1 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

1 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| h Son Posta'nın tarihi tefrikası Sultan bu hali gördüğü için sözünü kesmişti. Sordu: — Onu tanıdın mı, Mansur?... — Evet... Cezayir ve Telemsan'da Şı'ı kaç defa görmüştüm. — Bundan sonra her zaman bera- bersiniz, çünkü onu senin yanına veri- Yorum. Mansur baş eğdi. Sultan: — Artık gidebilirsiniz! Dedi. Mansur kapıdan çıkarken Abdullahı da önüne katmıştı. Sonra yanyana gel- Mişlerdi. İkisi de birbirlerinden çekiniyorlar- di İkisi de hiç bir şey konuşmuyorlar- d, Yalmız ara sıra yan gözle bakarak birbirlerini baştan ayağa kadar süzü » Vorlardı. Mansurun eli, rastgele, hançerinin fapına gitti. Abdullah ta rastgele imiş gibi hançeri- Din sapını tuttu. Mansur onun kendisinden çekindi- &Bini hemen anlamıştı. Fakat niçin çe- klmymdu) Mansurun iç yüzünü bil - Meyenlere göre ikisi de Türklerin ya- tından kaçarak şimdi onların fenalık- ina çalışan insanlardı. Mansur hançerin sapından elini çek- Abdullah da öyle yaplı. Mansur çadıra girince Abdullah dı- #arıda kalacak oldu. Fakat 0: — İçeri gel! ' yince girdi. D Abdullahın yüzü tunç gibiydi. r sordu : H — Oruç Reis kaleden-ne zaman çı - ? — Gece yarısından sonra... — Bugün mü? j — Evet... Gece yarısından önce bunu Oruç Re- haber vermek gerekti. Mansur her heye mal olursa olsun, bu İşi yapmağa '&r vermişti. Bunun için artık sul « fanın yanından gitmek — icabediyordu. akat gitmeden önce yapılacak bir işi aha vardı. O da alçak Abdullahı Mün- Zerin yanına yollamaktı. Münzer gibi ürtmek için elde fırsat yoktu. He « Men o gün ve bir kaç saat içinde böy- k bir fırsatın çıkması da beklenmezdi. nun için bu işte doğrudan doğruya di hançerini kullanmak lâzım geli- u, Mansur çadırdan çıktı , — Abbas... Diye seslendi. Uşak hemen geldi. nsur ona çadırın yanini göster - ü; — Şuraya hemen bir çadır daha ku- "'ıhın... Abdullahı işaret ederek sözüne de- M etti: — Sultanımızın ve benim misafiri- Mizdir. Hoş tutasın! Abdullaha döndü: , — Şimdilik benim çadırımda dinle- :;:2— Her halde çok yorgun olmalısı- Dedi. Ve yürüdü. - Abdullah çadıra girdi. Mansur şimdi. muhafız askerlerin | şşllcılıımdan bir kaçına şu emri ve- Tyordu: elemsan'dan kaçan bu herif hiç Ğ:d!n kaçırılmıyacak, — Sultanımız le istedi. r oradan uzaklaşlı. * ullah nasıl olsa elinin altınday- * Artık kurtulamazdı. kş_'nıdi İspanyol kumandanı ile sultan 'ÜİI Hamun'un pusu için yaptıkları ha- likları daha iyi gözden geçiriyor, ka-» Ven iyi gören yerlere çıkarak Oruç 8e haber vermek için o gece nereden &ceğini tayine çalışıyordu. ere - Mal tarafıydı. Burada kapı yoktu. Çün- rulmuştu ve bu kayaların arkası dik bir yamaçtan ibaretti. Yamacın aşağı- sında ve üç dört yüz adım ileride arap atlılarından ve İspanyol zırhlı askerle- rinden mürekkep karakollar dolaşıyor- lardı. Fakat bunlar hem seyrekti, hem de geceleyin kaleye müvazi olarak bu | kayaların dibine sokulmak, sonra maz- gallara ip atarak yukarıya haber ver »« mek kabildi, Mansur sağlam ve uzun bij ip hazır- ladı. Ucunu bir kement gibi yaplı. Son- ra bir kâğıda şu satırları yazdı: «Sizi kurtarmak isteyen bir Yoldaşı- mız yukarı çıkmak istiyor.Bu ipin u * KORSANIN Kizi (Blasco - İbanez) den Valance'in ağustos ayı içinde tutuşan hali- Namara 1 33 — |çi andıtıyordu. Bu sıcaklık karşısında ek- Üü e - üne . İmek işçileri boğulacak hale geliyorlardı. kü kale duvarları kayaların jistüne ku- |neceğini ınlıııl:ı ya e ee Yana fırladı, Çadırın kapısını açınca içeriye cılız bir yıldız aydınlığı girdi ve bu kadar- Fık aydınlıkta eli hançerli Üılşk;ıdol:uiunu anlıyabildi. i bütün kin ve kızgınlıği: di kaplan kesilmişti: GENİME — Sen ha... Alçak... Nankör... Diye homurdandı, Hançerini çekti. — Ben mi alçak... Nankör ben ha... Sen öyle sanırsın. Tuhaf şey... Bunların ikisi de birbirlerine «alçak ve nankör» diyorlardı. Çıplak vücutlarını örten bir tek önlük için- de, pencerelerin yanında çalışıyorlar. De- lar ve akan terler yuğurdukları hamurlara karışıyordu. Fırınsa ağzındaki demir kapak adamın Ab-İher açıldıkça, çıkan alevler duvarları kı - zllaştırıyor ve oradan akseden kırmızı işik- lar, işçilerin iri yan ve tunçlaşmış vücut « larim korlaştırıyordu. İçeriye sokulan tahla kürekler, kızgın döşeme Üzerine hamur parçalarını bırakıyor ve çıkarken de hayat kokusu saçan nar gi- bi kızarmış ekmekleri geliriyordu. Uzan masanin Üüstüne eğilmiş bulunan beş amele mlak bir çamaşır yığını gibi el- lerindeki hamuru yuğuruyor ve başlarını kaldırmadan yuğrulan — hamurları -küçük parçalara ayırıyorlardı. Bir taraftan da yore ştı . Fırının ağzından çıkan sıcaklık ve alev, |0 müstebzi bakışlarile karşılaşıyordu. zua girerek nişanlıdan ve onun cazibesin Faik Beremen — | Yapılan tecavüz yalmız kendisine olda — veyse.. o “alışmıştı buna.. fakat nişanlısına — dil uzatılmasına tahammül edemezdi.. — | O gece, iş yavaş yavaş ve yorucu gidi. — yordu.. saatler geçiyor, elindeki iş bir türe lü üremiyor.. hamur, sanki bir bayram gile nünde yorulmuş ve bitâp kalımış kolların karşı, âdeta mükavemet ediyor gibiydi. Sis —— çaklık gitgide çoğalmakta ve işçiler leşmekte idi. A İçlerinde en fazla kızan Tono idi. Söze de kendisini teskin etmek için, etraftakile. — re boyuna küfür yağdırıyordu. Bu gecenim | bütün ekmaği âdeta zehirlenmişti.. ertesğ — gün bu ekmeğin bir parçasını yiyebilmek » — çin, herkesin uyuduğu bu saatte, kudu»yguş — sokak köpekleri gibi uğraşıp d'ıdiniyurhıdı.ql p işte bu san'at böyle yoracu idi... 4 Menut'aşın, başını kaldırmadan mülemas diyen çalışmasına kızan Tono tekiar mı t. en uygun yer kalenin şi- cundan tutup çekiniz!» Ahdullah göz hapsine alındığımı an- lamıştı. Şimdilik sesini çıkarmıyordu. Fakat buna rağmen o da çadırın önün- de her tarafı gözden geçiriyor, gelene geçene dikkatle bakıyor, kacmak için yol aradığını biraz dikkatli bakanlara derhal belli ediyordu. Bu hal Mansurun da gözüne çarp « mış, fakat mana verememişti, Çünkü onun burada - başına bir devlet kuşu konmak üzereydi. Oruç Reisle yoldaş- ları o daracık vadide ve dört taraftan yapılacak hücum sonunda ya esir ola- caklar, yahut büsbütün mahvolacak - lardı. Sultan İbni Hamun kendi hükü - met merkezini bir an önce kurtaran bu adamdan hiç bir şey esirgemezdi. Mansur bu nokta üzerinde çok dur- madı. Zaten heyecanlıydı. Cece yarı- sından önce Oruç Reisle karşılaşması, B hiç olmazsa haberleşmesi her halde lâ- zımdı. Fakat ayni zamanda Abdullah niçin ona böyle söylüyordu? Lâkin düşi man değildi. Hançeri havaya kaldırdı ve ayni za tekme atarak yeniden homurdandı; mi? Abdullah doğrulmağa çalışırken : yapan sen değil misin? Diye merakla sordu. Mansur hançerini kaldırdı: meliydi. Ben de senin gibi... burada bulunuyorum. — Ben de... Yavaş konuş... (Arkası var) labalık yoktu. Hele kalenin arka tarafındaki kara- düğuna emindi, Gece yarısıma iki saat kadar vardı ve yatsı namazı kılındığı için her tarafta derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. — Şimdi yerimden kalkmalıyım. Dedi. Doğruldu . Abdullahın çadırına bir kedi sessiz - liğile girecek, sapını tuttuğu hançeri | bir şimşek hızile sıyırarak dosdoğru ©o-| nun kalbine saplarken bağırmaması i- çin de ağzını ve burnunu sımsıkı ka - payacaktı. Eğer bulabilirse yüzüne bir yastık atarak üstüne oturmak, veya a- banmak daha iyi olurdu. — Acaba uyudu mu? Buna cevap veremiyordu. Onun çadırının bulunduğu kulağını uzatarak dinledi. BORSASI €1-7.19836 | * Yira Lira ©913T B. 1 21,70 | Go 8 Hazine B. 45,00 | 9975 T.B.IT 20.10 || Dahilt istikrar 95,75 | &9718T B. IT00:00 K Devlet Demiryolları Borçları Lira Lira Krgan 95.25 || Anadolu Iwell 45,30 Bivds Eezurum?7.75 ". Anadolu N 4700 Lira ) Lira 85.00 | İsle Tromyay 22,50 09,90 | Bumontt 9,50. 09,90)| Terkos 14,75 tarafa || İş. B. Mü. .» HA Name — Artık uyumuştur. Küi 4, Çinento — 10,445 Dedi. vi TT . t | Elini hançerine attı ve sapmı Simsıkı LTL tçir tuttu. Sonra doğruldu. Kapıya doğru || bir adım atacak oldu . Lâkin birdenbire durakladı. Çünkü çadırın kenarından — yerden fışkırır gibi belli belirsiz bir karaltı çık- 1 maş, onun üstüne doğru geliyordu, Ha- || 1 vada yalın bir hançer, fosfor gibi par-|| © liyordu. Mansurun gözleri fal taşı gibi açıldı ve bütün vücudu titredi. Bu kim olabilirdi?. Yalın hançer havada biraz daha kalk- Krş. 167.00| T Mmek 125,50|// 20*Drahmi 632,00 | 20 Leva 196,00/| 20 Ley Borsa Dışında LK, Kredi Fonslye 1884 senesi 1408 » nn Ğ 20 V. Frarigı Dolar İsterlin Liret Mübadil Bon. 97,00 00,00)/ Gayri > — x 00,00 | 100 Altın M | 94,99)| Mecidiye 00 ——— Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğünden: İzmirin Seydiköy nahiyesi içindeki Avunduk zadelere trosu yapılacağından keyfiyet 2613 sayılı kanunun Sinci maddesine göre alâkalılarca bilinmek üzere ilân İaMUr e SÜa aa aa n söylemekte haklıydı. Fakat Abdullah | ülecek ve duracak za- manda Abdullahın karnına doğru bir — Senin canını kurtaranları, sana bu kadar iyilik edenleri satarsın, değil — Ne diyorsun, Mansur?... Bunu Arkadaşının sözleri onun da tuhah- na gitmiş ve anlamak istemişti. Hattâ arada bir anlaşmamazılık, bir yanlışlık olduğunu bile hemen hemen sezmşi - — Kımıldama!... Şimdi seni öldü- da ölmeliydi. Yaptığı alçaklığın cezası- |teceğim ve kaleye giderek onlara yap- m o da Münzer gibi, hattâ hemen gör-|mak istediğin fenalığa engel olacağım. p ü V- 'BDüf. . Varmatı., Bev onlara 4-| tam karısını bir gü- yilik yapıyorum. Fenalık yapmıyorum. — Benim'gibi mi?,.. Ben mahsus kollarla askerlerin büsbütün dlslmeş ÖleYaraçü yi ü eHe rara eee iRörürree Mansur bu sözleri belki ,, (gunluk ve sıcaktan yarı boğuk ve yavaş bir özleri “belke — A benliaha (P . konuşmakta; ve bazen yarıda kalan * İhafif şarkılar mım tan akseden kilisenin çalar santi bu yaz ge- seslerine karışarak bozuyordu İkadar kahvede i fırının önünde duruyor, ve alev sa» çan bu tezgâhın karşısında günah çıkartır gibi mağaralarında yorlardı. Fakat sıcaklı ve tiyatroda — bulunanlar hşan ameleri seyredi- e ekmeklerin ko- mı çabuk püskür- kusu bütün orada dura: tüyordu. Bu beş ekmekçi amelesi arasında en fazla yüksekten atan ve herkese kafa tutan Şaşı Tonoydu. Ona bu lâkap, kötü bir ka- bir sululuğa malik bulun- raktere ve vahi duğu için ver K mikdarda içki içer. Şarap ona insanları, mek için taze bir arzu ve kuvvet verirdi. Yakınlarındaki sâkin ve halim kumşular. onun bir sürü arkadaşla beraber geldiğini görünce, bir yildırım düşecekmiş gibi kor- kudan ttterlerdi. ; Otam bir er - kekti hani. Her ak- J Yarınki n zel ialatır, cebin - den bütün haf- talığını eksik et - mezdi. Serseri ve aç ço- tüklar, onun — bir sepet içinde fırna beraberinde getirdiği ye- meklerden artanları toplar yerlerdi. Maa- mafih iyi kalpliydi. — Arkadaşlarını " kaba nüktelerile sarhoş etmek için cebinde ne kadâr parası varşa harcamağa hazır bu - lunurdu, Patran ona karşı daima mültefiti Ta. bü korkudanI..Hepsi de evli ve çoluk ço - cuk sahibi olan arkadaşları da, onun bü - İtün tecavüzlerini, deliliklerini dostane bir Ügülüşle karşılar ve ondan bıktıklarını belli Tetmekten çekinirlerdi. Tono'nun her zaman eziyet ettiği ve sataştığı Menut adında biri vardı. Zavallı çocuk.. müfrit bir şekilde ça- hkamiyetli bir ameledir.. Onun bu çok çalışmasından dolayi arkadaşları azarlar - lar' ve iüdal tavsiye ederlerdi. Fakat o, ev- lenebilmek için lâzımgelen parayı bir an evvel tedarik etmek maksadile kendini bu kadar yorüyordu, Fırm atelyesinde Tono'nun ona yaptığı fena ve ağır şa- kalâr kârşısında diğerleri - korkakların in- siyakından gelen alçakçır bir müdahene ne- Tücesinde - kahkahalarla gülerlerdi. “Monut, bazan, âş bitince elbiselerini gis yerken ceplerine pislik konmuş bulundu - ğünü görürdü; Tono ayrıca onun suratına çamur parçaları fırlatırdı. Çok kere de ar- kabına, ağır bir elin, çüllandığını hisseder- di O>vakit bir ya sabür çeker ve sesini çı- (karmazdı. î izbandudun yanında fare gibi kalı - yordu. Bir pazar akşamı.. Tono plâjdan dön - müştü. Gözleri kan çanağımı andırmakta idi. Ve etrafa bal bol alkol kakusu saçıyor- dü, Büyük bir haberi vardı: Menut'yu bir kır lokantasında görmüş. yanında, nişan. hi ötürmüştü.. güzel bir kız., ah, veremli solucan.. ne de seçmiş onul. O akşam çalışırlarken, Tono; arkadaşla: vit kaba ve gevrek kahkahaları - arasında zavalk kızın portresini çirkin — bir şekilde | çizmeğe beşladı. Menut işine dalmış başını hiç kaldırmıyordu. Fakat için için kızmak. ta-ve sapsarı kesilmekte idi. Onun da ağzı tap kokuyordu. Ara sıra, yuğurduğu ha- ldanmaktadırlar, Uzak- cesinin sükünetini, gece bekçilerinin düdük Geç vakte Sarsılmaksızın bir hay- | keden nasıl kurtulacağını bilemiyordu. yuğurduğu hamurlar gibi sıkmak ve döv | den burnu zedelenmişti.. beyaz hamurların Sefalet delisi Yazan: Faik Bercmen İsonra Tononun karşısındaydı. Yüzü sap « Li den bahsetmeğe başladı: — «Menut çabuk evlenmekle iyi ede « — cek.. dostları sevinecektir. Menut'nun..siğ — Cümleyi yarıda bıraktı. — Şası gözlerini kırparak arkadaşlarının kaba kahkahala « rına baktı. Fakat bu umumt gülüş az süze dü. Ortaya pis bir kelime fırlatan Tono'« — nun Üstüne Âni bir surette tshik çalarak ge len kocaman bir hamur parçası bütün bas — İsını kapladı.. Tono ne olduğunu bilemiyes |rek şaşırdı, sendeledi ve zemine diz Üstü kapaklandı. ü Sinirlenen ve sık sık nefes alan Menut — asabi bir hamle neticesinde bu hamur pare — çasını onun kafasına geçirmişti. Kuduran Tono, bu darbeden sersemliye. rek, her tarafına yapışan bu hamurlu maşs Arkadaşları yardıma koştular. Sademes — üstünden kırmızı bir iplik gibi kan sızıyor- du. Tono yarasımna aldırmıyarak arkadaşları mın kolları arasında bir deli gibi çırpısarak bağırıyordu: — Beni bırakın!. Bırakın diyorum.. Fakat onlar bilâs, kis onu bırakmıyoz daha siki tutüyor e — lardı. — Ellerindeti kurtulsa Menut'nun —— Üzerine — saldıracağı —— yerde, gidip ceke » tindeki meşhur sus. — talısını alacağını bilg —— yorlrdi. Ocakçı bile fırındaki bir parti eke meğin yanmasına ehemmiyet vermiyerek arkadaşlarına yardıma koşmuştu. Fırının sahibi de ortaya çıkıvermişti. Patronün gelmekte olduğu işitilince biş | sey olmamış gibi herkes işine koyuldu. Te« kendine — sakin süsü — veriyordu. kesten — önce — işini — bitirip — giyin « di. Kapıya kadar ona patron refakat &a derek bir takım nasihatlerde bulundu; ve — öfkesini yatıştırmağa uğraştı. CB Yarım saat sonra giden Menut'yu arkas, — daşları yalmız bırakmadılar.. banşmak teke — lifinde bulundular. Neticede fena bir süre — prize marüiz kalmamak üzere bütün gün cve de oturmasına karar verildi. Şehir —uyanıyordu. “Sokaklarda o a . muzlarında sepetler, erkenden pazara gi e — den köylülerden başka kimseler yak.,. Arkadaşları, Menat'yu evinin kapısı &. —| nünde bıraktılar. S O da kapıyı açacağı zaman birden onu bir ses çağırdı: — Menut! Menut!.. Bu Tanoydu. Köşeden çıkıyordu. Onu —— bekledi. Vücudunda hissetliği — litremeğe — rağmen yeni bir hâdiseye razı görünüyor — du. : İ Tononun mülecaviz tavri karşısında kene — — dini bir horoz gibi müdalaaya hazır oldu üshamızda ne gşimdi, ve bir. adam 41 Bunu göslermek istiyordu. Sokaktan geçen — . bir kaç yapıcının gözleri üzerlerine diki mişti. Bunu farkeitikleri için her ikisi du'e — raklamak mecburiyetinde kaldılar. İki dost gibi yavaş ve aakin konuşuyore lardı. ğ Nihayt hakikati saklamağa lüzum gör-. miyerek Tono sordu: — Bıçağın yanında mı? " Bıçak mi?.. Menut biçağını her zaman ayan © kahramanlardan değil * H enu almağa gitti. Bir dakil © sarıydı. $ Menut cesaretinin yavaş yavaş azaldı « ğını farkediyordu. Tarziye vermek üzere keklemeğe başlayınca Tono - birden onu susturdu. ve: - (Lütfen sayfayı çeviriniz) —- *

Bu sayıdan diğer sayfalar: