra çavuşbaşı ağa ve reisülküttap clen | di bulunuyordu. Ardınca iki yüz tabla, ça git çeşit meyvalar ve rtenk renk çiçekler tax gıyan uşaklar sıralanmıştı. Bunları, tabal tabak«dilberin dudağından lezzetlin hel » valar ve türlü türlü şekerlemeler götüren ikinci bir uşaklar kafilesi takip ediyordu Nihayet telhisi ağa, teşrifati efendi ve Sa Khe Sultanın başağası ve beşik geliyordu, Beşiği, dört nefer iriyarı çuhadar dört u « cundan tutmuş, başlarının üstünde taşıyor, lardı. Beşiğin sağında ve solunda kırk ne fer beli gümüş kamçıh çokodarlar yürü - yordu. İncili şilte ile yorzamı ise basçırk sdat ağa başı üstünde götürüyordu. Beşik ilg gilte ve yorganı, kalabalık maiyetile v] debdebe ve ihtişam ile sadrâzam kethü dası takip ediyor, onun ardından da «bü 4 lend teranei şevkengizo ile Mehterhane gel liyordu. ğ Alay bu debdebe ve ihtişamile Babıl liden çıktı. Cağaloğlu yolu ile Mahmutpa, şa civarından, Valde hanı önünden Eski Saray (Şimdiki üniversitenin yeri) kapısı önünden Beyazıda geldi. Beyazıt camü m lusundan geçerek Divanyoluna çıktı, Di 4 vanyolundan ağır ağır ilerliyerek Aynsofm, ya önünden, üçüncü Ahmet çeşmesi ya 4 nından geçerek Babıhümayundan girdi ve orta kapı önünde durdu; orada herkes atş larından indi; sonra orta kapıdan girereli Kubbe altına doğru ilerledi. Kubbe '“'"H bitişik Mermerlik denilen yerdeki harem, kapısından kızlar ağası ile müsahip ağalar) beşiği karşılamağa çıktılar, Kethüda bey, beşiğin ayağını öptü ve kızlar ağasına tes- Kim etti, o da eğilip ayağı öptü. Müsahip' ağalar beşiği şilte ve yorganı alarak bares me girdiler. Sonra alaya iştirak eden iti « barlı ağalar ve gedik ağaları kubbe altına alındılar, onlar da diz. çöküp â « dap ile oturdular. Bu cannda kethüda beye bir post samur, reis efendi ile çavuş başı ae Baya, tezkerei evvel ve sani ve mektubi efendilere ve gedik ağalarına pakize hil'at. lar giydirildi. İ Eskidenberi bu gibi alaylara iştirak « -' denlere teşrifat kaydi üzere atiyeler veri < klirdi. Bu sefer de şilte ve yorganı başı üstüne de taşıyan başçukadara beş yüz kuruş, be-, Biği taşıyan dört nefer çukadara beş yüz —| kuruş ve enderun ağalarına aralarında tak-” — sim etmek üzere üç bin kuruş verildi. Alay saraya gelip beşik hareme gönde. rildikten ve alaya iştirak edenler bir müd. det kubbe altında ve orta avluda istirahal ettikten sonra kalktılar. Ayni sıra ile ve ge ne Mehterhane çalarak saraydan çıktılar vr fendi ile tezkerci evvel ve sani efendiler, |Babıâliye döndüler Reşad Ekrem Koçu kam alayım da gör.v Numarasını «25» Hira isabet w2» yor. Ve gişeden parayı alıyor. eden numara yapmak için bir başka btletten kamını kesip biletine — yapıştın- 1 ee SA ZL D0 B e Hayatta Gördüklerimiz Tali'ten nasıl intikam alınır? Bir adam yıllardanberi tayyare bileti alıyor, numarasına hiç bir şey çıkmıyor. O ay yine ümitleri tahakkuk etmeyince talihin bu sönsuz şakasına canı sıkılıyor. Dur, diyor, ben de senden bir inti- gıyor. Hâkim: — Neden, bu hileyi yaptın?. dedi. O, pervasız cevap verdi: — Bana hile yaptılar. Ben de muka- bele ettim, — Kim sana hile yaptı) — Kim olacak insafsız talih. Yıllar- danberi beni bir çok ümitlerle aldattı, durdu, ondan geri mi kulacaktım? l Fakat oyun anlaşılıyor. Bayi dava a» Muazzez FAİK —— a L b MM——J

Bu sayıdan diğer sayfalar: