20 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

20 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Haziran ——— 7— Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: 6 —N lisin ziyareti 5 Po Yazan: Anthony Berkley İngilterenin en tanınmış altı zabıla romancısı Anthony Berk- ley, Freeman Vills Crofts, Fat- her Ronald Knox, Drothy Sa- yers, Russell Thorndike kahra- manları meçhul altı zabıta roma- mı yazıyor ve katillerin keşfini ngilterenin en maruf zabılta mülettişi «George Cornish» e Bırakıyorlar. Bunlardan beşinü eserlerini okudunuz. Polis mü Pettişi de Hikrini anlattı. Şimdi altıncı muharrir Anthony Berk- ley'in eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene polis mühllı'qı'm'n katili nasıl -tayin ettiğini kendi ağzından dinleye- ceksiniz. Donuk bir gündü. Gök yüzü bulut- hu idi. Müteli bugün başımdan defet- meğe karar vermiştim. Bu hâdise mu- hakkak vuku bulacaktı. Onu geciktir mekte mâna yoktu. Seyahate çıkmamın — sebeplerinden biri de bu mesele idi. Bir adamın bir suç işleyip zabıta kayıtlarına geçme - mesi büyük bir muvaffakiyettir. Ben de bu yolda muvaffak oldum ve mun- tazam evrak ile memleketten çıkarak İngiltereye gittim. Ben, bu pasaporta göre bir Ameri- ka teb'ası idim. Namuslu bir adamdım ve aleyhimde söylenecek bir tek söz şyoktu. Bütün & ğım yeni işi düşünüyordum. kaybedilecek vaktim yoktu. Karaya çıkmadan kararımı vermiş- yahatim esnasında yapaca- Çünkü m işin biraz modası geç- at faydası muhakkaktı. O da ihtiyarca bir kadınla evlenmek ve ge- çinip gitmekti. Bunu düşün miştim. Dü ra plânımın t dum. Şöylece hareket edecektim. Bulaca- ğım kadın, biraz yaşlıca olacaktı. Ana babası, akrabası bulunmıyacaktı. Ana baba ve bütün akrabayı gömüp hayat- ta kalmak için belki de bir hayli yaş - lanmak gerekti. Fakat bunda bir be'is yoktu. Çün- kü alacağım kadın ne kadar yaşlı olur- sa ondan o nisbette kolaylıkla kurtu- labilirdim. Bâylesini almak, istikbal- den ümitvar olmak demektir. Sonra böylesini almak için zahmete katlan - mağa, uğraşmağa yer yoktu. Bir tek ve kararımı ver - müp karar verdikten son- Tuatı ile meşgul ol- teklif ile iş olur biterdi. Yazdı. Deniz kenarında bir yere yerleşip, tıklım tıklım dolan — otellere ve pansiyonlara dikkat etmek gerek - t. Londranın bir otelinde rasgeldiğim birine İngilterenin deniz kenarlarının en münasibi hangisi olduğunu sor - dum. Stonsi'ye gitmemi tavsiye etti. Ben de derhal oraya hareket ettim. Dedi - ğim gibi kaybedilecek vaktim yoktu Deniz kıyısı çok güzeldi. Milyonerler dönüp dolaşıyorlardı. Zarif, küçük bir otelde yerleştim ve etrafı kollamağa başladım. Nazarı dikkati üzerime çevirmek için uğraşıyordum. Bir kaç gün içinde Mirteli buldum. Bir gün otellerin en kalabalığında çay içiyor ve dört tarafı tarassut edi - yordum. Bir köşede şişman bir kadın oturmakta idi. Gözüm onu hemen kes- tirdi. Ve ertesi gün onun oturduğu ye- re yaklaştım. Kendisini yakından görünce titre - dim. Çünkü çok yabani'bir hali vardı. Fakat fazla araştırmağa vakitm yoktu. Mukadderata boyun eğip —ilk fırsatı kaçırmamak lâzımdı. Bu kadınla ko - iünağa beşladımr . Ve Amerika kumsallarından Alâkadar oldu ve sordu: — Arizonadan mı geliyorsun2 — Evet, dedim. — Ne kadar uzak yer! Dedi, Ve konuşmağa devam ettik. Çok geçmeden ahbap olduk. Ben Arizonada bir çiftlik sahibi - olduğu - mu söyledim ve burasının âdeta bir Fa- tin bozul - Amerikadan, bahsettim. altın madeni olduğunu anlattım. kat son zamanlarda vaziy ması yüzünden çiftlik işe yaramıyor, masrafını bile, çıkarmıyordu; Vaziyet düzeldikten sonra her halde işler yoluna girecekti. Mülâkatlarimiz sık sık tekerrür ediyordu. Vaziyeti an- | lattıktan sonra yavaş yavaş onun da vaziyetini anlamağa çalıştım. Kadın - cağız dosdoğru cevaplar Bir kere akrabası yoktu. Şimdiye ka - dar evlenmemişti. Gerçi yaşlanmıştı. Fakat içi bir aşkk macerasını özlüyor * du. Ayni akşam tekrar buluştuk. Ve konuştuk. Mülâkatlar tekerrür ediyor ve karşı karşıya geçip içiyordul: Ve bir kaç mülâkattan sonra nişanlandık. (Arkası var) DOYÇE LEVANTE LİNYE HAMBURG Hamburg, Brem, Anvers, İstanbul ve Bahrisiyah arasında axzimet ve avdet muntazam postuları Hamburg, Brem, Stetin, Anvers ve Roterdam'dan limanımıza muvasa- lâhı beklenen vapurlar Kythera vapuru 17 Hazirana doğru Galilea vapuru 19 Hazirana doğru. Milos vapuru 25 Hazirana doğru Sofla vapuru 26 Hazirana doğru Burgaz, Varna, Köstence, Kalas ve İbrail için limanımızdan hareket edecek vapurlar vapuru 25 - Milos doğru Yakında Hamburg, Brem, Anvers ve Roterdam limanları için hareket edecek vapurlar Macedönia vapuru 18-20 Hazirana doğru. Galilea 20-24 » Tinos vapuru 28/6-1/7 doğru. 28 Hazirana Fazla tafsilât için Galata'da Ova kimyan hanında Laster Silbermann ve şürekâsı vapur ıı[uı(.ılımnd mü- Doktor Hatız Cem-l Dahiliye —mütuhsamısı Pazardan — maada ayolu (TI8) No, Kandilli 38 - hergün 3- 6 Telefon: 22398 Tel, Beylerheyi 48 YALINIZ D aALOŞ ' S U veriyordu. | SON POSTA Bu Akşamki Program İSTANBUL n 18: Dans musikisi (Plâk); 19: Haber- ler; 19,15: Muhtelif plâklar; 19,30: Ço- cuk saati: Hikâyeler; 20; İki Viyolonsel ile Educatif parçaları: Muhiddin Sadık ve Me- kestraları; 21,30: Son haberler; Sant 22 den sonra Anadolu Ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. BÜKREŞ VARŞOVA 18,30: Piyano konseri; 18,50: Röpor- İtajı 19: Muhtelif; 20: Köylü orkestrası; 20,45: Plâk (Debi 21,10: Uzaktaki yurttaşlara mahsus neşriyat; 21,45: (Moni- uskonun) — «Halkar operası; - 24,30: Caz (plâk). MOSKOVA 18,30: Dinleyicilerin istedikleri parça - lar; 20: Piyano konseri; 20,0: Halk şarkı- lın. 21,30: Arjantin ve Meksika şarkılanı; ler, VİYANA 20,30: Viyana bavalarında radyo popu- Yaz gecesi emisyonu; 23: Haber- Mozart'ın eserlerinden konser; 24,15: Cazbant. PRAG 18,55: Almanca şarkılar; 19,45: Muh- telif; karışık şen neşriyat Radyo or- kestrası; 23,15: Plâk; 23,30: Marienbad'- dan: Dans musikisi. 21/Haziran/Cumartesi 1İSTANBUL 12,30: Muhtelif plâklar ve Halk musi kisi; 18: Dans musikisi (plâk); 19: Ha - berler; 19,15: Türkçe operet ve film par- çaları (plâk); 20: Muhtelif sololar (plâk); 20,30: Stüdyo orkestralarız 21.30: Son baberler. Sast 2 $ 221 2 2 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - çektir. ııınbul Gelir ve Pııı BORSASI 19 - 6 .1936 Türk Devlet Borçları Lira Lira ©, 18'T.B. 1 21,075)| 96 $ Hasine B. 45,25 GÇo TAT. B.IL 19,85 || Dahili tstikraa 95,75 90718 'T. B. N172,40 Devlet Demiryolları Borçları Lira Lira | Brgani 95,00 (| Anadolu munıı Bivas Erzurum*5.50 İ| Anadolu M. — 49,7 Suıyııılı l'-ılııııı Lira | 90.00 || İst. Tramvay 22,50 | 10,80 || Bomontt 10,80|| Terkos €1,00İ| A. Çimento ÇEKLER Merkez B. D. 9,35 Krş. LTL için 633,50 (| Liret 12,06 || Dolar İsterin P. Frangı NAKİT Kı$. 165,75|| 1 Mark 126,00|| 20 Drahmi 20 Leva 20 Ley 20 B Frangi 1 Dolar 1 İsterlin 8 195,00 LK 60400 » 00,00 YI8 60 Mübadil. Bon, Gayri » Altın Mecidiye Kredi Fonsiye 188 senesi 1008 » ığli 8 101,00| 91.50) 86,51 DOYÇE ORİENT BANK Dresdner Bank Şubesi Merkezi: Berlin Türkiyedeki şubeleri: Galata - Istanbul - izmir Deposu: İst. IN Gümrüğü » Her türlü banka işl * Cmasw sut Cemil tarafından; 20,30: Stüdyo or - 18: Askeri bando; 19,15: Konserin de- vamı; 20: Konferans; 20,20: Koro kon- seri; 21,10: Korologos cazı; 22,45: Kon- *İser makli; 24: Konser nakli. LA | Hikâye Damat paşa o gün ağzından bir söz kaçırmış, sultan hanımı (talâkı selüse) ile boşamıştı. Aklı başma geldiği zaman geniş atlas mindere bağdaş kurdu. Uzun çubuğunu yaktı ve derin derin düşünmeye başladı. Sarayda şimdiden telüâş vardı. Ağızlarda (Hülle) sözü dolaşıyordu. — Eyvah... Gördün mü işi? — Valide sultan duyarsa bunu?.. — Ya hünkâr haber alırsa?... Doğruyu bilenlere göre bu işde ne val- de sultanın ne de yeryüzünde Allahın göl- gesi sayılan padişahın bir değeri vardı. Da- mat paşa sska vücudunu samur kürklerin içinde sürüyerek huzura çıkacak, sirtın - daki azıcık kanburu kocaman gösterecek kadar eğilerek divan duracak ve gece gün- düz içmekten, renk renk, boy boy, çeşit çeşit cariyelerle düşüp kalkmaktan başka bir şey bilmiyen padişaha bir masal uy duracaktı. Valde sultan ise oğlunu hareme kapa dıktan sonra vezirlere kendisi ferman et mekle uğraşıyordu. Damat paşanın ağ zından kaçırdığı lâftan ne çıkardı? Elbet onun da kolayı vardır.. Damat paşa bunların hiç birini yapma- maya karar verdi. Zaten kendisi elli beş yaşlarında gün görmüş bir ihtiyar olduğu halde tonbul ve güzel sultan hanımın yaşı ancak on altıydı. Üstelik biraz budalaca ve toydu. Kubbe altına her zamandan daha erken gitti. Şey- hülislâmı bu biteni anlattı. Şeyhülislüm kocaman — kavuğunu ileri besini kavuşturdu. Son- ne tane geveledi Damat paşa hemen toparlandı. du. Bir köşeye çekli ve olup geri sallıyarak Ta şu sözleri — Hülle y mak gerek... Başka çaresi yoktur