22 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

22 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gâvur Mehmedin Feni Maceraları GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 19 — Gayet kolay... Ben, her gün ko- tana uğrıyacağım. Tütün alacağım. ÂAyni zamanda, Maryonganın işi daha bitmedi mi diye soracağım... Beni gör- — Talih., kader... Demişti. Ve sonra, dalgın dalgın zihninden şunlar geçmişti: — Bitlis'de doğacağım.. on iki yaşı- mek istediğin zaman, derhal kocana|na kadar, büyüyeceğim.. orada, horoz geleceksin; sefarethanede artık işim dövüşüne heves edeceğim... Sonra, bitti. Hırvat Petriye haber ver; diye -| günün birinde horoz dövüştürürken, ceksin... Kocan, bana bu haberi ve -|dev gibi bir Ermeniden haksız yere bir Fir vermez, ben derhal seni bulur, ko-|tokat yiyeceğim. Fakat bu tokatı bir nuşurum. türlü hazmedemiyerek o Ermeniyi bir — Olur. t bıçakta yere sereceğim... Oradan ka- — Dur.. Daha bitmedi... Şayet bu|çıp İstanbula geleceğim.. parmak ka - kadınla erkeği; ya beraber, ve ayahut|dar çocukken, Galata sokaklarına dü- ayrı ayrı sefarethanede görürsen, ev -| şeceğim.. ve o kaldırımlar üzerinde bin voelâ kendilerin& hissettirmeden kimler-|bir mihnet ve meşekkat içinde çile çe - le konuştuğunu tarassut edeceksin.. ve|kerek helva gibi kavrula kavrula pişe- Bonra da, sefarethaneden çıkıp gider- lerken de usullacık peşlerine düşerek nerelere girip çıktıklarını öğrenecek - sin, — Bu da kolay. — Tabii kolay... Sana sırtında taş taşıtacak değilim ya?.. Söyle bakalım, bu işlerde muvaffak olduğun takdirde, benden ne istiyeceksin?.. — Aman, ben senden bir şey iste- mem, Tek, şu öteki belâlı işi unut., be- hi, işimden gücümden etme de... — Yok, yok ...Seni, bedava yor - imak istemem. Hele, hele bir şey iste bakalım?.. — Canim, gönlünden ne kaparsa.. Bir fistan yapıverirsin, vesselâm... — Sana.. tam on beş İlira var... İster, sırtına fistan yap.. istersen faize ver. Tek gözünü aç, bana işime yarar bir haber getir. — Sen, hiç merak etme... Eğer bi - rinden biri, şöylece -gözüme ilişirse, a- Timallah ıcığını, cıcığını çıkarır, sana haber getiririm... Yalnız, kusura bak- ma.. bir şey soracağım, — Sor bakalım?.. — Sen kimsin?, — Yoooo.. Bak, bu iş olmadı, Mar- ” yonga... Eğer, bir daha bana bu suali görar.. ve bunu merak ederek başka suüretle de anlamıya kalkarsan; mar - mara çırası gibi yanarsın... Ben, kim olursam, olayım... Senin için, yalnız bir şeyim... O da, vaktile sana iyilik e- den bir adam... Eğer o zaman, sana a- timasaydım; hem hapisaneye alılacak- tın. Hem de işinden gücünden olarak, belki de bugün aç kalacaktın. " — Doğru.. Allah razı olsun. — Sen, beni.. iyi bir adam diye, ta- nt.. benden daima iyilik bekle... Yalnız, tenbihlerimi unutma, Bir de çeneni sıkı tut. İşte, o kadar. Hadi bakalım. Artık ben gidiyorum. Vakitler, hayırolsun. — Hayıra karşı. * Gâvur Mehmet, Tarlabaşından Ga- Tatasarayına doğru gelirken, şöylece düşünüyordu: — Zannederim ki, bu meselede en işime yarıyacak vasıta; bu kadın ola - Caktır. Zira; prens Nikoladan intikam almak için onun karısını kaçıran ke - mancı Fernandez; nasıl olsa sefarete baş vuracak., ya sefirle veyahut baş - kalarile prense haber yollıyacaktır... Fakat, bunu yapması için, evvelâ elin- deki paranın bitmesi lâzımdır. Pren - sesin aşırarak kendisine teslim ettiği para ve mücevherat; bu adamın atı - Tacağı sefahat hayatına, bilmem ki ne kadar dayanacaktır... Bana kalırsa; bu para bittikten sonra kemancı Fernan - dez, artık prensi tehdit etmeye başlı - yacaktır. Ve bu tehditlerle de para çek- meye başlıyacaktır. Gâvur Mehmet, Galatasaray bina - sının önünü çabuk geçmişti. Yan gözle baktığı zaman ellerindeki finester tü - feklerine dayanmış olan zaptiye nö - betçilerini görünce gülümsemişti. İlk zaptiyeye yazıldığı zaman, kendisinin da bu kapıda on beş yirmi gün kadar nöbet beklediği -hatırına gelmişti. Bu hatıra, onu biraz daha ilerilere sürüklemişti. Calatasarayın yanındaki - aokaktan “#şağıya doğru saparken, derli in derin E-Jdı. Hem de, senin evde, ceğim... Ve nihayet.... Birdenbire vücudu sarsılmıştı. Ku- lağınin dibinde öfkeli bir ses: — Kör müsün, be herif . Diye bağırmıştı. Gâvur Mehmet, çarçabuk kendini toparlamış; bağıran adamın yakasını kavramış.. suratına zorlu bir tokat aş- ketmeye hazırlanmıştı. Fakat eli, ha- vada kalmış! usullacık: — A.. Hüsnü bey... Sen misin, ho- cam?., Diye mırıldanmıştı. $imdi, iki zabıta memuru arasında, alçak sesle bir konuşma başlamıştı: — Hocam, kıyafetini o kadar gü - zel tebdil etmişsin ki.. seni, bu sırık ha- malı kıyafetinde, benden başka hiç kim *|senin tanıyamıyacağına yemin ede - rim... E, söyle bakalım, hocam.. ga - Liba, mühim bir iz üzerindesin.. — Hayır, canım... Gece yarısından- beri seni arıyorum, Ayaklarıma kara su indi. — Hayırola?.. — Pek hayırlı bir şey değil ...Dün akşamdanberi, mühim bir vak'a karşı- sındayız. — Ne gibi?.. — Ne gibi olacak?.. Mühim bir ci- nayet.., İçinden çıkmak mümkün de- |ğil, | —E, burada durup konuşmıyalım... sapalım. Kestirme yollardan inerek Kı- heali camisinin avlusunda buluşalım. — Olur. — Yalnız., ben şurada bir yere uğ- rıyacak.. ve mahüt mesele için kısa bir tahkikatta bulunacaktım. — Aman Gâyur Mehmet!.. O iş, o kadar müstacel değil.. bir iki gün, o i- şin peşini bırakabilirsin. Hele evvelâ, şu cinayetin failini meydana çıkarma- ya çalışalım. — Pekâlâ, hocam.. sen git, Ben şimdi sana yetişirim, Derhal ayrılmışlar. Yan sokaklara sapmışlar, Kestirme yollardan sür'atle inerek; hemen hemen ayni dakikada, Kılıcali camisinin avlusunda buluşmuş- lardı. Vakit, akşama yaklaştığı için; ca - minin, caddeye açılan kapısının karşı- sındaki tesbihciler camekânlarını ka- derin bir sükünet vardı, İki zabıta memuru, mezarlıklar ta- rafındaki köşeye çekilmişler; parmak- lıkların dibine oturmuşlar; konuşmaya başlamışlardı. — E, söyle bakalım Hüsnü bey., bu cinayet nerede oldu?.. — Şeyde,. canım, neresi idi, o.. ha- ni şu.. Firuzağada, Hüsnü beyin halinde, bir durgun - luk ve çekingenlik vardı. Câvur Meh- met, dik dik Hüsnü beyin yüzüne bak- miş; kaşlarını çatarak: — Firuzağada mı?.. Diye mırıldanmıştı. Hüsnü bey, başını eğmişti. Birkaç saniye süküt ettikten sonra: — Gâvur Mehmet!.. Artık işin doğ- rusunu söyliyeyim... Evet.. Firuzağa- ” (Arkası var. Şimdi derhal ayrılalım. Yan sokaklara | pamışlar ve dağılmışlardı... Avluda, | İzete namına gelen makaleleri, hava - SON POSTA İttihatçılar Devrinde / MUHALEFET Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı,Nasıl öldü? Son Posta'nın siyasi tefrikası 1 ZE Yazan: Ziya Şakir Murat Bey, fAhmet Riza Beyi hırpalamağa karar vermiş, fakat onu vücudünü. gererek: - Artık ben, cemiyet filân tanımıyorum, sözleriyle karşısında bulmuştu Hattâ aktedilen umumit bir ictimada|disleri vesaireyi teker teker tetkik e -|zılmiş olan ağır yazıları aynen Ahmet Rıza Beyin; (Bütün fenalıkları, (Hodbinlikleri, (İnadı cahilânesi, (Ve.. cehli anudanesi, (İktidarsızlığı, (Hissizliği, (Nizamnamei mahsus ahkâmina a - demi riayet ve itaati.| Ayrı ayrı ve an'anesile ortaya konu- larak: (Şube riyasetinden azlile, (yedi vahit) ten kurtarılması). İleri sürüldüğü halde, Murat Bey hükmünü vermekte acele etmemiş: — Bütün bunları, bir türlü havsala- ma sığdıramıyorum... Geliniz; Ahmet Rıza Beyi kolundan tutup atmıyalım. Onun (Çıslâhı hal ettirilmesi çaresi) ni arıyalım. Demişti. a Murat Bey, çok yüksek bir ulüvvü cenap manası ihtiva eden bu sözlerin- de, acaba ne dereceye kadar samimi idi... Bunu, ancak zaman ve hâdisat gösterecekti... Fakat, o anda malüm o- lan bir şey varsa, o da; mağrur ve dim- dik başının üzerine bu ağır darbeyi yi - yen Ahmet Rıza Bey, fena halde ser - semlemiş.. Muhaliflerinin hücumları karşısında sendelediği bir zamanda, Murat Beyin böyle yüksek bir poz ta- kınarak kendisini kolundan — tutması, nefsine çok ağır gelmişti. Fakat, kendisi de anlamıştı ki; kar- şısına dikilen kuvvet karşısında, âciz ve kudretsizdi. Mukabil taarruza geç- tiği takdirde, sırtüstü yuvarlanıp gi- decekti. Buna binaen bu ağır vaziyeti hazmedip, süküta karar vermişti. Murad beye gelince.. o, gösterdiği bu âlicenabâne hareketle, Ahmet Rıza beyi kendisine minnettar — bıraktığını zannetmişti. Halbuki bu, pek acı bir Rafletti... Ahmet Rıza bey, Murad be- ye karşı kalbinde bir minettarlık his - setmek şu tarafa dursun; bilâkis gu - rurunu rencide eden bu lütükkârlık, onda derin bir kin ve kıskançlık hu - sule getirmişti. Nitekim; Ahmet Rıza beyin, umumi içtimada verilen karar- lara süküt ile riayeti, pek uzun devam etmemişti. Teşkil edilen idare heyeti- nin bir kaç içtimamndan sonra, iş değiş- mişti, Ahmet Rıza bey, (ekseriyeti ârâ) ile verilen kararlara kat'iyyen ehemmiyet vermiyordu. Müzakerelerde zabıtna - melerle tesbit edilen bu kararları tat- bik etmiyordu. İcrası lâzım gelen işle- ri, (leyte, lâ'ale) ile geçiştiriyordu. Yapmayı kafasma koyduğu bir işe itiraz ve muhalefet gösterilse bile, o, yine yapmaktan çekinmiyordu. Bil - hassa, şahıslara hiç bir kıymet vermi- yordu. Meselâ, Paris'e tahsil için ge - len ve kendisinden manevi yardım ve müzaheret bekleyen gençlere idareha- |nede gazete ve kâğıt büktürüyor; iki franklık bir amelenin yapabileceği bu işleri o gençlere tahmil ederek onların kıymetli vakitlerini israf ediyordu... Ayni zamanda, (Matbuata, sefirlere, ve bazı zevatı siyasiyeye, cemiyetin mühürü basılmaksızın hiç bir beyan -« name gönderilmemesi) umumi içtima- da kararlaştırılmış olduğu halde Ahmet Rıza bey bu karara ehemmiyet vermi- yor; icabeden beyanname vesaireyi sadece kendisi imza ederek gönderiyor- |du. Daha sonra.. muayyen zamanlarda (idarehaneye gelen kâtiplere iş veril- miyor. Tamar tomar cevapsız kalmış mektuplar - Ahmet Rıza - beyin çek- mecelerinde birikip kalıyordu.) Umumt içtimada verilen karar mu- cibince; (heyeti tahririye ve temyizi- ye) haftada bir gün içtima ediyor; ga- işlerin aait derek, neşredilmesi muvafık olanları ayırıyor; eğer gazetenin yazısı eksik gelirse, bu heyet tarafından ikmal edi- liyordu... Halbuki; bütün bu zahmet- ler, boşuna gidiyordu. (Yine Meşveret gazetesi, heyetin tensip etmediği, ve bazan hiç görmediği makalelerle do - luyor. Heyetin matbaaya gönderdiği evrak bastırılmayıp, veya bir çok yer- leri tây ve bâ, iptal olunarak bırakılı - yordu.)... (Halbuki bu heyetin azası, ilmen, fazlen, kemalen Rıza beyi yüz kerre ceplerinden çıkaracak zevatı muktedireden olup gazetecilik husus- sunda bir vukufu tâm sahipleri) oldu- ğu âşikâr bulunuyordu. (İki üç ay da, bu suretle geçmişti. Lâkin bu müddet zarfında da cemiyet, ne tazmin olunmaz zarar ve ziyanla - ra) girmişti. Bütün bu hâdisat arasında Ahmet Rıza beyle mücadeleye girişmiş olan (Doktor Şerafeddin Mağmumt bey), bundan sonra cereyan eden vekayili şu suretle tesbit ve nakletmekte idi: İNice mesaili mühimme, Ahmet Rıza beyin mesleki cahilâne ve keyfi müstebidanesi uğruna feda olup git- ti. Bunlar, cemiyetin esrarı dahiliyesi- ne ait olmayıp ta izhar ve izahı kabil olmuş olsa, her işiden, hüngür hüngür ağlar. (Evvelâ, heyeti tahririye, bu reza « letkârâne muameleye tahammül ede - meyip, azabı vicdani ve —mes'uliyeti maneviyeden kendilerini kurtarmak i- çin istifa ettiler, Ve esbabını. Ahmet Rıza bey mevcut olduğu halde, şerh ve izah eylediler... Heyeti idare azala- n da, bu şikâyete iştirak etmişler; tah- rir heyetine hak vermişlerdi. (Ahmet Rıza bey, bu iddia ve şi - kâyetler karşısında: — Ben, öyle ekseriyetin.. heyetin kararile prensibimi değiştiremem. (U- sulü meşveret); görüşüp, konuşmak - tan ibarettir. Konuşulan şeylerin hep- sini kabul etmek, şart değildir. Verilen kararlardan, dilediğimi kabul ve icra ederim. Hoşuma gitmiyenleri da red eylerim. Demişti.) Ahmet Rıza beyin muhalifleri, tek- rar herekete gelmişlerdi. Evvelâ, Ah- met Riıza beye ricalar ve niyazlar et - mişlerdi. Ve sonra da, yine tahkirlere, tekdirlere, tehditlere girişmişlerdi... Fakat Ahmet Rıza bey, bütün bunlara karşı, sarsılmaz bir inat ile mükave - met göstermişti. Bunun üzerine Ahmet Rıza bey, tekrar divana çekilmişti. Riyaset makamını, yine Murad bey işgal eyle- mekte idi. Murad bey, artık bu sefer Ahmet Rıza beyi bir parça hırpalamaya karar vermişti. Onun için - n ini mu - hafaza etmekle beraber - tok ve bârid bir lisanla: — Ahmet Rıza beyefendi!.. Artık, bu şikâyetlere bir nihayet vermek lâ- zım. Takip buyurulan hattı hareket, cemiyetin programına ve nizamatına külliyyen mubaliftir. Demişti... Fakat Ahmet Rıza bey, bu sefer süküt etmemişti. Gürbüz ve çok mütenasip vücudunu Murad be - yin karşısında gererek: — Artık ben.. cemiyet, filân tanı - miyorum... İsteyen, benimle - çalışır. İstemiyenler ise, derhal benden ayrı - lır. Ben, meslek ve prensibimden hiç bir şey feda edemem, Hattâ, bu yüz - den, (mülk ve milletin mahvü perişan olacağını bilse) m bile... (1) Bu muhavereyi mütcâkip; me'hezi- mizde, Ahmet Riza bey hakkında ya- (1) (Hakikati Hal) — Doktor Şera - feddin Mağınumi, Sayfa 23 satır 11. mekten içtinap ediyoruz; — ve ti bunlara inanmamak için vicd ı bir ihtiyaç hisseyliyerek hâdisatın Hine geçiyoruz. İ Ahmet Rıza bey, bu sözleri söyle mekle iktifa etmemişti. Sözüne ederek: 4 — Ben.. (heyeti tahririye) Ti verdiğiniz zevatı, kendime yardımcı #i fatile kabul ettim. Gazeteme c yazılardan; beğendiğimi kabul beğenmediğimi reddeylemek, bana af bir meseledir... Meşveret banim ma lımdır. Gazetemi, istediğim şekilde Ç karmak, hakkımdır... Gazetenin üs tündeki, (Cemiyetin vasıtai n dır) cümlesine gelince.. Ben bu cüm ” leyi, mahzâ doktor Nâzım efendinin İ ca ve israrı üzerine koydum, 4 Dedi. ğ (Arkası var) d Bürem ee ee ven bamee sanan — BULMACA HE NEHNEN | EREN HHRSE Soldan sağa: 1 — Tavukları boğan bir hayvan, caklarda suyu soğutur. 2 — Heykel, saiti nakliyeden biri. 3 — Üzerinde ye mek yeyip yazı yazdığımız şey, ekmek pılan yer. 4 — Adaleli, kolay değil. $ © Firenkçe hayır, balık tutmak için kı örme file, nota. 6 — Eşeğin En kıymetli bir hayvan derisi, 7 — 8 4 emri hazır, fevkalâde şey. 8 — Üçüsd şahis, zekâ, 9 — Kapının arapçası, 10 — Sakat, başımizı tararız. Yukarıdan aşağıya: | — Hayvanlara arpa ile verilen eef kışın içinde odun yakarız. 2 — Küçk| Asya denilen yurdumuzun büyük kırmızı. 3 — Kadın, sinirli. 4 — Sovyeli Ter kâtibi umumisi. 5 — Bir şey 6 — Mutfaklarda olur, aşillik. 9 — Y uzağı gösteririz. B — Avukatların iye buğdayın eşi. 9 — Çok yemek, sız na gelir. 10 — Şüphe, aramaktan ecri b zır. f Dünkü Bulmacanın Halli Soldan sağa: 1 — Makaş, - kara, 2 — Ayak, zar, 3 — Ziraj, saka. 4 — İka, | 5 — Nasip, 6 — Sal, ita. 7 — Ayı, #Fi 8 — Takılmak. 9 — Er, fiat, ta. 10 Saklan. | Yukarıdan aşağıya: | 1 — Mazi, seten. 2 — Ayık, âyar. $£ Karanlık. 4 — Aka, ifa. 5 — 6 — Ai mal ? — Kamba, aa 60 AÂzam, ak. 9 — Rakit. 10 — Arat, çeti TAKViİM

Bu sayıdan diğer sayfalar: