Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
— ğürüyordu, 14 — Sayfa ö Gâvur Mehmedin Yeni | Maceraları Onu, boş masalardan birinin önüne oturttu, Ellerini masaya dayıyarak sör- du : | — Anlat bakalım.. ne içeceksin?2.. Duziko.. mastika.. reçina., vino.. kön- Yak.. menta.... — Duziko.. duziko... — Hay, köpoğlu!.. Duzikonun lez- zetini sen de öğrendin, ha... Ulan memleketinizde su yerine bile kokoroz şarabı içersiniz .Buraya gelir gelmez, kibar oluyorsunuz. Ananızın memesi gibi, duziko kadehine sarılıyorsunuz. © Garson, böylece söylenerek tezgâha doğru ilerlemişti. O zaman o Hırvat ta derhal etrafına sür'atle bir göz gezdir- miş, ve hafifce gülümsemişti, Bu ya - ralı Hırvat, (Gâvur Mehmet) ti. Gâvur Mehmet; - kendisini (Aliş) adile tanıtan - İbodan ayrıldıktan son- ra, onu terk etmemişti... Evvelâ, ora- da karanlık bir köşeye çekilerek, kol- tuğunun altındaki Hırvat elbiselerini giydikten sonra, sıkı bir takibe giriş - mişti. Bu takip; İbonun Ayvansaray kapı- sındaki kahveye gelip oturduğu daki- kaya kadar devam etmişti. Gâvur Mehmet, İbonun kale kapı - sından gireceğini anlamıştı, Orada, sa- hilde bulunan Kalafat tezgâhlarından birinin altına uzanmış; İboyu oradan tarassuda başlamıştı. Onun; kahveci çırağı ile teklifsizce konuşmasını görür görmez: — Âlâl.. Demek ki; bizim Aliş e- fendi, buralarca tanınmış; marüf bir zât. Şu halde; ipin bir ucu, buraya bağ- h demektir... Yalnız, bir mesele var. İhtimal ki, ben bu adamla daha yakın- dan temas etmeye mecbur kalacağım. Kendime daha iyi bir şekil vermeliyim. Diye mırıldanmıştı. Gözleri birdenbire, oradaki kayık - hanenin yanındaki küçük bir kümese ilişmişti. Sürüne sürüne oraya ilerle - mişti. Kümes, eski püskü tahtalardan mürekkepti. Bunlardan birini çekip kopardıktan sonra elini içeri daldır - mış; sabah keyfi ile ötmeye hazırlanan bir horozun boynuna yapışıvermişti. Horozu çekmiş, çıkarmıştı. Sustalı biçağını derhal girtlağına — dayamıştı. Hiç bir suçu ve kabahati olmıyan za- vallı hayvan, bir kerecik bile kanatları- nı çırpmaya muvaffak olamamıştı. “Gâvur Mehmet, derhal gömleğini çıkarmış.. parçalamış.. horozun sıcak kanlarına batırmış.. evvelâ, başını ve sonra sol elini sarmıştı. Ve o zaman, artık hakikaten tanınmasına imkân ol- mıyan bir hal almyıştı. Fakat; ihtiyatlı hareket ederek, yi- ne o kalafat tezgâhıinın arkasına giz - lenmişti. İbonun kahveden kalkmasını beklemişti. Nihayet; kale kapıları açılmış.. İbo içeri girmiş.. Gâvur Mehmet de onu, — Korkak köpek cİıye haykırdı Hay- Yan.. Ç Üstelik yumruğunu kaldırdı. Menut yumruktan sakınmak için iki adım geri çe- kildi. Fakat kızmıştı. O da işi münasip bir yerde halletmek istiyordu. Karşıdan gelen ve arabacısı henüz uyuklamakta bulunan bir arabayı görünce bağırdı: — Hey, arabacı durl!.. Menut hiddetle ve gürültüyle arabanın knpıaını açtı ve Tonoyu davet etti. Tono parasının olmadığını bahane ede- rek binmek istemeyince Menut: — Ben veririm.. dedi. Hatta Tononun binmesine bile yardım eyledi. Sonra o da arkasından girerek ara- banın cam yerine tahtadan yapılmış pen - cerelerini kapadı. Arabacıya: — Hastaneye çekl.. dedi. Arabacı iki defa daha adresi sordu. A - eele gitmemesini tenbih ettikleri için, şeh- rin sokaklarında arabasını tenbel — tenbel Sütçü (*) ara - (*) Akdenizin bir çok şehirlerinde ol- duğu gibi Valencede de her sabah sütçüler, f inekleri inek ve keçilerile erkenden şehri dolaşır, | taze ve hilesiz süt vermek maksadile hay - wanlarımı ıııüıtailm ıöxü Bnihd_g__gı m"—iv « : ue . N AA B a İı— F “4’ A A n A GİBALİ ZİNDANLARI — Son Posta'nın zabıta romanı: 29 —— Kulaksız Fotinin meyhanesine kadar takip eylemişti. Şimdi meyhanede; garson tezgâha doğru giderken etrafına göz geğdiren Gâvur Mehmet, içinden şöylece söy- lenmişti: —ÂL&., ker şey, yolunda & Bizim İbo efendi, meydanda yok. Halbuki şu kapıdan içeri girdiğini, gözletimle gördüm... Sakızlı Pandelinin zama - nında, bu meyhane böyle değildi. Şim- di, bir çok değişiklikler yapılmış.. mey- hane büsbütün başka bir hal almış. Bi- zim Aliş efendinin içeri girip te orta - dan kaybolmasına nazaran, belki de arka tarafa odalar yapılmış... Anlaşı - lan; biz buraya, postu sereceğiz. Garson, bir karafa rakı ile bir çok ta yiyecek getirmişti. Ve sonra parmağı- nın ucu ile duvardaki saati gostererek yarı sözle ve yarı işaretle: Sen; ye.. iç... Daha vakit er - ken... Ben, biraz daha yatayım. Demişti. Bu teklif, Gâvur Mehmedin canına minnetti... Sanki, yaralarının ıztırabı- na dayanamıyormuş gibi, yüzünü ek - şiterek : — Da.. da.. da... * Diye cevap vermişti. Garson, gidip yatmıştı. Gâvur Meh- met te, yiyip içmeye başlamıştı. Ara - dan, beş on dakika, böylece sükünetle geçmşiti. Bu müddet zarfında, Gâvur Mehmet her tarafı gözden geçirmişti. Gözleri, bilhassa tezgâhın arkasındaki küçük kapı üzerinde temerküz etmiş- ti. Hafif hafif başını sallıyarak: — Ne varsa, işte bu kapının arka- sında. Demişti. Gâvur Mehmet, derhal kararını ver- mişti. Gidip usullacık kapıyı açacak; bu dört tahtanın sakladığı esrarın ne olduğunu anlıyacaktı... Şâyet ya, gar- sonlardan biri uyanırsa; veyahut içe- riden biri çıkıp ta göğsüne dayanırsa, o zaman işi abdallığa vuracak,. su dök- mek için bir yer aradığını söyliyerek kimseye şüphe vermemeye çalışacak- tı. Gâvur Mehmet, bu kararı verir ver- mez, derhal kalkmaya davranmıştı. Fakat o anda, olduğu yerde kalmış.. kımıldanamamıştı... Çünkü; o küçük kapı, yavaş yavaş açılmıştı. Dev gibi iri vücutlu bir adam, vücudunu eğmiş.. içeri geçmişti. Gâvur Mehmet, bunu görür görmez, hafifce titremiş : — Vay canına.. bu adam, Petri... İyi amma, Petri burada ne arıyor?.. Ah bu herif, ne çetin bir domuzdur... Ay,; ay, ay.. arkasında da bizim Aliş e- fendi... Ne garip şeyler... İstanbulun hali, bayağı değişmiş. Tavşanlarla sırt- lanlar arkadaşlık ediyor. Hele dür ba- kalım,. encamı nereye varacak?... Demişti. Ve güya; onların geldiğini görmemiş gibi, başını masaniın üstüne eğmiş.. sağ elile sol kolunu tutarak ha- fif bir inilti kayvermişti. (Arkası var) banın — tekerleklennı kouı.ıyor Üı- - ken keçiler de çınlaı'ını ınlhyarak h - çışıyorlardı.. Mahalle kadınları süpürgele- rinin üzerine dayanarak, arabanın sıkı sıkı kapanmış olan pencerelerine tecessuı[e ba- ğ | kıyorlardı. Bir zabıta memuru sırıtarak yakının - daki komşu kadına manalı manalı bakıyor, ve bu bakışla arabanın içinde gizli bir mua- şakanın yapıldığını söylemek istiyordu. Hastanenin önüne gelince arabacı ye - rinden atladı. Ve atını okşarken sathoşla - Fakat bir hareket görmeyince arabanın kapısını aç- tı. Ve birden geri çekilerek: — İmdat!. İmdatl.. diye bağırdı. Arabanın içi kanı doluydu. Müşterile - rinden biri zeminde, diğeri de kanapenin üstünde cansız yatıyorlardı. Hastaneden sadamlar koşuştu. Ve dir - seklerine kadar kana batarak, kesilmiş ve parçalafımış, etle, dolu mezbaha mbııııu ındxıım bu lmfoçeyı Bonlttılu, eaücü rın arabadan inmesini bekledi. a İ yasi v | — [m—kuntü vemuçtı . AT LA el jSON POSTA Son Posta'nın siyasi tefrikası : İftıhatçılar Devrmde UHALEFET Nasıl dgdu Nasıl yaşadı Nasıl old A, .. Ç Ali Kemal, rütbeler, nişanlar gibi göze batan mükâfatlara rağbet etmemiş; | o yalnız verilen ihsanları kabul etmekle iktifa etmişti. w F Yazan: Ziya Şakir Talebe arasında vuku bulan istiknah ve İstifsarlardan müsteban olduğuna nazaran sabık Teavün cemiyetinin müessisi ve reisi olan ve zâti akdesi hazreti padişahiye karşı da metin bir hissi ubudiyet ve sadakatle mütehalli bulunan Ali Kemal; yalniz Paris'te de- gil; Jenev 've saire gibi mahallerde tah- silde bulunan umum talebeyi Osmani- ye'üzerinde nüfuzu kâmileye mâlik - tir. Mumaileyha kulları, süveri mü - nasebe ile taltif ve hoşnud edildiği tak- dirde, kendisinden rizayi âliye muva- fık bir çok hıdamatı hasene beklenile- bilir. Binaenaleyh ... . ilâh .. .» Said bey, Ali Kemal beyin bizzat yazdığı bu müsveddeleri alıp cebine koyduktan sonra: — Teşekkür ederim... Bendeniz bunları güzelce beyaza çekeyim. Be - raberce İstanbula gönderelim. Fakat, böyle bir entrika- ya âlet olacak derecede düşkün olmı - Demişti... -|yan bu zât; bir daha Kemal beyin sem- tine uğramayı aklından geçirmemiş: — Bir gün gelir; belki lâzım olur. Diye, onları muhafaza etmekle ik- tifa eylemişti. Said beyin bu işten istinkâfı, Ali Kemal beyin programını tebdil! etme- mişti. Ve Ali Kemal bey, bu işe daha liyakatile ehli erbap adamlar bulmakta gecikmemişti... Ve böylece şuna buna yazdırıp gönderdiği mektuplarla da nihayet sarayın nazarı dikkatini celp eylemişti. Artık ondan sonra da, sa - rayla doğrudan doğruya muhaberata girişmişti. Abdülhamidin en büyük zekâ eser- lerinden biri de; herkesin nabzına gö- re şerbet vermek; ve herkesi, tam ye- rinde kullanabilmekti... Onun için, bu zeki hükümdar; Ali Kemal beyin hüs- nü hizmetlerinden bir hayli istifade et- mişti. Ali Kemal bey; Murat beyin İs- tanbula avdete iknaı vesaire gibi işler- de, - memuren Parise gelen - Ahmet Celâleddin paşaya bir hayli yardımlar etmiş; bu suretle de Abdülhamidin bir kat daha gözüne girmişti. Eğer bir başkası olsaydı, bu hizmet: | lerinin mükâfatını Abdülhamitten pek | parlak bir surette alabilirdi. Fakat Ali Kemal bey, zeki bir adam olduğu için; rütbeler, nişanlar gibi göze batacak ve şatafatlı mükafatlara rağbet etmemiş; yalnız verilen ihsanları kabul etmekle iktifa ederek büyük mükâfatlar için, zamanını beklemişti. İşte, bu suretle Abdülhamit tarafın- dan iyice tanınmış olan Ali Kemal bey; Meşrutiyetin ilânı haberi Parise vâsıl olur olmaz, Abdülhamide o tel- grafı çekmiş; ve bunun üzerine de, İs- tanbula avdet eylemişti. Ali Kemal beyin maksadı; herkes- ten evvel İstanbula gelip ilk hürriyet ve meşrutiyet hareketlerinin başına geçmek.. (Ahrar) kafilesi sökün e - dip İstanbula gelerek — (meşrutiyetin feyzini paylaşma) ya başlamadan ev- vel, (aslan payı) ni kendisi alabilmek- ten ibaretti. Abdülhamidin onu davetten maksa- dı da; Paris'den İkdam gazetesile ilmi ve edebi mektuplar yazan; ve yazıları da bir kısım gençler ve münevverler tarafından okunan böyle güzide bir muharriri, elinin altında bulundurabil- mekti. Bu iki şahsiyet, mütekahil menfaat- ler karşısında birleşmişlerdi. Fakat, a- caba yeni meşrutiyet devrinin hususi- yetleri karşısında birbirlerinden istifa- de edebilecekler mi idi?... Maalesef, edememişlerdi. Çünkü Ali Kemal beyin; heyecan sevkile attığı yanlış adımlar; * ondan daha zeki ve. kurnaz olan - BJı'ıll,g'ude.Jıı deı'hal bır "F' '-ı".' w ı.'ı Telâş ve heyecan, Ali Kemal beyin muhakeme kuvvetine sarsıntı vermiş- ti. Ö; Abdülhamidi, alışkın olduğu bir tarzda avlamak istemişti. Onun için İstanbula ayak basar basmaz; avağınım tozile şu arizeyi yazmşı; Abdülhamide göndermişti. — Arize Sureti — Atebei felek mertebei hazreti zıllüllahiye (Şerefsudür eden fermanı hümayü- na imtisalen bugün Dersaadete gel - dim... Zâti melâik semâtı cihanbani - lerinin, ve saltanatı seniyelerinin; en sadık bir hâdimi hakiziyim. leki sıdkı ubudiyete vakfi âmâl evle - dim ... Vaktile; Mürat bey kullarını, bedhâhâni ecânibe karşı ©o mesleki medhülü- bırakarak, dâirei itaate sok- maya çalışan, bu abdi ahkarları idi. Bilâhara o âmiri âliyeye imtisalen ge - rek Paris'te ve gerek Mısır'da, bır çok efsadatın önünü almaya muvaffak ol- dum. Fakat şu son zamanlarda, Avru- pada işler her nedense yüz üstü bıra - kıldığı için, gerek zâti velinimeti âzâ. mileri, ve gerek saltanatı seniyeleri a- leyhinde her tarafa mühlek fesadlar çevrilmekte olduğunu, kemali hayretle gördüm. Gördüklerimi de, gerek baş- kitabeti celile ve gerek vesaiti saire ile, atebei zillüllahilerine arzeyledim. Yemen'e, Manastıra ve memâliki sâirei şâhâneye gönderilen yaftaların, beyannamelerin aslını, hakayikini daha kablettabı ihbar eyledim. Şimdi; Fran- sanın, İngilterenin bazı evrakı mühim- mei havâdisini, a da.yı saltanatı huma - BULMACA V eç g-e $ W F- S A 1 & - $ bıl OKU b İiri * W * &| «& * hJ M “âh) v: l -| DA * z - Ö. * &| * z x Soldan sağa: | — Evlerin camlı deliği, lâhim. 2 — "Yağmurlardan sonra gökyügünde görü - nen renkli hâle. 3 — Dilencilere sadaka vermediğimiz zaman «ola» kelimesile kul- landığımız bir söz. 4 — Kunduraları parla- tır, Habeş reisi. 5 — Buğdayın öğüdülmü- şü, askerlikte bir rütbe. 6 — bir za ilâve- sile kabul etmek manasına gelir, genişliğin eşi, kadının fransızcası. 7 — Futbolda ka- leya çekilen, hayret edatı. 8 — Nurlan - dırma, 9 — Askerlerin hepsi. 10 — Fert- ler, bağışlama. Yukarıdan aşağıya: I — Köşk pencerelerindeki çizgili tah- talar, ceviz. 2 — Dest, yokuşun aksi. 3 — Kavuşma, iz veya yara. 4 — Öldürmek, sıkıntı esnasında söyleriz. 5 — Ciğerler, şan, 6 — Hendese ilmi. 7 — Bir R ilâve- sile vücuda getirilen iş olur, heykel. 8 — Sağ sol. 9 — Emmekten emri hazır, yu - karı değil, |Ü — AÂyırma, — mutfakiarda bulunur. Dünkü bulmacanın halli : Soldan sağa: | — İzmarit, kel. 2 — Boer, abuna. Dua, us., 6 — AÂrgentin. 7 — A, aş, gu. 8 — İman, damla. 9 — Tana, bora. 10 — Saksağan. Yukarıdan aşağıya: I — İbiq._ ait. 2 — Zozo Dalmas. 3 — Me, ur, ana. 4 — Ar, sağanak. 5 — Na, eş. 6 — Et, ba- 7 — Tat, ut; Dog. 8'-— Lec, sigara. 9 — Küku, Numan, LG ;mıîll — Lî.md, Nıını. '_" Ça M ÖOn beş senedir, Avrupada, bu mes- |: 3 — İz, nitekim: 4 — Şo, sat, usa: 5 —| E- |sürülen- iddlalar da tahlil edilmekte yünları ele aldılar. Şiddetle icrayîzehJ küm eyilyorlar. Avrupada, bu ga leri mutalâa edenler; memâliki şâhâ nelerinde kan gövdeyi götürüyor, * nıyorlar. Erâcif, o derece haddi efzundur. Sâyei şevketvâyei hümayünlarındi vaktile Murat bey kullarının Dersaâ dete avdeti esnasında ittihaz edilen ! dâbire yeniden iktıfa olunursa; but bu uygunsuzlukların önünü almak, b gün gayet kolay olacaktır. | İşlerin, böyle yüz üstü terk edilm sinden cesaret alarak gerek Hidiv A bas paşa ve gerek Muhtar paşa ve f rek sairleri, a'dayı hümayüna muav? | netten geri kalmıyorlar. Ferman. | Kulları Ali Kemal Bu atıza veyahut jürnalin; Abd'îîı hamit üzerinde ne tesir husule getirdi? ni bilmiyoruz. Ancak bu arize veyah jürnale Abdülhamidin hiç bir cevi vermemesine bakarak; ya, - bu, ot! dört senelik - mutlakiyet l'ıulmruda rının bir anda meşrutiyetperver kesi" verdiğine.. veyahut meşrutiyetin af'| sır ve şerâiti karşısında içine bir ürkü! tü geldiğine hükmetmek mecburiyet! kabul ediyoruz. Ali Kemal beye gelince; o, Abd | hamidin bu sükütunun sebebini at? tırmaya lüzüum görmemişti. Ve bel de bunu, yeni meşrutiyet hukumd | nın bu esnadaki fazla meşguiıyet atfetmişti. Aradan kısa bir müddet geçer g© mez, Abdülhamide şu ikinti ” arizâ| takdim eylemişti. - (Arkası var) |. S İ RADYO Bu Akşamki Progra PRAG İ 20,15: Eğlenceli plâk revüsü, 214 Sözler, 22: Zürihten nakil, 22,15: Kon” rans, 22,35: Plâk (yesi şakılar), 220 Olimpiyat haberleri, 23,15: Plâk, 26 Karlisbaddan nakil: Dans musikisi nakli BUDAPEŞTE 21,10: Şen skeç,- 22,50: Habt 23,10: Çingene musikisi, 24: Pıyano - kı, 24,30: Cazbant. 18,15: Polis bandosu, 19: Habt 19,15: Konserin devamı, 20: Konf 20,20: Plâk «Straus», 21,05: Teknik v berler, 21,20: Cazbanı, 22,30: 5f) 22,45: Orkestra, 23,45: Ecnebi d haberler, 24: Konser nakli. : MOSKOVA : 20: Olimpiyat bahsi, 22: Yabanci jl ' lerle neşriyat, | VARŞOVA | 20: Köylü kenseri, 21,15: Uzak', yurddaşlar için neşriyat, 21,45: KO“g malar, 22: Piyano refakatile keman * İ seri, 22,30: Mizah, 23: Spor, 23,153 F çük orkestra (Hafif musiki), 23,40: plâkları. " h“ VİYANA 20: Haberler, 20,10: (ıKmıng!v ıd ! vası» isimli şarkılı radyo piyesi, ıı Amerikadaki yenilikler, — 23: Hanı 23,10: Plâk «Viyaan ' rasikie». T Cazbant. a gti eli Yeni Neşriyat Sovyet Demokrasisi — Sovyetler yeni Ana Kanünü projesinin — NS dilmesinin neyi ifade ettiği tı ' da Şşair Nâzım Hikmet — tarafımda? y leme — alınmış bir etüddür. — KüÜdÜY Ç| — kitap halinde'iki forma olarak neşredi” Gil tir. “Bu kitapta beyitelmilel mathuattü