bunun... — Aman, nasıl olur? Bu rastgele bir kadın değil ki — Din gözi yoktur. —D Damat paşanın canı fena halde sıkılı - yordu. bir sultan,.. ünde sultanla cariyenin farkı Şeyhülislâm sinsi sinsi gülüyordu. Damat paşa şeyhülislâmın ellerine sanl- di — Kulun kurbanın olam... B: huna bir çare... Kitaba bir uyduruver... Sen gibi bir büyük ve eşsiz âlim bunun kolayını el- |bet bulur... Şeyhülislâm sakalını sıvazladı: Hülleden vazgeçilemez, lâkin ha - fifce, belli başlı bir şeyler olmadan geçiş- tirmek mümkündür. — Aman!... — Şöyle kenarda köşede kalan med - reselere adam yolla... Oralarda şöyle ke- narda köşede kalmış, dünya yüzü görme - miş, miskin, avanak ve Allahlık bir çömez |buldur, Eline bir kaç altın sıkıştırınca sul- tan hanımın yatak odasına girer ve kapının ardında sabaha kadar durur, Sabahleyin |de onu boşıyarak yıkılıp gider... Damat paşanın gözleri parladı ve ho - canın şimdi yalnız ellerini değil eteklerini de tekrar tekrar öperek saraya köştu. aşanın iki adamı İstanbulun bü- hık medrese odalarımı dolaştılar ve şeyhülinlâmın anlattığı gibi sessiz ve za- valh bir çömezi saraya getirdiler, Çömez hamama sokuldu, — yıkattırıldı, giydirildi ve hanım sultanla nikâhı kıyıl - dıktan sonra onunla bir odaya bırakıldı. Ona bir kese altın göstermişler: — İçeri gireceksin, bir kenarda sabahlı- İyacaksın, içerideki sultanla nikâhlısın. Fa- kat ona yaklaşmıyacaksın. Yarın sabah ta boşayacaksın. O zaman sana bu bir kese altını verce ayni zamanda Üç kat softa Lelbisesile çamaşırlar da alacaksın! Eğer bunları yapmazsan iyi bil ki damat paşanın bir emrile hemen başın kesilir! Demişlerdi. Hanım sultan atlas bir sedire yaslanmış, yıldızlı bir göğe karşı sessiz sedasız uyu - yan denize ve karşıda bir hayal dağı gibi Yükselen Galata tepelerine bakıyordu. Beyaz, tombul bir vücudu' vardı Anadolunun kim bilir hangi köyünden gelen genç çömez bugün kendinde bir baş- kalık hissediyordu. Sıcak bir hamamda ye kanmak, ömründe görmediği tatlı ve çeşit çeşit yemekleri yemek onu bambaşka bir insan yapmıştı. Hele sabah olduğu zaman bir kese altınla hediyeleri de alınca ne haş olacaktı? Ne büyük bir sevap işlemişti de Allah onun yoluna bu yağlı kısmeli çıkarmıştı? kızgınlıkla nasılsa | Hülle?.. L.—__L—__—_ Yazan: Kadircan KAFLI Bu hülya ve sevinç bir zaman sürdü. Şimdi etrafa göz atmağa başlamıştı. Gözleri hanım sultana rastladığı zamazi bütün düşünce ve hülyaları dağılıverdik onların yerinde insanın içini gıcıklıyan duya gular uyanıyordu. Genç kadın da ona bakmıştı: Çömezin boyu damat paşaya göre daha uzun ve dik görünüyordu. Yüzü biraz abdal gibi ise d& ne zararı var? Dudaklarının üstünde çık * mağa başlayan ince bıyıkları, çenesinde beliren seyrek sakalile hiç şüphesiz damal paşadan çok daha güzeldi. Bakışlar sıklaştı. Önce ikisi de durgun ve tasalıydılar. Hele sultan hanımın üzüntüsü pek beb liydi. Hatırlıyordu: ; Kendisi yeni yaşında iken kırk beşi geğr kin olan bu paşaya nikâhlanmış, on ikisins de düğünleri olmuştu. Evleneli dört yıl ole duğu halde bundan hiç bir tat alamamışç manasını iyice anlıyamamıştı Fakat de bir şüphe büyüyordu: Bite rtayda veya — dışarıda tanıdığı -kadınlarıt! hepsi de kendisi gibi değillerdi. Erkeklerle ni çılgınca sevdiklerini, onlardan ayrı düğe memek için ölümü göze alanların bulun « duğunu görmüştü. Neden kendisi de damat paşaya kargi ayni hisleri besleyemiyordu? Hanım sultun ayağa kalktı. Köşede ele lerini dizine koyarak put gibi duran ve an« cak ara sira kaşlarının altından kaçak ba « kışlar atan delikanlıya doğru yürüdü. Yes #i başında durdü. Baktı ve baştan ayağa ka« dar süzdü. Ona bir şeyler sormak istiyof fakat bunları nasıl ve hangi kelimelerle sg- | racağım kestiremiyordu. Çömez de ona baktı ve bakışlar karşis haştı. Hüly geln larzca karınca duasi gibi karmakarışık arapı ça kitapların üstüne eğilerek — yı Şi Dünyanın tadını çıkarmaktan kendilerisi mler ahrette ya dalmak sırası şimdi delik. Cennetteki Hurileri batırlad ürlü nimetlere kar vuşacaklardı! Bu masihatlerin de en biritiy cisi hiç şüphesiz ki Hurilerdi. Koca sanki hocaların da onlardan bahsederlerken a « fızları sulanıyordu. ve anlattıkları mahlüke sultan hanımı andırıyorlardı. ya hurisi onun nikâhlı karısıydı. Onu Allahin sözil gömeze vermişlerdi. Hanım sultan da bus nu kabul etmişti. O halde niçin gurada blk cennet gecesi yaşamıyor? Nasıl oldu, kendileri de bilmiyorlardıj Bir zaman yanyana oturdular ve bakıştı « Hanım sultanın dudakları kimıldıya « cak olmuş, fakat konuşmaktan vazgeçmipe &. Sokuldular. emri ve Peygamberir lar. * Kapının anahtar deliğinden içeriyi gö « İzetliyenler içeride gördüklerini ve kandi « İlin söndüğünü damat paşaya haber verdi « ler. ğ Fakat buna ne yapılabilirdi? Şenlat!... Şeriatın kestiği parmak acımazı... Güneşin ilk ışıklarile beraber uyanan Damat paşa — uykusuzluktan — bitkin bir halde doğruldu ve hanım sultanı kapıda karşıladı. Genç kadın baş örtüsünün kenarile yü: zünün gözlerinden aşağısını kapadı ve çoWk kildi: — Bana ilişme!... Yabancısın!... Damat paşanın gözleri fal taşı gibi olk muştu. Bir şeyler söylemek istedi, lâkin buna vakit kalmadı, çünkü hanim sultan hizli adımlarla karanlık korideorda kay « boldu. Çömezin üstüne saldırdıları Boşal... Diye bağırdılar, Dünkü miskin çömez şimdi yüzünde aya dinlik bir aşk yorgunluğu ve sonsuz bit saadetle: — Niçin boşayım? Karımi seviyorum. Diyordu. Damat paşa çıldıracaktı. Bağırıyor, tepiniyor, cellâttan bahsedir yordu. Fakat bu sırada kızlar ağası valde sul- tanla beraber yetişti ve hünkârın fermanını bildirdiler: atılmış ve Basraya vali olarak gönderiliyor. duü. Bir gün önce İstanbulun en kenar bit €kli bir oe Damat paşa artık damatlıktan medresesinde karanlık ve örümi dada (Nasara yensuru) çeken, açlıktan ne fesi kokan, bitli ve miskin çömez ertesi gük Jdumat paşa olarak saraya yerleşmişti.

Bu sayıdan diğer sayfalar: