18 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N » Sayfa 'SON POSTA Amerıkada75 inden sonra İzmirden roporta_ılar e sevdalanan iki hemşire Âşıklarile para yemek için ağabeylerinin ölümünü beklediler, fakat vasiyetname açılınca, eve erkek almamak ve evlenmemek kaydile kendilerine para bırakıldığını öğrenince düşüp bayıldılar Nevyork « Eylül — Mister Bakster çekirdekten — yetiş - me bir tüccardır. İş hayatına on üç ya- şında atılan Baks- ter yememiş, içme- miş, damlıya damlı- ya göl olur atalar sözünü, — kulağına küpe ederek — para biriktirmiş. Bir çok Yeşebbüslere atılmış, sonunda taş kırma makineleri fabrikası açmış ve bir fabri- katör gibi, fakat otomobilsiz, her gün işinin başına yaya gidip gelmeğe baş- lamıştı.. Ömründe bir kere olsun çapkınlık etmediğini, iftiharla söyliyen fabrika- tör, kadından veba görmüş gibi kaç - “mış, bu yüzden de evlenememiştir. Mister Baksterin iki tane kız karde- #i vardır. Zamanında gayet güzel ve gönül çekici olan bu kızlar, ağabeyleri- min aksine dansı, sinemayı, her türlü eğlenceyi severler, bundan dolayı da aralarında kavga eksik olmazmış. Mis- ter Bakster, şöminenin başında oturup İncilden parçalar okumayı tercih eder- ken, kız kardeşleri başka bir odada gö- nüllerinin çektiği erkeklerle kokteyl partileri yaparlarmış. İşte bu kokteyl partilerinin sonun - da, hayırlı kısmetlerini bulan veler aynı günde çifte düğünle evlen - Mmişler ve ağabeylerinden ayrılmışlar. Gel zaman git zaman iki hemşire- nin kocaları da tuhaf bir tesadüf eseri olarak birer gün fasıla ile ölünce, artık biri 75 diğeri 76 yaşına girmiş olan kız kardeşler, ağabeylerinin evine dön - - anek mecburiyetinde kalmışlar. Hemşireler ağabeylerinin evine dön- dükleri zaman — Baksterin eskisinden daha titiz okduğunu göstermişlerdir. Bakster, kız kardeşlerini kapıya ge- len zerzevatcılar, postacılar, hattâ ufa- - cık çocuklarla bile görüşmekten me- Bu üç kişilik manastır hayatı, kız kardeşleri, hele 75 yaşındaki küçüğü büsbütün çileden çıkarmakta imiş. A- ma, neylesin ki ortada 2 milyon lira gibi bir miras, bir de pek yakında me- 'GÖNÜL İŞLERİ K Evlenmede aşk Değil istikbal Arayan genç kız İzmirden «N. E.» imzasile bir mek- tub aldım. Yazan 25 yaşında, istik- balini temin etmiş, hal ve vakti ye- — rinde bir genç erkektir, Diyor ki: Y6, 17 yaşında bir genç kızla sevi- şiyordum, ve sevişirken bu genç kı- 'zın benden evvel başka bir erkekle ide sevişmiş olduğunu biliyordum. Fakat onu unutmuş, bâna sarılmış Banıyordum. * Evlenecektik. O sırada sâbık sev: — gilisi çıkageldi ve beni bularak kız- — dan vazgeçmekliğimi istedi. Başım- dan savdım, fakat biraz sanra kızın bu erkeğe yazmış olduğu bir mek - tub elime geçti. Bu mektubda ona: — *#Gene seni seviyorum. Fakat Z karşıma çıkan erkek zenyin, onunla evleneceğim, her şeyden evvel is - tikbalimi temin etmekliğim lâzım. — Bana darılmazsın değil mi? Sonra — gene konuşabiliriz.» Diyordu. Kızdan ayrıldım. Aradan bit yıl Mirasa konan hemşireler zarı boylıyacak bir ağabey vardır. Yok- sa son demlerinde bir kızıp da, miras- tan mahrum etti mi, hayalinde besle - diği o müstakbel zevk ve safa âlemle- rinden hiç birini yapamıyacak.. İşte bu sebebledir ki, varlığından umulmıya - cak bir kuvvetle, fedakârlık ediyor muş. ölünce, iki kız kardeş, büyük bir sabıy- sızlıkla — vasiyetnamenin — açılmasını Bir gün, bir şafak vakti, ağaheylenî nin içinde bir iki bin kişi vardı. Üst Bandırmadan İzmire trenle yapılan bir yolculuk Mudanya halkının hayatını kurlaran meçhul ıİıtıgar' denize boşaltılmak istenen göl - gazeteden sigara - avcının hasreti - Mısırlı prens - ve kumral Türk kızi 'Tiz bir düdük sesinden sonra iren kalktı. Bir tarafta güzel bir rihtim ve öte tarafta kocaman bir bakla yığını. Uzaklaştıkça şehir daha çok görünü- yor ve yeniliği göze çarpıyor. Eski bir ihtiyat zabitile bir kompar- tımana düştük. İstiklâl harbinde bura- larda savaşmış. Vagonun penceresin - den bir defa şehre bakarak: — Bandırma güzel ve sevimli bir şe- hirdir, Ayni zamanda — çalışkandır. Harpten sonra şehrin yarıdan çoğu bir kül yığını halindeydi. Bugün her ta- raf dolmuştu! Aba elbi. otuz beş yaşlarında bir adam gümüş köstekli ve çift kapaklı Serkisof saatini çıkarıp baktı. Sonra Böze karıştı: — O zaman burada idim, Düşmanın şehri yakacağını haber alınca hepimiz camle koştuk ve oraya dolduk. Bina - üste yığılmaştık. Birdenbire kapu - ta- rafından bir ses duyuldu: Ey müslü- beklemeğe başlamışlar. Uzun cenaze | manlar, camiin altına bomba Kkoydu- merasiminden sonra, ertesi gün avu - katın yazıhanesinde nefesleri darlaşa darlaşa, vasiyetnamenin — okunuşunu dinlemeğe gitmişlerdir. Fakat aldıkları havadis üzerine oldukları yerde yıkı- larak saatlerce baygin kalmışlardır. Çünkü vasiyetnamede şunların ya- bemşi-|zılı olduğu görülmüştür: Ben Vilyam Bakster 2 milyon lira tutan servetimi, ve bütün varımı yo » ğumu, kız kardeşlerim Emili ile Mol- yeye bırakıyorum. Kız kardeşlerim mi- rasa sahib glabilmek için şu şartlara riayet edeceklerdir: 1 — Benim doğduğum, büyüdüğü evde oturacaklardır. Bu evi asla sat - mıyacaklardır. 2 — Bu eve hiç bir vechile, bir er. kek misafir kabul etmiyeceklerdir. Et- tikleri gün bu mirastan mahrum kala- caklardır. 3 — Kız kardeşlerim bir daha evlen- miyeceklerdir. İşin asıl garib tarafı küçük kız kar - deşin seksenlik mütekaid bir askere vurgun olmasıdır. Kadıncağız şimdi saçını başını yoluyor, ve ne yapacağı- n bilmiyormuş?... geçti. Bu müddet zarlfında ben hiç bir kızla münasebete girişmedim. Sâ- bık nişanlımın da &ym sek'ide hare- ket ettiğini gördüm. Derken tesadüfen gene birleştik. Eski sevgimin tekrar, ve bütün şid- detile uyandığını hısçeuım gene ev- İenme arzularma düştüm. Fakat bir taraftan da korkuyorum,» * Bu okuyucumun korkmasını ma- nasız buluyorum. Mademki kendi - sinden o şekilde bahseden mektuba rağmen gene kızın yüzüne bakmak için kendisinde kudret bulmuştur, © halde evlendikten sonra bir ihanete Uğrasa bile kadını gene affedecek demektir. Eski sözdür. Bir kız yüz erkekle tanışır, birisile evlenir der- ler. Doğrudur, bir kızın evlenme - den evvel genç erkeklerle tanışma - sında, konuşmasında safvetini le - keliyecek bir şey bulunmıyabilir. Fakat evlenmeden evvel varacağı er- keğe ihanet etmeyi düşünen genç kız, maddeten olmasa bile mânen be- kâretini kaybetmiş demektir. Onun- la evlenilmez , “TEYZE lar, Hepiniz öleceksiniz. Kaçınız! di- “yordu. Kır sakallı bir adam dışarıdan kapıyı Vurup ta bunu haber vermiş. Can bu, durur mu kimse? Hemen dı- şarı fırladık. Bamba ha-şimdi patla- yacak, diye yüreğimiz hopluyördu. Ca- miin iki katındaki balkon gibi yerler- den kehdilerini aşağıya atanlar, aşa - ğıdaki kalabalığın üstüne düşüyor ve hiç birşey olmuyordu. Cami beş ön da- kika içinde boşaldı ve boşahr boşal - maz da korkunç bir patlayış patladı. Meğer ki düşmanlar bizim oraya sak- landığımızı haber almışlar ve bodru- ma saatli bomba koymuşlar. Bu korkunç hikâyeyi tüylerimiz ür- pererek dinledik” Anlatan adam ağır bir sesle, bir sır söyler gibi ilâve etti: — Camiin altına bomba konulduğu- nu -haber verer aksakalb adamı sonra çok aradık. Fakat bulamadik. — Acaba kimmiş? Tahmin edeme - diniz mi? ... — Kimbilir, erenlerden biri miydi? Tren yoküş çıkıyor. - Bandırma- nin Bsön; evleri de küçük te- pelerin andında kaldı. Yalnız Marma- raya karşı dönen altı yeldeğirmeni gö- rünüyor. Hafif dalgalı bir toprak üzerinde hiç sallanmadan, sarsılmadan, rahat rahat gidiyoruz. Küçük tunvllen'!en, alçak yarlardan geçiyoruz. İki saat kadar sonra sngımızdı mas- mavi bir göl gördük. — Manyas gölü... Dediler. Ş Koyu mavi bir cam gibi durgun ve güzeldi. Yer yer evler, küçük köyler bulunuyor. Bu gölde çok balık çıkar- mış. Eğer denize bir kanal açılırsa bü- tün suyunu - boşalttmak mümkünmüş ve bunun yapılması düşünülüyormuş amma, bu takdirde her sene gölde tu- tulan milyonlarla balık kaybedilirmiş. *.. Bir muharrir arkadaşım bir yazısın- da şöyle yazıyordu: «Trenin geçtiği yerlerde minimini köy çocükları bile : — Gazetel. Gazete!. Diye bağırıyorlar ve bizden gazete istiyorlardı. Bir de halk öokumuyor diyorlar. Okumüuyor değil okuyamıyor. Çün - kü bulamıyor. Bu çocukların, tren boyunca trenle beraber kbşarak yolculardan gazete di- lendiklerini gördükten sonra bizde o- kumak arzu ve âdetinin köylerde şe- hirlerden daha çok olduğuna inandım,» Arkadaşımın yazdıkları görülüş iti- barile doğrudur. Ben de ayni kanaati edinmiştim, Hattâ bu sebeple cebim- deki iki gazeteyi de, tamamile okuma- Yazan : Kadircan Kaflı dığım halde, bu çocuklara attım. Yol arkadaşım bunu görünce : — Atmasanız daha iyi olurdu. Dedi. Hayretle yüzüne baktım : — Niçin ? Ağsın da okusun. Bu bir iyilik değil midir? — Değildir, çünkü okumaz. — Ya ne yapar? — Tütün içmek için sigara kâğıdı gi- bi kullanir, — Yok canım, belki böyle yapan olur Arkadaşım kestirip attı: — Benim kadar bilemezsiniz, buralardan belki üçyüz defa geçtim ve bu köylerle istasyonlarda bulundum. Bunlar gazeteyi okumazlar, Bu yerler tütün yetiştiren köylerle doludur. Si- gara küğidi bolamazlar ve onun yeri- ypne gazete kâğıdı kullanırlar, Dikkat e- diyor musunuz, gazete diye bağıran- Jarın 'çoğu beş ve yedi yaşında çocuk- Jardır. Bunlar okuma yazma bilmezler. Sonra en küçük bir gazete parçasını, hattâ bir kâğıt parçasını bile alırlar, Bu sırada ön vagonların pencerele -|. atılarak havada — savru -|. ,ve vagonların pencerelerinden ke! rinden Jan iki kâğıt parçasını gösterdi. Bun- lardan biri bir çikolatanın ambalâjı, diğeri de bir el ilâniydi. Çocuklardan üçü dördü birden bu küçük kâğıtların düştükleri yere kapandılar, biraz son- ra her biri anların birer parçasını elle- rinde düzeltiyor, yorlardı. Keşki gazetelerimi “atmasaydım. Tütünle beraber bu kâğıtların zehirle- yici dumanını da yutan zavallı ciğer- lere yazık değil mi ? , Kendi kendime böyle düşündüm. * * * Tren şimdi çamlı ve çınarlı tepeler arasından geçiyordu. Burada yarmalar ve köprüler sıklaşıyordu. Yarmaların birisi tane tane taş yığınları halinde ise diğeri kireç, üçüncüsü kil tabakasıydı. Hattâ birçokları tepelerin renk renk tabakalarını pek mükemmel gösteri - yordu. Yufkalar üstüste konduktan sonra keskin bir bıçakla amut olarak kesildiği zaman yandan nasıl görünür- se onun kadar düzgündü. Yol arkadaşım pek çoğu iki metre- yi geçmiyen ağaçlarla dolu genç or - manlarda bir noktayı gösterdi: — Bakınız, keklikler!... Dedi, Sesinde heyecan vardı. İlâve etti : Ah, şimdi yanımda köpeğim ve elimde çiftemle burada olmalhydım. İki saatte dünyanın avını vururdum. Bu mevsimde keklikler o kadar besili olunar ki... Havadan düştükleri zaman yarılıverirler. Ateşe koydun mu, kı- zarırken aleşi harlatır... ** * Küçük bir köyün istasyonunda bir layak ve başı açık, sağ elinde emz” ,maşrapa ile trenin pencerelerine N kıyor, ayni zamanda çekine çekine , Çocuk kızardı : , — Su değil, ayran... Beni, , | — Altmış para!... beş kuruş bile vermekten çekinmez V ,bunu aşağı yukarı herkes kabul eğ jayrana beş kuruş istemiyor. Hattd ,çin yüz para değil? koyunlarına koyu -|. » Öteki pencterede ise yuvarlak yü/! lolan hayranlıkları, Türk kızının Jerinde de zengin bir Mısırlı Pre” Birinciteşrin 18ğ mendifer istasyonu Az çokça durduk. Akhisardan gelen u ireni yolu kapamış. On bir yaşlarında bir çocuk, yi 4 bir testi Ve Bol elinde küçük ç? kulüyör. Birisi bağırdı: — Sucu!. Sucu!.. Dedi, — Ayran olsun, getir!. Çocuk cesaret aldı ve koşarak- Yi Iıştı Yolcu sordu : — Kaç küruş ? Bu dağ başında susamış olan bir y cu herhalde bir bardak kuyu su: İş böyle iken köylü çocuğu bir bard İki kişi içti. Çocuk hemen trenden uzaklaşı; sinin çağırılmasını bekliyor. — Bağırsana.. Bağır da herkes d! sun... Mal böyle satılmaz. Gene kızardı ve bağırmadı. Köylümüz malını satmasını bilse halde daha başka bir hayata kavuş dü... *”.. On dört yaşlarında kumral bir KI&? İnce bir vücudü, ince bir yüzü ve * ,rarmış yaprak renginde dumanlı göf leri var. j Sabahtanberi vagonun penceresi den dışarı bakıyor. ateşten bakışlı bir Mısırlı genç di yor. İkide bir genç kıza bakıyor gözler karşılaşıyor. Akhisara yaklaştığımız zaman lk sini ayni pencerede gördük. Türk ld" zı Mışırlı gence türkçe öğretiyor, VA zi kelimelerin mânalarını da ingi!” vasıtasile anlatmağa çabalıyordu. Fakat asıl göze çarpan taraf bu gildi. Mısırlı gencin gözlerinde bütün sır erkeklerin beyaz bir Türk Ki? 3ö dt Nu n hayali' vardı. İzmire vardığımız zaman ayril larını gördüm. İşte gene güzel birer hâtıra K” dilar. dar Hâtıralar çok zamanlar hayatlan ırğ hâ güzel ve daha çok teselli veriCt lüyörlar. Bu itibarla onlara aci dim. ydık © :800|

Bu sayıdan diğer sayfalar: